نماز جمعه

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola bulamızacaktık. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,  nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya,RahmetenlilaleminHz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyi ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşler ile  ğaib  olan ve  bu  hutbeleri okuyan  herkesin üzerine  olsun.

 

Hazreti Zekeriyanın Duasının  Kabulu   Bir  Mu’cize

Hz  Zekeriyanın   duasının  Allah  indinde   kabul  görmesi,  nerdeyse  ilk  bakışta inanılır   gibi değildi. Dolayısıyla O  hayretler  içinde ve  şaşkın  bir  haleti  ruhiye  ile Rabbe şöyle bir arzıhalde  bulundu. Meryem  suresi 8 ila 10  ayeti  kerimelerde  Hz  Zekeriya  ile Rabb  arasında  dolaylı şöyle  bir  diyalog  geçmektedir.

  • قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ لٖي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَتٖي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
  • قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً
  • قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لٖٓي اٰيَةًؕ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ

﴿١٠﴾

Zekeriyyâ, “Rabbim!” dedi. “Karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?”

“Orası öyle” dedi ve buyurdu ki rabbin: “O bana kolaydır; daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım.”

Zekeriyyâ, “Rabbim! Öyle ise bana bir işaret ver” dedi. Allah, “Sana işaret, tam üç gün insanlarla konuşamamandır” buyurdu.

 

Hz. Zekeriyyâ özellikle çocuk  yani kendisine vâris olacak bir halef istemişti, Allah çocuk vereceğini müjdeleyince sevinmiş ve şaşkınlığını ifade etmiştir. Alâmet olarak sapasağlam olmasına rağmen, üç gece insanlarla konuşamayacağı hususu, Âl-i İmrân sûresinde ise insanlarla üç gün, işaretten başka bir şekilde konuşamayacağı şeklindedir. Şu halde burada geceler gündüzleriyle birlikte,  Âl-i İmrân’da ise günler geceleriyle birlikte kastedilmektedir. Aynı zamanda işaretle konuşabileceği de bildirilmiş ve sabah akşam Allah’ı çokça zikretmesi emredilmiştir (bu konuda ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/41).

Şüphesiz ki kâinatı yoktan var eden, Âdem’i topraktan yaratan o yüce kudret için ihtiyar ana babadan bir çocuk dünyaya getirmek zor bir şey değildir. Zira o, bir şeyi yaratmak istediği zaman “ol” der, hemen oluverir (bk. Yâsîn 36/82).

Enbiya  suresi 89 ve  90. ayeti  kerimede de  Yüce  Allah  konuyla  ilgili  olarak şöyle  buyurmaktadır:

وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ ﴿٨٩﴾

فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًاۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ ﴿٩٠﴾

Zekeriya’yı da hatırla. Hani o Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma, yapayalnız bırakma; bana bir evlat lutfet. Vârislerin en hayırlısı sensin!” diye yalvarmıştı.

Biz de onun duasını kabul buyurduk; hanımını doğuma elverişli hâle getirerek ona Yahya’yı bağışladık. Gerçekten onlar, hayırlı işler yapmakta birbiriyle yarışan, sevap umarak ve azabımızdan korkarak bize yalvaran, bize karşı pek derin bir korku ve saygı içinde bulunan kimselerdi.

TEFSİR:

Hz. Zekeriya, iyice yaşlanıp saçı başı ağarınca, akrabalarının manevî durumlarını da beğenmediğinden, Cenâb-ı Hak’tan kendisine yoldaş olacak, din ve dünya işlerinde kendisine yardım edecek, öldüğünde de yerine geçecek bir oğul ihsan etmesini istemişti. (bk. Âl-i İmrân  3/37-41; Meryem 19/1-11) Fakat burada o, yine Mevlâsı’nın iradesine teslim olup işi ona havale ederek: “Vârislerin en hayırlısı sensin!” (Enbiyâ 21/89) demiştir. Yani her şeyin fani olduğunu, kendisine bir evlat bağışlasa da onun da bir gün öleceğini ve neticede her şeyin Allah’a kalacağını, dolayısıyla vârisi olacak birini kendine lütfetmese de Rabbinin kendine kafî geleceğini ifade etmek istemiştir. Allah Teâlâ ise yaşlı olmasına rağmen hanımını doğuma elverişli hale getirmiş ve ona Yahyâ (a.s.)’ı lütfetmiştir.

Burada, umûmi mânada sûrede ismi yâd edilen peygamberlerin, husûsi mânada da Zekeriyâ (a.s.)’ın aile efradının üç mühim kulluk husûsiyetlerine dikkat çekilir:

    Onlar hayırlı işlerde yarışırlardı. Allah’a taat bu hayırlı işlerin başında gelir. Onlarda Allah’ın emirlerine itaat, yasaklarından kaçınma ve insanların hayrına olan işleri yapma hususunda pek büyük bir arzu ve iştiyak vardı.

    Rahmet, mağfiret ve cennetini umarak; azabından ve gazabından korkarak, ümitle korku dengesi içinde Allah’a devamlı dua ve niyâz halinde idiler.

    Cenâb-ı Hakk’a karşı büyük bir huşû, korku ve saygı içinde bulunuyorlardı. Huşû, kalpte iyice kökleşmiş korku demektir. Huşû duyan kişi, günahtan korktuğu için, yaptığı işlere, her türlü hal ve hareketlerine dikkat eder.

Bu vasıflara sahip örnek bir kadın olarak da Hz. Meryem’den bahsediliyor:

Devamında Hazreti  Zekeriya Allahtan isteğinin  kabul  gördüğüne dair  bir  ayet ve  simge  istiyor. Al-i İmran s uresi 41. Ayeti  kerimede  şöyle  denilmektedir.

قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لٖٓي اٰيَةًؕ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ اِلَّا رَمْزاًؕ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثٖيراً وَسَبِّـحْ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

“Rabbim, dedi, bana bir alâmet göster.” Şöyle buyurdu: “Senin için alâmet insanlara üç gün ancak işaretle konuşmandır. Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”

Hz. Zekeriyyâ’nın eşinin hamile kaldığını bilebilmesi için rabbine dua edip bir alâmet göstermesi dileğinde bulunması üzerine ona insanlara üç gün ancak işaretle konuşacağı bildirilmiş, rabbini çok anması ve günün iki diliminde de (akşam ve sabah) O’nu tesbih etmesi istenmiştir. Tesbîh “yüce Allah’ı anma, O’nu her türlü eksiklikten uzak görme, O’na dua etme” gibi anlamlara gelir. Birçok âyet ve hadiste evrendeki bütün varlıkların O’nu tesbih ettiğine dair ifadeler bulunmaktadır.

Zekeriyyâ’nın bu isteğini, bildirilenlerin vahiy mi yoksa şeytanın telkini mi olduğunu ayırt etme, üç gün konuşamamasının da şüpheci tavrının cezalandırılması şeklinde yorumlayanlar olmuşsa da bu yorumu Kur’an-ı Kerîm ve hadislerde yer alan esaslarla bağdaştırmak mümkün değildir. Bu yorumların Luka İncili’ndeki (1/18-20) şu ifadenin etkisinde ortaya konduğu anlaşılmaktadır: “Zekeriyyâ da meleğe dedi: Ben bunu nasıl bileyim? Çünkü ben yaşlı bir adamım, karım da çok yaşlıdır. Melek cevap verip ona dedi: Ben Allah önünde duran Cebrâilim; seninle konuşmaya ve bu şeyleri sana müjdelemeye gönderildim. İşte, dilin tutulacak, ve bu şeyler oluncaya kadar, söz söyleyemeyeceksin; çünkü vaktinde yerine gelecek olan sözlerime inanmadın.”

Meryem sûresinin 10. âyeti de göz önüne alındığında, Hz. Zekeriyyâ’ya sapasağlam olduğu halde (konuşma melekesini kaybetmeksizin) üç gün üç gece insanlarla konuşmayacağı bildirilmiştir. Bunu, Allah’ı anma ve O’na dua etme gücü devam ettiği halde insanlarla konuşmayı başaramayacağı, sadece işaret yoluyla iletişim kurabileceği şeklinde anlayanlar olduğu gibi, lutfedilen büyük nimetin şükrü için kendisini Allah’ı zikretmeye vermesi ve kendi iradesiyle insanlarla konuşmaktan geri durması buyruğu olarak yorumlayanlar da vardır. Birinci yorum, hem Hz. Zekeriyyâ’nın duasının kabulü, yani eşinin hamile kaldığını bilmesinin alâmeti olma hem de yüce Allah’ın peygamberine bu konuda da mûcize ihsan etmesi anlamıyla daha çok bağdaşmaktadır.

Dua kişinin Allah’ın yüce kudreti karşısında aczinin bilincine varıp engin bir sevgi ve saygı içinde O’na yalvarması, O’ndan yardım dilemesi demektir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/186).

  1. âyette melekler tarafından Hz. Zekeriyyâ’ya müjdelendiği bildirilen Hz. Yahyâ da İsrâiloğulları’na gönderilen son peygamberlerdendir. Hz. Îsâ’dan altı ay büyüktür. Bu bilgi esas alındığında, Hz. Îsâ’nın gerçek doğum tarihinin milâdî takvimin başlangıcından dört veya beş yıl önce olduğu da göz önünde bulundurularak (bk. “Jesus-Christ”, Nouveau dictionnaire Biblique, nşr. Rene Pache, Suisse 1979, s. 385), Hz. Yahyâ’nın milâttan önce 5. yılda dünyaya geldiği kabul edilir. Bazı eserlerde ise Hz. Îsâ’dan üç yaş büyük olduğu kaydedilmiştir.

Luka İncili’ne göre de, Hz. Zekeriyyâ’ya melek tarafından oğlunun olacağı müjdesi verilirken onun adını Yahyâ koyacağı bildirilmiştir (1/13). Yine Luka İncili’ndeki bilgiye göre komşuları ve akrabası doğumunun sekizinci günü çocuğu sünnet etmek için gelirler ve ona babası gibi Zekeriyyâ adını vermek isterler fakat annesi adının Yahyâ olacağını söyler. Yakınları ve komşuları “Akrabandan bu isimde kimse yoktur” diye itiraz ederler ve babasına işaretle sorarlar. O da hâlâ konuşamadığı için bir levha ister ve “Adı Yahyâ’dır” diye yazar, hepsi şaşar kalırlar. Ağzı açılıp dili çözülür ve Allah’a hamdeder (Luka, 1/59-64). Yahyâ adı hakkındaki bu bilgi ile Kur’an-ı Kerîm’in “Ey Zekeriyyâ! Biz sana Yahyâ adında bir oğul müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermedik” (Meryem 19/7) meâlindeki âyetinde yer alan bilgi örtüşmektedir. Ancak Hz. Zekeriyyâ’nın konuşmama süresi Kur’an-ı Kerîm’de üç gün üç gece şeklinde bildirilirken, İncil’deki bilgi bu halin eşinin hamileliği süresince ve doğumdan sekiz gün sonrasına kadar devam ettiği yönündedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment