Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
HAZRETİ İDRİS (A.S)’IN HAYAT HİKAYESİ
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
HAZRETİ İDRİSİN HAYAT HİKAYESİ
İdrîs’le ilgili olarak gerek tarih, tabakat ve tefsir kitaplarında gerekse kısas-ı enbiyâ türü eserlerde oldukça farklı ve ayrıntılı rivayetler yer almakta, idrîs kelimesinin menşei ve anlamına dair çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Arap lugatçıları, idrîsin yabancı bir kelime olduğunu belirtmektedir (Tâcü’l-ʿarûs, “drs” md.; Kāmus Tercümesi, “drs” md., el-Muʿarreb, s. 102). Aloys Sprenger ve Eickmann gibi bazı Batılılar ise kelimenin Arapça olduğu görüşündedir (Jeffery, s. 51). Bazı İslâmî kaynaklarda İdrîs’in asıl adının Uhnûh (Ahnûh) olduğu, Allah’ın kitabını çok okuduğu için kendisine İdrîs denildiği nakledilirse de (İbn Kuteybe, s. 10) bu görüş doğru kabul edilmemektedir. İdrîs kelimesinin İbrânîce ve Süryânîce’de aslının bulunmadığı nakledildiği gibi “ders” kökünden “if‘îl” kalıbında Arapça bir kelime olup İbrânîce’de “öğretti, alıştırdı, eğitti” anlamındaki “hnh” kelimesinin tercümesi olduğu da ileri sürülmüştür (Ahmed el-Cevâlîkī, s. 102-103; Jeffery, s. 51). Zemahşerî, idrîsin ders kökünden Arapça bir kelime olduğu, Allah’ın kitabını çok okuyup incelediği için kendisine bu ismin verildiği yolundaki görüşü reddeder (el-Keşşâf, II, 513).
Hz. İdrîs’e ilâhî bilgileri ihtiva eden otuz sahîfe indirilmiştir. O, Âdem’in ve Şît’in sahîfelerini de kalbinin üzerinde taşırdı. Remil ilmi, hey’et, nücûm, hesap, tıp, nebatların sırları, garip sanatlar, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi kullanmak gibi meslek ve sanatları İdrîs icat etmiştir. Sahîfelerinde semavî sırlar, rûhânîlere hükmetmenin yöntemleri, varlıkların özellikleri gibi konulara dair bilgiler vardı. Çok sayıda talebesi olan İdrîs, yeryüzünde ilk defa demiri keşfedip ondan aletler yapmış, ziraatı geliştirmiş, deri ve kumaşlardan elbise dikmiştir (İbnü’l-Esîr, I, 54; Nişancızâde, I, 124-128). Yıldızlar ve hesap ilmiyle ilk meşgul olan kişi olduğu için Yunanlı hakîmler ona “Hermesü’l-hakîm” (Hermesü’l-Herâmise) demişlerdir (İbnü’l-Esîr, I, 54-55, 59-60; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 99-100).
İdrîs’in kimliği konusunda en çok ilgi çeken hususlardan biri de onun yarı efsanevî bir şahsiyet olan Hermes’le ilgisidir. İslâmî kaynaklarda üç Hermes’ten söz edilmekte olup her biri değişik özelliklere sahiptir. Bunlar Hermes (Hermesü’l-Herâmise), Bâbilli Hermes ve Mısırlı Hermes’tir. Birinci Hermes hakkındaki rivayetler İdrîs’e dair anlatılanlara benzemekte, bazılarınca bunun Uhnûh ve İdrîs’le aynı kişi olduğu kabul edilmektedir. Bu Hermes, gökler hakkında bilgiye sahip olan ve insanlara tıp konusunda bilgiler veren ilk insandır. Onun harflerin ve yazının mûcidi olduğuna, insanlara giyinmeyi öğrettiğine de inanılır; ilk defa Allah’a ibadet etmek için evler bina etmiş, Nûh tûfanını haber vermiştir (Seyyid Hüseyin Nasr, s. 151-152; Kılıç, s. 49).
İdrîs nebî motifi, gerek tasavvuf ve tekke şiirinde gerekse divan ve halk edebiyatlarında geçmekte, Hz. İdrîs’in semaya urûcu, “Biz onu yüce bir mekâna yükselttik” âyetine (Meryem 19/57) dayandırılmakta ve mi‘râciyyelerin çoğunda onun urûcuna temas edilmektedir.
İdris Ademden sonra ve Nuhtan önce gelen peygamberdir. Kur’anda hakkında fazla bir bilgi yoktur. İki ayette kendisine ve peygamberliğine işaret edilmiştir. Misyon ve mesajından detaylıca bahsedilmemiştir.
Bununla birlikte Kur’an onun için güzel isim ve sufatlardan bahsetmektedir. Ayeti kerimede yüksek mertebeye haiz sadık bir peygamber olarak tanımlanmıştır.
- وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْرٖيسَؗ اِنَّهُ كَانَ صِدّٖيقاً نَبِياًّࣗ
- وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ
“Kitapta İdrîs’i de okuyarak an. Hakikaten o, pek doğru bir insandı ve bir peygamberdi.
Onu üstün bir konuma getirdik.
İdrîs’in “üstün bir konuma getirilmesi” ile muhtemelen onun yukarıda açıklanan özellikleri kastedilmiştir. Bu ifadeyi, onun mânevî âlemde (göklerde) müstesna yerlerde bulunduğu şeklinde anlamak da mümkündür; bu mânayı destekleyen rivayetler vardır.
Hazreti İdris Enbiya suresi 85 ayette ise diğer iki peygamberle birlikte sabırlı, salih ve Allahın rahmetine mazhar olan kul olarak tanımlamaktadır.
- وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِدْرٖيسَ وَذَا الْكِفْلِؕ كُلٌّ مِنَ الصَّابِرٖينَۚ
- وَاَدْخَلْنَاهُمْ فٖي رَحْمَتِنَاؕ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِحٖينَ
„“İsmâil’i, İdrîs’i ve Zülkifl’i de yâdet. Hepsi de sabreden kimselerdendi.
Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi. „
85. âyetin sonunda hepsinin sabırlılardan olduğu ifade buyurulmuştur. Ancak bu konuda Hz. Eyyûb ünlü olduğu için önce onun durumu anlatılmış, sonra diğerleri anılmışlardır. Hz. İsmâil, babası İbrâhim aleyhisselâmın gördüğü rüya üzerine onu kurban etmek istediği zaman babasına: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın” demişti (Sâffât 37/102). Kur’an-ı Kerîm’de onun sözünde sadık, Allah’ın rızasını kazanmış bir peygamber (resul ve nebî) olduğu açıkça ifade buyurulmuştur (bk. Meryem 19/54-55; İsmâil hakkında bilgi için bk. Bakara 2/124 vd.). Hz. İdrîs’in ruhunu arındırıp ilme ve hikmete kavuşmak gayesiyle uzun süre nefis terbiyesi için çaba sarfettiği bildirilmektedir
Uluw olarak tanımlanan yüksek makama getirilmesi, tevhide ve muvahhid oluşuna vurgu yapılmaktadır. Çünkü ayeti kerimede ilahi kelimenin üstünlüğünden bahsedilmektedir. Tevbe suresi 40. Ayeti kerımede bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.
وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذٖينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىؕ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاؕ وَاللّٰهُ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ
“inkârcıların sözünü değersiz hale getirdi. Allah’ın sözü ise en yücedir. Çünkü Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir.”
Bu âyette, bir taraftan Allah’ın sözünün yani İslâm mesajının hep en yüce kalacağı ve inkârcıların iddialarının eninde sonunda boşa çıkacağı müjdesi verilerek İslâm meşalesinin söndürülebileceği endişesine mahal bulunmadığının altı çizilmiş, diğer taraftan da iman mücadelesinde asla gevşek davranmaksızın sorumluluk bilincinin daima zinde tutulması için çağrıda bulunulmuştur; bu iki husus, İslâmiyet’te Allah’a dayanıp güvenme ruhunu hiç kaybetmeksizin kul planında herkesin üzerine düşeni yapması ve bu dengenin daima korunması gerektiğine dikkat çekme açısından oldukça manidardır. “Allah’ın sözü” diye çevirdiğimiz “kelimetullah” tamlamasına, “Allah’ın dini, birliği, kelime-i tevhîd” (Taberî, X, 137), “O’nun İslâm’a çağrısı” (Zemahşerî, II, 152-153) gibi mânalar da verilmiştir.
Hazreti İdris insanlığın ikinca babası olan Hazreti Nuhun dedesidir. Ve Nuh aracılığıyla nesli devam etmiştir.