نماز جمعه

 

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

HAZRETİ MUSA’NIN  HAYATI 16

 

  1. MUSA VE HZ. HIZIR KISSASI

 

 

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

  1. MUSA VE HZ. HIZIR KISSASI

İlim öğrenme isteği, sabır, tevekkül, merak, zulmün karşısında durma, olayların ardındaki sır… Birçok konuda bize örnek olan bir kıssa… Hz. Musa aleyhisselam ile Hz. Hızır aleyhisselam’ın kıssası.  Kuranı  Kerimde Hz Hızırın  ismi  geçmiyor.  Ancak  Kehf  suresi  65. Ayette  kendisine  rahmet ve  ilahi  ilim  verilmiş  olan  bir  Allahın kulundan  söz  edilmektedir.

عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا

“Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular”

Musa aleyhisselam: Ya Rabbi! Kulların içinde benden daha alimi varsa bana göster dedi.

Allah Teâlâ: Evet, senden daha alimi var buyurdu.

Musa aleyhisselam: Öyleyse onu nerede arayayım dedi.

Allah Teâlâ: İki denizin birleştiği yerdeki kayanın yanında, balığı kaybettiğin yerde buyurdu.

Hani şöyle  bir  söz vardır: Ya bin biliyorsan da yine de bir bilene sor diye. Burada da sanki böyle bir durum var. Alim olan Allah’tır, kullarsa Allah’ın ilminden kendilerine ne kadar düştüyse o kadarına sahiptir. Yani kimse tam manasıyla ilimlerin hepsine sahip olamaz. Herkesin bilmediği bir yerler, bir şeyler vardır. Bu kişi peygamber olsa bile.

Burada da bu durumla karşı karşıyayız. Allah Teâlâ, Hz. Musa aleyhisselam’a bir ilim öğretmiştir. Hz. Hızır aleyhisselam’a da bir ilim öğretmiştir. Hz Musa aleyhisselam bin bir türlü imtihan yaşayıp her birinden farklı dersler çıkarıp farklı ilimler öğrendiği halde yine de ilim sevdasından vazgeçmemekte ve kendisinden farklı bir ilme sahip olan Hızır aleyhisselam’a arkadaşlık etmek isteyip onun ilminden de faydalanmak istemektedir.

Hz. Musa aleyhisselam’ın Hızır aleyhisselam’ı bulacağı yerin tam olarak belli olmaması da bize ilmin sabır gerektirdiğini, aynı zamanda bir arayış içerisinde olmamız gerektiğini öğretmektedir. Yine buradan çıkaracağımız bir diğer ders, ilim yolunda tevekkül göstermenin çok önemli olduğudur.

Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculuk.

Musa aleyhisselam bir balık aldı ve onu bir zembil içine koydu. Musa, genç adamına demişti ki: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim yahut senelerce gideceğim.” Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.

İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman Musa, genç arkadaşına: “Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk” dedi. Genç: “Gördün mü, dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti.”

Musa da demişti ki: “İşte aradığımız o idi.” Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler. Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

 

Hz. Musa’nın üstün merhamet ve ilim sahibi Hz. Hızır ile buluşması

 

فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا؛ قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا ﴿کهف:۶۵-۶۶

“Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf, 18/65)

Allah kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir, Rahman ve Rahim’dir. Hz. Musa (as)’ın buluşmak üzere yola çıktığı Hz. Hızır (as) ise Allah’ın kendisine rahmet verdiği bir kişidir. Yani Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatı Hz. Hızır (as) üzerinde tecelli etmektedir. Allah, Hz. Hızır’a Kendi katından üstün bir ilim vermiş ve onu üstün bir kul kılmıştır.

Hz. Musa tabi olmak için Hz. Hızır’dan izin istemiştir

؛ قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا ﴿کهف: ۶۶

“Musa ona dedi ki: Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf, 18/66)

Ayetlerde geçen ifadelerden, Hz. Musa’nın buluşacağı bu kutlu kişi hakkında daha önceden vahiy ile detaylı bilgi aldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu durumu ortaya koyan pek çok delil vardır. Örneğin Hz. Musa (as) buluşacağı yere, bulunduğu yere göre oldukça uzak olmasına rağmen gitmek için bir çaba sarf etmiştir. Çünkü orada buluşacağı kişinin kendisine çok fazla fayda vereceğine emindir. Bunun herhangi bir buluşma olmadığını, çok özel bir buluşma olduğunu bilmektedir. O nedenle her türlü zorluğu göze almakta, uzun bir yol katetmektedir.

Ayrıca buluşur buluşmaz karşısındaki kişiyi hemen tanımış, onun üstün ahlakını ve ilmini fark etmiş ve kendisine tabi olmayı talep etmiştir. Bu da karşısındaki kişinin ilim öğretilen, kutlu bir kişi olduğunun kendisine önceden bildirmiş olabileceğini göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Hz. Hızır’ın Hz. Musa’ya verdiği cevap

“Dedi ki: Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” (Kehf, 18/67-68)

Ayetlerde dikkat çekildiğine göre Hz. Hızır da Hz. Musa hakkında detaylı bilgiye sahiptir. Üstelik konuşmalarından Hz. Hızır’ın geleceğe dair bazı bilgilere de Allah’ın bildirmesiyle sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. Hızır, Hz. Musa’nın talebini dinledikten sonra ona hemen kendisiyle birlikte olmaya sabır gösteremeyeceğini söylemiştir. Daha hiçbir olay olmadan, Hz. Musa’nın nasıl bir tavır göstereceğini bilmeden ve görmeden Hz. Hızır’ın böyle bir açıklamada bulunması çok dikkat çekicidir. Bunun nedeni ise Allah’ın dilemesiyle Hz. Hızır’ın geleceği bilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Hz. Musa inşallah diyerek söz vermiştir

سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا

(Musa:) ‘İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim.’ dedi.” (Kehf, 18/69)

Ayette görüldüğü üzere, Hz. Musa, Hz. Hızır’ın söylediği sözler karşısında hemen Müslümanca bir tavır göstermekte ve İnşallah” -yani “eğer Allah dilerse– diye cevap vermektedir. Bu kelime müminlerin Allah’a olan teslimiyetlerinin, kaderin her an işlediğini bildiklerinin, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerinin farkında olduklarının bir ifadesidir.

Hz. Hızır Hz. Musa’dan açıklayıncaya kadar kendisine soru sormamasını istemiştir

“Dedi ki: Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” (Kehf, 18/70)

Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kez daha dikkat çekilmektedir. Bu tabiyet esnasında müminlerin titiz bir saygı göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir.

Hz. Hızır Bindikleri Gemiyi Delmiştir

“Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: ‘İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.'” (Kehf, 18/71)

Kehf Suresi’nin bu ayetinden Hz. Musa’nın Hz. Hızır ile olan yolculuğu sırasında yanına genç arkadaşını almadığı anlaşılmaktadır. Bu seçimin pek çok hikmeti olabilir. Ancak bunlardan biri, ikili eğitimin önemine işaret etmesidir.

Ayette bildirilen olay, Hz. Hızır’ın ilk karşılaştıklarında ona söylediği sabır gösteremeyeceği olaylardan birinin kaderinde gerçekleştiği andır. Hz. Hızır’a geleceğe dair verilen bilginin bir kısmı böylece gerçekleşmiştir.

Hz. Musa Hz. Hızır’dan aldığı eğitimin devam etmesini talep etmiştir

“Dedi ki:Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’ (Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma.’ dedi. (Kehf, 18/72-73)

Kehf Suresi’ndeki bu ayetlerde, Hz. Hızır’ın konuşmalarındaki kesinlik dikkati çekmektedir. Hz. Hızır, gerçekleşecek olan olayları bildirirken çok emin bir üslupla konuşmaktadır. Hz. Musa’nın hiçbir şekilde sabredemeyeceğini “kesinlikle” diyerek ifade etmekte, buna gücü yetemeyeceğini dile getirmektedir.

Hz. Musa’nın ayette geçen “bu işimde bana zorluk çıkarma” şeklindeki sözlerinden ise, Hz. Hızır’la olan eğitimin kesilmesini istemediği anlaşılmaktadır.

Hz. Hızır’ın çocuğu öldürmesine Hz. Musa’nın gösterdiği tepki

“Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.'” (Kehf, 18/74)

Hz. Musa her ne kadar söz verse de, soru sormama konusunda karar alıp, irade göstermek istese de kaderinin dışına çıkamamakta ve bu soruları sormayı engelleyememektedir. Üstelik Hz. Hızır’ın Allah’ın emriyle hareket eden, ilim sahibi bir kişi olduğunu bildiği, ona tabi olduğunu söylediği halde, Hz. Hızır’ın yaptıkları karşısında bir tepki göstermektedir.

Hz. Hızır da Allah’ın emri ve dilemesiyle hareket eden, salih bir kuldur. Yaptığı her hareket, söylediği her söz ancak Allah’ın emriyle gerçekleşmektedir. Üstelik bu ölümün bir cana karşılık olup olmadığını Allah dilemedikçe hiç kimsenin bilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde öldürülen çocuğun “tertemiz bir can” olup olmadığını da Allah bildirmedikçe, hiç kimse bilemez.

Hz. Hızır’dan aldığı derslerin devamı için Hz. Musa’nın bulduğu çözüm

“Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?’ (Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun.’ dedi.” (Kehf, 18/75-76)

  1. ayette ise Hz. Musa’nın, meydana gelen bu durumdan Hz. Hızır’ın rahatsızlık duyduğunun farkında olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Hızır’ın yaptığı hatırlatmalara ve sabır gösteremeyeceği yönünde kesinlik arz eden konuşmalarına rağmen, Hz. Musa ısrarla sabır göstereceğini ifade etmiş, ancak iki olaydan sonra artık bir çözüm yolu bulmaya karar vermiştir. Bunun için de Hz. Hızır’ın bu eğitimden vazgeçmemesine yönelik yeni bir ikna üslubu kullanmıştır.

Kasaba halkının Hz. Musa ve Hz. Hızır’ı konuklamaktan kaçınmaları

(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.'” (Kehf, 18/77)

Yollarına devam eden Hz. Musa ve Hz. Hızır, girdikleri kasabada güzellikle karşılanmamışlardır. Bu karşılamadan yaptıkları yolculuğun çok zorlu bir yolculuk olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kasaba halkı onları konuklamaktan, hatta onlara yemek vermekten dahi kaçınmıştır.

Bu ayette Allah, doğruyu ve faydalı ilmi bulmak için her türlü zorluğa talip olunmasının makbuliyetine işaret etmektedir. Hz. Musa da Hz. Hızır ile birlikte olabilmek, onun ilminden istifade edebilmek ve öğütlerinden faydalanabilmek için her türlü zorluğa razıdır. Bu tüm inananlar için de bir öğüt niteliğindedir. Müslümanlar da benzer bir durumla karşılaştıklarında aynı kararlılığı ve güzel ahlakı göstermelidirler.

Ayette ayrıca Hz. Hızır’ın son derece yetenekli, maharetli ve süratli bir kimse olduğuna işaret edilmektedir. Bu, hem daha önce gemiyi içindekilere hiç sezdirmeden tahrip edebilmesinden, hem de duvarı inşa ederken yaptığı işin hızından ve dayanıklılığından anlaşılmaktadır. Allah ayetinde “hemen onu inşa etti” diye bildirerek bu hıza ve tecrübeye işaret etmiştir. Ayrıca Hz. Hızır, gemiyi delerken de çok büyük bir hüner göstermiştir. Gemiyi tahrip etmemiş, sadece birkaç küçük hasarla, karşı tarafın beğenmeyeceği bir hale getirmiştir. Buradan Hz. Hızır’ın duvarın ve geminin yapıldığı malzemeye tam bir hakimiyeti olduğu anlaşılmaktadır.

Ayetin devamında Hz. Musa üçüncü ve son kez Hz. Hızır’a bir soru sormaktadır. Oysa Hz. Hızır ücret alıp almaması gerektiğini zaten Allah’ın kendisine verdiği ilimle gayet iyi bilmektedir.

Hz. Musa’nın sorduğu son soru, aralarında ayrılma vaktinin geldiğinin bir işareti olmuştur

“Dedi ki: İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” (Kehf, 18/78)

Hz. Hızır bu ayette, Hz. Musa’ya “yorumu yapılmadığı için sabredemedin” diyerek öğütle açıklamada bulunacağını söylemektedir. Bu sözleriyle tüm bunların, hikmetleri açıklanırsa sabredebilecek şeyler olduğunu ifade etmiştir. Yani eğer Hz. Hızır ilk andan itibaren sorulan soruların hikmetlerini açıklamış olsaydı, Hz. Musa bunlara sabır gösterebilirdi. Burada bir kez daha peygamberin veya mürşidin açıklamadığı konularda mutlak hayır ve hikmet aranması gerektiği akla gelmektedir.

Hz. Hızır’ın gemiyi delmesinin nedenleri

“Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.” (Kehf, 18/79)

Bu ayette görüldüğü gibi, ayrılma kararını belirledikten sonra Hz. Hızır olayların hayır ve hikmetlerini birer birer açıklamaya başlar. Birinci olayda Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir. Ancak bu gemiyi delmesinin çok önemli birkaç nedeni vardır.

Merhamet, müminlere düşkünlük ve şefkat Allah’ın peygamberlerinin ve elçilerinin de en dikkat çeken özellikleridir. Allah’ın üstün ilme sahip kullarından biri olan Hz. Hızır da tüm elçiler gibi şefkatli ve merhametli, Allah’ın katından rahmet verdiği bir insandır. O nedenle de yoksulluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanlara yardım etmek için hemen gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin el koymasından kurtarmıştır.

Hz. Hızır’ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, feraset, basiret ve ileri görüşlülük hemen dikkati çekmektedir. Çünkü gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir. Ancak gemi sahipleri zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanabilecek hale getireceklerdir.

Allah, çocuğun canını almak için Hz. Hızır’ı vesile etmiştir

 

وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا؛ فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا ﴿کهف:۸۰-۸۱)

“Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü’min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk. Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.” (Kehf, 18/80-81)

Ayette çocuğun ailesinin mümin kimseler olduğu haber verilmektedir. Bu bilgi ile, o devirde de hak dinin olduğuna işaret edilmektedir.

Hz. Hızır’ın çocuğun canını almasıyla ilgili ayetler incelenirken vurgulanması gereken bir diğer konu ise, çocuğun ölümünün Allah’ın bir takdiri olduğudur. O çocuğun ölümünü Allah kaderinde yer ve zaman olarak yazmıştır. Allah,

Hz. Hızır’ın öksüz çocuklara ait olan duvarı inşa etmesinin hikmeti

  •             وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ﴿کهف:۸۲﴾

 

“Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.” (Kehf, 18/82)

Hz. Hızır İslam ahlakının bir gereği olarak yetim çocukların geleceğini düşünmekte ve onlar için çok önemli bir yatırım yapmaktadır. Eğer Hz. Hızır duvarı tamir etmeseydi, duvar yıkılıp yetim çocukların babalarına ait hazine ortaya çıkacak, çocukların malları da zalim kimseler tarafından yağmalanacaktı. İşte bu nedenle Hz. Hızır hazine için, çocuklar ergenliğe erişinceye kadar korunup, gizlenebilecek sağlam bir yer yapmış, onların gelecekleri için önemli bir tedbir almıştır.

Ayette ayrıca Hz. Hızır’ın “Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım” dediğine dikkat çekilmektedir. Bu, daha önce de vurguladığımız gibi, her şeyi yapanın Allah olduğunu, her şeyin kaderde olup bittiğini bildiğini gösteren bir konuşmadır. Hz. Hızır hiçbir kararı kendi dilemesiyle yapmadığını en güzel şekilde ifade etmektedir.

Bu kıssadan kendimize çıkaracağımız hisseleri şöyle özetleyebiliriz:

  • Peygamberler ilim sevdalısı insanlardır. İlim; çaba, gayret, sabır, tevekkül gerektirir. Kendisine kitap verilmiş bir peygamber bile ilim yoluna hiç vakit kaybetmeden çıkıyorsa bizim dönüp kendimize bir bakmamız, çeki düzen vermemiz, üzerimizdeki miskinliği atıp harekete geçmemiz gerekmektedir.
  • Bizim şer olarak gördüğümüz şeylerde nice hayırlar vardır.
  • Hz. Musa’nın Hızır aleyhisselam’a karşı çıkması onun ilminin gerektirdiğidir. Bizlerin de bir kötülük gördüğümüzde bunu düzeltmek için var gücümüzle çalışmamız gerekmektedir.
  • Başımıza gelen olaylara sabretmemiz gerekmektedir.
  • Üç gülük dünya hayatını Allah’ın rızasına uygun yaşayıp sonsuz rahmete kavuşmak için çaba sarf etmemiz gerekir.

Vel hâsılı kelam; Azim, Çaba, Gayret Sabır, Tevekkül bizden, Takdir ve Tevfik Allah’tan.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment