Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Hazreti Yunus balinanın karnından kurtulduktan ve karaya döndükten sonra Allahın lütfuna mazhar oldu. Kur’an konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ؛ وَأَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْطِينٍ ﴿صافات:۱۴۵-۱۴۶
Sağlığı bozulmuş olarak onun ıssız bir kıyıya bırakılmasını sağladık;
Üstüne (gölge yapması için) kabak türünden bir bitki bitirdik.
Hz. Yunus’un Atıldığı Yer ve Onu Gölgeleyen Bitki
Allah, Yunus (A.S.)’ın duasını kabul edip ona nimet verdiği için kınanmış olarak ıssız bir yere atılmadı. Bilakis duası ve Allah’ın ona olan nimeti, onu kınanmışlıktan kurtardığı gibi, salihlerden biri yani bir peygamber eyledi. Nitekim ayette; “Rabbinin lutfu (nimeti) imdadına yetişmeseydi, o mutlaka kınanmayı hak etmiş olarak ıssız bir sahraya atılacaktı.Fakat Rabbi onu seçip sâlihlerden eyledi”.Müfessirler,“Rabbinden bir nimet olmasaydı, yani O’na merhamet edip tövbe ve duasını kabul etmeseydi, çorak bir alana kınanmış olarak atılırdı. Ancak Rabbi O’nu kınanmış olarak atmadı. Bitkin bir şekilde attı ve onu seçip peygamberlerden eyledi ”demektedirler.Rabbi onu ağaçsız, bitkisiz, ümran olmayan boş bir alana bitkin bir şekilde attı ama onu cezalandırmayıp gölgelemek ve kendisine gelmesini sağlamak için hemen orada bir bitki bitirdi. Şimdi konuyu ilgili ayetlerden takip edelim:“Halsiz bir vaziyette onun ıssız bir kıyıya çıkardık. Ve üstüne (gölge yapması için)kabak türünden bir bitki bitirdik”.
Tarihçi Makdisi (Ö.941 m.) kendi zamanında mucizeleri kabul etmeyip değişik şekilde yorumlayanlar hakkında şöyle demektedir: “Haktan sapanlar Hz. Yunus’un balığın karnında sağ kalmasını kabullenmez ve balık olayını inkâr ederler. Bunu, Hz.Yunus’un karanlıktaki nidası, cehalet, şaşkınlık ve tenhaya atılma yalnızlığındaki seslenişi olarak yorumlarlar. Bunlar Hz. Musa’nın eli ve asasını, Hz. Nuh’un gemisini ve diğer mucizeleri bilime göre yorumlarlar. Onlar şu ayetleri (Enbiya: 87,Kalem: 48, Saffat: 142) okurken nasıl böyle düşünürler? Oysa anne karnında nefes alıp veren cenin canlıdır. Rahim karanlığında canlı bırakan Yüce Allah, başka hayvan karnında da canlı yaşatabilir”.
Makdisi’nin döneminde mucizelere itiraz eden ve akla göre yorumlayanlar, maalesef günümüzde de mevcuttur. Bunlardan Müslüman olanlar, Batı rasyonalistleri kabullenmez diye Kur’an’ın açık ayetini eğip bükerek yorum yapmaktadırlar.Müsteşrikler (oryantalistler) ise, Kur’an’ı ilahi kitap olarak kabul etmedikleri ve onun hakkında insanların zihnini bulandırmak için mucizeleri inkâr etmektedirler.Ateist ve evrimciler ise, zaten kâinatı bir tesadüf ve evrime bağladıklarından dolayı,beş duyu ile algılananlar dışında kalan hiçbir şeyi kabul etmezler. Ancak, onlar kabuletmeseler de Hz. Yunus’un balık tarafından yutulması ve yine sağ olarak ağzından kusulup sahile atılması bir mucizedir. Allah bir şeyi murat etti mi, ona sadece “ol”der, o da planlandığı gibi olur. Ayrıca bugünkü tıbba göre sperm ile yumurtanın birleşmesi olan zigot canlıdır ve böylece ana rahmindeki ceninin canlığı da başlamış olur. Üstelik anne rahmi üç zarla çevrilmiştir. Buna rağmen cenin hayatını anne karnında dokuz ay boyunca sürdürür. Bazı hayvanlarda, örneğin fillerde ise,hamilelik süresi yirmi ayı bulmaktadır. Bu yavruların, Allah’ın koyduğu tabiatkanunlarına göre ana karnında yaşamaları mümkün oluyor da, tabiat kanunlarınıgeçici olarak devre dışı bırakmak olan bir mucizede niçin mümkün Elbette mümkündür. Buna karşı çıkan ne Yüce Allah’ı hakkıyla biliyor ve ne de onun mutlak güç ve kudret sahibi olduğunu.Üzerinde biten bitki diye tercüme edilen “Yaktin”in ne olduğu da tartışılmıştır.Kabak, karpuz, kökü üzerinde durmayan, yere yayılan, geniş yapraklı yıllık birbitkiydi diyenler olduğu gibi, incir, muz ağacıydı diyenler de olmuştur. Fakat genel görüş kabak olduğudur. Çünkü kabağın bir faydası da yanına sineği yaklaştırmamasıdır. Resulullah (S.A.V.)’e, “siz kabak seviyorsunuz denildiğinde Resulullah (s.a.v.) de“evet, o kardeşim Yunus’un ağacıdır (bitkisidir)” demiştir. Buda kabak olduğunu göstermektedir.
Zemahşeri, gün içinde zaman zaman gelen birdağ keçisi sütüyle beslendiğine dair bir rivayetin de olduğunu söylemektedir.M. Esed, “Kur’an, Hz. Yunus ve balık temsilini anlatmak için, kendi üslubunun karakteristik özelliği olan mecazi bir anlatımla en kuru ve çorak arazide bile bir ağacı yetiştiren Allah, aynı şekilde karanlıkta kaybolmuş bir yüreğin yeniden aydınlığa ve manevi hayata dönmesini de sağladığına işaret etmektedir” demektedir.Razi, “Vahidi’nin, bu ağaç asma gibiydi. Şayet yere serilseydi, gölgeleme imkânı olmazdı dediğini” belirtir. Biz de bitkinin gölgeleyebilmesi için en azında asma gibi ayakta durması gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü ister kabak, ister karpuz veisterse bu tür bitkilerden herhangi biri olsun, yere serildiği için gölge etme kabiliyetikalmaz diye düşünmekteyiz.Bazı rivayetlerdebu bitki ile Hz. Yunus ferahlamış ve kendisine gelmiştir. Ancak birgece bir bitki kurdu onun kökünü yemiş. Sam yeli onu kurutmuş. Bu nedenle Hz.Yunus güneşten etkilenmiş. Üzülüp şikâyette bulunmuş. Allah Teâlâ da ona, “senhiç emek çekmediğin bir bitki kurudu diye üzülüyor ve hayıflanıyorsun da, ben, yüzbini aşkın insan ve çok sayıda hayvana acımayayım mı? Onların içinde niceleri var ki, sağını solundan ayırt edemiyor” diye vahy eder.yüzolduğunu görürler. Tefhimu’l-Kur’an, C. 5, s. 41/82 nolu not.. Çünkü Allah, Yunus kavmini iman ettiği için kurtarmıştı, sağını solundan ayırt etmeyen cahiller, çok sayıda hayvanlar olduğu için değil. Oysa helak olan kavimler içinde de sağını solundan ayırt edemeyenler ve çok sayıda hayvanyanında, bebek ve çocuklar bile vardı ama iman etmeyip peygamberlerini yalanladıkları için hepsi helak oldular
Yunus (A.S.)’ın Tekrar Ninova Halkına Peygamber Olarak Gönderilmesi
Yüce Allah, Hz. Yunus kendine gelince onu tekrar Ninova halkına peygamber olarakgöndermiştir. Ninova nüfusunu ise, 100 bin, hatta 100 binden fazla olduğunubelirtmektedir. Bu sefer onlar Yunus (A.S.)’a inanmış ve Allah da, onlara tayin ettiği ömrün sonuna kadar yaşamalarına müsaade etmiştir. Şimdi ilgili ayetlere bakalım:“ وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ؛ فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
“Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik. Bu defa onlar iman ettiler, biz de kendilerini belirli bir vakte kadar nimetlerimizleyaşattık” Saffat 147. 148
Müfessirler, Allah için sayıyı tam bilmeme gibi bir şey düşünülemez. Bu sadece o şehri, o halkı görenlerin gözünde tahminindeki bir rakamdır. Yani bu şehri gören biri,sayılarının 100 bin, hatta 100 binden fazla olduğunu söyler. Yani asla 100 binin altında olduğunu düşünmez
İbn Abbas Ninova nüfusunun 130 bin, Said b.Cübeyr 170 bin olduğunu söylemiştir. Übey b. Ka’b ise, Resulullah (S.A.V.)’ın 100binden fazla olan miktarın 20 bin olduğunu söylediğini nakleder. İbn Aşur ise,hadisçi Tirmizi’nin, Übey b. Ka’b’ın rivayet ettiği hadise garib153 dediğinibelirtmektedir154.Tevrat’ta “Yunus” bölümünde 120 bin rakamı geçmektedir. Ancak bu rakamındoğru olduğunu pek düşünmüyoruz. Çünkü o dönemde nüfus sayımı yoktu. Bunedenle 100 binden fazla kısmın ne kadar olduğunu kesin olarak bilmek mümkündeğildir. Kanaatimiz 100 binden fazla bir nüfus olduğudur. Zaten o dönemdeistatistikî nüfus bilgileri olmadığı için verilen rakamlar tahminidir. Hatta devletleriçin çok önemli olan savaşlarda bile askerlerin kesin rakamı bilinmemektedir.Söylenen sayıların hepsi ya tahmini olarak yuvarlak bir sayı veya abartılmış birrakamdır. Nüfusla ilgili kesin bilgilerin olmadığı bir dönemde net rakam söylenmeside alışılmışın dışında bir durum olurdu. Kaldı ki, bu kadar kalabalık bir toplumdaher an bir doğum veya ölümün olduğu ve sürekli rakamın değişeceği de bir gerçektir.Kur’an’daki Yunus Peygamber kıssası, onun tekrar kavmine yani Ninova halkınapeygamber olarak gönderilmesi ve onların da ona iman etmesiyle bitiyor. Ancak şurası kesin ki, Hz. Yunus vefat edinceye kadar onların içinde kalmıştır. Onların İslam’ı en iyi şekilde yaşamaları için vaaz ve irşadına devam etmiş ve hayatı boyuncaonlara güzel bir örnek olmuştur. Allah, hepsi iman eden bu şehir halkını, yani Asurluların başkenti Ninova’yı azaptan kurtarmış ve onlara bol nimet vermiştir. Her kişi kendisine tayin edilen eceli yaşamıştır. Fakat ne zaman ki, haktan sapıp tekrar küfür ve şirke dönmüşler,kötülüklere alabildiğine dalmışlar, işte o zaman Med-İskit akınlarıyla koca devletM.Ö. 612 yılında yıkılıp yok olmuştur.
Hz. Yunus’un Vefatı ve Defnedildiği Yer
Kur’an, hiçbir peygamberin vefat ettiği yer ve kabrinin bulunduğu mekândan bahsetmez. Tevrat ise bu konuda hayli bilgi vermektedir. Tevrat yazarları, Kitab-ıMukaddes’i şahıs ve yer ismi, tarihler vererek nerdeyse bir tarih kitabın açevirmişlerdir. Fakat buna rağmen, Hz. Yunus’un vefatı ve vefat ettiği yer hakkındabir bilgi vermemişlerdir. Bu da garip bir durumdur.Hz. Yunus’a ait olduğu ileri sürülen iki kabir vardır. Biri Ninova’da, diğeri ise,Neccar’ın söylediğine göre, Filistin el-Halil kentine yakın “Halhul” ( veya Hulhul)beldesinde bulunan bir kabirdir ki, bu kabre uzak olmayan bir kabre de Metta’nın kabri denilmektedir. Yani birbirinden çok uzak iki yerde iki kabir olduğundan bahsedilmektedir. Ancak kabrin Ninova’da olduğuna dair görüşler daha kuvvetlidir.Nitekim Ninova ile ilgili seyyahların izlenimleri de bu yöndedir. Mesela İbn Battuta gördüklerini şöyle anlatır: “Ninova’da bulunan bir tepeye Tell Yunus derler veburada Hz. Yunus’a nispet edilen bir menba (kaynak su) bulunur. Yunus (A.S.)ümmetine bu suda temizlenmelerini emretmiş ve daha sonra tepeye çıkıp dua etmişler. Cenab-ı Hak da bu yakarışları üzerine üzerlerinden azabı kaldırdığı rivayet edilir.”
YUNUS KISSASINDAN DERSLER
1-BEDA
“Gizli bir şeyin sonradan ortaya çıkması, kişinin bir konuda beliren birkaç görüşten birini tercih etmesi” mânalarına gelen bedâ, terim olarak “Allah’ın belli bir şekilde vuku bulacağını haber verdiği bir olayın daha sonra başka bir şekilde gerçekleşmesi” şeklinde tarif edilir. Bir başka ifadeyle kesin olmayan ilahi kazanın, takdirin yerini başka bir ilahi takdire bırakmasıdır. İnsanların kendi iradeleriyla yaptıkları iyilikler veya kötülükler kesin olmayan ilahi takdiri değiştirir. Sadaka veririz, defi bela olur. Belayı bizden uzaklaştırır. Sılai rahim yaparız ömrümüz uzanır. Zina işlenir ömür kısalır veya Hastalık arız olur ve rızık azalır. Beda için en belirgin örnek Hazreti Yunusun Kavminin durumudur. Kırk gün içersinde ninova halkının kesin bir ilahi azapla yok olacağı haber verilmişti . Ancak kavim topluca tevbe edip dönüş yapınca, İlahi takdir değişti ve azap görüntüsü rahmete dönüştü. يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ
“Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır; ana kitap onun katındadır.”
“Ana kitap” diye tercüme ettiğimiz ümmü’l-kitâb tamlaması, “kitabın anası, kitabın aslı” anlamlarına da gelir. Müfessirler “ana kitap”tan maksat “levh-i mahfûzdur” veya “Allah’ın ezelî ilmidir” demişlerdir. Bizim tercihimiz ikincisidir, yani ana kitap, Allah’ın ezelî ilmidir. Evrende değişecek veya değişmeyecek olan her şey O’nun ezelî ilminde mevcuttur. Bu âyet bir önceki âyetin, “Süreli her şeyin bir kaydı vardır” meâlindeki bölümünü tamamlayıcı mahiyette olup Allah’ın her alanda dilediği değişikliği yapabilecek irade ve kudrete sahip olduğunu ifade etmektedir; Allah’ın yaptığından sorumlu tutulamayacağını bildiren âyet de bu mânayı destekler (Enbiyâ 21/23). Bu meâldeki âyetlerle sahâbeden bazılarının yaptığı dualardan kaderin dahi bir şekilde değişebileceği sonucunu çıkaranlar olmuştur.
Hz. Yunusun kavmine azabın geleceği açık bir dille ifade edilmişti. Beda hasıl oldu ve Azab bertaraf oldu. Yunus suresi 98 ayeti klerimede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
“Keşke (o helâk edilen beldelerden) bir belde halkı iman edip de imanı kendisine yarar sağlasaydı! Ama Yûnus’un kavmi hariç. Nitekim onlar iman edince dünya hayatındaki zillet azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerine belirli bir süreye kadar yaşama imkânı vermiştik.”
Hz. Nûh, Mûsâ ve Hârun’un mücadelelerine işaret edilip insanlığın genellikle hakikatlere karşı direnen yüzünden bir kesit verilmiş; fakat bunun insanlık için değişmez bir kader olmadığını, iradesini doğru yönde kullananlar için de kurtuluşun mukadder olduğunu göstermek üzere Yûnus kavmi örnek gösterilmiştir. Böylece Hz. Peygamber’e ve onu izleyecek tebliğci ve eğitimcilere her iki yolun yolcuları bulunduğu hatırlatılarak, inkârcılıkta ve kötülükte direnenler karşısında teselli, tevhid mücadelesine devamdan yılmamak gerektiği açısından da moral ve ümit verilmiştir. Hz Yunusun Kavmi tevbe etti ilahi takdir değişti. Buna beda derler.
2- ALLAHIN RAHMETİ GAZABINA HAKİMDİR ( RAHMETİ GAZABINDAN ÜSTÜNDÜR)
Allah bütün mahlukatı sevmiş ve yaratmıştır. Bütün varlık onun rahmaniyetinin tecellisidir. Varlığın tüm ihtiyaçlarını daha bu dünyaya gelmeden önce tedarik etmesi de rahmanıyetinin har şeyi kuşatmış olduğunu gösteriyor. İmam Seccad (a.s) bir dualarında şöyle buyuruyor: ( Ey rahmeti gazabını geçen Allahım.)
3-YUNUSUN SABIRSIZ DAVRANMASINDAN DOLAYI İLAHİ SERZİNİŞE MARUZ KALMASI
Bu konuda Yüce Allah peygamberimizede bir hatırlatmada bulunarak Yunus gibi sabırsız davranmaması hususnda uyarmaktadır.
– فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ، وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ؛ لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ؛ فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿قلم:۴۸-۵
Sen rabbinin hükmüne sabret; balığın yuttuğu (Yunus) gibi olma. Hani o, öfkeli bir halde bağırıp çağırmıştı. Rabbinin lutfu imdadına yetişmeseydi o mutlaka kınanmayı hak etmiş olarak ıssız bir sahaya atılacaktı. Fakat rabbi onu seçip sâlihlerden eyledi.
“Rabbinin hükmü”nden maksat Hz. Muhammed’e (s.a.v.) verilen peygamberlik ve dini tebliğ görevidir.veya Allah’ın inkârcılara mühlet vererek onlara karşı Hz. Peygamber’e yardımını ertelemesidir. “Balığın arkadaşı” ise Yûnus peygamberdir. Hz. Peygamber’e, Allah’ın verdiği görevi sabırla yerine getirmesi emredildikten sonra Yûnus’a atıf yapılmakta ve Resûlullah’a onun hatalı davranışını tekrar etmemesi telkin edilmektedir.