Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
HAZRETİ YUSUFUN HAYATI 2
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Rüyanın çeşitleri ve tevili ( Yorumu)
Kur’anda Hazreti Yusuf kıssası, Yusufun babasına anlattığı rüya ve Babanın oğluna rüyasını kardeşlerine anlatmaması yönünde yaptığı uyarıyla başlamaktadır. İşin başından beri Yakub kardeşlerin kıskançlığının farkındadır. Yusuf suresi 4.5 ayeti kerimelerde şu anlatım var.
- إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ؛ قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ(یوسف:۴-۵)
“Hani Yûsuf, babasına “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti.Babası, şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”
Yûsuf aleyhisselâmın soy kütüğü şöyledir: Yûsuf, babası Ya‘kūb, babası İshak, babası İbrâhim aleyhisselâm. Görüldüğü gibi Yûsuf, Hz. İbrâhim’in dördüncü kuşaktan torunudur. Ya‘kūb ile eşi Rahel’den (İslâmî kaynaklarda Rahîl) dünyaya gelmiştir. Resûlullah buyurmuşlardır ki: “İnsanların en şereflisi, Allah’ın peygamberi Yûsuf’tur; o, Allah’ın peygamberinin oğludur; o da Allah’ın peygamberinin oğludur; o da Allah’ın dostunun (halîl) oğludur” (Buhârî, “Tefsîr”, 12/2).
Rüya, “görmek” mânasına gelen rü’yet masdarından alınmış bir isim olup, uyku halinde birtakım olay ve şekillerin görülmesi demektir. Türkçe’de buna “düş” denir. Rüya kişinin sadece iç dünyasıyla ilgili bir olay olmayıp, aynı zamanda hayalin ötesinde dış dünyada bir gerçeğe de işaret eder. Râzî’ye göre yüce Allah, insan ruhunu madde ötesi âleme çıkabilecek, levh-i mahfûzu okuyabilecek yetenekte yaratmıştır. Ancak ruhun bedenle ilgisi buna engel olmaktadır. Uyku halinde ruhun bedenle ilgisi azalır, levh-i mahfûzu okuma gücü artar. Ruhun orada gördükleri, hayal aleminde kendine özgü izler bırakır. Bu izler hayalin ötesindeki bir gerçeği yani levh-i mahfûzdaki bilgiyi gösterir ki rüyanın asıl işaret ettiği şey .
Gazzalî, levh-i mahfûz ile insan kalbini, karşı karşıya duran fakat aralarında perde bulunan iki aynaya benzetmektedir. Aynaların arasındaki perde kaldırıldığında birindeki görüntü diğerine aynen yansır. İşte rüya olayı buna benzer; insan uyuduğu zaman kalbin duyu organlarıyla ilgisi kesilir, levh-i mahfûz ile kalp arasındaki perde ise kalkar, böylece levh-i mahfûzdaki bazı bilgiler kalbe yansır; hayal gücü bu bilgileri sembollerle alarak korur, insan uyandığında ancak hayalindeki sembolleri hatırlar (İhyâ, IV, 504-505). İşte rüyayı yorumlayıp işaret ettiği perde arkasındaki gerçekleri göstermeye “rüya tabiri” (yorumu) denilmektedir (ayrıca bk. Yûsuf 12/44).
İslâmî kaynaklarda genel olarak üç türlü rüyanın bulunduğu ifade edilmektedir:
- a) Sadık rüya. Kaynağı ilâhî olan ikaz ve işaretler olup doğru ve gerçek rüyalardır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların peygamberliğin kırk altı cüzünden biri olduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 2-4). Sadık rüya gören kimse, bu vesileyle Allah’ın ilim, irade, kudret ve yaratmasıyla ilgili bazı şeyler hakkında bilgi sahibi olur. Böylece zaman içerisindeki bazı gayb olaylarını meydana gelmeden önce keşfeder ve haber verir veya mekân içindeki bazı şeyleri insanların normal olarak görmesinden önce görür ve bildirir. Bu duruma, “rüya yoluyla keşif” denilmektedir. Freud aşkın alanla ilgilenmediği için bu tür rüyadan da söz etmemiştir.
- b) Nefisten yani beyin, duyu organları ve iç organlardan kaynaklanan düşler. Bunlar, hâtıraların, arzuların hayalde canlanmasından ibarettir.
- c) İnsan ruhunun gizli bir dış tesirden (şeytan) etkilenmesi neticesinde meydana gelen korkma ve sapmalar olup yalancı bir çağrışım ve hayalî bir olaydır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların şeytandan kaynaklandığını haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 3).
Gerek nefisten gerekse şeytandan kaynaklanan, aşkın kaynağı olmayan karmakarışık rüyalara “ahlâm” veya “edğasu ahlâm” denmektedir.
Hz. Yûsuf’un gördüğü bu rüyada baba, anne ve kardeşlerin güneş, ay ve yıldızlarla temsilî olarak anlatılması, rüyanın ve neticesinin önemine işaret ettiği gibi, Yûsuf’un şanının yüceliğini de gösterir. Yûsuf’un rüyası, yüce Allah’ın onu peygamberlik görevine hazırladığının bir işaretidir. Nitekim Hz. Peygamber’e de vahyin gelişi sâdık rüya ile başlamıştır buyuruyor. Yûsuf’un gördüğü bu rüyayı yorumlayan Hz. Ya‘kūb, oğlunun ileride büyük bir makama geleceğini anlamıştı. Ancak diğer oğullarının, yorumu gayet kolay olan bu rüyadan haberleri olduğu takdirde Yûsuf’u kıskanarak ona kötülük edeceklerinden endişe etmiş, bu sebeple rüyasını kardeşlerine anlatmaması için onu uyarmıştır. . Hz. Yûsuf’un rüyada gördüğü güneş, babası Ya‘kūb; ay, annesi Rahel; yıldızlar ise on bir kardeşi idi. Bünyâmin adındaki en küçük olanı öz, diğerleri üvey kardeşleriydi
Kiskançlıktan dolayı kardeş katline teşebbüs
Yusuf Kıssası bağlamında Hz. Yusuf (as) ile kardeşleri arasında geçen olaylardan hareketle insanlardaki kıskanma ve haset duyguları üzerinde durmak gerek. İnsanların fıtratından gelen bazı duyguları vardır. Haset ve kıskançlık duyguları bunlardandır. Yüce Allah insanları yaratırken onlara fücurunu ve takvasını da ilham etmiştir. Önemli olan bu duyguların kontrolü ve doğru yönde kullanılabilmesidir. Kur’an Kerim insanların zayıf ve güçlü yanlarını anlatırken bazen önceki toplumlardan örnekler verir. Kimi zaman teşbih ve temsillerle, kimi zaman da Yusuf Suresinde olduğu gibi kıssalarla anlatır. Çünkü eğitimin metotlarından biri teşbih ve temsil yolu ile anlatım iken bir başkası da kıssalar yoluyla anlatımdır. Tabii ki, eğitim metotları sadece bunlardan ibaret değildir. Hz. Yusuf kıssasında, kardeşler arası kıskanma duygularının sebepleri ve bu kıskanma duygularının doğurduğu neticelere değinilmiştir.
Ayrıca Yusuf Suresinde, bu kıssanın en güzel kıssa olarak nitelendirilmesi, kıssada insanlar için birçok ibretlerin olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu kıssada insanların iffetlerini nasıl muhafaza etmesi gerektiğinden; anne ve babaların çocuklar arasında adaletli davranması; kıskanma ve haset duygusunun insanları nasıl bir felakete sürüklediği; bir peygamberin, Müslüman olmayan bir idarede görev alması gibi ibretlik birçok olay anlatılmaktadır. Fakat biz çocuklardaki kıskanma duygusu ve bu kıskanma duygusunun iyi kontrol edilmeyişinin nasıl kötü bir felaketle neticelendiğinibilmeliyiz.
Kur’an-ı Kerim’de kardeşler arası kıskanma duyguları anlatılırken iki olaydan bahsedilir. Bunlardan birisi Hz. Âdem’in çocukları Kabil ile Habil arasındaki olay; diğeri ise Yusuf (as) kıssasındaki kardeşler arasındaki olaydır. Bilindiği gibi Hz. Âdem’in çocukları arasındaki olay cinayetle sonuçlanmıştır. Hz. Yusuf ve kardeşleri arasındaki olay ise (belki de mucize olarak) ölümle sonuçlanmamıştır. Ayrıca bu kıssada anne ve babaların çocuklarına eşit bir şekilde davranmaları gerektiği vurgulanırken, aksi durumda çocuklar arasına düşmanlık, kin ve nefretin gireceğine dikkat çekilmektedir. Bu kıssadan hareketle eğitimcilerin, özellikle de din eğitimcilerinin, eğitim metot ve teknikleri belirlerken bu hususları da dikkate almaları gerekir.
Aslında kıskançlık kontrol edilmediği takdirde bir ruhi hastalığa dönüşebilir. Kıskanç. Hasud insan filhakike Allaha şikayet etmekte, onun takdir ve lütfüne itiraz etmekte ve buna rıza göstermemektedir. Çünkü ya ilminden veya malı ve mevkisinden dolayı bir ınsana kıskanılır.
Kıskançlık kıskanılan insanın elindeki nimet ve imkanların ve üstünlüklerin zevaline neden olmaz. Kıskanç insan ne kadar kıskançlık ederse etsin. Bir şey değişmez. Allah kıskanılamndan bir şeyi geri almaz.. Kıskanç kendisini yiyip bitirmekte. Ve içten kendisini kemirmektedir.. Kıskanç hiç bir zaman rahat etmez.
Şairin ifadesiyle
Haset eden, kendi görür zararı!
İçi içini yer bitirir dostum.
Balını yadlara yediren arı;
Sermayeyi cepte yitirir dostum.
Mevlâ vermiş, sana ne oluyor ki!
Kimine bir verir, kimine iki
Bizlerde ne varsa, pay eden, Baki;
Ummadığın yerden getirir dostum.
Servet, ilim, zeka hep farklı boyda
Her vasıta uçmaz, yürümez rayda
Kıskançlık kimseye getirmez fayda,
İçine kor gibi oturur dostum.
Bir diğer Şairin ifadesiyle
Hasetliği bırak ol güzel insan
Verende o alanda o sen kimsin
Mevla bir kuluna yaptıysa ihsan,
Herkes ona saygı duymayı bilsin
Kıskançlık hasete varırsa eğer,
O insan kimseye veremez değer
Haset sahibini perişan eder
Her insan hasetten kaçmayı bilsin
Kıskanma komşunu seninde olur,
Çalışan mutlaka rızkını bulur,
Hasetçinin ruhu yaşarken ölür
Herkes kanaatlan doymayı bilsin
Gıbta et ey insan güzeliklere,
ilimle irfanla gir gönüllere,
Severek tırmandı resul göklere
Herkes onu örnek almayi bilsin
إِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ؛ اقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ؛ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ ﴿یوسف:۸-۱۰﴾
“Hani kardeşleri demişlerdi ki: “Yûsuf ile öz kardeşi babamızın gözünde bizden daha değerli. Halbuki bizim sayımız daha çok. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanılgı içinde! Yûsuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) iyi kimseler olursunuz!” Onlardan biri, “Yûsuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız, onu (kör) kuyunun dibine bırakın. Nasıl olsa gelip geçen kervanlardan biri onu bulup alır” dedi.”
- âyette “Bizim sayımız daha çok” diye çevirdiğimiz cümle içindeki usbe kelimesi “10-40 kişiden oluşan, birbirine sıkı sıkıya bağlı güçlü bir cemaat” anlamına gelmektedir.Hz. Ya‘kūb’un oğulları, aynı babanın çocukları olmalarına rağmen Yûsuf’la Bünyâmin’in anaları ayrı olduğu için, “Yûsuf ile öz kardeşi” şeklinde ifade etmişlerdir.
Kabaran kıskançlık duyguları, kardeşlik şefkat ve merhamet duygularını o derece örtmüştü ki kardeşlerini öldürmek veya başka bir şekilde ortadan kaldırmak için karar almada tereddüt göstermediler. Böylece çarpık bir mantıkla, kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra tövbe edip iyi kimseler olacaklarını ve babalarının teveccühünün sadece kendilerine kalacağını sanıyorlardı. İçlerinden biri vicdanının sesini bastıramadı ve Yûsuf’un öldürülmemesini istedi; ama onu babasından uzaklaştırmak için mutlaka bir şey yapılacaksa bir kuyunun dibine bırakılmasını tavsiye etti. Kervanlardan birinin Yûsuf’u alıp götüreceğini, böylece onu babasından uzaklaştırmış olacaklarını söyledi. Rivayete göre bu fikri ileri süren, Hz. Ya‘kūb’un en büyük oğlu Rûbîl’dir (Taberî, XII, 155-156; Tevrat’ta Ruben şeklinde geçer). Bu görüş uygun bulundu, uygulamak üzere babalarına geldiler.
Bir diğer Şairin ifadesiyle
Hasetliği bırak ol güzel insan
Verende o alanda o sen kimsin
Mevla bir kuluna yaptıysa ihsan,
Herkes ona saygı duymayı bilsin
Kıskançlık hasete varırsa eğer,
O insan kimseye veremez değer
Haset sahibini perişan eder
Her insan hasetten kaçmayı bilsin
Kıskanma komşunu seninde olur,
Çalışan mutlaka rızkını bulur,
Hasetçinin ruhu yaşarken ölür
Herkes kanaatlan doymayı bilsin
Gıbta et ey insan güzeliklere,
ilimle irfanla gir gönüllere,
Severek tırmandı resul göklere
Herkes onu örnek almayi bilsin