نماز جمعه

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Muttaqilerin  özellikleri    61  Emanete  riayet ederler.

 لَا يُضِيعُ مَا اسْتُحْفِظَ،        

Kendilerine emanet  bırakılan bir  şeyi zayi etmezler.

Muttaqi  olan insan kendisine   emaneten  bırakılan  bir  şeyi zayi etmez.  Yani  emindir, hıyanet  ondan  beklenmez. Emanet, insanın emin ve itimat edilir olması, kendine maddî ve manevî bir şeyin gönül rahatlığı ile korkusuzca teslim edilebilir ve istenildiğinde sağlam bir vaziyette alınabilir halde bulunması demektir. Ayrıca insanın bu eminliği sebebiyle, gerek Allah gerek insanlar tarafından herhangi bir surette kendisine bırakılmış olan şeye de emanet denilir.

Emanetin  çeşitleri

Genel  olarak emanetler ikiye  ayrılmaktadır. Ilahi ve  beşeri emanetler.  Beşeri emanetlerde  ikiye  ayrılır. Kişinin diğer  insanlara  karşı ve  kendine  karşı  emin  olması, .  Muttaqiler  her  iki  emanete  karşı  duyarlı  davranmaktalar

İlahi  Emanet

Kainatın  mülkiyeti Yüce  Allaha  aittir. Hiç  kimse onda  ortak  değildir. Konuyla  ilgili  olarak Maide suresi 17. Ayeti  kerimede  Yüce  Allah  şöyle  buyurmaktadır.

وَ لِلَّهِ مُلْكُ السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ وَ ما بَيْنَهُما يَخْلُقُ ما يَشاءُ وَ اللَّهُ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ

Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı Allah’a aittir. O dilediğini yaratır. Allah her şeye kadirdir.”  Maide  suresi  120. Ayeti  kerimede  ise  Yüce  Allah  şöyle  buyurmaktadır.

لِلَّهِ مُلْكُ السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ وَ ما فِيهِنَّ وَ هُوَ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ

Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin hükümranlığı Allah’a aittir. O her şeye kādirdir.”

Göklerin, yerin ve ihtivâ ettiklerinin mülk ve saltanatı ancak Allah’ındır. Bununla beraber, O Allah her şeye de tam kudretle kâdirdir. Bütün bu âlemde ve âlemin bölümlerinde dilediği gibi tasarruf ve saltanat icra etmeye kâdir olduğu gibi, daha başka âlemler yapmaya da gücü yeter. Bunun için Allah’ın dışında herhangi bir şeyin ve herhangi bir kimsenin rızasına ermenin kıymeti yoktur. O, bugün zevk ise yarın acıdır. Ebedî olarak faydalı olacak olan doğruluk ve samimiyet ancak Allah’a olan sadakat ve ihlâstır.

Yani, duyu organlarından tutun, sindirim sistemine kadar… Solunum organlarından tutun, dolaşım organlarına kadar birçok cihaz bize emanet edilmiş, yerleştirilmiş. Peki, bize bu emanetleri veren “Zat”a karşı biz ne yapmalıyız?

Elbette O’nun izni ile O’nun hesabına çalıştırmalı ve kullanmalıyız. Çünkü bize Cennet gibi bir fiyat vererek, onurlandırıyor. O’nun namına ve hesabına kullanalım ki, her bir organımız cennete layık bir insan şekline bürünsün.Ey göz, güzel bak! Ey dil, iyi tat. Ey kulak, iyi duy. Sana verilen bu emanetleri “İman” gözlüğü ile bakarsan, bu kâinatın bir sultanı olduğunu göreceksin.  Bu  organları   günahta ve Allahın yasakladığı  durumlarda  kullanmamaya  dikkat etmeliyiz. Tüm  Peygambereler  ve semavi  kıtaplar  bu emenetlere  yönelik  tehditleri  bizlere açıklamışlardır. Yani  haramda,  bu emanetleri   kullanmamalıyız.  Aksi  takdirde  emanete  hıyanet etmiş  oluruz.

İlahi sınırları ve  hakkı  koruma

Allahın  bize  vermiş  olduğu emanetlere   sadakat  hususunda   anlımızın  açık ve  başımızın  dik olmasını  istiyorsak, bu emanetler  için  belirlenmiş  olan  hak ve  sınırlara dikkat etmeliyiz.  Müslüman  her  emanetin  hakkınının  ne  olduğunu  bilmek ve  onunla  amel  etmekle  yükümlüdür. Kur’an  gerçek  müminleri  şu  sıfatlarla  nitelemektedir

التَّائِبُونَ الْعابِدُونَ الْحامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَ النَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَ الْحافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَ بَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

“O tövbekârlar, ibadet edenler, hamdedenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûa varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler; müjdele o müminleri!”

İnsanların Emaneti

“Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder.” (Nisâ sûresi, 58)

Bu âyetin tamamının anlamı şöyledir: “Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel bir öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.”

. İnsan, Allah Teâlâ’nın emanetini taşıyan bir emin, bir vekil olma niteliğine sahip yegâne yaratıktır. Bu sebeble, bütün yaratıklar üzerinde hüküm ve tasarruf yetkisi, sadece insana verilmiştir. İnsan, bu yetkiyi ne kadar mükemmel kullanıp yerine getirir ve emaneti yerli yerine koyabilirse, kıymeti o derecede artar ve yükselir. Emanet ile hükmün, yani hâkimiyetin bu birbirinden ayrılmaması gereken alâkasından dolayı, önce emanet, arkasından da adaletle hükmetme emredilmiştir. O halde emin olmayanın adil olması herhalde düşünülemez. Bu üstün nitelikleri bir arada topladığı için, bu âyet-i kerîmenin, dinin ve şeriatın tamamını işaret yoluyla ifade ettiği ve ahkâm ayetlerinin esası kabul edildiği söylenmektedir.

İnsanın bütün davranışları, Rabbine, kendine ve halka karşı mükellef olduğu üç çeşit emanetin dışa akseden görüntüsüdür.

Rabbine karşı emanete riâyet eden bir kimse, Allah’ın hükümlerine, ilâhî kanunlara uyar. Bu, bütün uzuvları ilgilendiren vazifelerimizle doğrudan alâkalıdır. Çünkü insanın her uzvu kendisine verilen bir emanettir. Her emaneti, yerli yerinde ve Allah’ın rızasına uygun tarzda kullanmak, korumak gerekir. Aksi takdirde emanete hiyânet edilmiş olur.

İnsanın kendine karşı eminliği, din ve dünya işlerinde en doğru ve kendine en faydalı olanı tercih edip seçmesi, zararlı olan her şeyden uzak durmasıdır.

Halka karşı emanet sahibi olmak, insanların hak ve hukukunu gözetmek, onlara zarar ve ziyan vermemek, insanları aldatmamaktır. Yöneticilerin halka adaletli davranması, âlimlerin insanları hak olan yola, doğru itikada ve sahih amele sevketmesi, halkın da yöneticilere ve âlimlere hıyanetten sakınması bu emanetin gereklerindendir. Eşlerin birbirine karşı hak ve vazifeleri, ırz ve namuslarını korumaları, çocuklarını terbiye etmeleri de emanetin içinde sayılır.

O halde emanet, Allah’a karşı hak ve vazifeleri, kulların hukukunu, yani umûmî ve husûsî hukuku, bunlarla ilgili olan davranışları, sözleri, itikâdî, amelî ve ahlâkî alanı, maddî ve manevî hakların hepsini kapsayıcı bir niteliğe sahiptir. Âyet-i kerimedeki emir de bütün mükellefleri içine alır.

Müfessirlerden pek çoğu gibi, fakihler ve diğer İslâm âlimleri de bu âyetin özellikle emirler, iş başındaki idareciler hakkında nazil olduğu kanaatindedirler. Çünkü her işi ehline tevdi etmek ve adaletle hükmetmek onların görevidir. Ancak, herkesin bir sorumluluk taşıdığı gerçeği göz önüne alınınca emanetin, yükümlülüğü ölçüsünde herkesi ilgilendirdiği neticesine varılır.

Peygamberlik ve emanet  konusunda İmam  Caferi  Sadıq ceddi  Resulullahtan şu  nakli  yapmaktadır: اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَمْ يَبْعَثْ

نَبِيّاً إِلَّا بِصِدْقِ الْحَدِيثِ وَ أَدَاءِ الْأَمَانَةِ إِلَى الْبَرِّ وَ الْفَاجِرِ

Allah Dogru  konuşmayan, iyi  olsun,  günahkar  olsun, emanetin sahibine  emaneti    iade etmiyen  peygamber  göndermemiştir. ( Kafi c 2 s104)

Yani salih  olsun  facir  olsun,  emanet sahibine  emaneti  iade etmek  gerek.  Ebu  Hamza   Somali  İmam  Zeynu’l Abidin  (a.s)’dan konuyla  ilgili,  olarak  şu rivayeti  nakletmektedir:

عَلَيْكُمْ بِأَدَاءِ الْأَمَانَةِ فَوَ الَّذِي بَعَثَ مُحَمَّداً بِالْحَقِّ نَبِيّاً لَوْ أَنَّ قَاتِلَ أَبِيَ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ ائْتَمَنَنِي‏ عَلَى‏ السَّيْفِ‏ الَّذِي قَتَلَهُ بِهِ لَأَدَّيْتُهُ إِلَيْهِ

Emaneti  sahibine iade edin, Muhammedi  Peygamber  olarak  gönderen Allaha  yemin  olsun  ki; babamın  katılı  kendisiyle  babamı  öldürdüğu  kılıcı emanet  olarak  yanımda  bırakmış ve  onu  taleb etmiş olsa,  o kılıcı  kendisine  geri  vereceğim.

Toplantılarda  konuşulan da emanettir.

Emin olmanın  göstergelerinden  biride başkalarının  sırlarını ifşa etmeme ve  bu  hususta guvenilir davranmaktadır. Insanların   sizi emin bilerek size  söyledikleri  sırları  izni  olmadan  başkalarına anlatmakta  büyük  bir  hıyanettir. Peygamberimiz ( s.a.a) şöyle  buyurmaktadır: “Ya  Eba Zer! meclisler( oturumlar)emanettir.  Kardeşinin  sırrını  ifşa etmen hıyanettir.bundan uzak dur. ( Amali Tusi s 537)

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment