Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah  Ramazani

Tarih: 07.02.14

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin  munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya,  Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık  cennetin anahtarı ve cehennem  ateşine  karşı  ise  koruyucu  siperdir.

Emniyet  konusunda önemli  olan  bir  husus ta,  emniyet ve  güvenliği  tehdit  eden faktörler  hususudur. Geçen haftaki  hutbemizde  ekonomik ve  siyasi  faktörlere değinmiştik. Bu haftaki  hutbemizde  ise  güvenliği zedeleyen  diğer  bir  takım  faktörlere  değineceğiz

 

Güvenliği tehdit eden  toplumsal  faktörler

Her türlü  toplumsal  bunalım ve kriz  güvenlik  için  bir  tehdittir. Örneğin  hangi  düzey ve  katmanda olursa  olsun adaletsizlik ve  ayrımcılığın  varlığı emniyeti  ciddi  bir  şekilde  sarsar. Toplumsal adaletten maksat  toplum  bireylerinin temel  hak ve  kazanımlarının ya resmen  tanınmaması veya  tanındığı halde  bu  hakların  verilmemesidir.  Nitekim  toplumun  maddi ve  manevi  zenginlik  ve  servetinin  ifrat ve  tefrit  olmaksızın,  toplumun  tüm fertleri  için  adilane  harcanması  lazım. Bunun içindir ki  İslam   adaletin  bu  boyutuna  özel  bir önem vermiştir. Kur’anı  Kerim de  zulüm ve  bu  kelimenin  diğer  türevleri veya  eş  anlamlı kelimeler 300  den  fazla defa  kullanılmıştır. İnsan  haklarını görmezlikten  gelip  çiğneyenler ve  zulüm  ile  sitem de  bulunanlar Kur’an  da   çok  şiddetli  bir  dill  ile  uyarılmış,  azarlanmış ve  yaptıklarının  karşılıksız  kalmıyacağı  vurgulanmıştır. Çünkü  zulüm  insanlık hayatını temelinden yıkar ve  toplumu   güvensiz ve  huzursuz  kılar.

Bir  toplumun  istikrar ve   huzuru adaletin  farklı  düzeylerde  tahakkukuna  bağlıdır. Nitekim  konuyla   ilgili  olarak  Emir-ul  Müminin bir  buyruğunda  şöyle  buyurmaktadır.  ” Bir  toplumun devam ve  kıvamı  adaletin  uygulanmasına  bağlıdır’’ Ğürer-ul  Hikem s 340

Toplumsal  adaletsizlik  bazen  kaynakların  tahsisinde   kendisini  gösterir. Yani  toplumun  bazı  grup  ve  bireyleri  daha  fazla  imkan ve imtiyazlar  ile  dolgun maaşlardan  ve  ödemelerden yararlanırlarken  görüyooruz ki   toplumun   diğer büyük  bir  kısmı dar  gelirliliğin  getirmiş  olduğu  sıkıntılarla  pençeleşmek   durumunda  kalıyor ve  hatta   en  temel haklarından ve  imkanlardan  dahi  mahrum  bırakılıyor. Bu  nedenden  olsa  gerektir  ki, Emir-ul  Müminine cömertliğin  mi  adaletin mi  daha  üstün olduğu   konusunda  sorulan  bir   soruya O şöyle  cevap  veriyor.  ” Adalet  işleri  yerli  yerine  oturtur,  cömertlik  ise  onu asıl mecrasından  çıkarır, adalet  umumun  idarecisidir. Cömertlik  ise  özel  durumlara  mahsustur. Dolayısıyla  adalet  en  faziletli ve  en  şerefli  şeydir.’’ Nehc-ul Belağe 437. Hikmet

 

Dolayısıyla  eğer  ödenekler ve  tahsisatlar adilane  olmazsa  toplumsal  sınıflar arasındaki  çatlak ve  gediğin  her  geçen  gün  dahada  büyümesine  sebebiyet  verecektir. Buna  binaen hükümetin toplumsal ve  bireysel  refah  seviyesini  yükseltip, dolandırıcılık,  yolsuzluk ve  diğer  ekonomik  hile ve  entrikaları engellemek  için gelir  değılımı, bütce  tahsisi ve  ödenek ayırımında    adilane  davranması lazım.

Hakimiyetin gerek  kamu  gelirlerinin ve gerekse diğer  maddi ve  milli  imkanların  dağıtımında  ve   gerekse  yapılan  hizmetler de adaletsiz ve  ayrımcı  bir  yaklaşım  sergilemesi,  halkın  hoşnutsuzluğu ve  güvensizliğine  sebebiyet  veren  en  önemli  faktör  sayılabilir. Sonuç  olarak  toplumda  güvenszilik   hakim  olur ve    bir  toplumun   kıvam ve  payidarlığının teminatı  olan  dinamikler  sarsılmış  olur. İslamın adaleti  bu  kadar   vurgulaması, bazı  insanların  sahip  olduğu  özel  yetenekler veya  elde  ettikleri  başarı ve  gösterdikleri  çabaların  göz  ardı  edilmesi  anlamına  gelmemeli. İslam    toplumda  etkili  olan  grup, parti veya  ailelerin  kendi  ilişkilerini  adilane ve  ayrımcı  bir  şekilde  kullanarak  kendileri ve  mensup  bulundukları   aile veya  grup ve  teşekküller  için  gayrı  meşru  yollarla  haksız  gelir elde etmelerine   hiç  bir  şekil  ve  surette  musamaha etmez.

Toplumsal  güvenliği   tehdit  eden bir  diğer   faktör  ise  yöneten ve  yönetilenler arasındaki  ihtilaf  veya   kavmi  ve  mezhebi  ihtilaflardır  ki  bunlardan  gaflet etmemek lazım. Çünkü  bu  saydıklarımızdan  her  biri  toplumun  barış ve huzur  atmosferini  menfi  yönden  etkileyebilir.  Bunun için  İslam  toplum  bireylerinin    gönül,  söylem ve  eylem  birliği  ile  kalbi  kaynaşma ve  ısınmasına  büyük   önem  atfetmekte ve  yöneticilere  sürekli   olarak, asil  insani  ölçülerle  toplumun  rızasını alınmasını  ve  halkın  itatının  öneminden  gaflet edılmemesini  tavsiye  etmektedir.  Dolayısıyla  hükümet herkesin  matlubu ve  arzusu  olan  adaletin  uygulanmasını  kendi  siyasi ve  sosyal  plan ve  pragramlamlarının başında  yer  vermeli  ve  belli  bir  sınıfı  memnun  etmek  için  halkın  hışmını  ve  öfkesini  beraberinde  getirecek   adımlar atmaması lazım. Nıtekim  İmam Ali,  Hazretleri   Malik Eştere  verdiği   hükümet   fermanında  şöyle  buyturmaktadır: 

“Tüm  işler  arasında  en fazla  sevmen gerekli  olan şey, hak  yolunda  itidal, adaleti  genelleştirme ve  halkın  rızasını  kazanmak  için  çaba göstermek  olmalı. Çünkü  toplumun genelinin  rahatsızlığı  havasın memnuniyetini  de  kaçırır. Ama  halkın  geneli  razı  olduktan  sonra   havas  olan  bir  azınlığın  rahatsızlığı fazla  hesaba  gelmez.  Bolluk  olduğu  zaman  havasın   vali  üzerindeki yükü  toplumun tüm  bireylerinin  yükünden  daha  ağır  gelmektedir. Yardım ve   destek  anında  ise havasın elit sınıf   yardımı her kesten  daha  azdır.  Onlar  insaflı  olmayı   her şeyden  daha  kötü  görmekteler. İstekler  söz konusu olduğunda  herkesten  daha  fazla  isterler. Onlara  verildiğinde  ise  her kesten  daha   az teşekkür  ederler. Onlara   verilemdiği  zaman da   mazeret  kabulünde  herkesten  daha  gevşek  davranırlar. Zamanın  zorluk  ve  sıkıntılarında  ise  herkesten  daha az  sabır  gösterirler. Gerçek  olan  şudur: dinin  koruyucuları, müslümanların  çoğalmasının musabbibleri ve  düşmanla  savaşmaya  hazır  olanlar  halk  kitelelerdir. Öyleyse  sen  bunlarla halk kitleleriyle   eşlik  et meylin ve  rağbetin  onlara  olsun ”

Dolayısyla  genel  güvenliğin  kapsayıcı ve  kuşatıcı  olması  için,  tüm   halk kitlelerinin  kendilerine  düşen  rolü  oynaması lazım.  Tüm  katmanlar ve  sorumlular  eğer  kendi  vazifelerini  doğru  bir  şekilde  yerine  getirirlerse,  toplumda  düzen ve  güvenlik  sağlanmış ve  her türlü  kaos  ve  anarşinin önü  alınmış  olur.  Yönetim   halktan  uzaklaştığında ise  kendi asıl  dayanak ve  desteiğini elden  vermiştir.

Toplumun  huzur  ve asayışını  bozan  bir  diğer  faktör  ise  mezhebi  ihtilafların  körüklenmesidir. Eğer  toplum  bireyleri  müşterekler  üzerinde  yoğunlaşmazlarsa,  tefrikacı  grup ve  akımların  bölücü  çabalarına ve  planlarına  katkı sağlamış  olurlar. Görüyoruzki  bu tür  tefrikacı  yaklaşımlara  sahip  olanlar  zaman zaman  başkalarının  mukaddesatlarına  ihanet ederek onları  incitiyor ve  kalben yaralıyorlar. Böyle  bir  durumda her  grup veya  mezhebin mensubu  kendisni  savunmak için  seferber olmaya  başlar ve  bu  tür   çıkışlar  ister istemez  toplumsal  sürtüşmeler ve  çekişmeleri  beraberinde  getirir. Eğer  önü  alınmaza  toplumsal   barış ve güvenlik  temelinden    sarsılmış  olur. Bunun için  Kur’anı  Kerim toplumun  farklı  katmanlar  ve  grupları  arasında  barış ve  güvenliğin  sağlanması  için   dinler  ve  mezhepler  arası  müşterekler  üzerinde  durulmasına dikkatleri  çekmektedir.  Malumunuz   İslam  fıkhında  gar yrı  muslimlere  karşı  nasıl  ve  ne  şekilde  davranmamız  gerektiğine  dair   çok  detaylı  tavsiyeler  ve  kurallar  mevcut  bulunmaktadır.

Aynı  durum  bir  dinin  farklı  mezhepleri  arasında da  söz  konusudur.  Yani  müştereklere  eğilelim.  Her  mezhebin kendi  teferruatı  kendi  mensupları için geçerlidir buna saygı  göstererek  toplumsal  barış,  asayış, güvenlik ve  huzurun temini  için  çaba  gösterelim. Ve  kısır   düngü  misali mezhebi ve  kavmi  çekişmelerle  zaman harcayıp  hem    emniyetimizi  sarsmayalım ve  hem  de   ilimi, irfan ve medeniyet  kafilesinden ve  insanca   yaşamaktan   mesafe  almıyalım.  Sözün  özü  bu tür  kısır   ihtilaflardan   hiç  kımse  fayda görmez ve  bunlar  herkesin zararınadır.

Vesselamu aleykum wa  rahmatullahi wa  barakatuhu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment