نماز جمعه

 Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 

İbrânîce’de “en çok sevilen kişi, göz bebeği” anlamına gelen.bu ismin Kitâb-ı Mukaddes’te Dâvid veya Dâvîd şeklinde geçtiği ve sadece Hz. Dâvûd’a ad olarak verildiği görülmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde Hz. Dâvûd’un çeşitli özellikleri belirtilmekle beraber gerek soy kütüğü gerekse hayat hikâyesiyle ilgili ayrıntılı bilgi yoktur. Bu konuda diğer İslâmî kaynaklarda yer alan bilgiler de İsrâiliyat türünden olup Ahd-i Atîk’teki mâlûmatla büyük ölçüde benzerlik göstermektedir.

Ahd-i Atîk’e göre Dâvûd, Yahuda sıbtının ileri gelenlerinden ve Beytülahm’de (Beytlehem) ikamet eden Yesse’nin oğludur. O 14 babada  Hz. İbrâhim’e  ulaşmaktadır.Ahd-i Atîk’te “kızıl, kırmızı yüzlü, güzel gözlü ve hoş bakışlı”  “iyi çeng çalan cesur bir yiğit, cenk eri, sözünde tutarlı ve yakışıklı”  şeklinde nitelendirilen Dâvûd, İslâmî kaynaklarda “bedeni ve saçı kızıl, mavi gözlü, az saçlı ve kısa boylu”; “kısa boylu, sarı benizli ve mavi gözlü”; “gür ve güzel sesli, iyi huylu, temiz kalpli, çok anlayışve çok güçlü” olarak tavsif edilir. Babasının koyunlarını otlatırken aslan yahut ayı geldiğinde bunları vurup kaptıkları kuzuyu ağızlarından kurtarmakta, onları tutup yere çalmakta (I. Samuel, 17/34-36), sapanıyla attığı her şeyi vurmakta, rastladığı aslanın üzerine binip kulaklarından tutmakta, fakat aslan ona bir şey yapmamaktadır (Taberî, a.g.e., I, 472; Sa‘lebî, s. 206).

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Dâvûd’dan ilk defa, Câlût’u (Golyat) öldürmesi münasebetiyle şu şekilde bahsedilir: “Tâlût’un askerleri Câlût ve askerlerine karşı çıktıklarında şöyle dediler: ‘Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı bize yardım et’. Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar, Dâvûd Câlût’u öldürdü” (el-Bakara 2/250-251).

Hz.  Davud, Hz Suleymanın  babasıdır. O  Kudüsü  İsrail oğulları için fethedip   padişahlık  kürsüsüne  oturmayi  başardı. Davud  Hz  İsadan 972 sene  önce  yaşamıştır. Çok  güzel  bir  sese sahip  idi. Edebiyatta da onun  güzel sözü darbı  mesel  olmuştur.

 

 

Davud  gibi  sal avazeni  bu cihana

Baki  kalan  bu  kubbede   hoş  bir seda.

Yahudiler  arasında   özel  bir  yere ve  saygın  bir  konuma  olmasına  rağmen.  Tevratta ona  kabul edilemez  töhmetler  isnad edilmektedir. Kur’anda  16  ayeti  kerimede   ismi  geçmektedir. Ayrıca Davut   kendisine kitap  bir   defasında  nazil olan  peygamberlerdendir. Kendisine  nazil  olan  kitap    100  üstünde duadan  oluşan bir dua  mecmauasıdır. Nisa  suresi 163  ayeti  kerimede Yüce  Allah  şöyle  buyurmaktadır:

  • إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا

“Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Ya‘kūb’a, torunlara, Îsâ’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a vahyettik. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.”

Diğer gayri müslimler ve inkârcılar yanında Ehl-i kitabın da hem birbirine hem de İslâm’a olumsuz bakışları, Allah nezdinde geçerli bulunan imana nisbetle yanlış veya eksik bir inanç içinde bulundukları, bunlardan bir grubun, Hz. Peygamber’e gökten bir kitap indirilmesini istedikleri yukarıda geçen âyetlerde zikredilmişti. Özellikle Ehl-i kitap’tan olanların bu taleplerinde ne kadar haksız ve çelişkili olduklarını açıklamak üzere bu âyetlerin geldiği anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber’in şahsında Ehl-i kitaba şu gerçekler hatırlatılıyor: Din, Allah’ın peygamberlerine vahyederek bildirdiği bilgi ve öğretiler bütünüdür. Ellerinde bulunan kitaplarda hem vahiyden hem de peygamberlerden söz edilmiş, kendileri de bunlara inanmışlardır. Muhammed Mustafa da diğerleri gibi bir peygamberdir. Ona gelen Kur’an da, diğer peygamberlere gelen Tevrat, Zebûr, İncil gibi bir ilâhî kitaptır.

Davudun  bir  şeriatı  yoktu.  O  Musa (a.s)’ ın  şeriatının  mübelliği  idi. Davut  bir  kaç yönden  israil oğullarının  diğer  Peygamberlerinden  farklıydı. Adil  bir kral  idi.  Güzel  bir  sesi vardı  dağlar ve  kuşlar   Zebur  okurken  Ona  eşlik ediyorlardı. Adalet ve  hikmet shibi  bir  peygamber  ve  aynı zamanda  bir  kral.  Kur’anın  ifadesiyle  Zebur  Onun  üstünlüğünün  bir  delilidir. İsra  suresi 55.  Ayeti   kerimede  Yüce  Allah  şöyle  buyurmaktadır.

  • وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّٖنَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً

﴿٥٥﴾

“Göklerde ve yerde olanları en iyi bilen senin rabbindir. Doğrusu biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.

Allah, kullarını en iyi bilen olduğu gibi göklerde ve yerde bulunanları, yani evreni ve evrendekileri de en iyi bilendir; dolayısıyla evrende olup biten bütün olaylar O’nun bilgisiyle oluşmakta ve gerçekleşmektedir. Şu halde Allah’ın hükümlerinde, yapıp yarattıklarında bir eksiklik, yanlışlık, haksızlık aramak abestir. Allah, Hz. Muhammed’i son peygamber olarak seçtiğine göre, bu da O’nun yüce bilgisi ve hikmetiyle olmuştur ve bunda bir yanlışlık, haksızlık yoktur. Peygamberlerden her birinin kendilerine özgü üstünlükleri vardır. Nitekim Allah Teâlâ çeşitli âyetlerde Hz. İbrâhim’i kendisine dost (halîl) edindiğini, Hz. Mûsâ ile konuştuğunu, Hz. Îsâ’yı babasız yarattığını ve küçük yaşta kendisine mûcizeler lutfettiğini, Hz. Süleyman’a ihtişamlı bir hükümdarlık verdiğini, Hz. Muhammed’i âlemlere rahmet olarak gönderdiğini bildirmiştir. Hz. Dâvûd’a büyük bir saltanat verildiği halde âyetin sonunda bu saltanatın değil de, ona verilen kutsal kitabın bir üstünlük sebebi olarak zikredilmesi, ilimde ve dinde üstünlüğün mal-mülk üstünlüğünden daha değerli olduğuna işaret eder. Bir rivayete göre Kureyş Arapları aklî ve mantıkî tartışma usul ve âdâbını bilmedikleri (veya eski dinler hakkında bilgileri olmadığı) için Hz. Peygamber’le tartışmaya girmeden önce yahudilerden taktik alırlardı; yahudiler de onlara son peygamberin Hz. Mûsâ, son ilâhî kitabın da Tevrat olduğunu söylerlerdi. Âyette Dâvûd’a verilen Zebûr hatırlatılarak bizzat yahudi tarihinin bu iddiayı çürüttüğü ortaya konmaktadır (Râzî, XX, 230). Ancak Mekke’de böyle bir yahudi topluluğu bulunmadığına göre Araplar bu görüşmeleri ticarî amaçlı gezileri sırasında veya panayırlarda karşılaştıkları yahudilerle yapmış olabilirler.

HAZRETİ  DAVUDUN BAZI ÖZELLİKLERİ

Kur’anı  Kerim  Hazreti  Davud  için bazı özellikleri  zikretmektedir.  Bu  cümleden: Allahın  kulu  olmak, çok  güçlü ve  kuvvetli olmak, Allah ile  güçlü bir  irtibat  içerisinde  olmak. Allahın  onun  hakkında biz  bildirdiği    ilk  sıfatı   kulluk ve  ubudiyettir, ikinci  özellik iseö  Onun  tedbir, idare  ve  yöneticiliğidir. Ücüncüsü  EVVAB  oluşudur.  Yani  Allaha  kalben  çokca   yalvaran,  yakaran ve  yönelendir.  Sad  17. Ayeti  kerimede  Yüce Allah  şöyle  buyurmaktadır.

  • DAVUDUN GÜCÜ  VE  KUVVETİ

Sad  17. Ayeti  kerimede  Yüce Allah  şöyle  buyurmaktadır.

 

  • اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ

﴿١٧﴾

 

“Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü.”

Kur’an-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle bildirildiği üzere, Resûlullah inkâr ve kötülüklerinde ısrar edenleri uyarmak maksadıyla başlarına böyle felâketlerin geleceğini, dünyada ve âhirette cezalarını göreceklerini bildirdikçe putperestler, alay maksadıyla sık sık bu tür isteklerde bulunurlardı. 17. âyette, bu küstahça sözler karşısında son derece üzüldüğü anlaşılan Hz. Peygamber’e sabırlı olması öğütlenmekte; ayrıca İsrâil peygamberleri içinde özellikle dünyevî gücü ve iktidarıyla tanınan Hz. Dâvûd’u hatırlaması istenmektedir. Burada o gün putperest muhaliflerinin kendisini ciddiye almadıkları, mesajıyla alay ettikleri Hz. Muhammed’in de bir zaman sonra Dâvûd aleyhisselâm gibi muzaffer ve muktedir bir konuma ulaşacağına ima vardır. Nitekim tarih bunu göstermiştir.

TEKVİNİ  VELAYET DAĞLARIN VE  KUŞLARIN  ONA  EŞLİK ETMESİ

Kur’an  Hazreti  Davudun  Zebur  okurken  dağların ve  kuşların  ona  eşlik ettiğini  kuşların  ona  geldiğini ifade  etmektedir.  Konuyla  ilgili  olarak  Kur’anı  kerim  şöyle  buyurmaktadır.

  • اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًؕ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ

“Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi.

 

Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu âyetler, Hz. Dâvûd Allah’ı tesbih ederken dağların ve kuşların da dile gelerek onun tesbihine katıldıkları şeklindeki mûcizevî bir olayı anlatmaktadır. Ancak bu âyetleri mecazi anlamda yorumlayanlar da vardır. Buna göre Dâvûd Zebûr okuyarak Allah’ı tesbih ettiği gibi kuşlar ve dağlar da kendi varlık yapılarıyla Allah’ın kudretini ve yüceliğini yansıtmakta, böylece lisân-ı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedirler (ayrıca bk. Enbiyâ 21/79). Bu mânaya göre cansız tabiatın Allah’ı tesbih etmesine dağlar, canlı varlıkların tesbihine de kuşlar örnek olarak zikredilmiştir; özellikle inanmış insanların bilinçli tesbihine örnek de Hz. Dâvûd’un tesbihidir.

“Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi” diye çevirdiğimiz 19. âyetin son cümlesi, “Gerek dağlar gerekse kuşlar Dâvûd’un etrafında toplanıp ona itaat ederlerdi veya “Dâvûd tesbihe başlayınca onlar da kendisine katılırlardı” şeklinde de açıklanmıştır (Taberî, XXIII, 138; Râzî, XXVI, 186; İbn Âşûr, XXIII, 228-229).

HİKMET  VE  ADALET  İLE  HALKI İDARE ETMESİ

Kur’an  Onun  güçlü ve sağlam  bir  hükümet  makanizmasına sahip  olduğundan söz etmektedir. Halkını adalatle  yönetmeyen  bir   yöneticin,in  hükumeti  kalıcı ve  payidar  olamaz. Sevgili  Peygamberimiz  konuyla  ilgili  olarak  şöyle  buyurmaktadır:

المُلکُ یَبقَی مَعَ الکَفر؛ وَ لَا یَبقَی مَع الظُّلمِ   Hükumet  küfürle  devam eder amma  zulüm  ile  devam etmez. Tabiki  kalıcı  ve güçlü bir hükumetin, devam ve  bekası arkasında ki  güçlü  bir  halk desteği  ile  mümkün  olabilir. Bu  konuda  Yüce  Allah  Sad  suresi 20 ayeti  kerime de  şöyle  buyurmaktadır:

  • وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

 

“Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik.”

 

Dâvûd’a verilen “hikmet”le peygamberliğin, Zebûr’un, hukuk bilgisinin veya gerçeğe uygun olan her türlü sözün kastedildiği belirtilir. Râzî, felsefî birikiminin bir sonucu olarak hikmeti, “bilgi ve amelde tam yetkinlik” anlamına gelecek bir kapsamda açıklamıştır (XXVI, 187). İbn Âşûr, “anlaşmazlıkları bitiren konuşma yeteneği” diye çevirdiğimiz fasle’l-hitâb” deyimini, “sözün belâgatlı olması, dinleyenin daha fazla açıklama yapılmasına ihtiyaç duymayacağı derecede beklenen anlamı içermesi” şeklinde açıklar. Aynı deyim, Hz. Dâvûd’un, özellikle yargılama sırasında konuyu iyice kavrayarak adalete uygunluk bakımından isabetli hükümler verme yeteneği şeklinde de açıklanmıştır. Zemahşerî’ye göre bu deyim, Dâvûd’un yargı, hükümet işleri, yönetim ve meşveret gibi konulara dair konuşmalarındaki doğruluğu, hak ve adalete uygunluğu ifade eder. Böylece âyet, iyi bir devlet ve hukuk adamının sahip olması gereken özelliklere de işaret etmektedir.

Adalet ve  zulmü  Hekim  Senai  Gaznevi  bir şiirinde  şu  şekilde  dillendirmektedir:

آنکه او ظالم و مسلمان بود                                                خلق‌، عاجز، خدای، ناخشنود

ظلم از هر که هست نیک‌ْ بد است                    هرکه او ظالم است نیکْ بد است

هر کجا عدل روی بنموده‌ست                                      نعمت اندر جهان بیفزوده‌ست

هر کجا ظلم رخت افکنده‌ست                                       مملکت را ز بیخ پر کنده‌ست

عدل، بازوی شه قوی دارد                                                      قامت ملک، مستوی دارد

Müslüman  olup  ta zalim  olandan           Allah  hoşnut olmaz ve halk aciz kalır

Zulüm  kimden  olursa  olsun kötüdür     Zalim  olan  kim  olursa  olsun  kötüdür

Nerede adalet  kendini  göstermişse         Orada  nimet ve  bolluk  artmıştır

Zulüm  nerede kök  salmışsa                      memleket  tümden  harab  olmuştur

Adalet  yöneticinin elini  güçlü kılar          Memlekete  tam  bir   istikamet  verir

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment