Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 

Hz. Zekeriya (a.s) kimdir? Kavmi tarafından zulme uğrayan binbir çeşit çile ve ızdıraba rağmen salih bir peygamber olan şehid edilen Hz. Zekeriya, Babası  gibi  Şehid edilen  Yahyanın  babasıdır.

Zekeriyyâ kelimesinin aslı İbrânîce Zekarya’dır ve “Yahve hatırlar” anlamına gelir. İslâmî kaynaklarda da kelimenin İbrânîce olduğu ve Zekeriyyü, Zekeriyyâ şeklinde telaffuz edildiği belirtilmektedir.

Benî İsrâîl peygamberidir. Soyu, Süleyman -aleyhisselâm-’a ulaşır. Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ’da Tevrât yazar ve kur­ban kesmeyi idâre ederdi. Mûsâ -aleyhisselâm-’ın dînini kuvvet­lendirirdi. Marangozluk yapar, el emeği ile geçinirdi. Kavmi tara­fından şehîd edilmiş olup türbesi Halep’tedir.

Hz. Zekeriya Kimdir?

Hz. Zekeriya, soyu Hz. Süleyman’a dayanan bir peygamberdir. Kendisi, Hz. Süleyman’ın soyundan sayılan Elisa ile evlenmiş ve bu ikisinden Hz. Yahya dünyaya gelmiştir. Hz. Zekeriya, Hz. İsa’nın babasız olarak doğmasından sonra Yahudilere karşı HZ. Meryem’in yanında durmuştur. Ancak bu kavmi ikna etmeyi başaramamıştır.

Hazreti Zekeriya (A.S) Hayatı (Kıssası)

Hz. Zekeriya’nın yaşadığı dönemde İsrailoğulları, Şam ve Kudüs çevresinde yaşamlarına devam ediyorlardır. Ancak bunlar arasında peygamberlik vazifesi üstlenen bir kişi yoktu. Bunun üzerine İsrailoğulları, kendilerine bir peygamber gönderilmesi için dua ettiler ve duaları kabul oldu. Bu bağlamda, Hz. Zekeriya hoca olarak Beytül Makdis’te çalışırken peygamberlik görevine nail oldu.

Hz. Zekeriya’nın hayatı ile ilgili bilgilere Kur’an’da yer alan Meryem Suresi’nden erişilebilmektedir. Buradaki kıssalarda Hz. Zekeriya’nın sapkın insanları yollarından vazgeçirmek ve iman etmeleri konusunda çabaladığı anlatılmaktadır.

İslami kaynakların bir bölümünde Hz. Zekeriya’nın şehit edildiği bilgileri yer almaktadır. Bir rivayete göre Hz. Zekeriya, Hz. Yahya’nın şehit edilmesinden sonra bölgeden uzaklaşmıştır. Bu esnada bir ağaç kovuğunda saklanırken, düşmanları tarafından bulunmuş ve şehit edilmiştir.

Hazreti Zekeriya (A.S) Mesleği

Peygamberlerin, yaşamları sırasında bazı mesleklerle uğraşarak geçimlerini sağladıkları bilinmektedir. Peygamberlere ait bu meslekler bazı İslam kaynaklarında yer almaktadır. Bu bağlamda Hz. Zekeriya’nın meşgul olduğu meslek de bazı kaynaklarda marangozluk olarak yer almaktadır.

KUR’ANDA HZ  ZEKERİYANIN  ŞAHSİYETİ  VE  VASIFLARI

  • ALLAHA KULLUK

Bu  sıfat  tüm  insanlar için en  belirgin. En  kıymetli ve en  üstün  bir  sıfattır.  Allaha  kul  olmak ve  Allahtan  gayrının  kulluğundan  uzak  durmak. Allah eğer  birini  kendi  kulu  olarak  tanımlarsa  bu  daha  üstün  bir  şeref  ve  nur  üstüne  nurdur. Rabb  tarafından  böylesi  bir   hitaba  mazhar  olmak,  kulun  tüm  amel ve  ibadetlerinin  dergahı  ilahide  kabul  gördüğünün  işaretidir. Meryem  suresi 2. Ayeti  kerimede  Yüce  Allah  şöyle  buyurmaktadır:

  • ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ
  • اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ قَالَ رَبِّ اِنّٖي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّٖي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ

“Bu, rabbinin Zekeriyyâ kuluna lutfettiği rahmetin anlatımıdır. Hani o, alçak sesle rabbine yalvarmıştı.  “Rabbim!” demişti, “Benim kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Ben sana ettiğim dualarda hiç eli boş dönmedim.”

Zekeriyyâ aleyhisselâm, İsrâiloğulları’na gönderilmiş son peygamberlerden biridir. Ancak kendisine müstakil bir kitap verilmemiş, Hz. Mûsâ’nın şeriatıyla amel etmiştir. Kaynaklarda, Hz. Meryem’in teyzesinin kocası ve Beyt-i Makdis’in yöneticisi olduğu, Tevrat nüshalarını yazarak çoğalttığı bildirilmektedir.Duanın, emreder gibi ve yüksek sesle değil, mütevazı bir şekilde alçak sesle ve yalvarıp yakararak yapılması onun âdâbına daha uygun olduğu için alçak sesle dua ettiği belirtilen Hz. Zekeriyyâ, kendisinden sonra akrabalarının toplum önderi olma ve Allah’ın dinini yayma hususunda zaaf göstereceklerinden endişe etmiş; bu sebeple de duasında kendisine ve Ya‘kub (İsrâil) soyuna halef ve mirasçı olmak ve davetini sürdürmek üzere iyi ahlâklı, yetenekli ve âdil insan olacak bir halef lutfetmesini Allah’tan niyaz etmiştir. Zira o, bütün olumsuz şartlara rağmen Allah’tan ümit kesilmemesi gerektiğini biliyordu.

2-SALİH  OLMAK. O salih amel  ehliydi. Salih  ameller  işlemek  Salih  olarak adlandırılmış  olmaktan daha   hayırlıdır. Allah Zekeriyanın vucudundaki  salihlik cevherine  bizatihi  tanıklık etmektedir. İnsan  ne zaman  salih  olur.   Tüm amel ve  işlerinde Allahın  rızasına  uygun  ıslah edici  amellerde  bulunduğu  zaman salihlerden sayılır. En’am suresi 83 ila 85. Ayetlerde Allah c.c diğer  bazı  peygamberlerle  birlikte  Hz. Zekeriyayı da salihler zümresinden saymaktadır.

  • وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَؕ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهٖ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَؕ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنٖينَۙ

“Biz ona İshak ve Ya‘kūb’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nûh’u ve onun soyundan Dâvûd’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u doğru yola iletmiştik. Biz, iyileri böyle ödüllendiririz. Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve İlyâs’ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.İsmâil, Elyesa‘, Yûnus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.”

  • Diğerlerinden daha üstün  olma ve özel  ilahi hidayeti  yakalamış

Kur’anı  Kerim  peygamberler  silsilesinden  bahsederken  onlar  için  bir takım  ortak ve  bir  takım da  özel vasıflar ve  özellikler zikremektedir. Peygamberler  için  zikredilen  özellikler  onları  çağdaşlarından  farklı ve  mümtaz  kılmaktadır. Bu  özellikleri  şu  şekilde  sıralamak  mümkündür. Her  yönüyle   zamanlarının en  üstün ve   kamil ve  yetkin  insanlarıdırlar. Allahın  seçkin  kulları  olmak. İlahi  özel  hidayete  mazhar  olmak. Bu  bağlamda  Allah  tarihin  büyük  peygamberlerinden  bazılarını isimleriyle zikretmekte  ve  şöyle  buyurmaktadır.

وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ؛ وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ﴿انعام:۸۶-۸۷

“İsmâil, Elyesa‘, Yûnus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını, evet onları da seçkin kıldık ve dosdoğru yola yönelttik.”

Araplar’ın ataları olarak bildikleri (Hac 22/78) ve saygı duydukları İbrâhim’le birlikte on sekiz peygamberin ismi zikredilerek hepsinin de hidayet üzere yaşadıkları, iyi ve sâlih kimselerden oldukları, bunların atalarından ve zürriyetlerinden de, Allah’ın fazlu keremiyle, âlemlere üstün kılınmış kimselerin bulunduğu; bütün bu sayılanların doğru yoldan giderek hidayete kavuşturulmuş seçkin insanlar olduğu ifade edildikten sonra “İşte bu, Allah’ın hidayetidir; O, bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar (siz Kureyş müşrikleri gibi) Allah’a ortak koşsalardı, yapageldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi” buyurularak, Câhiliye Arapları’nın, ataları İbrâhim’in de içinde bulunduğu bu üstün insanların gittikleri doğru yoldan saptıklarına zımnen işaret edilmektedir.

Salih  olması. Hidayete  mazhar  olması, bütün amel ve  davranışlarında. Zahirinde ve  batının da selah ve felah ehli  olması, Allahın  özel hidayetine mazhar  olması, onun  Allah  tarafından  Peygamber  olarak  seçilmesine  ortam hazırlamıştır.

Hz: Zekeriyanın Peygamber  olarak  gönderilmesi

 

Zekeriyyâ -aleyhisselâm- zamanında Şam ve Kudüs, Batlamyusçular’ın elindeydi. Bunlar, Beyt-i Makdis’e hürmet eder­ler ve İsrâîloğulları’nı hoş tutarlardı. Bu kavmin uluları, ibâdethâneden hiç dışarıya çıkmazdı. Beyt-i Makdis’te gece-gündüz ibâ­det ederlerdi. O zamanlar İsrâîloğulları arasında bir peygamber yoktu. Kendilerine bir peygamber göndermesi için Allâh’a ilticâ ettiler.

Nihayet Zekeriyyâ -aleyhisselâm- Allâh -celle celâlühû- ta­rafından peygamber olarak gönderildi.

Beyt-i Makdis’te dört yüz âzadlı âbid ibâdet etmekteydi. Âzadlı bir kişi, Allâh katında mûteber olmak isterse, hanımı hâ­mile olunca:

“–Yâ Rabbî! Oğlum olursa, onu sana ibâdet için Beyt-i Makdis’e nezir (adak) olarak adadım.” derdi.

Bu şekilde erkek çocuklar mutlakâ Beyt-i Makdis’e adanırdı. Bu âdet, Mûsâ -aleyhisselâm- zamanından kalmıştı. Allâh -celle celâlühû-, Mûsâ -aleyhisselâm-’a buyurmuştur:

“–Ey Mûsâ! Ben, kullarımdan o kişiyi severim ki, gençlik za­manından ihtiyarlık hâline kadar ömrünü ibâdetle geçirmiştir. Gençliğinde günah işlememiş ve gönlünü yalnızca bana bağla­yarak benim sevgimi kazanmıştır.”

HAZRETİ MERYEMİN SORUMLUĞUNU ÜSTLENMİŞ OLMASI

 

Hz. Zekeriyyâ’nın Kur’an’da anılan bir başka özelliği de annesi tarafından mâbede adanan Hz. Meryem’in himayesini üzerine almış olmasıdır. Hz. Meryem’in mâbedde kimin himayesinde kalacağı hususunda İmrân ailesi arasında kura çekilince kura Hz. Zekeriyyâ’ya çıkar. Rivayete göre Hz. Meryem’in korunmasını üstlendikten sonra Hz. Zekeriyyâ mâbedde Hz. Meryem’e tahsis ettiği dua odasına (mihrab) her çıkışında onun yanında taze meyveler bulur. Bazı rivayetlere göre taze meyvelerden maksat onun kışın yaz meyvelerini, yazın da kış meyvelerini bulmasıdır. Meryem’e Allah tarafından meyveler ihsan edildiği bilgisine yer verilen rivayetlerde bu durumun Zekeriyyâ’yı, Allah’ın tıpkı Meryem’e mevsim dışı meyveler ihsan etmesi gibi yaşlanmış bedenlerinde bir çocuk üretebileceği düşüncesine sevkettiği ve bunun için Allah’a dua ettiği belirtilir. Bu  konuda  Yüce  Allah  Ali  imran suresi 35. 36. Ayetlerde  şöyle burmaktadır

إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ: «رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ»؛ فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ: «رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَى»، وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَى، «وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا، وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا، كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا، قَالَ: «يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا؟» قَالَتْ: «هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ»

 

“Bir zamanlar İmrân’ın karısı şöyle demişti: “Rabbim! Karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım, benden kabul buyur; kuşkusuz sensin her şeyi işiten, her şeyi bilen. Onu doğurunca dedi ki: “Rabbim! Onu kız doğurdum. -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir- erkek de kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum, işte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum.”

 

 

Bu âyette İmrân’ın hanımı diye anılan ve Hz. Meryem’in annesi olan kadının ismi Kur’an-ı Kerîm’de zikredilmez. Onun adı İslâmî kaynaklarda Hanne, hıristiyan kaynaklarda Anna diye geçer. İmrân’ın hanımının, karnındaki çocuğu Allah için adamasıyla ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan birine göre, uzun zaman çocuğu olmayan İmrân’ın karısı bir gün bir kuşun yavrusunu beslediğini görünce buna imrenmiş ve yüce Allah’a yalvarıp çocuk ihsan etmesini dilemiş ve çocuğu olduğunda onu Beytülmakdis’in hizmetine vermeyi adamıştı. Meryem’e hamile olduktan sonra da kocası İmrân ölmüştü.

İmrân’ın karısının karnında taşıdığı çocuğu tam anlamıyla Allah’a adadığı ve kabulü için niyazda bulunduğu âyetten açıkça anlaşılmaktadır. Fakat âyette geçen “muharrar” kelimesi ve adağın içeriği farklı şekillerde yorumlanmıştır. Sözlük anlamı itibariyle muharrar “âzat edilmiş, tamamen özgürlüğüne kavuşturulmuş, kimsenin kendisi üzerinde hak ilintisi kalmamış kişi” demektir. Burada kelimeye, dünya işlerinden âzâde kılınmış ve kendini sırf Allah’a kulluk etmeye veren; halis bir kul; –Yahudilik’te mâbedin ve özellikle Beytülmakdis’in hizmeti için çocuk adanması uygulamasının bulunduğu noktasından hareketle– “mâbede veya kutsal kitabı okuyanlara hizmet eden” gibi anlamlar verilmiştir. İster Allah’a kulluk yönü ister mâbede hizmet yönü vurgulanmak istensin, burada her türlü kayıt ve sınırlamadan uzak mutlak bir adama iradesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O sebeple meâlinde bu kelimeye “kayıtsız şartsız” anlamı verilmiştir.

“Onu doğurunca dedi ki: “Rabbim! Onu kız doğurdum. -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir- erkek de kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum, işte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum.”

 

İmrân’ın eşinin çocuğuna “Meryem” adını vermesi, –kız çocuğu dünyaya getirmiş olmasına rağmen– onu Allah yoluna adama yönündeki sözüne sadakatini sürdürme çabası içinde olduğunu göstermektedir

Meryem’in annesi onun adını koyduktan sonra “İşte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum” şeklinde içtenlikle dua etmişti. Bu duada Meryem’in soyunu da zikretmesi, Allah yoluna adadığı çocuğunun şeytana uymaması ve iffetini koruması için rabbinden yardım dilemesi veya genel olarak kendi soyundan gelenler için hayır duada bulunması şeklinde anlaşılabilir.

 

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا، وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا، كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا، قَالَ: «يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا؟» قَالَتْ: «هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ» ﴿۳۷﴾

“Bunun üzerine rabbi ona hüsnükabul gösterdi ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyyâ’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ onun bulunduğu yere, mâbeddeki odaya her girdiğinde yanında (yeni) bir rızık bulur ve “Ey Meryem! Bu sana nereden?” diye sorar, o da “Allah tarafından” cevabını verirdi. Kuşkusuz Allah dilediğine sayısız rızık verir.”

 

Yüce Allah’ın hüsnükabul göstermesi hakkında şu yorumlar yapılmıştır: Allah, Meryem’in kendi himayesine bırakılması ve şeytanın şerrinden korunması hakkındaki duayı kabul buyurdu; alışılagelmiş uygulama dışında kalan bir adağı, yani bir kız çocuğunun mâbed hizmetine verilmesini kabul etti; Meryem’in bakımı için 44. âyette açıklanacağı üzere– hahamların birbirleriyle yarışmalarını sağladı ve sonunda bu görevi Hz. Zekeriyyâ’ya verdi.

“Onu güzel bir şekilde yetiştirdi” diye çevirdiğimiz cümleyi, lafzî anlamını esas alarak “Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi” şeklinde mânalandıran ve bunu bazı rivayetlerden hareketle Meryem’in biyolojik gelişimindeki olağan üstü durumlarla açıklayan müfessirler. Bazı müfessirler ise bu cümleyi “onu büyük bir peygambere anne kılmak suretiyle” diye açıklamışlardır. Fakat bunun, Meryem’in eğitim açısından sağlıklı bir muhitte iyi bir biçimde yetiştirildiğini ve ahlâkî erdemlerle donatıldığını belirten mecazi bir ifade olduğu gerek eğitimi gerekse rızkının temini açısından iyi bir ortamda büyüdüğü, yani hem ruh hem beden sağlığı bakımından özenle yetiştirildiği yorumu daha isabetli görünmektedir.

Hz. Zekeriyyâ’nın Hz. Meryem’in teyzesinin kocası olduğu rivayet edilir. Hz. Zekeriyyâ hakkında müteakip âyette ve Meryem’in bakımını üstlenmesi hakkında 44. âyette bilgi  verilmiştir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment