Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
HAZRETİ NUH (A.S)’IN HAYAT HİKAYESİ 3
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Hz.Nuhun Kavminin Şiddet ve İnadı
Hazreti Nuhun kavmi çok kaba, şiddet yanlısı ve asi bir kavim idi. Tabiki yumuşak ve mutedil olan insanların hidayeti daha kolay olur. Asi ve serkeş insanların hidayet ve irşadı da oldukça zordur. Bu bağlamda Hazreti Nuhun kıssası ve kavminin şiddete dayalı sert ve hırçın tavrı, tüm insanlar için her zaman ve zeminde öğretici dersler içermektedir. Çünkü daima hak söz, ilahi davet ve hakikata davet karşısında inat edip direten insanlar olacaktır. Kur’anı Kerim Nuh kavminin davranışlarını diğer peygamberlerin kavimlerinin davranışlarıyla karşılaştırarak şöyle buyurmaktadır.
- وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى؛ وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى؛ وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى ﴿نجم:۵۰-۵۲)
„“Eski Âd kavmini helâk eden de O’dur.
Semûd’u da öyle. Hem de geriye bir şey bırakmadan!
Bunlardan da önce Nûh kavmini. Çünkü onlar çok zalim ve çok azgın idiler. „
Hazreti Nuh uzun çaba ve gece gündüzlü irşad ve tebliğden sonra beklenen sonucu alamayınca, Rabbine dert yanmakta ve şöyle buyurmaktadır:
- قَال رَبِّ إِنّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَ نَهَاراً؛ فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَاراً؛ وَ إِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراً﴿نوح: ۵-۷﴾
“Nûh, “Rabbim” dedi, “Doğrusu ben kavmimi gece gündüz hakka çağırdım;
Fakat benim çağrım sadece kaçışlarını arttırdı.
Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.”
Bir peygamberin görevi davetini eksiksiz yapmaktır; davetin etkisi, sonuç getirip getirmemesi ise insanların kabule yönelmesine ve Allah’ın hidayet etmesine bağlıdır. Burada da Hz. Nûh’un gece gündüz demeden bütün gücüyle halkının kurtuluşu için çalıştığı, böylece sorumluluğunu yerine getirdiği bildirilmektedir. Nûh’un insanları kurtuluşa çağırması karşısında günahkârların parmaklarını kulaklarına tıkamaları ve elbiselerini başlarına bürümeleri, peygamberin tebliğ ettiği dini reddettiklerini ifade eden mecazi bir anlatım olarak görülmektedir. Ancak peygamberin konuştuklarını işitmemek için gerçekten parmaklarını kulaklarına tıkamış, onu görmemek ve duymamak için elbiselerini başlarına bürümüş de olabilirler.
Hazreti Nuh (a.s) yinede gevşeklik ve yorgunluk göstermiyor. Kavmini ikna etmek ve imana getirmek için delil ve kanıt ikame etmeye, bilgi ve delille onları hidyayete çağırıyor. Peygamberlerin çok sade ve anlaşılır bir şekilde dillendirdikleri delil ve kanıtlar, günümüz insanı için de geçerlidir. Tabiki alemde yapılan büyük keşfiyatlar ile varlık alemindeki, azamet ve esrar daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanların varlığa ibret gözüyle bakması, bu hayret verici azamet ve esrarengiz oluşumu anlaması için yeterlidir. Nuh suresi 15-20 ayetlerde Yüce Mevla konuyla ilgili, olarak şöyle buyurmaktadır.
- أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً؛ وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً؛ وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتاً؛ ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجاً؛ وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطاً؛ لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجاً (نوح: ۱۵-۲۰)
“Görmüyor musunuz Allah yedi göğü birbiriyle nasıl uyumlu yaratmıştır?
Onların içinde ayı bir ışık, güneşi ışık kaynağı yapmıştır.
Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi özel bir çıkarişla yeniden çıkaracaktır.
Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir ki onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.”
Nûh aleyhisselâm önceki âyetlerde Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren insanın oluşum ve gelişimiyle ilgili delillere dikkat çekmişti; burada da dış dünyadaki delillerden örnekler verilmektedir
“Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir” anlamındaki ifade ile arza insanların rahatça hareket edebilecekleri bir yapı verildiği, üzerindeki yollardan ve onun her türlü nimetten yararlanabilecek bir yapıda yaratılmış olduğu anlatılmaktadır.
Bu minval üzere Nuh 950 sene dik kafalı ve öfke dolu kavmini irşad edip ıslah etmeye çalıştı konuyla ilgili olarak Ankebut suresi 14. Ayeti kerimede şöyle denilmektedir.
« وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا
“Vaktiyle biz Nûh’u kendi kavmine resul olarak göndermiştik. Nûh, bin yıldan elli yıl daha az bir süreyle onların arasında kaldı. Sonunda zulümlerini sürdürürlerken onları tûfan yakaladı.”
Sûrenin 3. âyetinde önceki toplulukların da imtihandan geçirildikleri bildirilmişti. Buradan itibaren 43. âyete kadar bazı peygamberlerin tebliğlerinin özünü oluşturan konulardan ve kendi topluluklarının bu peygamberler karşısında sergiledikleri inkârcı tutumlardan, bu yüzden uğradıkları felâketlerden örnekler verilerek insanlık tarihinin din bağlamında ders alınmaya değer yönleri özetlenmekte; böylece bir yandan İslâm’ın muhatapları olanlar uyarılırken bir yandan da İslâm peygamberinin karşılaştığı inkârcı ve düşmanca davranışların benzerleriyle önceki peygamberlerin de karşılaştığı hatırlatılarak Resûlullah ve müminler teselli edilmektedir.
Tabiki burada hem sene ve hem de ‘am ifadesi kullanılmıştir. Sumer takvimindeki sene ile günümüzdeki sene farkını göz önünde bulundurmak lazım. Altı haftalık bir dönem için sumer takviminde sene ifadesi kullanılıyordu. Yıl için iki ifadenin kullanılması köklü bir araştırmayı gerektirir. Nuh nispeten bu uzun ömürli irşad ve tebliğ sürecinde çok eza cefa ve yalanlamaya maruz kaldı
. Bu husus Kamer suresi 9-10 ayetlerde şöyle izah edilmektedir. « قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ؛ فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
“Bunlardan önce Nûh’un kavmi de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etmişti. O kulumuzu yalancı saydılar, “Delinin biri!” dediler ve o görevinden alıkondu. Bunun üzerine Nûh, “Artık yenik düştüm; yardımını esirgeme!” diye Rabbine yalvardı.”
Peygamberlerin yalancılıkla itham edilip türlü eziyetlere mâruz bırakıldıkları konusunda Hz. Nûh’un hayatı önemli bir örnek teşkil etmektedir ve Kur’an onun verdiği mücadeleyi oldukça ayrıntılı biçimde değişik vesilelerle gözler önüne sermiştir. âyetin son kısmında Nûh kavminin tûfan ile helâk edileceği yönündeki ilâhî takdire veya gökten inen sularla yerden fışkıranların birbirine denk olduğuna değinildiği yorumları yapılmıştır.
Mevlana Celaleddini Rumide Hazreti Nuhun azimli ve kararlı mucadelesini çok güzel bir dil ve beyan ile şiire dökmüştür.
نوح نهصد سال دعوت مینمود ** دم به دم انکار قومش میفزود
Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı.
هیچ از گفتن عنان واپس کشید ** هیچ اندر غار خاموشی خزید
Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı?
گفت از بانگ و علالای سگان ** هیچ واگردد ز راهی کاروان
Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı?
یا شب مهتاب از غوغای سگ ** سست گردد بدر را در سیر تگ
Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi.
مه فشاند نور و سگ عو عو کند ** هر کسی بر خلقت خود میتند
Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur.
هر کسی را خدمتی داده قضا ** در خور آن گوهرش در ابتلا
Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe lâyık görüp iptilâya salmıştır.
چونک نگذارد سگ آن نعرهی سقم ** من مهم سیران خود را چون هلم
Ay der ki: Köpek, o pis sesini bırakmıyorsa ben ayım, gidişimi nasıl bırakırım ki?
Nuh kavminin eza ve cefası onu dize getirecek ve feryadu figanının yükselmesine sebep olunca, Allaha şekvada bulunup kavmine beddua etti.
- قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْنٖي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ
- وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراًۚ
“Nûh, “Rabbim, dedi, doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular.
Onlar çok büyük tuzaklar kurdular.„
Sonraki birçok peygamber gibi Hz. Nûh’un da kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Âyette sadece dünyevî imkân ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka mânevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir.
İnkârcı önderlerin “tuzak kurmaları”nı anlatan ifade, ayak takımını Nûh’u öldürmeye kışkırtmaları veya kendilerinin zengin ve güçlü olduklarını hatırlatarak bunu, doğru yolda bulunduklarının bir kanıtı olarak göstermeleri şeklinde açıklanmıştır.
- وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ اٰلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَداًّ وَلَا سُوَاعاًۙ وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْراًۚ
“İnsanlara dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yegūs’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!”
Tefsir kaynaklarında burada geçen isimlerin, aslında Âdem’in çocuklarına veya sâlih kişilere ait isimler olduğu bildirilmektedir. Buna göre sâlih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hâtıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği sâlih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır. Kaynaklar bu heykellerin Câhiliye dönemi Arapları’nın da tanrıları arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına “Vedd’in kulu, Yegūs’un kulu” anlamında Abdü Ved, Abdü Yegūs adlarını veriyorlardı Muhtemelen bunların isimleri Nûh’un gemisinde bulunan müminler tarafından sonraki nesillere anlatılmış, onlar da tanrılarına bu isimleri vermişlerdir.
- وَقَدْ اَضَلُّوا كَثٖيراًۚ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمٖينَ اِلَّا ضَلَالاً
“Gerçekten de birçoklarını saptırdılar; (Rabbim!) sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!”
Hz. Nûh’un bu âyetteki ifadesinden anlaşıldığına göre toplumun ileri gelenleri yani zalimler etkili propaganda ve baskılarıyla birçok kimseyi yoldan çıkarmış, putperest yapmışlardır. İnsanları hidayete erdirmek için gönderilmiş olan peygamberin, onların sapkınlıklarının arttırılmasını istemeyeceğini belirten müfessirler, Nûh’un, “(Rabbim!) Sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!” meâlindeki bedduasında kullandığı dalâl (sapkınlık) kelimesine, “ceza” veya “haksız eylemlerinde başarısızlık” gibi anlamlar vermişlerdir. Onların iman etmeyecekleri vahyin bildirimiyle kesinlik kazandığı için Nûh’un haklarında beddua ettiği de söylenebilir.
Gemi Yapımı
Bu Şekva ve nefrin yani Bedduadan sonra Allah, Hazreti Nuha gemi yapmasını emir buyurdu. Gemi yapımının irşad surecinde katkı sağlanması bekleniyordu, Ayrıca gemi yapımı ilahi azabın gelişinin de habercisidir.
- فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ ﴿مؤمنون:۲۷﴾
“Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar!”
Kavminin inkârcı önderlerinin haksız iddia ve iftiralarla davetini engellemeleri karşısında Hz. Nûh’un Allah’tan yardım dilemesi üzerine bütün kitaplı dinlerde ve genel olarak çeşitli toplumların kültüründe yer alan meşhur tûfan olayı gerçekleşti.
Hz. Nûh’un, hem şahsı hem de beraberindekiler adına yaptığı duasında Allah’ın kendisini “bereketli bir yer”e indirmesini dilerken, gemide bulunanların güvenlik ve rahatlığını veya yolculuğun bitiminde inecekleri yerin güvenli ve bereketli olmasını kastetmiş olabileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır
Hazreti Nuh gemi, yapımına başlayınca, kavmi Onu delilikle nitelendirip, alay etmeye başladılar.
- فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهٖ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُرٖيدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فٖٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّلٖينَۚ
- اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِهٖ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهٖ حَتّٰى حٖينٍ
“Kavminin inkâra sapmış ileri gelenleri dediler ki: “Bu adam, size üstünlük kurmak isteyen, sadece sizin gibi sıradan bir insandır. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi herhalde bir melek gönderirdi. Biz geçmiş atalarımızdan böyle bir şey duymadık.
Bu adam olsa olsa cin çarpmış biridir; bir süre onu gözetim altında tutun.”
Bu âyetlerden Nûh kavminin çok tanrılı bir inanca sahip olduğu anlaşılmaktadır. Nûh’un uyarısına rağmen kavminin ileri gelenleri, onun tevhide çağıran tebliğleri üzerinde samimi olarak düşünecekleri yerde, davetinin altında kötü niyet aramaya kalkışmışlar, liderlik peşinde olduğu, aklî dengesinin yerinde olmadığı gibi haksız iddialar ileri sürerek onu insanların gözünde küçük düşürmeye çalışmışlardır. Onu aklî dengesi yerinde olmamakla suçlamalarının sebebi, kendi bâtıl inançlarını aklın gereği olarak görmeleri, buna aykırı bir inancın akılla bağdaşmayacağını sanmalarıdır .
“Bir süre onu gözetim altında tutun” diye çevirdiğimiz ifade tefsirlerde iki şekilde açıklanmıştır:
a) O akıl hastası olduğuna göre bir süre sabredip bekleyin; iyileşirse ne âlâ, aksi halde öldürürsünüz;
b) Bir süre bekleyin; eğer gerçekten peygamber ise Tanrı ona yardım edecek, durumunu güçlendirecektir; o zaman biz de kendisine uyarız; ama eğer yalancının biriyse Tanrı onu alçaltır, planını bozar, biz de ondan kurtuluruz. Hud suresi 38. Ayeti kerimede de Hazreti Nuhun kavminın alaycı ve ayarlayıcı tavrı ve iğneleyici sözleri şu şekilde dillendirilmiştir.
- وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَاٌ مِنْ قَوْمِهٖ سَخِرُوا مِنْهُؕ قَالَ اِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَاِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَؕ
- فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْتٖيهِ عَذَابٌ يُخْزٖيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقٖيمٌ
“Nûh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız edin bakalım! Ama bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi (günü gelecek) biz de sizinle öyle alay edeceğiz!
Rezil edecek bir cezaya kimin çarptırılacağını, sürekli azabın kimin başına geleceğini yakında göreceksiniz!”
Hz. Nûh Allah tarafından kendisine öğretildiği biçimde gemiyi yapmaya başladı. Kavminin ileri gelenleri yanına uğradıklarında daha önce peygamber olduğunu söyleyen Nûh’un gemi yaptığını görünce, “peygamberlikten vazgeçip marangozluğa başladı” diyerek onunla alay ediyorlardı. Hz. Nûh ise yakında alay etme sırasının kendilerine geleceğini söylüyor, yaklaşan felâketi haber veriyordu.