نماز جمعه
  1. SÜLEYMAN ( A.S)‘IN HAYATI TEVRAT İNCİL VE  KUR’ANDA  ÖZETLE

Bu Peygamberin Kur’andaki  hayat  hikayesi ve  ilgili   ayetler ve  rivayetleri izah eden  hutbelerimize  başlamadan  önce. Hz  Suleymanın   hayatına  kısaca  değineceğiz.

İbrânice Şlomo (Salomon). Hz. Davud (as)’ın oğlu, O’ndan hemen sonra İsrailoğullarının peygamberi, “aklıselim” ve “nazik” manalarına gelen “selim”in eş anlamlısı.

Kitab-ı Mukaddes’e göre Hz. Süleyman (as), İsrailoğullarının icraatlar yapmış büyük peygamber ve hükümdardır. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Süleyman (as)’ın bir İsrailoğulları peygamberi olduğunu açıklarken; Hristiyanların mukaddes kitabı İncile göre O, bir İsrail kralıdır. Devrinin en önemli hadisesi, Ken’anlıların kesin olarak itaat altına alınmasıdır. Bundan ayrı olarak Hz. Süleyman (as) memleketini on iki eyalete ayırarak her birine birer vali tayin etmiş; böylece ülkenin daha iyi idaresini sağlamıştır. On iki eyalet olmasının sebebi, her bölgeye yılda bir ay devlete karşı mükellefiyetler koymasındandır.

Hz. Süleyman (as), saltanatlı ve azametli bir peygamberdir. O’nun krallığı bu günkü Filistin, Ürdün’ün tamamı ve Suriye’nin bir kısmını içine almakta idi. Hz. Süleyman (as)’ın eserleri arasında, memleketin savunması için inşa ettirdiklerini ilk sırada saymak lâzımdır. Asker sevki için seçilen kilit noktalarda yaptırılan istihkâmlar bu bakımdan çok önemlidir.

Hz. Süleyman (as)’ın en mühim eseri , Siyon Dağı’na inşa ettirdiği Mâbed’tir. Babası Hz. Davud (as) zamanında aynı yerde yalnız bir çadır vardı ve bu çadıra Tâbutül-Ahd (Ahid sandığı) konulmuştu. Süleyman Mâbedi veya sadece Mâbed denilen yapının bugün temel duvarlarından bir bölümü kalmıştır. Ağlama duvarı olarak isimlendirilen kısım da bu temeldir. Süleyman Mâbed’i, Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlarca mukaddes sayılmaktadır.

Hz. Süleyman (as), Sur kralı Hiram ve Mısır Firavunuyla dostluk kurduğu için, her iki ülke ile ticari ve kültürel münasebetlere girişmiştir. Böylece yabancı kültür ve müesseseler İsrailoğulları arasına da girmeğe başlamıştır. Nitekim o tarihten sonra Kudüs’te hem yabancı mallar satılmaya başlanmış; hem de yabancı hükümdarlar Hz. Süleyman (as)’ı ziyarete gelmişlerdir. Bu konuyu vurgulayan Kitab-ı Mukaddes (Tevrat, I. Krallar, X, 22). Hz. Süleyman (as)’ın büyük bir deniz ticaret filosu kurduğunu zikreder.

İsrailoğulları Hz. Süleyman (as) zamanında sosyal ve medenî açıdan en üst düzeyde bir gelişme sergilemişlerdir. Tarihçiler Hz. Süleyman (as)’ı âlim, imarcı ve saltanat seven bir kişi olarak tasvir eder. Hz. Süleyman (as), babasından devraldığı büyük devleti daha da güçlendirerek, idaresi altındaki bütün toprakları askerî açıdan kontrol altına almayı başarmıştır.

Hz. Süleyman (as)’ın hayatı ve faaliyetleriyle ilgili bilgileri daha çok Tevrat ve Kur’ân’da bulmaktayız. Kur’ân-ı Kerim dışındaki kaynaklarda O’nun hayatı hakkında efsanevî nakillere rastlanmaktadır. Gerçek bilgilerle bu esâtirî nakilleri birbirinden ayırmak oldukça zordur.

Hz. Süleyman (as), tahta çıkar çıkmaz öncelikle kendisine karşı olanları etkisiz hale getirmiş; yakın dostları ve güvendiği kişilere askerî, idarî ve dinî görevler vermiştir. Hz. Süleyman (as)’ın kurduğu devletin temeli daha ziyade ticarete dayanmaktadır. Bundan dolayıdır ki, çevresindeki devletlerden bazıları O’nunla ticaret ortaklıkları kurmuşlardır. Hz. Süleyman (as) özellikle başkent Kudüs için büyük çapta harcamalara girişmiş; burada bir sur, Millo adı verilen bir bina ve meşhur Kudüs Mâbedi’ni yaptırmıştır. Bu Mâbet zamanla Yahudiliğin ve ilk dönem Hristiyanlığının tek dinî merkezi durumuna gelerek, fiziki yapısının ötesinde bir önem kazanmıştır. Diğer taraftan Hz. Süleyman (as) zamanında gelişen milletler arası ticaret ağı, İsrailoğulları arasında fikrî ve dini açıdan evrensellik anlayışının doğmasını sağlamıştır (Bertholet, Wörterbuch der Religionen, Stuttgart 1962, s. 482).

Hz. Süleyman (as)’ın hakîm ve şair yönü de meşhurdur. Kitab-ı Mukaddes (Tevrat)’de 31 babtan meydana gelen Süleyman (as)’ın Meselleri’nin O’na ait olduğu Yahudi kaynaklarında zikredilir. Bu bölümde Hz. Süleyman (as)’ın hikmetli sözlerinden örnekler bulunmaktadır:

“Rab korkusu bilginin başlangıcıdır”;

“Sefihler ise hikmet ve terbiyeyi hor görürler.” (I. bab, 7. cümle).

Bunun yanı sıra, yine Kitab-ı Mukaddes (Tevrat)’de 8 babtan meydana gelen ve O’nun yazdığı iddia edilen Neşidelerin Neşidesi bölümünde, bir peygambere hiç de yakışmayacak aşk ve harem hayatından bahseden cümleler vardır. Bunlar da Tevrat’ın tahrife uğradığını açık seçik göstermektedir. Neşidelerin Neşidesi baştan sona okununca bu cümlelerin bir peygamber ağzından çıkmayacağını dindar Yahudiler dahi kolayca kabul edebilir. Saydıklarımızdan ayrı olarak Yahudi mezheplerinden Ferisiliği desteklemek için Süleyman (as)’ın Mezmurları adıyla uydurulmuş 18 Mezmur daha vardır. Bunlar Tevrat’a alınmamıştır. Tevrat’taki Mezmurlar O’nun babası Hz. Davud (as)’ındır.

Hristiyan literatüründe Hz. İsa (as)’ın “Davud oğlu” diye anılması, O’nun yalnızca Hz. Davud (as) neslinden geldiğini belirtmek için değildir. Hz. İsa (as)’ın aynı zamanda, Hz. Süleyman (as) gibi insanlar ve cinlere hükmeden gerçek bir “Davud oğlu Süleyman” olduğunu vurgulamak içindir (Ana Brit. XX,169). Arap tarihçileri Hz. Süleyman (as)’ın ihtişamlı şahsiyetini, O’nun sihir ve kehanetteki fevkalâde üstünlüklerini, en karmaşık problemleri keskin zekâsıyla çözüşünü vb. fetanetini anlatmak için müstakil eserler yazmışlardır. Kur’ân-ı Kerim ve İslâm kaynaklarının Hz. Süleyman (as) hakkında verdiği bilgiler Divan edebiyatına da ilham kaynağı olmuştur. Süleymannâme ve Kitab-ı Süleyman, O’nun dini destanî hayatını konu edinen değerli eserlerden sadece ikisidir.

Arap ve Süryani yazılarının icadını Hz. Süleyman (as)’a isnat edenler bulunduğu gibi; Arapça bir çok sihir kitabını O’nun yazdığını iddia edenler de vardır. Hz. Süleyman (as) ile ilgili efsanelerdeki İran tesiri, O’nun Çemşid’le mukayese edilmesine zemin hazırlamıştır (J. Walker, XI,174). Hz. Süleyman (as)’ın mezarı belli değildir. Ancak Kubbetü’s-sahrâ (Kudüs) veya Taberiye gölü yakınında bulunduğunu bazı eserler zikretmektedir.

Hz. Süleyman (as)’ile ilgili en sağlam bilgiler şüphesiz Kur’ân-ı Kerim’de mevcuttur. Kur’ân’da, Hz. Süleyman (as)’ın ismi çok geçer. Kur’ân O’ndan Allah’ın gerçek bir rasulû, bir nebi ve peygamberlerin bir numunesi olarak söz ederken, kendisine has meziyetlerini de açıklar. Cenab-ı Hakk’ın zaman ve şartlar gereği her peygamberine ihsan ettiği mucizelerden farklı olarak Hz. Süleyman (as)’a da verdiği bir takım mucizeleri vardır. Kur’ân, öncelikle Hz. Süleyman (as)’ın asla kâfir olmadığını (el-Bakara, 2/102) vurgulamakta ve Allah’ın O’na vahyettiğini açıklamaktadır (en-Nisa, 4/163). Kur’ân’ın bir diğer ayetinde (el-En’am, 6/84). Hz. Süleyman (as)’ın hidayet ve nübüvvete kavuşturulduğu; adaleti tatbik konusunda babasını dahi geçtiği (el-Enbiya, 21/78, 79); kendisine ilim verildiği (en-Neml, 27/15); kuşların dilini anladığı (en-Neml, 27/16); cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular topladığı (en-Neml, 27/17) bildirilmektedir. Hz. Süleyman (as)’ın en önemli hizmetlerinden biri, Sebâ Melikesinin O’nun maiyyetinde Müslüman oluşudur (en-Neml, 27/44). Rüzgârın Hz. Süleyman (as)’ın emrine verildiği; erimiş bakır madenlerinin O’nun için sel gibi akıtıldığı; cinlerden bir kısmının O’nun emrinde çalıştığı (es-Sebe’, 34/12) yine Kur’ân’dan öğrendiğimiz hususlardır. Hz. Süleyman (as)’ın daima Allah’a yöneldiğini (Sa’d, 38/30); imtihan edilmesi üzerine Rabbından bağışlanma dileğinde bulunduğunu ve kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlığı Rabbından istediğini (Sa’d, 38/34-35) Kur’ân bize haber vermektedir.

Kur’ân-ı Kerim’den hayat hikâyesini oldukça ayrıntılı bir şekilde öğrendiğimiz Hz. Süleyman (as)’ın, özellikle Tevrat ve Yahudi kaynaklarında farklı anlatılışı dikkat çekmektedir. Kur’ân-ı Kerim Hz. Süleyman (as)’ın bu yük saltanat ve güçlerini büyülerle elde ettiği yolundaki Tevrat (I Krallar ve II. Krallar)‘dan kaynaklanan isnadı şiddetle reddeder. Bir diğer husus da şudur: Hz. Davud (as) ve oğlu Hz. Süleyman (as), bir kavmin çobansız kalan sürüsünün geceleyin başkasına ait bir arazide yayılması üzerine, ortaya çıkan zararla ilgili olarak hüküm vermek durumunda kalmışlardır. Bu meselede Hz. Süleyman (as)’ın hükmü babasının verdiği hükümden daha isabetli olmuştur. Bu önemli hadiseye Kitab-ı Mukaddes ve Yahudi kaynakları yer vermediği halde; bu konuda da doyurucu bilgileri ancak Kur’ân tefsirlerinden almaktayız.

Yine Kur’ân-ı Kerim, Hz. Süleyman (as)’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular topladığını (en-Neml, 27/17) açıkladığı halde, gerek Tevrat, gerekse İncil bu konuya hiç temas etmemiştir. Kur’ân dışında hadiseyi ayrıntılı bir şekilde ancak Talmud ve hahamlara ait rivayetler ele almıştır. Ayni şekilde Hz. Süleyman (as)’a kuş ve hayvan dillerinin öğretilmiş olduğuna dair Kitab-ı Mukaddes’te bilgi bulunmamasına karşılık Kur’ân-ı Kerim önemine binaen bu meselede bizleri bil gilendirmiştir. Biraz farklı olmakla beraber bu konuda İsrail kaynaklı eserlerde (Yahudi Ansk. XI, 439 vd. ) bilgi bulunmaktadır.

Hz. Süleyman (as) adının geçtiği her yerde, Sebâ Melikesinin adı da hemen hatırlanmaktadır. Bilindiği gibi Yemen’deki Sebâ devleti, melike Belkıs tarafından idare edilmektedir. Belkıs’ın Müslüman oluşu Hz. Süleyman (as)’ın, Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlayan mektubuyla gerçekleşmiştir. Hz. Süleyman (as) ile Sebâ Melikesi arasında geçen kıssa Kur’ân-ı Kerim (en-Neml, 27/20-44), Tevrat (II. Tarihler, IX,1-12) ve İncil (Matta, XII, 42; Luka, XI, 31)’de çeşitli şekillerde zikredilmiştir

 

 

HAZRETİ  SULEYMAN’IN  KUR’ANDAKİ  HAYAT  HİKAYESİ  1

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 

 

Hazreti  Suleyman, Hazreti Davudun oğludur. Kur’an  onun  doğumunu  Hazreti  Davuda verilmiş olan  bir  hediye  olarak tanımlamaktadır. Sad suresi 30 ayeti  kerimede  şöyle  buyurmaktadır  Yüce  Mevla.

 

 

  • وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَؕ نِعْمَ الْعَبْدُؕ اِنَّهُٓ اَوَّابٌؕ

“Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü.”

 

Önceki ayetlerde, Allah Teâlâ’nın Dâvûd’a çeşitli lutuflarda bulunduğu bildirilmişti. Burada ise belki de ona en büyük lutuf olmak üzere özellikle oğlu Hz. Süleyman’ın verildiği bildirilmektedir.

Hazreti  Suleymanın  bazı  özellikleri.

1-KULLUK

نِعْمَ الْعَبْدُؕ اِنَّهُٓ اَوَّابٌؕ  O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü

Allaha  kullukta  en  yüksek  seviyede  bulunmak, ve  tam  bir  hulus  ve sadakatle  Allaha  teslimiyet  tüm  Peygamberlerin  özelliklerindendir.  Ancak  bazı  peygamberler  için  bu  özelliğin te’kid  ile  zikredilmesi. Onların  bu  bağlamdaki   seçkin konumuna  ışık tutmaktadır. Suleymanda  babası  gibi kendisini  tamamen  Allaha  vermiş. Kalben ve  kalıben  Ona  yönelmiş bir  kişi  olarak  tanımlamaktadır

2-EVVAB  OLMAK: Bu sıfat  Kur’anı Kerimde  Hazreti Eyyub, İbrahim, Suleyman ve  Davuda verilmiştir.

Evvâbîn Kelimesinin Sözlük ve Istılah Anlamı

Evvâb kelimesinin anlamı,tövbe eden, itaat eden anlamında mübalağalı ismi faildir. Evvab  kelimesinin 7 anlamı  olduğu   dil  bilimcileri  tarafından dile  getirlmiştir.

– Kimilerine göre merhametli kimseler için,

– Kimilerine göre tövbe eden,

– günah işleyip tövbe eden ardından tekrar, günah işleyip tövbe eden,

– Allah’a itaat eden,

– günahlarını hatırlayıp bundan dolayı Allah’tan bağışlanma talep eden,

– Dilcilere göre çokça tövbe eden ve itaat eden ve  öona  vucudunun  tüm  hücreleriyle  yönelen  kimse

. Ayetlerde geçen evvâbîn günahları terk edip, ibadet ederek Allah’a yönelen kimseler için kullanılan bir kavramdır.7 Kelime, Kur’ân-ı Kerim’de beş yerde “Evvâb” şeklinde tekil halde, bir yerde ise “Evvâbîn” şeklinde cem’ halinde geçmektedir. Konuyu daha net bir şekilde ortaya koymak adına bu ayetlerin meallerinin verilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz. – “Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü ” (Sâd 38/17)

“Her sabah ve her akşam Allah’ın yüceliğini dile getirirken dağları ve

çevresinde toplanmışken kuşları Dâvûd’a eşlik ettirdik. Hepsi de Allah’a

yönelmişlerdi. (ﻛﻞﱞَﻟـُٓﮫَاوﱠاٌب )” (Sâd 38/18-19 )

– “Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a

dönüktü. (اﻧﱠُﮫَاّواٌب )” (Sâd 38/30)

“(Hz. Eyyüb’ün bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve

böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara

dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. (اﻧﱠُﮫَاّواٌب )”

(Sâd 38/44)

– “Ve kendilerine şöyle denecektir: “İşte sizlere; daima Allah’a yönelen, O’nu

aklından çıkarmayan, görmediği halde rahmândan çekinen ve tamamen rabbine

dönük bir kalp ile gelen kimseye vaad edilen cennet! ( ِﻟُﻜِّﻞَاوﱠاٍب )” (Kâf 50/32-33)

146

– “Kalplerinizdekini en iyi bilen rabbinizdir. Eğer iyi olursanız bilesiniz ki Allah

kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır. (ﻛﺎَنِﻟَْﻼوﱠا۪ﺑﯿَﻦ )” (el-İsrâ 17/25)

Yukarıdaki ayetlerde geçen bu kelime ile peygamberlerin ve takva sahibi insanların herzaman tövbe edip Allah’a yöneldikleri ve hatta canlı cansız bütün varlıkların (dağlar,kuşlar…) Allah’a yöneldikleri ifade edilmektedir. Ayrıca müfessirler İsrâ sûresindegeçen evvâbîn kelimesini tefsir ederken bu kelimenin, günah işledikten sonra hementövbe edip Allah’a yönelen ve itaat eden kimseler için kullanıldığını söylemişlerdir.

  1. İLMİ LEDUNNİ DİYE BİLİNEN  ÖZEL  BİR  İLİM  İLE  DONAMIŞ OLMASI,

Kur’anın  Davud ve  suleyman  Peygamberler  hakkında   ifade ettiği  özelliklerden  biri,  bu  iki  Peygamberin de  özel  bir  ilimle  donanmış  olmalarıdır.konuyla ilgili  oarak  Yüce Rabbimiz  Neml suresi 15. Ayete  şöyle  buyurmaktadır.

  • وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي فَضَّلَنَا عَلٰى كَثٖيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنٖينَ

﴿١٥﴾

“Şüphesiz biz Dâvûd’a ve Süleyman’a da bir ilim verdik. “Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun!” dediler.”

  3 HAYVANLARIN DİLİNİ  BİLMESİ.  DİLİNİ  BİLMESİ:

Taberî’ye göre babasına ve oğluna verilen ilimden maksat her ikisinin de hayvanların dilinden anlamaları, kendi zamanlarında başkalarının bilgisi olmadığı alanlarda bilgi sahibi olmalarıdır. Bilgi, nimetlerin en değerlisi olduğu için her iki peygamber de kendilerine lutfedilen bu nimet sayesinde mümin kulların birçoğundan üstün kılındıklarını ifade etmişlerdir.

  • وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫تٖينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍؕ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبٖينُ

﴿١٦﴾

“Süleyman Dâvûd’un yerine geçti. Dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden gerektiği kadar verildi. Doğrusu bu apaçık bir lutuftur.”

 “Süleyman Dâvûd’un yerine geçti” cümlesi, mal ve mülküne mirasçı olduğu anlamına gelmez; zira peygamberlerin bıraktığı mal sadakadır, ona mirasçı. O halde burada onun yerine geçmesinden maksat makam, ilim ve hikmet, peygamberlik ve hükümdarlık, mal ve  mülkünde ona mirasçı olmasıdır

Bize kuş dili öğretildi” meâlindeki cümle, Hz. Süleyman’ın, ilâhî bir mûcize olarak kuşların dilini öğrendiğini ifade eder. Süleyman, kuşların yalnız sesleri veya hareketleriyle ifade ettikleri duygu ve eğilimlerini anlamakla kalmıyor, o duyguları idare eden ilâhî yasaları da biliyordu. Böylece onların öterek Allah Teâlâ’yı tesbih ve tâzim ettiklerini anladığı gibi, onları idaresi altına alarak kendine has teşkilâtıyla ordusunda hizmette de kullanıyordu

Bize her şeyden gerektiği kadar verildi cümlesi, verilen nimetlerin çokluğunu yani sahip olduğu peygamberlik, ilim, hikmet ve malı; cinler, insanlar, kuşlar, rüzgârlar, evcil ve yabani hayvanlara hükmedebilmeyi, göklerle yer arasında kendisine ihtiyaç duyulan her şeyi ifade eder. Süleyman aleyhisselâm Allah’ın lutfettiği bu imkânlardan faydalanarak hem peygamberlik hem de hükümdarlık görevlerini yerine getirmiştir.

Bu âyetin üslûbundan Hz. Süleyman’ın bu sözleri, büyük bir topluluğa hitap ederken söylediği, bununla insanların kendisine itaatini sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır.

Başka  bir  ayeti kerimede  Allah   Suleymanın   karıncaların  liderinin  konuşmasını  dnleyip anladığından  söz etmektedir. Karıncaların  illeri  geleni  topluluğuna  suleymanın askerleinden  kaçmalarını emredip bunların anlayıştan  yoksun  olduklarını dillendirmektedir.

  • وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ   فَتَبَسَّمَ ضَاحِكاً مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْنٖٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتٖٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْنٖي بِرَحْمَتِكَ فٖي عِبَادِكَ الصَّالِحٖينَ

﴿١٩﴾

“Bir zaman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Süleyman’ın emrinde toplanmış, birlikte sevk ve idare ediliyordu.

Nihayet Karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şöyle dedi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!” Onun bu sözünden dolayı Süleyman neşeyle gülümsedi ve “Ey rabbim!” dedi, “Gerek bana gerekse anne babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya beni muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat!”

 

4 İNSANLARA VE  CİNLERE  TAHAKKUM  ETMESİ

وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ

 

“Bir zaman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Süleyman’ın emrinde toplanmış, birlikte sevk ve idare ediliyordu.

Cinateşten yaratılmış, gözle görülmeyen, insanlar gibi iyileri ve kötüleri bulunan varlık” anlamına gelir.   Sad suresi 17. âyetten Hz. Süleyman’ın cinlerle de irtibat kurduğu; ordusunun cinler, insanlar ve kuşlar olmak üzere üç sınıftan meydana geldiği anlaşılmaktadır. Cinleri gizli işlerde, insanları ülke savunmasında ve düşmana karşı savaşta, kuşları da haberleşme, su bulma vb. hizmetlerde istihdam ediyordu.

Tefsirlerde Karınca vadisinin Şam bölgesinde veya Tâif’te yahut Yemen’de karıncası çok olan bir yerin adı olduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte, böyle muayyen bir mekân olmayıp çok sayıda karıncanın bulunduğu herhangi bir yer de olabilir. Âyet, toplu halde yaşadığı bilinen karıncaların aynı zamanda bir topluluk düzeni içinde hareket ettiklerini de ifade eder. Süleyman üç sınıftan oluşan ordusunu düzenli bir şekilde yönetirken Karınca vadisi denilen yere gelmiş ve burayı geçerken de karıncaların başkanının onlara verdiği emri işitmiş, anlamış ve neşelenerek gülümsemiş, bütün bu nimetlerden dolayı rabbine şükür ve niyazını arzetmiştir.

5-RÜZGARA TAHAKKÜM

Kur’anı  Kerim Hz.  Suleymanın insanlara, cinlere ve   kuşlara    tahakkumunun  yanı sıra rüzgarada  tahakkümünden söz  etmektedir. Konuyla  ilgili  olarak Enbiya  suresi 81. Ayeti  kerimede  şöyle  buyrulmaktadır.

  • وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ عَاصِفَةً تَجْرٖي بِاَمْرِهٖٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖي بَارَكْنَا فٖيهَاؕ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمٖينَ

 “Süleyman’ın emrine de onun isteğine göre, içinde bereketler yarattığımız yere doğru esmek üzere güçlü rüzgârı verdik. Biz her şeyi biliriz.”

   Allah Teâlâ peygamberlik ve krallık konularında Süleyman’ı babası Dâvûd’a vâris kıldı, ayrıca mûcize olarak rüzgârı ve şeytanları Süleyman’ın emrine verdi. Âyette bereketli kılındığı bildirilen yer Filistin’dir. Hz. Süleyman rüzgâr yardımıyla ordularını, ticaret kervanı ve filolarını istediği yere götürüyor, yine rüzgâr vasıtasıyla bereketli yurduna yani Kudüs’e dönüyordu. Bağlamdan anlaşıldığı için âyette sadece dönüş anlatılmıştır. Böylece kendi döneminde Hz. Süleyman, peygamberliğinin yanında bölgenin en güçlü kralı, devleti de en zengin devlet haline gelmiştir.

6- ŞEYTANLARA  TAHAKKUM

Konuyla ilgili  olarak  Enbiya suresi 82. Ayeti  kerimede  Yüce Allah  şöyle  buyurmaktadır:

  • وَمِنَ الشَّيَاطٖينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظٖينَۙ

Şeytanlar (cinler) arasından da onun için dalgıçlık ve daha başka işler yapanlar vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

Şeytanlar, cin türünden bir gruptur (Kehf 18/50). Allah Teâlâ mûcize olarak bazı şeytanları ve cinleri Hz. Süleyman’ın emrine verdiği gibi, onları nerede ve nasıl istihdam edeceği bilgisini de ona vermişti. Süleyman aleyhisselâm onları dalgıçlık, inşaatçılık, heykeltıraşlık, bakırcılık vb. alanlarda istihdam etmiştir .

Hazreti  Suleymanın  önemli  dialarından  biri:

  • قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لٖي وَهَبْ لٖي مُلْكاً لَا يَنْبَغٖي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْدٖيۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
  • فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّٖيحَ تَجْرٖي بِاَمْرِهٖ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ وَالشَّيَاطٖينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ
  • وَاٰخَرٖينَ مُقَرَّنٖينَ فِي الْاَصْفَادِ هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍࣖ

 

 

“Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lutfu sınırsız olan yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik.

 

Burada ayrıca şu hususlara da işaret edilmiştir: 1. İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah’ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır. 2. Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah’ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur.

Hz. Süleyman’ın, “Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana” şeklinde çevirdiğimiz duasıyla Allah’tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mûcize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim arkasından ona verilen mûcizevî güçler anlatılmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment