Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
Tarih: 18.04.2014
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Geçmiş hitabelerimizden şeriatın İslam’ın bir gerekliliği ve zarureti
olduğu açıklık kazanmış oldu.
Çünkü hem birey ve
hem de toplumun terbiyesi ve
idaresi için şeriat
olarak adlandırılan kapsamlı
ve kuşatıcı kanunlara
ihtiyaç vardır. Şeriatın felsefesine
gelince: “ insanlar başıboş
kalmamalı ve kendi sorumluluklarını idrak etmelidirlar. Yol bilindikten
sonra insanlar kolay
kolay sapmaz ve kendilerini
kaybetmezler.” Peygamberlerin
varlığı ve insanlara gönderilmesinin asıl hkmet
ve felsefesi de, insanlara rehberlik
yapmaları ve yol ile
maksadı insanlara göstermeleridir. Allah insanlara
peygamberler göndererek gerçekten
büyük bir lütuf
ve ihsanda bulunmuş ve
bundan dolayı da insanlara
minnet etmektedir. İnsanlar eğer Peygamberler tarafından
gösterilen yolda hareket edip
dini öğretilerle amel ederlerse, mezkur
nimetin şükrünü yerine
getirmiş olurlar. Buna binaendir
ki her gün Rabbimize
şükrediyor ve
sahiplendiğimiz nimet üzerinde sebat ve
devamı Allah’tan diliyor
ve şöyle diyoruz:
“ Rabbimiz doğru yola
bizi yönlendir” Öyleyse şimdiye kadar
anlattıklarımızdan ilahi
şeriatın, insanların hidayetine mucip
olan kurtarıcı kanun ve
kurallar mecmuası olduğu
anlaşılmış oldu. Allah
tüm kullarını dünya ve
ahiret saadetine mazhar kılmak
için şeriat olarak adlandırılan bir takım, ahkam
kanun ve kurallar koymuştur.
Bu ilahi bir
sünnettir Allah’ın
sünnetinde değişiklik olmaz. Yani
Allah insanı bir
çok çeşit yetenek ve
istidatlarla yarattığı günden
itibaren sürekli olarak
vahiy ve Peygamberlerle onların elinden tutmuş ve hidayete yönlendirmiş
ve onları şaşkınlık ve hayretten
kurtarmak istemiştir.
Bu arada şöyle
bir soru gündeme
gelebilir. Şeriat ve kanun
olmasaydı ve insanlar herhengi
bir sorumluluk ve yükümlülükle
mükellef kılınmamış olsaydılar
ne olurdu?
Bu sorunun
cevabında deriz ki; eğer Allah
peygamberler aracılığıyla yolu göstermemiş ve
onları kendi haline
terk etmiş olsaydı, bu durumda
insanlar kötülükler ve günahların
peşine takılır ve gırdabında
mahvolup her şeyi harap etmiş olurlardı.
Öte yandan ne dünya da ve
ne de ahirette mutlu
ve bahtiyar olamıyacaklardı. Tabiki Allah’ın rahmet, hikmet ve sevgisinin mahsulu
olan insanı kendi
haline terk etmiş
olması gayrı makul ve nahoş
bir şey olacaktı. Tabiki Yüce
Allah böylesi sıfatlardan
münezzeh ve müberradır. Eski Yunan felsefesinde
bu tür yaklaşımlar vardı.
Yani Allah insanı
yarattı. Akıl ile donattı ve
bir saat gibi
kurdu, ondan sonra kendi
haline bıraktı ve geri
çekildi. Böylesi bir yaklaşım
hiç bir din
tarafından kabul edilemez.
Konuyla ilgili olarak Allame Hilli
şöyle diyor: Eğer Allah yükümlülük şartlarına bu
cümleden buluğ, kudret ve
özgürlüğe haiz olan
insanları mükellef kılmamış olsaydı, insanları kötü
işler yapmaya terketmiş
olurdu. İnsanları kötü işlere
terketmek kötü ve çirkin
bir durumdur. Tabiki böylesi
bir durumdan hakim ve
alim olan Yüce Allah münezzehtir. Yani eğer
şeriat insanların yükümlülüklerini
beyan etmemiş olsaydı, insanlar kötülüklere ve iğrenç olan şeylere terkedilmiş
olurdu öyle bir şeyin Allah tarafından vaki
olması düşünülemez. Konuyu biraz daha
açarsak şöyle deriz: Allah
insanı bir taraftan akıl, irade ve vicdan
gibi nimetlerle donatmış ve öte yandan
hikmetine binaen serkeş
içgüdüsel eğilimleri insanın
vucudunda varetmiştir. Bu eğilimlere
binaen insan sürekli olarak şehvete yönelmekte ve
elde edilmesi zor olan erdem ve
kemallattan kaçmaktadır. Bunun için
eğer insanlar menfaatlerini içeren hususlarla mükellef
kılınmayıp zarar ve bozulmalara
yol açan durumlardan
nehy edilip uzaklaştırılmamış olsaydı, insan
kendiliğinden geçici ve
aldatıcı nefsani ve şehevi temayulleri terketmiyecekti. Yani bu hususta
herhangi bir motivasyonu
olmayacaktı. Dolayısıyla Allah
yükümlülük getiren şeriatıyla insanları
terbiye etmektedir ki bu
vesileyle hem mümince
yaşasınlar ve hem de bireysel ve toplumsal
fesat ve çöküntüyle mucadele
edip günah ve isyan
bataklığına düşmekten kendilerini
muhafaza etmiş olsunlar.
Şeriatın varlık
felsefesinde dikkat edilmesi gereken
bir diğer husus ta
şudur: Bu husus rivayetlerle de teyid edilmektedir. İmam
Ali Hazretleri şöyle
buyurmaktadır: “Güzellliklere, faziletlere
ve kemalata yönelmek ve
ahlaki erdemlerle donanmak
oldukça zordur ama kurtuluşa vesiledir. Buna karşılık olarak ahlaki rezaletlere kendini kaptırmak
oldukça kolaydır ancak öldürücü
ve helak edicidir.”
Bir başka
rıvayette de şöyle
deniliyor: “Kendi nefsini
insani kemalat ve faziletlere mecbur
kıl. Kötülüklere ve rezaletlere
gelince nefis zaten
kendiliğinden bu cihette
hareket etmektedir ve
herhangi bir zahmete
katlanmaya gerek yok..”
Bir başka ifadeyle
maddi lezzetlerden yararlanmak fazla
çaba gerektirmez çünkü
bunlar hazır bulunmakatlar, peşindirler.
Cennet ve cehennem vaadi
ise veresiyedir. Bunun için
eğer ilahi şeriat bu
alanda ve insanların hidayetinde ciddi bir
şekilde varlık göstermemiş
olsaydı. İnsanlardan çoğu peşin olarak
gördükleri geçici lezzet ve zevklerden
el çekmiyeceklerdi. İşte burada
şeriat ve ilahi yükümlülük fesad ve bozgunculuğun
önlenmesinde kendine düşen rolü
ifa etmektedir. Yani
insanlara iyilik ve
kötülüklerin bir karşılık ve
muhasebesinin bulunduğunu hatırlatmkatdır. Yani Kadir,
Hakim, Alim ve Hayyu hazır
olan Allah verdiği vaatleri ve tehditlerini harfi harfine
yerine getirmeye muktedirdir. Dolayısıyla bütün peygamberler beşeriyete,
zarar görmemek ve kollanan
faydayı temin etmek için
şer’i emir ve
nehiyleri ciddiye almalarını haykırmaktalar. Hulasai kelam:
Şeriat ve ilahi kanun
insanların rüşdüne ve tekamulüne
ortam hazırlamaktadır ve insanlara
ilzam ve bağlılık
gösterdiklerinde büyük karşılık ve mükafatın
olduğunu beyan buyurmaktadır.
Ayrıca şeriat insanların sosyal düzenini adalet ve eşitlik
zeminine oturtur. İnsanın şehevi
ve gadabi kuvvelerini
terbiye edip dengeler ve
her insanın yaratılış
hedefi olan Allahın rızasını tahsil edip
O’na yakınlaşmasına klavuzluk
eder.