نماز جمعه

 

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

HAZRETİ  İSHAKIN HAYAT  HİKAYESİ 2

KURANA  GÖRE

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

HAZRETİ  İSHAK’IN HAYATI: 2  KURANA  GÖRE

Kur’an’da İshak kelimesi on yedi yerde geçmektedir. Altı yerde İbrâhim, İsmâil ve İshak sıralamasıyla . Hazreti Yakubun  nesline   tevhide ve  babaları  İshak ve  İbrahimin  dinine  bağlılılık  ile  ilgili  vasiyetnamesinde  şöyle  denilmektedir.

أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٣﴾

“Yoksa Yakub can verirken sizler yanında mı idiniz? O, oğullarına: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’ diye sormuştu; Onlar da: ‘Senin Tanrına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, bizler O’na teslim olmuşuzdur’ demişlerdi.” ( Bakara 133)

 

أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٠﴾

“Yoksa siz: “Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), İsmail (a.s), İshak (a.s), Yakup (a.s) ve torunları yahudi veya hristiyan’dılar” mı diyorsunuz. De ki: “Sizler mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından verilen, O’nun yanındaki şahitliği gizleyen kimseden daha zalim kim vardır? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.“ ( Bakara 140)

اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّٖنَ مِنْ بَعْدِهٖۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَعٖيسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراًۚ

 

“Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Ya‘kūb’a, torunlara, Îsâ’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a vahyettik. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.”  (Bakara 136)

Hz. Peygamber’in şahsında Ehl-i kitaba şu gerçekler hatırlatılıyor: Din, Allah’ın peygamberlerine vahyederek bildirdiği bilgi ve öğretiler bütünüdür. Ellerinde bulunan kitaplarda hem vahiyden hem de peygamberlerden söz edilmiş, kendileri de bunlara inanmışlardır. Muhammed Mustafa da diğerleri gibi bir peygamberdir. Ona gelen Kur’an da, diğer peygamberlere gelen Tevrat, Zebûr, İncil gibi bir ilâhî kitaptır. Aslında kendileri kitaplarında bunların çoğunun isimlerini buldukları ve bildikleri halde daha önce okuma-yazma öğrenmemiş bulunan son peygamberin bunlardan haberi yoktur. Ona peygamberleri de, kitapları da bildiren, öğreten Allah’tır. Diğer peygamberler nasıl ümmetlerine hem müjdeler hem de uyarılarla gelmişlerse son peygamber de öyle gelmiştir. Bu arada kendilerini de uyarmış, iman etmedikleri takdirde uğrayacakları âkıbeti, “bilmiyorduk, haberimiz olmadı” deme imkânlarının da bulunmayacağını bildirmiştir.

Bazı ayetlerde  İsmailin  ismi  zikredilmeden  İshaktan  söz edilmektedir. İshakın  şahsi  ardem ve   kemalatı anlatılmaktadır. Enbiya  suresi 72. 73 ayetlerde peygamberlik  makamının  yanı sıra  onun  imamet  makamından da  söz  edilmektedir. Ayrıca  salihlerden  hayır ve  bereket  ehli  kılındığı   namaz  kılıp  zekatı  verenlerden  olduğu  vurgulanmıştır.

  • وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ؛ وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ ﴿انبیاء:۷۲-۷۳﴾

72: İbrâhim’e İshâk’ı lutfettik, ayrıca torun olarak da İshâk’ın oğlu Yâkub’u ihsân ettik. Her birini dürüst, erdemli ve ıslaha yönelik işler yapan kimseler kıldık.

 73: Biz onları, emrimizle insanlara doğru yolu gösteren önderler (  imamlar) yaptık. Onlara hayırlı işler yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi emrettik. Onlar, kendilerini sadece bize kulluğa adamış kimselerdi.

Hz. İshâk’tan da torunu Yâkub dünyaya gelmiştir. Bunların hepsi, yani burada ismi geçen dört peygamber de Allah’ın emirlerini tutan ve haramlarından kaçınan sâlih kimselerdi. Allah’ın izniyle insanları hidâyete davet eden hakîkat rehberleriydi. Cenâb-ı Hak onlara bütün hayırlı, iyi ve güzel işleri yapmalarını emretmiştir. Namaz ve zekât da bu hayırlı işler içinde olmakla birlikte ehemmiyetlerine binâen ayrıca zikredilmiştir. Çünkü namaz bedenî ibâdetlerin en şereflisi, zekât da mâlî ibâdetlerin en şereflisidir. Bu ikisinin toplamı ise Allah’ın emrini tâzim ve O’nun kullarına şefkat ve merhameti ifade eder.

İSHAKA  MAHSUS AYETLER

  • فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا؛ وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا ﴿مریم:۴۹-۵۰﴾

 

“Nihayet İbrâhim onlardan ve Allah’ın dışında taptıklarından uzaklaşınca, biz ona İshak ve Ya‘kūb’u bahşettik, her birini peygamber yaptık. Onlara da rahmetimizden bağışlarda bulunduk ve onlara hak ettikleri yüksek bir övgü ile anılmayı nasip ettik. ( merzem  49.50)

 Tefsirci ve tarihçilerin açıklamalarına göre İbrâhim aleyhis­se­lâm Allah yolunda hicret ederek önce Harran’a, sonra Filistin’e, buradan da Mısır’a gitmiştir. Mısır’dan tekrar Filistin’e dönmüş ve burada yerleşmiştir. Bu yolculukta eşi Sâre ile kardeşinin oğlu Hz. Lût ve Lût’un eşi de ona refakat etmişlerdir. Filistin’e döndükten sonra Lût ayrılarak daha güneyde Ürdün yöresindeki Sodom ve Gomore’ye yerleşmiş, Hz. İbrâhim ise Filistin’de kalmıştır. Burada kendisi ve eşi Sâre yaşlanmış oldukları halde Allah onlara oğulları İshak’ı lutfetti; daha sonra da torunları, yani İshak’ın oğlu Ya‘kub dünyaya geldi. Yüce Allah, bunlarla Hz. İbrâhim’in yalnızlığını giderdi ve bunları peygamberler kıldı. İsrâiloğulları’nın daha sonraki peygamberleri bunların soyundandır. Yüce bir peygamber olan ve Hicaz bölgesi Araplar’ının atası sayılan Hz. İsmâil Hz. İbrâhim’in ilk oğlu olup onun annesi Hacer’dir.

“Onlara hak ettikleri yüksek bir övgü ile anılmayı nasip ettik” diye tercüme ettiğimiz 50. âyetteki “lisân-i sıdk” (doğruluğun dili) tamlaması iki türlü yorumlanmıştır: a) Bu tamlamadaki “lisân” terimi dille aktarılabilecek, dille ulaştırılabilecek şeyleri ifade için mecaz olarak kullanılmıştır. Buna göre âyet bu peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunu ve sözlerinin yüce anlamlar taşıdığını ifade eder. b) Bu tamlama onların, “doğruluktan yana üstün bilinmeleri yani iyi anılmaları” anlamına gelir. Nitekim Hz. İbrâhim kendisinin sonraki nesiller içerisinde iyilikle anılması için dua etmiş (bk. eş-Şuarâ 26/84) Allah da duasını kabul ederek ona bu nimeti vermiş hatta onun dinine uymasını Hz. Peygamber’e emretmiştir; bundan dolayıdır ki müslümanlar onu önder kabul eder, kendisini ve soyundan gelenleri hayırla anarlar. Yahudi ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap da aynı şekilde ona ve soyundan gelenlere saygı gösterirler (Zemahşerî, II, 512).

  • وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِحٖينَ
  • وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَؕ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهٖ مُبٖينٌ

“İyi insanlardan (seçilmiş) bir peygamber olarak ona İshak’ı da müjdeledik. Ona ve İshak’a bereketler indirdik. Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı.” ( Saffat (112.113)

 

Kurban edilmesi istenenin İshak olduğunu savunanlara göre buradaki müjde onun doğumuyla değil, peygamber olmasıyla ilgilidir. İshak’ın, peygamber olması yanındasâlihlerden biri olarak da nitelenmesi, şanının yüceliğine delâlet eder. İbrâhim ve İshak’a bereketler verilmesi, ikisinin de dünya durdukça saygı ve övgüyle anılmaları, nesillerinin çoğalarak devam etmesi, İsrâiloğulları’nın bütün peygamberlerinin İshak’ın soyundan gelmesi şeklinde açıklanmıştır.

İyi” diye çevirdiğimiz 113. âyetteki muhsin kelimesi, doğru bir inanca sahip olmaları yanında işlerini de en güzel şekilde yapanları; “kendine kötülük eden” diye çevirdiğimiz “zâlimün li-nefsih” deyimi de inkârcı ve isyankâr tutumlarıyla bizzat kendilerinin mânevî varlıklarına zarar verenleri ifade etmektedir. Râzî, “Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı” meâlindeki bu kısmı, “Ataların üstünlüğü, evlâtlarının da üstün olmasını gerektirmez; bu sebeple yahudiler bundan kendilerine bir övünç payı çıkarmamalıdırlar anlamında bir uyarı olarak değerlendirir

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ؛ إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ؛ وَإِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ ﴿ص:۴۵-۴۶-۴۷﴾

“Rasûlüm! Kuvvet, sağlam bir irade, derin bir görüş ve anlayış sahibi kullarımız İbrâhim, İshâk ve Yâkub’u da hatırla. Biz onları, özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık. Hiç şüphesiz onlar bizim katımızda seçkin, tertemiz ve hayırlı kullardandı.” ( Sad 45.47)

Bu üç peygamber, kendilerine uyulması gereken güzel örnekler olarak zikredilir. Hz. İbrâhim, kavminin eziyetlerine, ateşe atılmaya ve oğlunu kurban etme teklifiyle karşılaşmasına sabrı ile bilinir. Hz. İshâk ve Hz. Yakub da fazilette, kuvvette, derin bir görüş ve anlayış sahibi olmakta Hz. İbrâhim’e ortak oldukları için zikredilmiştir. Maksat ise, Peygamber Efendimiz ve ümmetinin, Allah’ın dinini yaşayıp yaşatmada ve yeryüüzne hâkim kılmada kuvvetli ve metanetli, işlerin gerçek yüzünü görmede de derin bir görüş ve anlayış sahibi olmalarını sağlamaktır. Burada bu üç peygamberin şu üç ortak özelliğine dikkat çekilir:

Birincisi; “eydî ve ebsâr sahibi olmaları”: اَلْاَيْد۪ي  (eydî), dinde, dini yaşama ve yaşatmada kuvvet demektir. اَلْاَبْصَارُ (ebsâr) ise, basîret olarak bilinen fikrî kuvvet, Allah’ın hükümlerini uygulamada ve rızâsını kazanmada basîretli davranmak, gözü ve gönlü açık olmak demektir. Bu özellik, onların elleriyle güzel işler yaptıklarını, sağlıklı görüş ve doğru düşünce sahibi olduklarını ortaya koymaktadır. Peygamberlerin kuvvet sahibi olarak vasıflandırılmalarının sebebi, onların sâlih ameller yapma ve günahlardan korunma hususunda güçlü olmalarıdır. Onlar, Allah’ın kelimesini yükseltmek için çok mücadele eden kimselerdir. Basîret sahibi olmalarına gelince, kastedilen sadece gözlerin görmesi değil, hakkı görerek tanımalarıdır. Onlar dünyada kör gibi yaşamazlardı. Sahip oldukları ilim ve basîret sâyesinde doğru yolu görürlerdi. Böylelikle doğru yolu bulmuş kimselerin, bu iki haslete, kuvvet ve basîrete sahip oldukları anlatılmak istenmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın istediği şekilde kuvvet ve basîret sahibi olabilmek için doğru yol üzere bulunmak şarrtır.

İkincisi; “dâr zikriyle seçilmiş olmaları”: Allah Teâlâ onları, nefsin kirlerinden temizlemiştir. Bu sebeple onların nefisleri, insana ârız olan bütün ayıplardan temiz hale gelmiştir. Bu seçme, peygamberlik için lâzım olan ismet mânasındadır. “İsmet”, Allah’ın, peygamberine verdiği bir kuvvettir ki, bu kuvvet sayesinde peygamberler ister kasten ister hataen olsun bütün büyük günahlardan, nefreti ve küçük düşmeyi gerektirecek her türlü davranışlardan korunurlar. اَلدَّارُ (dâr), âhiret âlemidir. Peygamberler, âhireti hep akıllarında tutar, asla unutmaz ve âhireti bir tarafa bırakıp dünyaya yönelmezler. Himmet, inayet ve gayretlerini teksif ettikleri yegane yer, âhirettir. Onların başarılı olmaları, kalplerinde dünyaya meyletmekten eser kallmayıp, tüm çabalarının âhirete yönelik olması dolayısıyladır. Onlar, âhireti hem kendileri hatırlar hem de başkalarına hatırlatırlardı. Allah bu yüzden mertebelerini yükseltmiş ve onlara dünyaya meyleden kimselerin ulaşmalarının mümkün olmadığı dereceler vermiştir. Buradaki diğer bir incelik ise, Allah Teâlâ’nın âhiret için الدَّار (ed-Dâr) tabirini kullanmış olmasıdır. Bu ifadeyle dünyanın insanoğlu için geçici olduğu, insanın sonunda buradan göçeceği ve fakat asıl yurdun âhiret olduğu anlatılmak istenmektedir.

Üçüncüsü, اَلْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ  (el-Mustafayna’l-ahyâr): Allah Teâlâ o peygamberleri kulları arasından özellikle seçmiş, tertemiz yapmış, onları kendine yaklaştırmış ve onları en hayırlı kimseler kılmıştır.

İSMAİL  VE  İSHAKIN  BİRLİKTE  ZİKREDİLDİKLERİ  AYETLER

  • الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ ﴿ابراهیم:۳۹﴾

“Yaşlılığıma rağmen bana İsmâil’i ve İshak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz rabbim duaları kabul edendir.” ( İbrahim  39)

Bir  başka  ayeti  kerimede  Hazreti  İsmail ve  İshaktan  kendilerine  peygamber  olarak  inanılması  gereken  peygamberler  cümlesinden   olduğuklarından  bahsedilmektedir.

  • قُلْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿آل عمران:۸۴﴾

Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız’ deyin.

Bu âyetle ilgili yeterli izah Bakara sûresi136. âyetin tefsirinde yapılmıştır. Çünkü bu âyetle o âyetin mevzu ve muhtevası aynıdır. İkisinde de özellikle peygamberler sözkonusu edilerek ve aralarında ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere imanın gerekliği bildirilerek, temel iman esasları ele alınmaktadır. İster itikat ister ibadet ve muamelat yönüyle olsun İslâm’dan başka bir din aramak boşunadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.

 

 

 

 

Tevrat’ta olduğu gibi Kur’an’a göre de Hz. İbrâhim çocuğu olmadığı için Allah’a yalvarıp çocuk istemiş (es-Sâffât 37/100), ilerlemiş yaşında çocuk sahibi olmuştur (İbrâhîm 14/39). Kur’an’da Hz. İbrâhim bu durumu ifade ederken, “İhtiyar halimde bana İsmâil’i ve İshak’ı lutfeden Allah’a hamdolsun” demekte, buradan ikinci çocuğun İshak olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da ayrıca Tevrat’ta olduğu gibi Hz. İbrâhim’in misafirleri kıssası da yer almakta, bu çerçevede İshak’ın müjdelenmesi söz konusu edilmektedir. İbrâhim’e gelen Allah elçileri (melekler) o esnada ayakta olan ve gülen Sâre’ye İshak’ı, ardından da Ya‘kūb’u müjdelerler. Sâre’nin, “Olacak şey değil, ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” demesi üzerine melekler, “Allah’ın emrine şaşıyor musun? Ey hâne halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizedir” diye cevap verirler (Hûd 11/69-73).

Kur’an’da üç yerde (Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27), Hz. İbrâhim’in putperest kavminden ayrılışından sonra kendisine İshak’ın bağışlandığı ifade edilmekte, peygamberlik ve kitapların onların soyundan gelenlere verildiği bildirilmektedir. İshak Kur’an’da ayrıca Hz. Yûsuf’un atası olarak zikredilir (Yûsuf 12/6, 38). Ya‘kūb’un sorusu üzerine oğulları, “Senin ve atalarının İbrâhim, İsmâil ve İshak’ın ilâhı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz” demişler (el-Bakara 2/133), müslümanlardan, “Biz Allah’a ve bize indirilene, İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya‘kūb ve esbâta indirilene, Mûsâ ve Îsâ’ya verilenlerle, rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” demeleri istenmiştir (el-Bakara 2/136). İshak’ın yahudi ve hıristiyan olmadığı da belirtilmiştir (el-Bakara 2/140).

Kur’an’da İshak’a vahiy gönderildiği (en-Nisâ 4/163), hidayete erdirildiği (el-En‘âm 6/84), sâlihlerden olduğu (el-Enbiyâ 21/72), mübarek kılındığı (es-Sâffât 37/113), doğumunun müjdelendiği (Hûd 11/71; es-Sâffât 37/112), onun ilâhî bir bağış olduğu (el-En‘âm 6/84; İbrâhîm 14/39; Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27) bildirilmektedir.

Tevrat’ta Hz. İbrâhim’in İshak’ı kurban etmek istediği ismen açık olarak ifade edilirken Kur’an’da isim belirtilmemiş, bu sebeple İbrâhim’in hangi oğlunu kurban etmek istediği hususunda görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır. Müslümanların çoğunluğu kurban edilmek istenenin İsmâil olduğunu kabul ederken sahâbeden Hz. Ömer ve Ali, sonraki nesillerden Kâ‘b el-Ahbâr, Saîd b. Cübeyr, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf, Zührî, Süddî, Taberî, İbn Kuteybe gibi âlimler İshak’ın kurban edilmek istendiğine kanidirler. Abdullah b. Mes‘ûd da İshak peygamberden “zebîhullah” diye söz eder. İslâmî kaynaklarda Hz. Yûsuf’un Mısır kralına, “Benimle beraber yemek yemek mi istiyorsun? Ben, İbrâhim Halîlullah’ın oğlu İshak Zebîhullah’ın oğlu Ya‘kūb Nebiyyullah’ın oğluyum” dediği rivayet edilir. Bazı kaynaklarda (meselâ bk. Sa‘lebî, s. 92-93) İshak’ın kurban edilişiyle ilgili birçok hadis rivayet edilirse de bunların hiçbiri sahih hadis mecmualarında bulunmamaktadır. Bu son kaynaklardaki hadislerde Hz. İshak sadece ismen zikredilmektedir.

Kur’an ve hadisler dışındaki İslâmî kaynaklara göre Sâre, Hz. İbrâhim’in amcası Harran’ın (Süddî’nin nakline göre Harran melikinin) kızıdır. Lût kavmini helâk etmekle görevli melekler Allah’ın emriyle İbrâhim’e uğrayıp ona ve Sâre’ye bir çocukları olacağını müjdeleyince bunu duyan Sâre gülmüş ve Cebrâil’e bu işin olabilmesinin alâmetini sormuştur. Cebrâil eline kuru bir dal alıp parmakları arasında yuvarlamış, neticede dal yeşermiştir. Bunun üzerine Hz. İbrâhim, “O doğacak çocuk Allah’a kurbandır” demiştir. İshak, Esav ve Ya‘kūb’un doğumlarından sonra 100 yıl daha yaşamış, 170 yaşında vefat etmiştir. Çocukları onu babası İbrâhim’in yanına defnetmişlerdir (a.g.e., s. 81-102). İslâmî kaynaklarda geçen İshak’la ilgili bilgiler yahudi kaynaklarındakilerle büyük benzerlik gösterir.

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment