نماز جمعه

 

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

 

HAZRETİ YUSUFUN HAYATI 9

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Hazreti  Yusufun  Kıssasından  Dersler 16

Sıkıntılı  amma temiz  olan  bir  hayatı, rahat ancak  günahı  olan   bir  hayata tercih etmek.

Hazreti  Yusuf, kendisini   ceza evi veya  isteklerini  kabul  etme seçeneğiyle  başbaşa  bırakan Zuleyhanın  baskıları  karşısında   hapse  gitmeyi  tercih  ediyor. Konuyla  ilgili  olarak  Kur’anı  Kerim  şöyle  buyurmaktadır:

  • قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ ﴿یوسف:۳۳﴾

Yûsuf Allah’a yönelip şöyle yalvardı: “Rabbim! Zindan bana, onların benden yapmamı istedikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, belki onlara meyleder ve câhillerden olurum.”

Fıtrî olarak Cenâb-ı Hakk’ın kendisine müstesnâ güzellik verdiği, yüzü güneş gibi parlayan ve ayın on dördünden daha güzel olan Hz. Yûsuf, hanımların fitnesi karşısında Allah’tan son derece korkarak ellerini açar, Rabbine ilticâ ederek kendisini muhâfaza etmesi için niyazda bulunur. Çünkü nefsinin zebûnu olmuş kadınların hîleleri, şeytanların tuzaklarından daha tehlikelidir.

Şu bir hakikat ki, nefse tâviz vererek, yâni nefsin arzularını yerine getirerek onun şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Çünkü Allah Teâlâ muhâfaza etmedikten sonra hiçbir kalb, beşeriyet îcâbı, dünyanın tuzaklarından, birtakım arzulara meyletmekten, nefsin fısıltılarından ve şeytanın vesveselerinden emîn olamaz, kendi kendini koruyamaz. Bundan kurtulmanın çâresi Cenâb-ı Hakk’a sığınıp, O’nun emirlerine sarılmaktır. Görüldüğü üzere Yûsuf (a.s.) da ancak Rabbine sığınarak kurtuluşa ermiştir. Nitekim daha önce geçen “Rabbinin kesin delili” (Yûsuf 12/24) ifadesi de bu gerçeği izah etmektedir.

Hikmet ehli olan bir kişi şöyle der: “Şayet Yûsuf, zindan yerine: «Rabbim, âfiyet ve selâmet bana, o kötü şeylerden daha iyidir» demiş olsaydı, Allah Teâlâ kendisine âfiyet ve selâmet bahşederdi. Ne var ki o dinini kurtarınca, Allah için başına gelen musibetlere aldırış etmedi. Yine de, “Bela, ağızdan çıkan söze bağlıdır” gerçeğine kulak vererek, dilin telaffuz ettiği kelimelerin mâna ve muhtevasına dikkat etmekte sayısız faydalar vardır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) birinin: “Allahım, bana sabretme gücü ver” şeklinde dua ettiğini işitince: Bu sözünle Allah’tan sana bela vermesini istemiş oluyorsun; halbuki O’ndan âfiyet ve iyilik vermesini dilemen daha uygun olur buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât 93)

İşte belki de Yûsuf’un “Rabbim! Zindan bana, onların benden yapmamı istedikleri şeyden daha sevimlidir” (Yûsuf 12/33) sözünün bir tecellisi olarak, suçsuz olduğu halde ona zindan yolu göründü:

İnsan  tabiki  meşru  dairede  Allahın yerde  ve  göklerde emrimize  amade  kıldığı  nimetlerinden  yararlanabılır. Rahat ve  mureffeh  bir hayat  sürdürebilir.  Tabiki  günaha ve  bulaşıp  Allaha karşı  isyan ve tuğyan etmeden. Herşeyden  önce  insanlar şunu  iyi bilmelidirler  ki  Allah şükretmeleri  üzere,   sayısızca  nimetleri insanlar  için  yaratmıştır. Bu  konuda  Lokman  suresi 20. Ayette  Yüce  Allah  şöyle buyurmaktadır:

« أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً

“Allah’ın, göklerde ve yerde bulunan şeyleri hizmetinize verdiğini, nimetlerini gizli ve açık olarak önünüze bolca serdiğini görmez misiniz? İnsanlardan öyleleri vardır ki bir bilgi, bir rehber ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında tartışmaya kalkışırlar.”

Yukarıda (13. âyet), Lokmân’ın dilinden Allah’a ortak koşmak çok büyük bir haksızlıktır buyurulmuştu. İşte bu ve bundan sonraki âyetlerde Allah’ın varlık ve birliğine dair kanıtlar sıralanarak insanların bu büyük haksızlığa sapmaktan kurtarılması amaçlanmaktadır. Allah’ın, göklerde ve yerde bulunan şeyleri insanların hizmetine vermesinden maksat, bu varlıkların, insanların yararlanabileceği şekilde yaratılmış, düzenlenmiş olmasıdır. Nitekim âyetin devamındaki “nimetlerini gizli ve açık olarak önünüze serdiğini…” şeklindeki ifade de bunu göstermektedir. Âyetin başındaki görmez misiniz sorusu, insanların varlık düzenini sağlıklı bir şekilde incelerlerse bu gerçeği kendi akıllarıyla da kavrayabileceklerine işaret etmektedir.

Tefsirlerde 20. âyet metnindeki “ilim” akla veya nakle dayanan bilgi, hüdâ akıl ve basîret, “kitâbün münîr” ise ilâhî vahiy olarak açık­lanmıştır (İbn Atıyye, IV, 352; Şevkânî, IV, 277; krş. Râzî, XXV, 152). Buna göre putperestlerin ve benzer inanç sahiplerinin atalarından devraldıkları bâtıl inançları, gelenekleri, hurafeleri yaşatmakta ısrar etmeleri ne doğru bilgiye ne akıl ve basîrete ne de ilâhî vahye dayan­maktadır; aksine sadece şeytanın bir aldatması olup 21. âyette ifade buyurulduğu üzere sonu da kaçınılmaz olarak cehennem azabıdır.

 

Bu  konuda  Sa’di Şirazi şöyle  Gulistanda  şöyle  diyor:

:

            :

ابر و باد و مه و خورشید و فلک در کارند                 تا تو نانی به کف آری و به غفلت نخوری

همه از بهر تو سرگشته و فرمانبردار                       شرط انصاف نباشد که تو فرمان نبری               

Bulut, rüzgar, güneş ve felek  sen bir ekmek  kazanıp

Gafletle   yememen  için  el ele  vermişlerdir.

Bütün  bunlar senin için  ferman almaya  hazırdırlar.

Senin  fermana  boyun eğmemen  insafsızlıktır.

Allah  insanların  pak  ve  temiz  bir  şekilde  yaşamalarını  dilemektedir. İlahi  tüm  emir  ve  yasaklar  insanın  dünya  ve  ahiret saadetinin  temini  içindir. Tüm  insanlar  için  bazen öyle  şartlar ve sahneler  şekillenmektedir  ki,  geçici  dünya  hayatının  lüksü ve  rahatı  ile  ebedi saadet arasında  bir  seçim  yapmak  zorunda  kalıyor.  Bu  da  ilahi imtihanın  bir  tezahurüdür.

Yalan ve  hile  ile  bir  ticari muamelede  kazanç  elde eden kimse  alıcıyı aldatmış olabilir.veya sahte  belge ve  şahitlerle bir  hukuki  davayı   kazanabilir. Tabiki  burada  kişi  bir  taraftan  hayatını  kirletmiş ve  öte  yandan   geçici  dünyalık  ile  ahiret saadeti ve  Allah  rızasını  kazanmada bir seçim  yaparak  dünyalığı ahirete  tercih etmiştir.

Böylesi  bir  ikilemde ve  imtihan durumunda  aklı  başında  olan  kimse ebedi  olan  ahiret saadetini geçici ve eksik  olan  dünyalığa  tercih eder. Bu  hususu  İmam   Ali  hazretleri  bir  beyanında  çok  güzel  bir  şekilde  beyan etmektedir.

وَ اللَّهِ لَوْ أُعْطِيتُ الْأَقَالِيمَ السَّبْعَةَ بِمَا تَحْتَ أَفْلَاكِهَا عَلَى أَنْ أَعْصِيَ اللَّهَ فِي نَمْلَةٍ أَسْلُبُهَا جُلْبَ شَعِيرَةٍ مَا فَعَلْتُهُ وَ إِنَّ دُنْيَاكُمْ عِنْدِي لَأَهْوَنُ مِنْ وَرَقَةٍ فِي فَمِ جَرَادَةٍ تَقْضَمُهَا؛

Allaha   yemin ederim  ki Yeyüzünün  yedi  kıtası ve  altındakilerle  birlikte  bana  verilse dahi.  Bir  karıncanın ağzından  bir  arpa  kabuğunu  çekığ  alarak  Allaha  isyan etmem. Dünyamızın  benim  yanımdaki  değeri bir  çekirgenin  ağzındaki bir  yapraktan daha azdır.

Nefsi  temize çıkarmamak ve  her  daim  Allaha dayanmak 16

İffetini  koruyan ve  günahtan  kaçan  hazreti  Yusuf gururlanıp  kendi  nefsini  temize  çıkarmadı: Yûsuf, Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi. Şeytan, insanın  onun  vesveselerinden  gafil  kalmasını iyi  kullanmaktadır. Bu  gafleti  kullanarak  saldırıya  geçmektedir. Şeytan  kişinin  kendisini   güvende  hissettiği ve gerekli  dikkati  göstermdiği  noktadan  saldırıya  geçer. Konuyla  ilgili  olarak  Yüce  Rabbimiz Necm  suresi  32. Ayetti  şöyle buyurmaktadır:

Ufak tefek kusurlar dışında, büyük günahlardan ve çirkinliklerden kaçınanlara gelince,Rabbinin bağışlaması çok geniştir. O, sizi topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında saklı (ceninler hâlinde) bulunduğunuz sırada (bile) sizi iyi bilendir. (Bu nedenle) kendinizi temize çıkarmayın!O, takvâlı (duyarlı) olanı iyi bilendir.

وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّي

Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”

 

Müfessirlerin çoğunluğu, bu âyetlerde geçen sözlerin Hz. Yûsuf’a ait olduğu görüşündedir. Bununla birlikte bu sözlerin Aziz’in karısına ait olduğunu söyleyenler de vardır. Onlara göre bu âyetler, bir önceki âyetin devamıdır. Çünkü bu sözler kralın huzurunda kadınların sorguya çekildiği sırada söylenmiştir. Halbuki o zaman Yûsuf zindanda bulunuyordu. Ayrıca bu âyetleri 51. âyetten ayıran herhangi bir karine de yoktur; dolayısıyla bu sözler kadına ait olmalıdır. O bu sözleriyle Yûsuf’un gıyabında ona hıyanet etmediğini ve kendi nefsini de temize çıkarmak istemediğini ifade etmek istemiştir. Kadın suçunu itiraf ettiğine göre, kalkıp bir de “O suçlu ama ben de büsbütün temiz değilim” anlamında bir söz söylemesi çelişkili olacağından, kanaatimizce o sözleri Hz. Yûsuf söylemiş olmalıdır.  Temizliğin  Allahın  bir  lütfü ve  rahmeti  olarak  görmekte.  Nefsine  bir  pay  çıkarmamaktadır. Kişinin  kendi  ibadet  namaz  ve  nıyazıyla böbürlenmesi  cehalet  olur.  Zahitlik  olamaz.

  • يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرٖيمِۙ
  • اَلَّذٖي خَلَقَكَ فَسَوّٰيكَ فَعَدَلَكَۙ
  • فٖٓي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَٓاءَ رَكَّبَكَؕ

﴿٨﴾

Ey insan! Yüce Rabbin hakkında seni yanıltıp aldatan ne oldu?

O rabbin ki seni yarattı, seni insan olarak şekillendirdi ve seni dengeledi.

Terkibini de dilediği gibi yaptı.

 

Devamındaki âyetlerden anlaşıldığına göre buradaki “ey insan hitabıyla özellikle belli bir kişiye veya bütün insanlara değil, sûrenin asıl konusu olan kıyamet, âhiret ve uhrevî yargılanma ve hesap vermeyi inkâr edenlere, bunu imkânsız görenlere hitap edilmektedir. Rab ismi ve bu ismin sıfatı olarak geçen kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın cemal sıfatları denilen ve kullarına yönelik lütufkârlığını ifade eden isim ve sıfatlarındandır. 7-8. âyetlerde bu sıfatların, insanın insan olarak varlık alanına çıkışındaki yaratıcı rolü dile getirilmekte; böylece insanın, hayatı boyunca her an yararlanmakta olduğu diğer bütün nimetlerden de önce bedensel ve zihnî melekelerle donatılıp düzgün bir insan olarak dünyaya gelişini kendisine borçlu bulunduğu Rabbi hakkında, saptırıcı tesirlere kapılarak yanılgıya düşmesi, türlü şekillerde inkâr ve isyanlara boğulması eleştirilmektedir.

Konuyla  ilgili  olarak  Nehcul  Belağe 223. Ayeti  kerimede İmam  Ali  hazretleri şöyle  buyurmaktadır.

İmam  Ali  (a.s) Ey insan  seni  Rabbine  karşı  aldatan nedir? Ayetini  okuyunca şöyle  buyurdu:

Ey insan seni,  günahına  karşı cesaretlendiren nedir? Seni  Rabbine  karşı aldatan  nedir. Kendi  kendini  mahvetmene  sebep  olan nedir? Derdine  deva mı  yoktur, yoksa  gaflet  uykusundan  mı  uyanmadın? Başkaların acıdığın kendine acımıyormusun? Nehc’ul Belağe 223.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment