Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
Tarih: 12.01.14
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık cennetin anahtarı ve cehennem ateşine karşı ise koruyucu siperdir.
Geçen haftaki hutbelerimizde güvenliğin çeşitlerine değinmiştik. Bu günkü hitabemizde ise güvenliğin bir başka çeşidini el alığ inceleyeceğiz…
İnanç ve düşünce güvenliği: İnsanın tabii ve deruni bir takım ihtiyaçlarının olduğu ve bu ihtiyaçların insan fıtratına işlenmiş olduğu ıspatlanmış bir gerçektir. Tabiki dünya bağlılığı, mal ve mülk sevgisi veya nefsi ve şehevi ihtiraslar bu pak ve temiz olan ve Rabbimiz tarafından insanın hilkatına yerleştirilmiş olan fıtri ihtiyaçlar ve yönelişlerin toz kaplaması veya unutulmuşluğa terkedilmesine sebebiyet verebilir. Tabiki insanlar zorluklarla karşılaştıklarında ve maddi ile dünyevi vesilelerin fayda sağlamadığı ve her yerden insanın ümidini kestiği durumlarda bu ihtiyaç ve deruni yöneliş tekrar kendisini göstermektedir:
Bu husus Kur’anı Kerimde bir çok ayeti kerimede dile getirilmiştir. Denizde batma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve her yerden ümidini kesmiş olan insanların Allah’a yalvarıp yakarmaları ve kurtuluşu ondan dilemeleri gibi. Tabiki Kur’an, insanın tabiatı itibarıyla tehlike anında Rabbini çağırdığını ve tehlike atlatıldıktan sonra tekrar Rabbini unuttuğunu ve nankör olduğunun altını çizmektedir.
Her halukarda bu temel deruni ve fıtri ihtiyaçlar mevcut bulunmakta ve farklı şekillerde kendini göstermektedir. Bu ihtiyaçlardan bir de erdem ve faziletler ile Allaha kulluk arayışında olmak Olayların asıl illetini saptamak yani sebep-sonuç ilişkisini aramak ve Rabbul Alemin ile irtibat içerisinde olmak ve O’na yönelmektir. Bütün insanlarda Allah’a kulluk ve ibadet hissi mevcut bulunmaktadır. Ancak insanlık tarihine baktığımızda, insanlardan bir çoğunun bu duygularını yatıştırmak ve mabudunu bulmak için yanlış mabutlar ve ilahlar edinerek delalet ve sapıklığa saplandıklarını görmekteyiz. İlahi peygamberler insanların derununda ve fıtratında bulunan bu temiz ve pak duyguyu inkişaf ettirip insanları sahili selamete ve saadeti dareyne yönlendirmek maksadıyla, insanlık camiasına gerçek mabud olan Halıqı mutlaq ve Mabudu bilhaq Rabbul Alemini insanlara tanıtmışlar ve insanları tağut olarak tanımlanan sahte ilah ve mabutlar ile mabetlerden sakındırmışlardır.
Bütün bunlara rağmen, insanlık tarihine bir göz attığımızda maalesef çoğu zamanlar insanların ya putperest olduğunu veya başka şeylere taptığını görmekteyiz. Bu bağlamda altını çizmemz gereken bir diğer önemli husus ise şudur: İnsanın fıtrat ve derununda Allah’a yöneliş ve O’na inanma duygusunun nakşedilmiş olmasına rağmen, insanlar inanç ve düşünce seçimi konusunda hiç bir zorlama ve mecburiyete tabi değillerdir. Bir başka ifadeyle, Din, Inanç ve düşünce baskı ve zorlama kabul etmez. İnsanlara kendi inanç ve düşüncelerini özgür iradeleriyle seçme hakkı verilmiştir. Ayrıca İslam Engizisyona inanç teftişine ve inancından dolayı insanların saldırıya uğramalarına izin vermemektedir. İnanç ve düşünce özgürlüğü haiz olduğu öneme binaen, tüm dünya ülkeleri ve toplumları tarafından resmen tanınmıştır. İnsan hakları evrensel beyannamesinin 18. Maddesinde şöyle denilmektedir.
“Her kes din, vicdan ve düşünce özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kişinin kendi din ve inancını değiştirme özgürlüğünü de içermektedir. Ayrıca her kes kendi inancını, dini eğitim, öğretiler, amel ve dini merasimleri ferdi veya toplu, şekilde uygulayarak ibraz etme hakkına sahiptir.’’
Almanya Anayasası dördüncü maddesi, Amerikanın 1791 de onaylanan anayasasına eklenen ilavenin birinci maddesinde, Fransanın insan ve vatandaşlık hakları beyannamesinin onuncu maddesinde inanç ve düşünce özgürlüğü resmen kabul edilmiştir. Tabiki bu beyannamelerde ve anayaslarda din insanların özgür seçimi olduğundan dolayı saygın nitelenmiştir, yoksa insan düşüncesinin ve hayatının bir kaçınılmazı olarak değil. Herhalukarda dünyanın her yerinde din ve inanç özgürlüğu ve güvenliğinin saygınlığı ve teminatı ve güvence altına alınması takdire şayan bir durumdur. Tabiki biz bu türübünden olayları ve olguları İslam açısından ele aldığımız için, bu hususu da islam ve Kur’an perspektivinden ele alıp inceleyeceğiz.
İslam kamil, muterakki ve kuşatıcı bir din olması hasebiyle, insanoğlunun tekvini ve varlıksal olarak muhtar özgür bir varlık olduğunun altını önemle çizmektedir. İnsan özgür yaratılmıştır ve özgür irad ve seçimi baskı ve ikrah kabul etmez.
“ Söyle, ikna edici açık seçik deliller Allahındır. O dileseydi hepinizi birden hidayete eriştirirdi.’’ En’am 149
Ancak durum böyle değildir. Allah isteme ve seçme gücünü insana bağışlamıştır. Konuyla ilgili olarak bir başka ayeti kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.
‘‘Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyleki insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın.” Yunus 99
İnancın kalb ve iradeyle ilgili bir durum olduğu gün ışığı gibi ortadadır. Kalb ve irade ise baskı ve zorlama kabul etmez. Bunun için Yüce Rabbimiz insanın kendi inanç ve düşüncesini özgürce seçmesine yardım eden ve katkı sağlayan tüm imkanları bu cümleden akıl. Fıtrat kitaplar ve peygamberler vasıtasıyla teşrii hidayeti sunmuştur. Konuyla ilgili olarak hakkında bir çok tartışmanın yaşandığı ayetlerden biri de şu ayettir:
‘‘Dinde zorlama yoktur, artık hidayetle dalalet birbirinden iyice ayrılmıştır‘‘ Bakara 256
İslam alimlerinden bir çoğu inanç konusunda baskı ve zorlamanın kabul edilemez olduğu görüşündeler. İslam açısından inanç teftişinde bulunmak ta kabul edilemez. Allah buyuruyor. “Tecessüste bulunmayın’’ Hucurat 13
Bu ve benzeri diğer ayetlerden anlaşılan şudur. Kendi inanç ve dünya görüşlerini seçmek için insanlara özgürlük ve hür irade verilmiştir. Tabiki bu özgürlük veya dinini değiştirme, serbestliği, başkalarının inanç ve dini değerlerine hakarette ve ihanette bulunma anlamına gelmez.
Dini ve fikri inanç ve prensipleri korumak için dünyanın her yerinde kanunlar ve kurallar vardır. İslamın da bu konuda çok dakik bir şekilde hazırlanmış olan kanun ve kuralları mevcut bulunmaktadır. Zamanı geldiğinde bunlara da değineceğiz.