نماز جمعه

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

HAZRETİ MUSA’NIN  HAYATI 14

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 

İSRAİLOĞULLARININ  İNEK  HİKAYESİ

Hz. Musa (a.s.) kendisine bulunması için müracaat edilen katili nasıl buldu? İsrailoğulları sarı inek ile neden imtihan edildi? Sarı inek kıssasından ibretler…

İsrâîloğulları’ndan Âmil isminde çok zengin birisi ölü olarak bulundu. Öldüren, amcasının oğluydu. Sebepleri husûsunda şu rivâyetler vardır:

  • Onu, çok fakir ve cimri olan amcasının oğlu, servetine hased ederek öldürmüştü.
  • Âmil, bir kadınla evlenmiş, amcasının oğlu da o kadını almak için onu öldürmüştü.

Kâtil, onun ölüsünü iki köy arasına bıraktı. Tâ ki onlar, birbirlerine hasım olsunlar…

Halk, Hazret-i Mûsâ’ya mürâcaat edip kâtilin bulunmasını ve kısâs yapılmasını istediler. Mûsâ -aleyhisselâm- kâtilin kim olduğu meselesinde tereddütte kaldı ve bir netîceye varamadı. Bunun üzerine Allâh’a duâ etti. Allâh Teâlâ da bir inek kurban etmelerini emretti. Benî İsrâîl, Mûsâ -aleyhisselâm-’a:

“–Kâtil ile inek kesilmesi arasında ne alâka var? Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. Hâlbuki bu îtirazlarıyla, farkında olmaksızın, Hakk’ın emrine olan teslîmiyetsizliklerinden imtihan vermeye başladılar.

Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- onlara:

“–Ben Rabbimin emrini bildiriyorum!” dedi.

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

  • وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًؕ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُواًؕ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِلٖينَ
  • قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَؕ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌؕ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَؕ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ
  • قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاؕ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرٖينَ
  • قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاؕ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ
  • قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُثٖيرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ فٖيهَاؕ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّؕ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَࣖ
  • وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادّٰرَءْتُمْ فٖيهَاؕ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ
  • فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاؕ كَذٰلِكَ يُحْـيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

“Bir zaman Mûsâ kavmine, “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” demiş; onlar da “Bizimle alay mı ediyorsun!” demişlerdi. Mûsâ, “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi.

 “Bizim adımıza rabbine dua et de onun nasıl olduğunu bize açıklasın” dediler. Mûsâ dedi ki: “Allah şöyle buyuruyor: ‘O, yaşlı da değil düve de değil; ikisinin arası bir inek olacak.’ Haydi, size emredileni yapın.”

 “Bizim için rabbine dua et de renginin nasıl olacağını bize açıklasın” dediler. Mûsâ, “O buyuruyor ki: Rengi parlak sarı, bakanların içini açan bir inek olacak” dedi.

Yine, “Bizim için rabbine dua et de onun nasıl bir şey olduğunu bize iyice açıklasın; çünkü bu sığır bize ayırt edilemez geldi; inşallah doğrusunu buluruz” dediler.

Mûsâ, “Rabbim şöyle buyuruyor, dedi: O, henüz boyunduruk altına alınıp yer sürmemiş, ekin sulamamış, serbest dolaşan ve alacası bulunmayan bir inektir.” “İşte şimdi doğrusunu anlattın” dediler ve ineği (bulup) kestiler, ama az daha (bunu) yapmayacaklardı.

Hani siz bir adam öldürmüştünüz de bu hususta birbirinize düşmüştünüz. Hâlbuki Allah sakladığınızı ortaya çıkaracaktı.

Sonra “(kesilen ineğin) bir parçasıyla ölüye vurun” dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini gösterir.  ( Bakara suresi 67. 73)

 

Bu âyetlerde İsrâil tarihine ilişkin olaylardan bir sahne anlatılmaktadır. Burada, Hz. Peygamber dönemindeki yahudilerce bilindiği için (bk. Tesniye, 21/1-9), söz konusu ineğin kesilmesini gerektiren olayın ayrıntısı hakkında bilgi verilmemiş, sadece 72. âyette bir adam öldürme olayından söz edilmiştir. Hz. Peygamber dönemindeki yahudiler, bu olay hakkında mâlumat sahibi idiler. Bazı sahâbîler de onlardan edindikleri bilgilerle olayın teferruatı hakkında açıklamalar yapmışlardır. Abdullah b. Abbas, Ubeyde b. Sâmit, Ebü’l-Âliye gibi sahâbîler ve diğer bazı ilk dönem müfessirlerinin verdiği birbirine yakın bilgilere göre hayli zengin ve yaşlı bir yahudi, mirasına ve kan bedeline göz diken yeğeni tarafından öldürülüp bir yere atılmış, cinayet bir mâsumun üstüne yıkılmak istenmişti. Katilin bulunamaması yüzünden toplumda neredeyse silâhlı mücadeleye kadar varacak bir gerginlik doğdu ve olay Mûsâ’ya bildirilerek kendisinden bir çözüm bulması istendi. O da Allah’tan aldığı vahye uygun olarak bir inek kesmelerini ve bunun bir parçasıyla maktulün cesedine vurmalarını emretti. Denilenin yapılması üzerine maktul dirildi ve kendisini öldürenin kimliğini açıkladı (Taberî, I, 337-340; Râzî, III, 114). Böylece bir mûcize olarak ölünün dirilmesiyle bir yandan adalet yerini bulup ihtilâf ortadan kalkarken bir yandan da yüce Allah’ın ölüleri diriltmeye muktedir olduğu gösterilmişti.

  1. âyette kendilerine bir inek kesmeleri emredildiğinde İsrâil­oğulları’nın, “Bizimle alay mı ediyorsun?” diyerek hayret ettikleri bildiriliyor. Muhtemelen bu, onların sığıra bir kutsallık atfetmelerinden ve onu kesmek istememelerinden ileri geliyordu (Ateş, I, 181; Mevdûdî, I, 85). Bilindiği gibi İsrâiloğulları uzun yıllar Mısır’da kalmışlardı. Mısır kültüründe sığıra kutsallık atfedilmekteydi. Öyle anlaşılıyor ki onlar da Mısır’daki bu bâtıl inançtan etkilenmişlerdi. Nitekim Hz. Mûsâ Sînâ dağında bulunduğu sırada da kavmi Sâmirî’nin yaptığı altın buzağı heykeline tapmaya kalkışmışlardı (bk. Bakara 2/51, 54; A‘râf 7/152; Tâhâ 20/85-96). Konumuz olan âyetlerde, İsrâiloğulları’nın, kesmeleri gereken sığır hakkında bir sürü sorular sormaları onu kesmek istememelerinden kaynaklanıyordu. Nitekim 71. âyetin sonunda “Az daha yapmayacaklardı” şeklindeki açıklama da istemeye istemeye kestiklerini göstermektedir. Tevhid dininde Allah’tan başka hiçbir şeye tapmak mümkün değildir. Bu sebeple Allah onlardan bir inek kesmelerini istemekle dolaylı olarak onun kutsal olduğu inancını da yıkmak istemiştir (İsrâiloğulları’nın, Hz. Mûsâ’ya “Bizimle alay mı ediyorsun?” demelerinin ve ardarda sorular sormalarının başka sebepleri hakkında ayrıntılı açıklamalar için bk. Râzî, III, 115-118).

Yüce Allah İsrâiloğulları’na başlangıçta herhangi bir nitelik belirtmeden mutlak olarak bir inek kesmelerini emretmiştir. Allah’ın emrine sorgusuz sualsiz itaat etmek gerektiği halde onlar, bu buyruğu önce garip karşılamışlar, sonra da kesilecek hayvanın nitelikleri hakkında ardarda sorular sorarak işlerini güçleştirmişlerdir. Burada, insanların din konusunda fazla soru sormalarının kendileri için yararlı ve uygun olmadığına, soruların teferruatı arttıracağına ve işleri güçleştireceğine de bir işaret vardır. Nitekim Mâide sûresinin 101. âyetinde “Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde sizi sıkıntıya sokacak hususlarda soru sormayın” buyurulmuştur. Hz. Peygamber de din konusunda çok soru sormanın doğru olmadığını ifade buyurmuşlardır .

İnek hkayesi  ile  ilgili  ayrıntılar ve soru  sordukça  ağırlaşan yükümlülük

(Mûsâ):

  • قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاؕ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرٖينَ

 

«–O buyuruyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini ferahlatan bir inektir.» dedi.” (el-Bakara, 67-69)

Yahûdîler, bu evsafta bir ineği, yetîmi olan bir kadında buldular. Kadın, kendisinin geçim kaynağı olduğu için ineğini satmak istemiyordu. Bu sebeple 1000 akçe istedi.

Mûsâ -aleyhisselâm-’ın:

“–Kadının istediği miktarı verin ve sığırı alın!” demesi üzerine İsrâîloğulları bin akçeye râzı oldular. Fakat bu sefer kadın, ücreti 2000 akçeye çıkardı.

Kavmi, ücreti çok yüksek bulduklarından bu sığırı almak istemedi ve tekrar Mûsâ -aleyhisselâm-’a mürâcaat edip:

 

  • قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاؕ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ
  • قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُثٖيرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ فٖيهَاؕ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّؕ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَࣖ

 

“«–(Ey Mûsâ!) Bizim için, Rabbine duâ et de; onun nasıl bir sığır olduğunu açıklasın! Nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşâallâh emredileni yapma yolunu buluruz!» dediler.

(Mûsâ) dedi ki:

«–Allâh şöyle buyuruyor: O (sığır), henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir.»

(Bu sefer İsrâîloğulları):

«–İşte şimdi hakîkati getirdin!» dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.” (el-Bakara, 70-71)

Az daha kesmeyeceklerdi, çünkü bu târifler de yine yetîmi olan kadının sığırını işâret etmekteydi. Üstelik kadın, ücreti iyice artırmış 10.000 akçeye yükseltmişti. Daha sonra da:

“–Hayvanı alacaksanız, onu kesersiniz ve derisini tulum yapıp içini altın ile doldurur bana verirsiniz! Ancak bu şekilde onu size satabilirim.” demişti.

Benî İsrâîl, tekrar Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’a mürâcaat etti. O da:

“–Ne pahasına olursa olsun, alın!” dedi.

Bunun üzerine kavmi:

“–Öyleyse şimdi alalım, emir yerine gelsin; yoksa sonra ödeyemeyiz.” dediler. Nihâyet ineği aldılar.

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

 

  • وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادّٰرَءْتُمْ فٖيهَاؕ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ
  • فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاؕ كَذٰلِكَ يُحْـيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

“Hani siz bir adam öldürmüştünüz de, onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allâh, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.” (el-Bakara, 72)

Fakat Benî İsrâîl bu sefer de ineğin ücretini ödemiyorlardı. Hazret-i Mûsâ:

“–Ücretini ödemezseniz, ölü dirilmez!” buyurdu.

Onlar da, çâresiz ineğin derisini tulum yapıp içini de altınla doldurarak kadına verdiler.

 

  • فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاؕ كَذٰلِكَ يُحْـيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

“«–Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun!» dedik. Böylece Allâh, ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (peygamberine verdiği mûcizelerini) gösterir.” (el-Bakara, 73)

Âyet-i kerîmede “Kesilen ineğin bir parçasıyla ölüye vurun!” denilmesi, hâdiseye dikkatleri daha çok çekmek içindir. Bunun için böyle bir merâsim yapılmış ve akabinde mûcize gerçekleşmiştir. Yoksa elbette ki Allâh Teâlâ, hiçbir sebep olmadan da kudreti ile ölüleri diriltmeye kâdirdir.

Nihâyet hayvanın dilini ölüye dokundurduklarında ölü, kanlar içinde kalktı. Hakîkati anlattı:

“–Beni amcaoğullarım öldürdü. Filân ve filân…” deyip isimlerini de bildirdikten sonra tekrar öldü.

Bu cinâyeti işleyen iki gence derhal kısâs tatbîk edildi.

 

KISSADAN HİSSE VE İBRETLER

*İsrâîloğulları’nın, yaptıkları her îtirâzın ardından sıkıntıları artmıştı. Hâlbuki emr-i ilâhî ilk geldiğinde herhangi bir sığır boğazlasalardı, emir îfâ edilmiş olacaktı. Fakat üstüste suâllerle, sanki bunu istemiyormuş gibi davrandılar ve mes’eleyi kendi elleriyle ağırlaştırdılar. Böylece çok îtirâz etmeleri ve hadlerini bilmeyişleri, onları ağır netîcelere dûçâr etti.

*Îcâb etmeyen suâllerin sorulması câiz değildir; kazâ ve kader mevzûlarında haddinden fazla derinleşmekte olduğu gibi… Yâni Allâh’ın hüküm beyân ettiği bir hususta teslîmiyet gösterip itaat etmek gerekir. Zîrâ gereksiz suâl ve îtirazlar, yeni tahdîd ve vecîbeleri beraberinde getirir ki, bu da mes’ûliyetlerin daha da ağırlaşmasına sebep olur.

Nitekim Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“…Ben sizi kendi hâlinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi hâlime bırakın. Çünkü sizden öncekiler peygamberlerine çok suâl sormaları ve aldıkları cevaplar husûsunda ihtilâf etmeleri sebebiyle helâk oldular. Bundan dolayı size, bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yerine getirin. Herhangi bir şeyi yasaklarsam ondan da kesin olarak kaçının!”

*İsrâîloğulları daha evvel bir buzağıya taptıkları için kendilerine inek kurban etmeleri emredildi. Tâ ki, inekte bir ulûhiyet olmadığını anlasınlar. Zîrâ insanoğlu, özündeki kulluk hisleriyle bazen yanılarak, ilâhını, kendi yaşadığı âlemin boyutları ve idrâk selâhiyetleri dâhilinde arama şaşkınlığına düşebilmektedir.

*Diğer taraftan kâtiller bir türlü bulunamıyor ve bu sebeple gerilim ve sürtüşmeler artıyordu. Sığırın kesilip kâtillerin bulunmasıyla sükûnet sağlandı.

*İsrâîloğulları’ndan bazılarının “öldükten sonra dirilme”ye karşı îmânlarında tereddütler vardı. Bu hâdiseyle bu zaafları da zâil oldu.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment