Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
İNSANLIĞIN BABASI ADEM (A.S)’IN HİKAYESİ 3
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Meleklerın Ademe Secdesi
İnsanlığın babası Ademin yaratılış kıssasının devamında Kur’an Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır:
- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ ﴿بقره:۳۴﴾
“Meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.”
Terim olarak secde ayaklar, dizler, eller ve alın yere konarak yapılan özel bir ibadet şekli olup namazın en önemli kısmıdır ve ibadetin ruhuna en uygun davranış biçimidir. Bu şekildeki bir hareketin, ibadet maksadıyla Allah’tan başkasına yapılması, hak dinlerin hiçbirinde câiz görülmemiştir. İbadet maksadı taşımaksızın insanların birbirine, saygı göstermek üzere secde etmeleri, İslâm’dan önceki bazı dinlerde ve kültürlerde câiz görülmüş ve uygulanmıştır. Nitekim Hz. Yûsuf’un babası ve annesiyle diğer aile fertleri ona kavuştuklarında secde etmişlerdi (Yûsuf 12/100). Meleklerin Âdem’e secde etmeleri Allah’ın emriyle olmuş, bu bir tek hareketle melekler iki şey yapmışlardır: a) Allah Teâlâ’ya ibadet, b) yeryüzünde O’nun halifesi olmak üzere yaratılmış ve birçok üstün vasıflarla donatılmış Âdem’e saygı ve onun hilâfete liyakatini tasdik. Âdem için yapılan secde şeklindeki saygı hareketi, Allah’ın emriyle olduğu ve Âdem’e ibadet maksadı taşımadığı için şirk şâibesinden de uzak bulunmuştur.
Bu İşin Hakikatı: Tekvini mi, Teşrii mi? ( Yaratılışa ait bir durum mu? Yoksa kanun ve şeriata ait mi?
Bu arada şöyle bir soru gündeme gelmektedir: Bu durum şer’i mi yoksa tekvini mi? Yani Allah tarafından bir emir mi verilmiştir. Yani hitabi ve sözlü bir emir mi? Yoksa anladığımız şekilde bir destur ve emir değilde yaratılıştan ve fıtri olarak ademe saygı ve tekrim meleklerin varlığına yarleştirilmiştir.?
Kur’an mufessirlerinden bir kısmi bu emrin şer’i olamıyacağını ifade ediyorlar. Çünkü melekler itaat veya isyan yeteneğinden yoksundurlar. Çünkü Kur’anın açık ifadesiyle
لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ “Allahın emrine isyan etmezler, emrolunanı yaparlar” Dolayısıyla böylesi bir emrin teşrri ve hitabi olması hikmete aykırı ve tasavvur edilemez. Tekvini yani yaratılışa ait bir durumda olamaz. Çünkü fıtrat ve zata yerleştirilmiş olan bir durum, muhalefet ve isyan kaldırmaz. Bu müfessirler, bu İlahi emrin yani meleklerin kabulü ve iblisin muhalefetinin sembolık ve temsili olduğuna, şer’i ve hitabi bir emrin sadır olmadığına inanmaktalar. Bu sembolik anlatımla mümkinat aleminde halifetullah olarak insaniyet makamının tüm diğer varlıklardan üstün olduğu vurgulanmıştır. Melekler bu makama karşı boyun eğmiş ve saygılarını dile getirmiştir. İblis ise bu makamın yolunda bir yol kesici misali amel etmektedir. Bu bir görüştür.
Bir diğer grup mufessirlere göre, bu kıssanın Kur’anın farklı yerlerinde tekrarlanmış olmasına dikkatle, bunu sadece sembolik ve temsili bir kıssa olarak göremeyiz. Burada bir emri vaki söz konusudur. Melekler hakkında bu durum tekvini ve iblis ve etbaı hakkında ise teşrii olabilir. Bu görüşü savunanlar bu emrin iki nitelikli olmasını kabul etmenin, bu kıssanın tamamen sembolik yorumlanıp vukuunun nefy edilmesınden, daha munasip olduğunu söylüyorlar.
İBLİSİN TEKEBBÜRÜ VE GURURU
İblis, kıskançlık, aygınlık ve insanın cevheri hakkındaki cehaletinden dolayı, ilahi ferman karşısında büyüklenip gururlandı. Şeytanın insanoğluna karşı gurur ve tekebbürü hakkında diğer bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır.
- قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ ﴿اعراف:۱۲﴾
“Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi.
Allah, “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurdu.”
Yüce Allah’ın, İblîs’i hemen rahmetinden kovmayıp isyan etmesinin sebebini sorması, savunmayı herkes için bir hak olarak tanıdığını gösterir. İblîs, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, şu halde kendisinin ondan daha değerli olduğu şeklinde bir istidlâlde bulunmuşsa da, gerçekte birçok bakımdan isabetsiz olan bu gerekçe haklı görülmemiş ve İblîs bulunduğu makamdan kovulmuştur. Burada İblîs’in kibre kapıldığına ve bunun cezası olarak aşağılıklardan biri haline getirildiğine bilhassa dikkat çekilmektedir. Şeytan yanlış bir kıyas yaparak yanlış bir çıkarımda bulundu. Ademin toprak boyutunu gördü ve üflenen ruhtan gaflet etti.
Bakara suresınde Allah gurur ve kibiri şeytanın masiyeti ve muhalefetinin gerekçesi olarak nitelemektedir. « فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَر Melekler secde ettiler İblis sakındı ve kibirlendi. Gerekçe ben ondan üstünüm. Kibir ve böbürlenmeden kaynaklanan üstünlük tutkuları, şeytanın lanetlenip ilahi rahmetten uzaklaşmasına yol açtığı gibi, insanın da lanetlenmesi ve Allahın rahmetinden mahrum kalıp esfelus safiline yuvarlanmasına yol açabilir.
- وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖؕ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونٖي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّؕ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلاً
“Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik; İblîs’ten başka hepsi secde ettiler. O cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onu izleyenleri mi dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler adına bu ne kötü bir tercih!”
İblîs’in cinlerden mi meleklerden mi olduğu konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, bu ve benzeri âyetler onun meleklerden olmadığını açık bir şekilde ifade eder. Mecaz anlamıyla “izleyenler” diye çevirdiğimiz zürriyyet kelimesinin sözlük anlamı, “ondan türeyenler, onun nesli” demektir. Buna göre cinler melek olamaz; çünkü melekler nuranî varlıklar olup onların erkeklik ve dişilikleri yoktur. Onlar evlenmezler, dolayısıyla çocuk sahibi olmazlar. Melekler, yaratılışları itibariyle itaatkâr varlıklar olup Allah’a asla isyan etmezler, kendilerine emredilenleri yerine getirirler (bk. Nahl 16/50; Tahrîm 66/6). Halbuki İblîs çeşitli âyetlerde ifade edildiği üzere Allah’a isyan etmiştir. Çünkü o cinlerdendir, cinler ise itaat veya isyan etme özgürlüğüne sahip varlıklardır.
Kur’an-ı Kerîm’de İblîs’in de (A‘râf 7/12) cinlerin de (Rahmân 55/15) ateşten yaratılmış oldukları bildirilmiştir. Bu âyetler cinlerle meleklerin ayrı ayrı varlıklar olduğunu gösterir.
Cinler de melekler gibi gayri maddî oldukları için, bu anlamda meleklerin cinlerden sayılabileceğini, dolayısıyla cinlerden olan İblîs’in aynı zamanda meleklerden olmasına bir engel bulunmadığını savunanlar olmuşsa da gerek yukarıdaki deliller, gerekse Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadîs-i şerif, meleklerle cinlerin farklı varlıklar olduğunu ifade etmektedir. Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan yaratıldı. Cinler ise öz ateşten yaratıldı. Âdem de (Kur’an’da) size anlatılan şeyden (toprak) yaratıldı.
Bakara suresinde Allah gurur ve kibiri şeytanın masiyeti ve muhalefetinin gerekçesi olarak nitelemektedir. « فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَر Melekler secde ettiler İblis sakındı ve kibirlendi. Gerekçe ben ondan üstünüm. Kibir ve böbürlenmeden kaynaklanan üstünlük tutkuları, şeytanın lanetlenip ilahi rahmetten uzaklaşmasına yol açtığı gibi, insanın da lanetlenmesi ve Allahın rahmetinden mahrum kalıp esfelus safiline yuvarlanmasına yol açabilir.
İnsanın topraktan veya çamurdan ve şeytanın da ateşten yaratılışı Kur’anı Kerimde açık bir dille ifade edilmiştir. Sad suresi 71 ayetten itibaren 85. Ayete kadar ki 15 ayetti Adem ve şeytan kıssası ana hatlarıyla özetlenmiştir.
- اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّٖي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ طٖينٍ
- فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فٖيهِ مِنْ رُوحٖي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدٖينَ َسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
- اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ
- قَالَ يَٓا اِبْلٖيسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّؕ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالٖينَ
- قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُؕ خَلَقْتَنٖي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طٖينٍ
- قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَجٖيمٌۚ
- وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتٖٓي اِلٰى يَوْمِ الدّٖينِ
- قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْنٖٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
- قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرٖينَۙ
- اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
- قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعٖينَۙ
- اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصٖينَ
- قَالَ فَالْحَقُّؗ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
- لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَعٖينَ
Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.
Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın.”
Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu.
Allah, “Ey İblîs” dedi, “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?”
İblîs, “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diye cevap verdi. Allah, “O halde çık oradan!” dedi; “Sen artık kovuldun!
Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!” “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi.
Allah, “Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın” buyurdu.
İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, içlerinden samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi.
Allah buyurdu: “O zaman gerçek -ki ben hep gerçeği söylerim- şudur:
Kesinlikle ben cehennemi, sen ve bütün sana uyanlarla dolduracağım!”
Burada belirtilmemekle birlikte, başka âyetlerde meleklerin secde etmeleri emredilen bu ilk insanın Hz. Âdem olduğu bildirilmiştir. Bundan önceki âyetlerde melekler topluluğunun tartışmasına atıf yapılmasına ve ilk insan konusuyla münasebet kurulmasına bakılırsa burada Hz. Âdem’in yaratılışına ve İblis’in onun karşısındaki olumsuz tutumuna, bu yüzden Allah’a âsi olup rahmetten kovulmasına dair bilgilere yer verilmekle, bilhassa Hz. Muhammed’in bu bilgileri ancak vahiy yoluyla almış olabileceği ortaya konmuş; böylece ona vahiy geldiğine, dolayısıyla peygamberlik görevi verildiğine inanmayan müşrikler ikna edilmek istenmiştir. Ayrıca bu âyetler insanın, yaratıcısının kim olduğunu, kendi aslının ne olduğunu, nereden geldiğini anlayıp kavraması; şeytanî kışkırtmalara karşı dikkatli olması gerektiğini; Allah’a inanıp dayanan, ihlâsla Allah yoluna koyulanlar üzerinde şeytanî kışkırtmaların asla etkili olamayacağını, zira Allah’ın, yardımıyla onların yanında olduğunu bildirmektedir (âyetlerin ayrıntılı tefsiri için bk. Bakara 2/34; A‘râf 7/11-18; Hicr 15/28-40).