Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
HAZRETİ SALİH VE KAVMİNİN HİKAYESİ 4
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
HAZRETİ SALİHİN İDDİALARININ DELİL VE KANITI
Hazreti Salihin kavmi, davetini reddetmek için iki kanıt illeri sürüyorlardı. Birinci kanıtları şuydu; putperestliği terketmeye yönelik daveti bir bid’at olarak görüyorlardı. Çünkü bu davete icabet edildiği takdirde, Semud kavminin eski bir geleneği unutulmuş ve yokluğa terkedilmiş oluyordu. Bu durum kavmin ulusal kimliğinin ve tarihinin kaybolması anlamına geliyordu. Bunun için Hz. Salihin putperestliği terketme yönündeki davetine karşı koymak görüküyordu. Herhalukarda ecdadın adet ve geleneklerinin savunulması ve korunması gerekiyordu.
İkinci kanıtlarına gelince:
Ey Salih! peygamber olduğunu ve ilahi bir mesajla gönderildiğini iddia ediyorsun. İddianı ve hakkaniyetini ısptalaman için elinde açık kanıt ve delillerin olması gerek. Bizim şek ve kuşkumuzu yakine çevirmek için tarafından bazı kanıtlara ihtiyaç vardır.
Hazreti Salih, iddiası ve peygamberliğinin sıhhat ve doğruluğunun ıspatı için kendisinden delil ve kanıt isteyen kavminin taleplerine karşı gereğeni yapmaya koyuluyor. Peygamberlik gibi büyük bir iddia için kanıt ve delil talep etmek pek ala makbul ve Kur’ani kurallara uygun bir taleptir. Kur’anın bidirdiğine göre, Hz Salih kendi mesajının doğruluğu yönünde sunulan kanıt ve delillerinin tesirine değinmekte ve şöyle buyurmaktadır. Bu delilleri ve kanıtları gördükten sonra ilahi davete muhalefet etmenın anlamı olmaz ve kabul edilemez.
– قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ؟ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ ﴿هود:۶۳﴾
.
“Sâlih dedi ki: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya ben rabbimden verilmiş apaçık bir delile dayanıyorsam ve O bana kendinden bir lutufta bulunmuşsa! Bu durum karşısında O’na âsi olursam beni Allah’a karşı kim korur? (Size uyarsam) benim ancak zararımı arttırırsınız.”
Hz. Sâlih, tebliğ ettiği hak din konusunda aklî ve naklî delillere sahip olduğuna, yüce Allah tarafından kendisine peygamberlik görevi verildiğine işaret ederek kavminden bu konuyu iyice düşünüp değerlendirmelerini istedi; kendisine verilen görevi yerine getirmeyip aksini yapmasının affedilmez bir günah olduğunu bildirdi; kavminin davranışlarının kendilerini iyice ziyana uğrattığını gördüğünü haber verdi.
Meâlinde “(Size uyarsam) benim ancak zararımı arttırırsınız” diye tercüme ettiğimiz son cümleyi “(Bu davranışınızla) siz bana ancak zararda olduğunuzu daha iyi görme imkânı veriyorsunuz” şeklinde çevirmek de mümkündür.
İlahi mesajın tebliğinde öngörülen deliller kavli ve fili olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
İdrak ve akıl ehli olan toplumun entellektuel kesimi veya seçkinleri, peygamberlerin daveti ve mesajlarının doğruluk ve haklılığını, bu mesajın içeriğinden hareketle, akıl ve mantığa uygun görüp kabul etmek ve inanmak için mucizenin gösterilmesine ihtiyaç duymuyorlardı. Tabiki avam, normal insanlar peygamberlerin davetini kabullenmek için duyusal delil ve burhana ihtiyaç duymaktalar. Şeyhur Reis İbni Sinanın dediğine göre: “Bir husus duyusallığa ne kadar yakın ise o oranda idrak edilip anlaşılır, bir husus ne kadar akli ise o oranda toplumun seçkinleri tarafından anlaşılır ve kabul görür.” Avamın ihtiyaç ve talebine binaen Hazreti Salih te diğer Peygamberlerin sünnet ve uygulamasında olduğu gibi fiili duyusal mucize gösteriyor.
– وَيَا قَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُاللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ ﴿هود:۶۴﴾
“Ey kavmim! İşte size mûcize olarak Allah’ın gönderdiği dişi deve. Onu bırakın Allah’ın mülkünde otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi, yaklaşan bir azap yakalar.”
Fakat kavmi gittikçe sertleşerek Sâlih’i yalancılıkla suçlayıp onun büyülendiğini söyledi ve iddiasını kanıtlaması için mûcize göstermesini istedi (bk. A‘râf 7/73-74; eş-Şuarâ 26/155-159). Bunun üzerine Sâlih özel bir deveyi gösterdi. Bu devenin dokunulmaz olduğunu söyleyerek ona kötülük yapmamaları hususunda kavmini uyarmasına rağmen, onlar bu uyarıya aldırış etmeyip 65. âyette ifade buyurulduğu üzere onu kestiler. Artık ceza kaçınılmaz hale gelmişti, peygamber de bunu kendilerine bildirdi.
Deve, Hazreti Salihin gözle görülür duyusal mucizesi
Yukardaki ayet başta olmak üzere bir kaç ayette Allahın devesi ifadesinin kullanılması, yani devenin Allaha nispet edilmesi, gerçek anlamda değil protokol yani teşrifi olarak anlaşılmalıdır. Bu ifadeden devenin değer ve ifade ettiği kıymet anlaşılmaktadır. Beytullah ve Kitabullah yani Allahın kıtabı ve Allahın evi ifadelerinde olduğu üzere. Bu deve Hazreti Salihin peygamberliğinin bir delili olması ve Hazreti Salihin mesajının teyidi olması hasebıyle büyük bir önem arzetmektedir. Hazreti Salih kavminin talebi üzerine, Allaha dua etmekte ve dagdan bir deve yavrusu çıkmaktadır. Hazreti Salih devamında kavmine devenin serbest gezmesi, ona kimsenin dokunmamasını, eziyet etmemesini yaralamamasını veya öldürmeye kalkışmamaları yönünde uyarmaktadır. Böyle yaptıkları takdirde ilahi bir ayabın yakın olacağını bildirmektedir.
Bu mucizenin önemi, Allahın gönderdiği deveyi kendisine nispet vermesinden daha iyi anlaşılmaktadır. Bu bağlamda şöyle buyurmaktadır.
«إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ؛ وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ؛ ما براى
“ (Allah Sâlih peygambere şöyle buyurdu:) “Şüphesiz biz (mucizevi özelliği olan o deveyi) onları sınamak için göndermiş bulunuyoruz. Şimdi sen onların ne yapacağını izle ve sabret.
Bir de onlara, suyun aralarında paylaşımlı olacağını bildir. Her hissenin sahibi (suyun) başına gelsin.”
Semûd, Sâlih peygamberin gönderildiği kavmin adıdır; Allah Teâlâ onları sınamak üzere mûcizevî özellik taşıyan bir dişi deve göndermiş, mevcut sudan dönüşümlü yararlanmaları yönünde bir kural koymuş, böylece onlar bir sınamaya tâbi tutulmuş, peygamberin Allah’tan getirdiği buyruk ve yasaklara saygılı olduklarını davranışlarıyla ortaya koymaları için kendilerine bir fırsat tanınmıştı. Fakat onlar inançsızlıklarını açığa vuran bir davranış sergilediler ve zarar vermemeleri emredilen deveyi hunharca katlettiler.
Bir kaç Kur’an ayetinde bu dişi deveden övücü ve değerli sözlerle bahsedilmektedir. Hazreti Salih defaatle ilahi ayaba yakalanmamak için devenin hakkının gözetilmesini vurgulamaktadır. Deve hakkında Hazreti Salihin üzerinde önemle durduğu husus, şudur. Salih kavminin kurak bölgede yaşamış olduğuna dikkatle, imansız olan insanlar için deveye beli bir miktar suyun tahsis edilmesi kabul edilemez bir durumdu. Şuera suresi 155 ve 159 Ayetlerde bu husus şu şekilde dile getirilmiştir.
- قَالَ هٰذِهٖ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
- وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظٖيمٍ
- فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِمٖينَۙ
- فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
- وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
“Sâlih, “İşte (mûcize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük bir günün azabı yakanıza yapışır” dedi. Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama yaptıklarına pişman oldular; çünkü onları azap yakaladı. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.”
Bozguncuların mûcize istemeleri üzerine Sâlih, mûcize olarak deveyi gösterdi. Bu mûcize ile Semûd kavminin bu hayvana karşı nasıl davranacağı Allah tarafından sınanıyordu. Suyu dönüşümlü olarak kullanacaklardı, yani bir gün Sâlih’in devesi içecekti, bir gün de Semûd halkı ihtiyacı olan suyu alacaktı veya geleneğe bağlı olarak halkın su ihtiyacı için ayrılmış olan günde halk suyunu alacak, develerin su içmesi için ayrılmış günde ise deve diğerleriyle birlikte su içecekti. Sâlih’in, bu deveye herhangi bir kötülük yapmamaları hususunda halkını uyarmasına rağmen onu hunharca öldürdüler. Aslında deve bir imtihan aracı idi, maksat onların ilâhî buyruklara itaat hususundaki niyet ve kararlılıklarını denemekti. Ne var ki onlar bu sınavı kaybettiler. Şems suresi 11 ve 15 ayetlerde de konuyla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
- كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَاۙࣕ اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَاۙࣕ فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَاࣞ
- فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَاۙࣕ فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَاۙࣕ وَلَا يَخَافُ عُقْبٰيهَا
Semûd kavmi, hak tanımazlığı yüzünden (peygamberini) yalanladı.
En azılısı cüretle ileri atıldığında;
Allah’ın elçisi onlara, “Allah’ın (mûcize olarak) verdiği deveye ve onun su hakkına dokunmayın” demişti.
Fakat onlar ona inanmayıp deveyi kestiler. Bunun üzerine rableri, günahları sebebiyle onlara ardı arkası kesilmez felâketler göndererek hepsini helâk etti.
O, yaptığının sonucundan korkacak değildir.
Başka sûrelerde örnekleri görüldüğü gibi burada da geçmiş bir kavmin hikâyesinden konuyla ilgili bir kesit verilmiştir. 8-10. âyetlerde insanın hayır veya şer yollarından birini seçebileceği, bu imkâna sahip olarak yaratıldığı bildirildikten sonra nihaî kurtuluşun da yıkımın da bu seçime bağlı bulunduğu uyarısı yapılmıştı. İşte 11-15. âyetlerde bu seçimi yanlış yapanlardan bir örnek ve insanlara bir ibret olmak üzere geçmişten bir topluluğun, Semûd kavminin yanlış seçimi ve bu yüzden başlarına gelen büyük felâket hatırlatılmıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68). Kuşkusuz burada deve kesme olayı tek başına bir felâket sebebi olmayıp, bu felâket, 14. âyette belirtilen “tekzib”in yani Allah’ın elçisi Salih’i peygamber olarak tanımayıp onun bir yalancı olduğunu iddia etmelerinin ve kötülüklerini sürdürmelerinin bir bedelidir.
Wesselamu aleykum we rahmetullahi we Berekatuhu