Hatip: Hamburg
İslam Merkezi Başkanı Ayetullah  Ramazani
Tarih: 04.04.14

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi
doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin  munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya,  Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık 
cennetin anahtarı ve cehennem 
ateşine  karşı  ise 
koruyucu  siperdir.

Her  müslümanın bilmesi  gereken  
bir husus  var  o 
da  şudur: Neden  İslam 
veya diğer  dinlerin  bir  
şeriata  ve  yasamaya 
sahip  olmaları  gerek. Bu sorunun  cevabında 
şunu söylemek  gerek: Şeriatı  ve 
kanunları  olmayan  dinin 
işlerliği  olmaz. Çünkü  insanlar 
yaşamlarında  kendi   rüşd ve 
tekamullerini  olumlu  veya 
olumsuz  yönden  etkileyen bir 
çok  sorun ve  durumla   
karşı  karşıya  bulunmaktalar.  Yemekten, 
içmekten veya giyinmekten  
ta  diğer  insanlarla 
ve  çevreyle  olan 
ilişkilere  kadar insan  sorumlu ve belli  hedef ve 
maksatlara  matuf  hareket 
etmeli.  Yani  insan 
başıboş  ve keyfe  ma 
yeşaa yani  keyfi  istediği 
şekilde  hareket  edemez. Nitekim Yüce  Allah 
Müminun  suresi 115.  Ayeti 
kerimede  şöyle  buyurmaktadır:  “Sizleri  boşuboşuna abes olarak   yarattığımızımı  zannediyorsunuz? Kesinlikle  dönüşünüz bize  olacaktır.” 

Veya Hıcr  suresi 85.  Ayeti 
kerimede  Yüce  Allah 
şöyle  buyurmaktadır: 

“Gökleri, 
yeri ve  aralarında  bulunanları 
hak  üzere  yarattık”  Bu  ayetlere dikkatle  her 
kes  için  şu 
husus  anlaşılmış ve  kesinlik 
kazanmış olur: Başta  insan
olmak  üzere  her 
mahluk  bir  hedef 
ve maksat  için
yaratılmıştır.  Her şey  insan 
için  İnsan da  Allah’ın 
rızasını  tahsil etmek ve  O’na 
yaklaşmak için   yaratılmıştır.
Bunun için  insanoğlu  kendisini yaratılış maksadına  götürecek 
olan yolda  adım  atmalıdır. Bu yolu  insana 
gösterecek  olan da  Allah’tan  
başkası  olamaz. Allah  peygamberleri 
vasıtasıyla  mesajını  insanlara 
sunmakta ve  rüşd  ile 
tekamül  yolunu  göstermektedir.

Allah’ın  insanın  gerçek 
ihtiyaç ve  taleplerini tüm  ince    ayrıntılarına 
kadar  bildiği  bir 
gerçektir. Çünkü  bizi
yaratan    odur. O  insanın 
varlık  alemindeki  yeri ve 
konumuna da  vakıftır.
Allah’tan  başka  hiç bir 
kimse  insanın  varlığının tüm  boyutları 
hakkında  köklü,  kuşatıcı ve 
eksiksiz  bir  bilgiye 
sahip  olduğunu  iddia 
edemez. Şimdiye  kadar  her 
kim  insan hakkında  bir 
araştırma ve  tahkik  yapmış 
ise  varlığının  bazı 
boyutları  hakkında  bir 
takım  malumat ve  bilgiler 
elde  etmiştir.  Hiç 
kimse  hatta  belli bazı boyutlarda dahi  insan hakkında  sahip 
olduğu  bilginin  mükemmel ve 
eksiksiz olduğunu  iddia  etmemiştir.  
Yaratcımız  olduğu   için Rabbul  Aleminin 
 hem bizim hakkımızdaki   ve  hem de ihtiyaçlarımız  ile 
ilgili bilgisi  kapsamlı,  kuşatıcı ve 
eksiksizdir. Dolayısıyla  o  insanın varlığının tüm esrarına  ve 
gizemlerine, talep ve 
beklentilerine vakıftır. Buna 
binaen  Peygamberler  vasıtasıyla hem  insana 
yaşam şeklini  öğretiyor ve  hem de 
varlıkta ki   konum ve  yerini 
hatırlatıp  bu  konuma 
layık rüşd ve  tekamulü  nasıl elde edeceğini  öğretmektedir.

  Tekamul  ve 
tealiye  götürecek  sahih ve 
doğru  yolu  gösterecek 
olan  bir  klavuz olmazsa, insanın tek  başına sahili 
selamete ve  menzili  maksuda varacağı  ve bu yolda 
bir adım  atıp atamıyacağı malum
değil.  İlahi  rehberler 
olmazsa  insan  sürekli 
olarak şaşkın ve  sergerdan
olacaktır. Belki de   ilahi  klavuzlar 
olmaksızın hiç kimse   matlub olan
kemala  ulaşamıyacktır.

Hekim  olan Allah’ın  tüm 
işlerinin  hikmete  binaen şekillendiği apaçıktır. Bunun
için  Hekim  olan Allah  
kullarını  kendi  haline 
terketmiyor. Peygamberleri 
vasıtasıyla  mesajını  iletiyor ve 
insanların  elinden tutup
sahili  selamete  yönlendiriyor. Tabiki  insanlar 
kendi  hür  iradeleriyle ve  özgürce Peygamberler  tarafından 
gönderilen salah ve  felah  yolunda adım atıp  Allah’ın 
rızasını  tahsil etmelidirler. Bu
hususta  hiç  bir  
cebir ve  zorlama  söz 
konusu değildir.

Şeriattan  maksat da  şudur: 
Allah  insanların  rüşd ve 
tekamulünü öngören  bir  takım dini 
kanun ve  kurallar  koymuştur. Dolayısıyla  Kanun ve  
şeriat  kıtabı  olan 
Kur’an  kendisini şu şekjilde  tanıtmaktadır:

“Şüphesiz  bu Kur’an, en sağlam  yola 
hidayet eder  ve salih
amellerde  bulunan  müminlere onlar  için 
gerçekten  büyük  bir 
mükafat olduğunu  müjde  verir.” İsra  9

Daha  açık  bir 
ifadeyle şeriat, insanların yükümlülük ve  sorumluklarını belirleyen  ve 
iyi  ile  kötü 
amelin ölçüsünü  sunan kanunlar
bütünüdür. Buna  binaen  doğru 
yol  her kes için açıklık kazanmış
ve  bu 
yolda  hareket  edip 
yücelmemek  için  bir 
bahane veya  engele  mecal kalmıyor. Şeriat  hayat 
yolunda  insanların  sapması, bozulması ve  günah bataklığına saplanmasını  önler.

 

Büyük  İslam alimi Khace  Nesiruddin Tusi ilahi  kanunların 
gerekliliği ve  hikmeti  hakkında 
şöyle  diyor: Eğer  şer’i kanunlar ve  dini 
yükümlülük olmasaydı 
insanlar  kendi maslahat ve  menfaatlerine aşina  olmayacaklardı. İnsanlar  iyi 
işler  yapıp Allah’ın  buyruklarına 
boyun eğerek mutluluk ve saadetini elde edip bu dünyada  saygınlık ve 
takdir  kazanırlar ve    ahirette de  ilahi 
büyük  sevab ve  karşılığı 
elde ederler.

Büyük  alimlerden bazılarının şeriat
ve yükümlülüğün felsefesi ve  hikmetiyle  ilgili 
beyanlarında  şöyle  denilmektedir.  Allah 
insanları  mükellef  kılarak 
insanların   vecibelerini 
yerine  getirip  kötülüklerden uzak  durarak büyük 
takdir ve  ikrama  mazhar olmalarına  fırsat 
tanımıştır. Buna  binaen
Allah’ın  emir ve  buyruklarını 
yerine getiren kişi  hem
dünya  ve 
hem de  ahirette  yarar ve 
fayda  sağlar. Böylesi  bir 
insan  saadet  yolu 
olan  hak yolu  seçmiş 
ve  Allah’ın  sınırsız 
nimetlerini  takdir  edip 
şükrünü  dile  getirmektedir. Yanlış  hareket eden ve  haktan sapan 
hem dünya saadetinden ve  hem de
ahiret  nimetinden kendini  mahrum kılmaktadır. Bu  nedenle tüm Mutezile  alim ve 
kelamcıları insanın  dini  yükümlülük ve 
sorumluluğunu  yerine  getirerek ilmi ve  ameli 
rüşdüne  ortam  hazırladığı ve  Allah’a 
teslimiyet  ile büyük  ilahi 
mükafata liyaket  kazandığı konusunda  görüş 
birliği  içerisindedirler.
Yüce  Allah Alim, Hakim, Hekim ve  Kadiri mutlaktır. Va’dini yerine  getirir ve sözlerine  aykırı 
davranmaz. Sözünde durmamak  kabih
ve  kötü 
bir  şeydir hakim olan  Allah 
ise  kabih ve  çirkin 
olan  şeylerden müberra ve
münezzehtir.

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment