Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
HAZRETİ NUH (A.S)’IN HAYAT HİKAYESİ 4
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Hz Nuh’un Kavmine Azabın Gelmesi
Kur’anı Kerimin Hazreti Nuh’un sıreti ve kıssası hakkında verdiği bilgiye göre, Şeriat ve risalet sahibi peygamberlerin ilki olarak Hz. Nuh kendi kavmi arasında çok uzun bir süre tebliğ ve irşadda bulunduktan ve istenen sonucu almadıktan sonra Allahın emriyle kavminin gözleri önünde gemi inşa etmeye başladı, bu çaba kavim için gelecek azap için bir ön uyarı niteliği taşıyordu, belki de peygamberin tehdidini ciddiye alıp kendilerine gelir, inadından el çekip hidayet yolunu tutarlar. Kur’anı Kerim konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.
- حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ فٖيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَؕ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَلٖيلٌ
﴿٤٠﴾
“Nihayet emrimiz geldi ve sular coşup yükseldi. Nûh’a dedik ki: “Her türden (hayvan) birer çift ile -daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye bindir!” Zaten onunla birlikte pek azı iman etmişti.”
“Sular coşup yükseldi” şeklinde tercüme ettiğimiz “fâre’t-tennûr”, fışkırarak yeryüzünü kaplayan azgın suları ve selleri ifade eder. Aynı ifade “Allah’ın gazabı şiddetlenince” veya azabın sabaha doğru geldiğini ifade etmek için “şafak atınca, sabah olunca” şeklinde de tercüme edilmiştir.
Hz. Nûh geminin yapımını tamamlayınca beklenen azabın gelmekte olduğuna dair belirtiler gözükmeye başladı. Yer ve göklerin adeta kapıları açılmıştı; yerden sular fışkırıyor, gökten sular boşalıyordu. Bu durum Kamer sûresinde (54/11-12) şöyle tasvir edilir: “Derken, göğün kapılarını bardaktan boşanırcasına inen bir yağmura açtık. Yerden de sular fışkırttık; derken sular önceden belirlenmiş bir iş için birleşti.” Allah Nûh’a erkekli dişili olmak üzere hayvanlardan birer çiftini gemiye bindirmesini, inkârları sebebiyle boğulmayı hak edenler dışında kalan aile efradını ve diğer iman edenleri de gemiye almasını buyurdu. Ailesinden maksat yakınları yani eşleri, çocukları ve bunların eşleridir. Eşlerinin sayısı ve isimleri hakkında bilgimiz olmamakla birlikte kaynaklar onun Hâm, Sâm, Yâfes ve Yâm(Ken’an) adlarında dört oğlu olduğunu kaydetmektedir (Taberî, XII, 42-45). Peygamberler tarihiyle ilgili eserlerde boğulan oğlunun adı Yâm,(Kenan) eşinin adı da Vâile olarak geçmektedir.
Hz Nuh ( a.s)’ın hayvanlardan ikişer cifti gemiye alması konusunda mufessirler farklı yorumlar yapmışlardır. Bazı müfessirlere göre; bu tufanla yeryüzündeki canlıların hepsi öleceklerdi, Allahın emriyle hayvanların neslinin devam ve bekasının teminat altına alınması için her hayvan türünden dişi ve erkek bir çiftin, tufandan sonra üremeleri için, gemiye alınması gerekiyordu. Müfessirlerden diğer bir grup ise hayvanların gemiye alınmasının tufan günlerinde yaşamak için etlerınden yararlanmak amacıyla gerçekleştiği kanaatindedirler. Bu müfessirlere göre tüm hayvanların yok olması söz konusu değildi. Ancak bu yaklaşım zayıf görünmektedir. Çünkü yemek için her hayvandan bir çift almak yerine, evcil hayvanlardan ihtiyaç kadarının gemiye alınması yeterliydi. Öte yhandan bütün hayvanların eti yenilmiyor ki, beslenmek için gemiye alınmış olsunlar.
Hz. Nuh sadece taraftarlarına değil diğer insanlara da gemiye binmek için çağrıda bulunuyor, yalvarıyordu adeta. Hazreti Nuh insanların azabın uyarı niteliğindeki ön alamet ve işaretlerini görünce, sözlerinin dogruluğuna ve çağrısının hakkanıyetine inanıp kurtluşa ereceklerini ümid ediyordu. Ancak beklenen olmadı. Konuyla ilgili olarak Hud suresi 41-43. ayeti kerimelerde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.
- وَقَالَ ارْكَبُوا فٖيهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاؕ اِنَّ رَبّٖي لَغَفُورٌ رَحٖيمٌ
“Nûh, “Haydi gemiye binin! Yüzerken de dururken de Allah’ın adını anın. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir” dedi.
- وَهِيَ تَجْرٖي بِهِمْ فٖي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ فٖي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭࣗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرٖينَ
- قَالَ سَاٰوٖٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُنٖي مِنَ الْمَٓاءِؕ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقٖينَ
“Derken gemi onları, dağlar gibi dalgalar arasında götürmeye başladı. Nûh, uzak duran oğluna, “Haydi yavrum gel, sen de bizimle birlikte gemiye bin, kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.
Oğlu, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” diye cevap verdi. Nûh dedi ki: “Bugün Allah’ın hükmünden ancak O’nun esirgedikleri kurtulacaktır” derken aralarına dalga giriverdi, böylece o da boğulanlardan oldu.”
Nihayet sular Allah’ın takdir ettiği seviyeye geldiğinde (Kamer 54/12) gemi dağlar gibi dalgalar arasında yüzmeye başladı. Bu arada Hz. Nûh, kendisini yalanlayanlardan olup yalnız olarak bir kenara çekilmiş bulunan dördüncü oğlu Yâm’a (Ken’ana) babalık şefkat ve merhametiyle son olarak bir daha seslenip gemiye çağırdı. Oğlu babasının bu çağrısına kulak vermedi; çünkü olayın diğer tabii âfetler gibi bir afet olduğunu düşünüyor ve yüksek yerlere çıkarak kurtulabileceğini sanıyordu. Bu sebeple babasının çağrısına, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” diye cevap verdi. Oysa olay tabii bir âfet değil, azgın bir kavmi cezalandırmak üzere Allah tarafından özel olarak gerçekleştirilmiş olağan üstü bir tûfandı ve Allah’ın emriyle yapılmış olan geminin dışında kalanlar bu tûfandan kurtulamayacaklardı. Ancak oğlunun kalbi katılaşmıştı, artık peygamber babanın öğütleri onu etkilemiyordu. Derken baba ile oğul arasına dağlar gibi dalgalar giriverdi, o da diğer inkârcılarla birlikte boğulanlardan oldu.
Tûfanın bütün dünyayı mı yoksa sadece Nûh kavminin yaşadığı bölgeyi mi kapsadığı konusunda farklı görüşler vardır. “Ve yalnız onun (Nûh’un) soyunu kalıcı kıldık” (Sâffât 37/77) meâlindeki âyet, suların o gün yeryüzünde mevcut olan insanların yaşadığı bütün bölgeleri kapladığı kanaatini destekleyen alimler olduğu gibi. Tufanın bölgesel olduğu kanatini taşıyan alimlerde vardır. Bununla birlikte bu tûfanın alanı hakkında Kur’an ve Sünnet’te sarih ve kesin bir delil bulunmadığı için bu ihtimallerin her biri mümkündür. Kesin olan bir şey varsa o da Nûh kavminin peygambere isyan etmesi sebebiyle tûfanda boğularak helâk olması, müminlerin ise Nûh peygamberle birlikte kurtulmuş olmalarıdır.
Hz Nuh’un oğlu ben yüzerim veya dağa sığınırım gibi gururlandırıcı iddia ve vehimlerle gemiye binmediç Mevlana Onun yüzmeyi bilmesi ve bu bilgisinden dolayı gururlanması hakkında şöyle diyor.
- همچو کنعان سر ز کشتی وا مکش ** که غرورش داد نفس زیرکش
- Kenan gibi gemiden baş çekme… Ona da zeki aklı bu gururu vermiş aldatmıştı.
- که برآیم بر سر کوه مشید ** منت نوحم چرا باید کشید
- Ben yüce bir dağın üzerine çıkar kurtulurum, neden Nuh’a minnet edeyim? Dedi.
- چون رمى از منتش اى بىرشد ** كه خدا هم منت او مىكشد
- A akılsız nasıl olurda onun minnetini çekmezsin! Allah bile onun mihnetini çekmekte.
- چون رمی از منتش بر جان ما ** چونک شکر و منتش گوید خدا
- Nasıl olur canımız ona minnettar olmaz! Allah bile ona şükretmede, minnet etmede
- تو چه دانی ای غرارهی پر حسد ** منت او را خدا هم میکشد
- A hasetle dolu mağrur kişi, onun minnetini Allah bile çekiyor!
- کاشکی او آشنا ناموختی ** تا طمع در نوح و کشتی دوختی
- Keşke o yüzme öğrenmeseydi de Nuh’a minnet etse, gemiye girmeye tamah etseydi!
- کاش چون طفل از حیل جاهل بدی ** تا چو طفلان چنگ در مادر زدی
Keşke çocuk gibi hilelere cahil olsaydı da çocuklar gibi anasına el atsa, anasına sarılsaydı!
- یا به علم نقل کم بودی ملی ** علم وحی دل ربودی از ولی
- Yahut da nakli bilgi ile az dolu olsaydı da gönlü bir veliden vahiy ilmini kapsaydı!
Mevlana bu tasvir ve anlatımla insanlara şu dersi vermek istemektedir: Kişi aklı ve ilminden dolyı gurura kapılmamalı ve ilahi emir ve ferman karşısında diretmemeli. Çünkü hak ve ilahi emir ve ferman karşısında diretmenin akibeti helaket ve felaket olacaktır.
- هل سباحت را رها کن کبر و کین ** نیست جیحون نیست جو دریاست این
- Yüzgeçliği bırak, kibirden, kinden vazgeç… Bu ırmak değil; denizdir deniz!
- وانگهان دریای ژرف بیپناه ** در رباید هفت دریا را چو کاه
- Hem de öyle sığınılacak bir yeri olmayan uçsuz bucaksız deniz ki yedi denizi bir saman çöpü gibi kapı verir!
- عشق چون کشتی بود بهر خواص ** کم بود آفت بود اغلب خلاص
- Aşk, ileri gidenler için bir gemiye benzer… Gemiye binen kişinin bir afete uğraması nadirdir, çok defa kurtulur.
- زیرکی بفروش و حیرانی بخر ** زیرکی ظنست و حیرانی نظر
- Aklı zekâyı sat da hayranlığı satın al… Akıl ve zekâ zandır, hayranlıksa bakış görüş!
- عقل قربان کن به پیش مصطفی ** حسبی الله گو که اللهام کفی
- Aklı Mustafa’nın önünde kurban et… Hasbiyallah de, yani Allah’ım bana yeter!
- همچو کنعان سر ز کشتی وا مکش ** که غرورش داد نفس زیرکش
- Kenan gibi gemiden baş çekme… Ona da zeki aklı bu gururu vermiş aldatmıştı.
- که برآیم بر سر کوه مشید ** منت نوحم چرا باید کشید
- Ben yüce bir dağın üzerine çıkar kurtulurum, neden Nuh’a minnet edeyim? Dedi.
Nuh ta bir babadır. Gönlü yanan bir baba olarak oğlunun helakına tanıklık ediyor. Tabiki bu dram hiç bir baba için tahammulu kolay değildir. Bütün anne ve babalar çocuklarının saadet ve mutluluğu, iman ve hidayeti için azami çaba gösterirler. Kur’anın ifadesine göre, gözleri önünde oğlu helak olan Nuh (a.s) Allaha yönelmekte ve Ona arzı hacet etmektedir.
- وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْنٖي مِنْ اَهْلٖي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِمٖينَ
- قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍࣗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهٖ عِلْمٌؕ اِنّٖٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلٖينَ
- قَالَ رَبِّ اِنّٖٓي اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ لٖي بِهٖ عِلْمٌؕ وَاِلَّا تَغْفِرْ لٖي وَتَرْحَمْنٖٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
“Nûh Rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi.
Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”
Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!”
Nûh’un oğlu iman etmediği için onun kendi ailesinden sayılmadığı, iman olmayınca tek başına kan bağının birçok hak ve ödev için yeterli olmadığı bildirilmektedir. Çünkü inkârcıları kurtarmak Hz. Nûh’un gönderiliş hikmetine aykırıydı. Nûh insanları bir olan Allah’a iman etmeye ve O’ndan başkasına kulluk etmemeye çağırmak, onları inkârcılık ve putperestlikten kurtarmak için gönderilmiştir. Oysa onlar peygambere isyan ve eziyet etmişler, hatta davetine son vermediği takdirde onu öldüreceklerini söylemişlerdir. Artık böyle zalimlerin kurtuluşu söz konusu değildir. Bu sebeple yüce Allah, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi kendisinden istememesi hususunda Nûh’u uyarmakta ve onun gibi büyük bir peygamberin bu tür isteklerden sakınmasını ve cahillerden olmamasını tavsiye etmektedir.
Bu uyarı Hz. Nûh’un bir iman zaafına düştüğü anlamına gelmez. Nitekim kendisinin bu uyarıya verdiği karşılık onun Allah’a teslimiyetinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Şüphesiz o da diğer peygamberler gibi bir beşer olarak çocuk sevgisi ve benzeri insanî duygulara sahipti. Oğlunun tûfandan kurtulması için Allah’a yalvarması da bu duygudan kaynaklanıyordu. Cenâb-ı Allah bir peygamberin inkârcı biri hakkında böyle bir istekte bulunmasının doğru olmadığını bildirdi ve böyle hatalara düşmemesini tavsiye etti.