Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Muttaqilerin özellikleri
يَعْتَرِفُ بِالْحَقِّ قَبْلَ أَنْ يُشْهَدَ عَلَيْهِ
“ Muttaqi kimse kendisi aleyhine şahitlik yapılmadan önce hakkı itiraf eder”
Mahkemelerde daima biri davacıdır iddia eder, suçlamalarda bulunur ve davalı taraf ise suçlamaları reddeder. Mahkeme ve yargıç davacıdan kanıtlarını sunmasını talep eder. Eğer idiası için şahidi varsa şahitlerini getirmesini ister. Delil ve kanıt davalı taraf suçunu kabul etmediği zaman önem kazanır. Ancak taqva ehli için durum böyle değildir. Muttaqi insan eğer başkasının hakkına tecavuz etmiş veya boynunda başkasının hakkı var ise bunu hiç tereddüt etmeden itiraf eder ve telafisine kalkar. Hak sahibi muttaki olan insandan kendisine haksızlık yapılmayacağı konusunda tam bir güvence içinde olur.
Şöyle bir soru sorulabilir. Nasıl olurda taqva ehli itiraf etmek zorunda kaldığı bir suç ve hata işleyebilir.? Cevabında deriz ki ilahi himaye altında olanların bu cümleden Peygamberler ve varisi olan imamların dışında her kes hata edebilir. Diğerleri masum değiller, beşer şaşar hata yapabilir. Sehven veya gafleten başkalarına karşı haksızlık yapıp bir suç işleyebilirler.
Taqva ehli dünyadaki cezanın ahiret cezası ve azabına göre çok daha hafif olduğunun bilinç ve idrakindeler. Rabbimiz hakkı söylemek, doğruluk ve adalet için tanıklık yapılması konusunda şöyle buyurmaktadır.
يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَداءَ لِلَّهِ وَ لَوْ عَلى أَنْفُسِكُمْ أَوِ الْوالِدَيْنِ وَ الْأَقْرَبِينَ إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيراً فَاللَّهُ أَوْلى بِهِما فَلا تَتَّبِعُوا الْهَوى أَنْ تَعْدِلُوا وَ إِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كانَ بِما تَعْمَلُونَ خَبِيراً (نساء:۱۳۵)
“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”
İnsan topluluklarının korunmaya, düzene ve adalete ihtiyaçları vardır; devlet de bu ihtiyaçlardan doğmuştur. Adaletin gerçekleşmesinde bağlayıcı hukuk kuralları kadar onları uygulayan yönetici ve hâkimlerle hakkın veya suçun ispatı için gerekli bulunan şahitler önemli rol oynamaktadırlar. Adalet görevlilerinin doğruluktan sapmalarına sebep olan âmilleri iki gruba ayırmak mümkündür: Maddî menfaat, mânevî eğilim ve değerler. Âyetin gerek “Kendiniz, ana-babanız veya akrabanız aleyhinede olsa” kısmı, gerekse “zengin olsunlar, yoksul olsunlar” kısmı bunları bir genel anlatım üslûbu içinde ihtiva etmektedir. Hâkim ve şahitler elde edecekleri veya elden kaçırmak istemedikleri şahsî menfaatleri veya yakınlarının menfaatleri sebebiyle adaletten sapabilmektedirler. Ayrıca davacı ve davalının sosyal, ekonomik ve siyasî durumu da şahit ve hâkimleri etkileyebilmektedir. Meselâ bir maddî menfaati dava eden kimsenin yoksul, davalının ise zengin olması durumunda, hak zenginin olduğu halde yoksul lehine şahitlik edildiği veya hüküm verildiği görülmektedir. Halbuki zengin de yoksul da Allah’ın kullarıdır, onları içinde bulundukları duruma göre değerlendirecek, haklarında hayırlı olanı lutfedecek, sorumluluklarını belirleyecek ve hikmetinin bir sonucu olarak dilediğinde özel lutuflarda bulunacak olan da Allah’tır. İnsanların O’nun yerine geçmeye, adaleti saptırma pahasına bazı kimseleri kayırmaya hakları yoktur. Bu sebeplerle gerek hâkimlerin ve gerekse şahitlerin haksız tarafa meyletmeleri veya hakkın ortaya çıkmasını, adaletin gerçekleşmesini engellemek için hükümden ve şahitlikten geri durmaları, mahkemeyi oyalayan davranışlar içine girmeleri de yalancı şahitlik ve hukuka aykırı hüküm kadar adalete aykırı bulunduğundan âyet bunları da yasaklamış, bazı şeyleri halktan gizlemek mümkün olsa bile Allah’tan gizlemenin imkânsız olduğunu vurgulamıştır.
.
Hakk ve İlahi İmdadı itiraf etmek
Sevgili Peygamberimiz en muttaqi insanı tanımlarken şöyle buyurmaktadır:
أَتْقَى النَّاسِ مَنْ قَالَ الْحَقَّ فِيمَا لَهُ وَ عَلَيْهِ
En muttaqi kimse lehinde olsun veya aleyhinde olsun hakkı söyleyebilen kimsedir.”
( Men La yehduruhu’l Faqıh c 4 s 395)
Imam Seccad Hazretleri ömrünün son günlerinde, oğlu İmam Baqıra hak ve doğruluk üzerinde sabırlı olmayı tavsiye ediyordu. Konuyla ilgili olarak İmam Baqır Hazretleri şöyle diyor:
«لَمَّا حَضَرَتْ أَبِي عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ علیهماالسّلام الْوَفَاةُ ضَمَّنِي إِلَى صَدْرِهِ وَ قَالَ يَا بُنَيَّ أُوصِيكَ بِمَا أَوْصَانِي بِهِ أَبِي حِينَ حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ وَ بِمَا ذَكَرَ أَنَّ أَبَاهُ أَوْصَاهُ بِهِ، يَا بُنَيَّ اصْبِرْ عَلَى الْحَقِ وَ إِنْ كَانَ مُرّاً؛
“Babam Ali İbni Huseynin ölümü yaklaştığında beni kucaklayıp şöyle dedi: Ey oğulcağızım, babamın ölüm vaktinde bana yaptığı tavsiyeyi sana yapacağım. Babam bana şöyle demişti acı da olsa hak üzerinde sabırlı ol” ( Kafi c 1. S 91)
İmam Ali Hazretleri Malik Eştere gönderdiği hükumet fermanında şöyle buyurmaktadır:
“Hakkın tümü ağırdır, ancak Allah onu iyi bir akibet talebıyle sabırlı davranan ve Allahın sadıklara olan vadine güvenen kimselere onu hafif kılacaktır. Bunlardan ol ve sabırla ilahi yardımı talep et.” ( Tuhefu’l Ukul İmam Alinin Malik Eştere Emirnamesi)
Bazen hakıkat ve doğru insana acı gelebilir. Ancak insan Allah yolunda adım atıp, ahiretini dünyaya tercih ettiğinde, İlahi destek ve yardımı mülahaya edecektir. Konuyla ilgili olarak Rabbimiz Ankebut suresi 69. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:
«وَ الَّذِينَ جاهَدُوا فِينا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنا وَ إِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ؛
“Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarfedenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır.”
Putperestlerin, bütün uyarılara rağmen inkârcı ve inatçı tutumlarını devam ettirmelerinden üzüntü duyan müminleri teselli amacı taşıdığı anlaşılan sûrenin son âyeti, müminler için anlamlı bir müjdedir. Zira âyette Allah, düşmanlarının baskıları karşısında sabır ve metanetle inançlarını koruyan, çizgilerinden sapmayan müminleri mutlaka başarıya ulaştıracağını, çünkü kendisinin daima iyilerin yani inançları doğru, işleri düzgün olanların yanında olduğunu müjdelemektedir.
Şeytanın Entirikaları
Şeytanlarını hile ve entirirkalarından biri hakıkatı ve doğruyu olduğundan daha fazla zor ve sorunlu göstermiş olmalarıdır.Aksine batılı ve günahi da kolay ve güzel göstermiş olmalarıdır. Şeytanın cirkinlikleri güzel göstermesi konusunda Yüce Rabbimiz Fatır suresi 8. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:
اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَناًۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
“Kötü işleri hoşuna gidip de onları güzel bulan kimse (ile böyle olmayan bir) mi? Allah dilediğini sapkınlık içinde bırakır, dilediğini de doğruya iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helâk etme. Allah onların yaptıklarını elbette biliyor.”
Meykur ayetten bir önceki ayeti celilede şeytan Ğarur olarak tanımlanmıştır. Yani çok aldatan.İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayette, “aldatma ustası” diye çevirdiğimiz ğarûr kelimesiyle şeytanın kastedildiği belirtilmiştir (Taberî, XXII, 117). Müteakip âyet de bu açıklamayı desteklemektedir. Şeytanın aldatması daha çok, kişiye “Allah çok bağışlayıcıdır, en büyük günahları bile affeder; bu kadarcık günahtan bir şey çıkmaz” gibi telkinlerde bulunması şeklinde açıklanmıştır
âyetin “kötü işleri kendilerine hoş görünüp, onları güzel bulan kimse” şeklinde çevrilen kısmı yeni bir isim cümlesinin öznesi olup yüklemi gizlenmiştir. Başka ayeti keriemelerde kötülükleri güzel olarak gösterenin şeytan olduğu belirtilmiştir. Örneğin Neml suresi 24. Ayeti kerime : وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ
“Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş, böylece onları yoldan alıkoymuş; bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar.”
Bu konuda İmam Ali şöyle diyor: اصْبِرْ عَلَى مَضَضِ مَرَارَةِ الْحَقِّ وَ إِيَّاكَ أَنْ تَنْخَدِعَ لِحَلَاوَةِ الْبَاطِل
“Hakkın acılığına sabret, batılın tatlılığı seni aldatmasın”
Hakkı itiraf etmek ve hakk için hareket etmek ve çabalamak, Allah nezdinde çok büyük bir erdem ve fazilet addedilmektedir.. Allah dünyada ve ahirette hak ve hakikat ehlini aziz kılmakta ve özel nimet ve ihsanıyla mükafatlandırmaktadır. Bu bağlamda İmam caferi Sadık şöyle buyurmaktadır:
اصْبِرْ عَلَى الْحَقِ فَإِنَّهُ لَمْ يَصْبِرْ أَحَدٌ قَطُّ عَلَى الْحَقِّ إِلَّا عَوَّضَهُ اللَّهُ مَا هُوَ خَيْرٌ لَهُ؛
“Hak üzerinde sabırlı ol. Kim hak üzerinde sabırlı olmuşsa Allah daha hayırlısını karşılık olarak ona vermiştir”