Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi,günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Ümmeti reşid kılmak, kemal kazandırmak
Bütün peygamberler insanları ruhi olarak kamil ve reşid kılmak için çabalamışlardır. Buna binaendir ki peygamberlerin dili ve tebliğ metodu herkesin rahatlıkla anlıyabileceği bir dil ve metot olmuştur. Peygamberler toplumların içinde olmuş acılarını ve sevinçlerini yaşamış, eksiklik ve yanlışlıklarını, erdem ve rezaletlerini görmüş ve yaşamışlardır. İnsanların anlıyacağı bir dil ve mantığı kullanmaya büyük önem atfetmişlerdir. Resulu Ekrem konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
«إنّا مَعَاشِرَ الأنبیَاءِ أُمِرنَا أن نُکَلِّمَ النَّاسَ عَلَی قَدرِ عُقُولِهِم
Biz peygamberler topluluğu insanların akıllarına göre konuşmakla emrolunmuşuzdur:
“Hz. Peygamber (asm) tane tane, açık-seçik ve herkesin takip edip anlayabileceği bir tarzda konuşurlardı. O kadar ki, dinleyenler eğer kelimelerini saysa, onları teker teker sayabilirlerdi. Yerine göre de konuşması sırasında geçen cümlelerini üçer defa tekrar ederlerdi.”
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem), insanlara akıllarının alabileceği ölçüde hitap ederdi. Çünkü dinleyenlerin aklının ermediği konuşmalar yanlış anlamalara sebep olur.
Bu konuda Hz. Peygamber’in; “Cahillere hikmetten bahsetmeyiniz.” ; “Bir kavme akıllarının kavrayamayacağı bir söz söylemen doğru olmaz. Eğer böyle yaparsan onlardan bir kısmı için mutlaka fitne olur.”, “İnsanlara akıl seviyelerine göre konuşmakla emrolundum.”; “İnsanlara derecelerine göre muamele ediniz.” şeklindeki sözleri oldukça dikkat çekicidir.
Peygamberlerin çağrısında daima تَعَالَوْا gelin ancak bu gelmede yukarıya çağıran bir ima söz konusudur. Peygamber Kur’anda insanları dini ahkamın beyanına çağırırken تَعَالَوْا yukarılara gelin ifadesini kullanıyor. En’am suresi 151 ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:
- قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ مِنْ إِمْلَاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿انعام:۱۵۱﴾
“De ki: Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; biz, sizin de onların da rızkını veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte bunları Allah size emretti; umulur ki düşünüp anlarsınız.”
En’am suresinde, müşriklerin temelsiz hükümleri ve kuralları eleştirildikten sonra bu âyetlerde asıl benimsenmesi gereken başlıca ilâhî kurallar ve hükümler yer almakta; biri tevhid inancına, diğerleri ahlâka dair olmak üzere İslâm’ın dokuz temel buyruğu sıralanmakta, son olarak da bütün bu buyurulanları kapsayıcı küllî bir ödev olmak üzere, Allah’ın dosdoğru olan yolundan gidilmesi emredilmektedir. 151. âyetin başındaki “Gelin,(yukarıya doğru) Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım” meâlindeki ifade muhatapların ilgisini, müteakip ifadelerdeki ilkeleri ihtiva eden yolun tek doğru ve izlenmesi zorunlu yol olduğu gerçeğine çekme gayesini gütmektedir.
Bu âyetlerde sıralanan buyruklar şunlardır:
- “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.”
- “Anne babaya iyilik edin.” 3.
- “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” Özellikle geçim kaygısıyla çocuk öldürmenin, Allah’ın hazinesinin herkesi rızıklandıracak kadar zengin olduğundan şüphelenme anlamı taşıdığına bir işaret vardır.
4. “Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” Burada geçen fevâhiş kelimesi fuhş kökünden gelmekte olup “çirkin ve yüz kızartıcı, utanç verici söz ve davranışlar”ı ifade eder
5. “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın.”
6. “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına sadece iyi tutumla yaklaşın
7. “Ölçü ve tartıyı adaletle yapın.”
8. “Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız bile olsa, adaletli olun.”
9. “Allah’ın ahdini tam olarak yerine getirin.” Allah’ın ahdinden maksat, O’nun kullarına yüklediği her türlü vazifelerdir.
10. “Bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, (başka) yollara uymayın.” Bu yol sizleri yüceltir ve rüşde götürür.
Peygamber başta hiristiyan ve yahudiler olmak izere Ehl-i kitabı da ortak paydaya ve insanı her türlü alçaltiici kulluklardan yüceltici kulluk olan tevhide davet ederken de تَعَالَوْا
İfadesini kullanmaktadır.
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئاً وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللَّهِ ﴿آل عمران:۶۴﴾
“De ki: “Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da içimizden bazıları diğer bazılarını rab edinmesin.” Eğer yine yüz çevirirlerse, “Şahit olun ki biz Müslümanlarız” deyin.”
Yukarıdaki âyetlerde Hıristiyanlık’taki yanlış yönelişlerin odak noktasını oluşturan “Hz. Îsâ’nın konumu” hakkında aydınlatıcı açıklamalar yapılıp bu konudaki tartışmalara 62. âyette belirtilen “mübâhele”ye davet ile son verildikten sonra burada asıl amaca geçilmektedir.
Taraflar arasında mevcut ortak noktaların belirginleştirilmesinden hareketle kurulacak diyalogun sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için, karşılıklı saygı esasına riayet edilmesi, sübjektif üslûp ve tavırlardan kaçınılması gerekir. İşte âyet-i kerîme bu konuda müminler için çok güzel bir örnek ortaya koymakta, muhatapları Allah’ın kitabına ehil sayan gönül alıcı ve nazik bir hitapla söze başlanarak onlara değer verilmesi gerektiğine işaret
“Müşterek olan bir söz” diye tercüme ettiğimiz “kelimetin sevâin” tamlaması tefsirlerde, “âdilâne, dosdoğru, orta yolun ifadesi olan bir söz, adalet ve insaf ölçülerine uygun bir söz” şeklinde açıklanmaktadır. Âyetin bu tamlamaya bağlı olarak yer alan “sizinle bizim aramızda” anlamındaki “beynenâ ve beyneküm” kısmı âyetin devamında bu sözün ne olduğuna dair yapılan açıklama dikkate alındığında, burada müslümanlar ile aslî hüviyeti itibariyle tek Tanrı inancının savunucusu olan din mensupları arasındaki ortak ilkelerin özünün kastedildiği açıkça anlaşılır. Âyette bu ilkelerin en temel noktası “yalnız Allah’a kulluk etme” şeklinde belirtilmiştir. Fakat bu ilkenin zedelenmeden varlığını koruyabilmesi iki ön şarta bağlı sayılmıştır: a) Hiçbir şeyi Allah’a ortak saymamak, b) Allah’ın dışında hiçbir merci, kişi veya gücü rab kabul etmemek. Böylece bir taraftan Ehl-i kitap, peygamberlerin tebliğ faaliyetinin ortak çizgisine çağrılmakta, bir taraftan da onların anılan iki şarta riayet etmemeleri sebebiyle tevhid inancının safiyetini ihlâl ettikleri hatırlatılmış olmaktadır.
Peygamberin bu yüceltici çağrısına karşı muhalif kafir ve müşriklerin nasıl davrandıklarını, babalarının ve geçmişlerinin yanlış yolları ve hataları üzerinde durmakta nasıl ısrar etmekle fikri olarak nasıl bir sapıklık ve eğrilik yaşadıklarını bize haber vermektedir. Maide 104 şöyle denilmmektedir
َإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ ﴿مائده:۱۰۴﴾
“Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler ise?”
Âyette, Kur’an’ın geldiği dönemde iyi bilinen bir bâtıl inanış ve âdet örnek olarak anılmakta; bundan hareketle, Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği dinde mevcut olmayan şeyleri Allah’ın isteğiymiş gibi göstermenin sadece bir iftira olduğuna dikkat çekilmekte; ardından da bu tür bâtıl inanış ve âdetler ne kadar köklü ve yaygın olursa olsun, bunların hiçbir değerinin olmadığı hatırlatılmakta ve dünya görüşünü taklitçi, bilinçten yoksun bir zihniyet üzerine kuranlar özeleştiriye davet edilmektedir.
Munafıklara da تَعَالَوْا yücelere gelin çağrısı yapıdığında onların yüz çevirdiğini göreceksin.
- وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُوداً ﴿نساء:۶۱﴾
“Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin” denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”
Önceki âyette “Allah’a ve âhirete gerçekten iman edenlerin, anlaşmazlıkları Allah’a ve Resulüne götürecekleri” ifade buyurulmuştu. Bu âyette ise “inandım” dedikleri halde gerçekten inanmayanların (münafıklar) anlaşmazlık çıktığında nasıl hareket ettikleri anlatılıyor ve onların şahsında âdeta bir iman testi yapılıyor. Hz. Peygamber’in Medine hayatı başladığında bazı yahudiler menfaatleri icabı İslâm’ı kabul etmiş gibi göründüler. İlk münafıklar arasında bunlar da bulunduğu için “… senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenler” ifadesi kullanılmıştır. Âyet için birkaç nüzûl sebebi rivayet edilmiştir. Bunların tamamında ortak olan unsur, mümin olduğu veya mümin göründüğü halde anlaşmazlığı Allah’a ve Resulüne götürerek çözmeye razı olmamak, bir başkasını onların yerine koymak ve onun çözümüne rızâ göstermektir.
Peygamberlerin hayatındaki müşterek prensipler 18
Allahtan başkasından korkmamak, (korkuda tevhid)
Bütün peygamberlerin hayatında ve siretınde açık ve net bir şekilde kendisini gösteren husus, Allahtan başkasından korkmamaktır. Çünkü Allahtan korkan başkasından korkmaz. Allahtan korkmayan ise her şeyden ve her kesten korkmaya mahkumdur. Yani korkak olur. Ahzab suresi 29. Ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.
- الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَداً إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيباً ﴿احزاب:۳۹﴾
“Allah’ın, kendisi için takdir ve emrettiği bir şeyi yerine getirme hususunda peygamber için bir sıkıntı ve sakınca olamaz. Allah’ın hükmü değişmez kaderdir. Daha önce gelip geçen, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, O’ndan çekinen, Allah’tan başka hiçbir kimseden çekinmeyen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Hesap sorucu olarak Allah kâfidir.”
Allah’ın, kendisi için takdir ve emrettiği bir şeyi yerine getirme hususunda peygamber için bir sıkıntı ve sakınca olamaz. Allah’ın hükmü değişmez kaderdir. Daha önce gelip geçen, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, O’ndan çekinen, Allah’tan başka hiçbir kimseden çekinmeyen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Hesap sorucu olarak Allah kâfidir.
Peygamberler Allah’ın aşığıdırlar, Ona tam tevekkül ediyorlar. Onun sonsuz gücüne dayanıyor ve Allahın onlara verdiği himaye ve zafer vadine tam bir imanla inandıkları için, masivallahtan korkuları söz konusu değildir. Mevlana Celaleddın bu konuyu güzel bir şekilde Mesnevide dile getirmiştir.
عاشق آنم که هر آن آن اوست ** عقل و جان جاندار یک مرجان اوست
Öyle bir sevgiliye âşığım ki her anım, onun ondandır. Akıl da onun bir kuluna kuldur, can da!
من نلافم ور بلافم همچو آب ** نیست در آتشکشیام اضطراب
Ben kuru lâf etmem; bir söz söylesem bile su gibi söylerim de ateşi söndürmede hiçbir ıstırabım olmaz.
چون بدزدم چون حفیظ مخزن اوست ** چون نباشم سخترو پشت من اوست
Ben nasıl bir şey çalabilirim? Hazinedar o… Nasıl kuvvetlenmem, arkam o…
هر که از خورشید باشد پشت گرم ** سخت رو باشد نه بیم او را نه شرم
Kimin arkası güneşten kızar, ısınırsa yüzü pek olur, kuvvetlenir… Artık ona ne korku vardır, ne utanma!
همچو روی آفتاب بیحذر ** گشت رویش خصمسوز و پردهدر
Yüzü, hiçbir şeye aldırış etmeyen güneş gibi düşmanı yakar, perdeleri yırtar.
هر پیمبر سخترو بد در جهان ** یکسواره کوفت بر جیش شهان
Her peygamberin dünyada yüzü pektir, bir tek binici olduğu halde padişahların ordularına saldırır, onları ezer, bozar!
رو نگردانید از ترس و غمی ** یکتنه تنها بزد بر عالمی
Bir şeyden korkmaz, gamlanmaz; bu yüzden de hiçbir şeyden yüz çevirmez… Tek başına bütün dünyayı mağlûp eder.
Allah Peygamberlerine tebliğ suresicinde muhaliflerden ve münkirlerden bir zarar kendilerine dokunmayacağı ve onları insanların şerrinden ve entrikalarından koruyacağı yönünde teminat vermiştir. Bu teminat Maide 69. Ayette şöyle dile getirilmiştir.
- يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ ﴿مائده:۶۷﴾
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez.
Bu beyan Peygamberlerin kendi canlarına yönelik tehdit ve tehlikelerden dolayıu kaygılı oldukları anlamında algılanmamalıdır. Çünkü peygamberler her an için öldürülme, yakılma ve kesilip biçilme tehlikesi yaşıyorlardı. Bazıları da kesildiler, öldürüldüler. Bu ayette Allah peygamberlerin mesaj ve risaletini koruduğunu, temel prensipleriyle zarar görmiyeceğini ve muhataplara ulaşacağını teminat altına almakta ve gereklı olan muhafaza ve korumayı sağlıyacağını ifade etmektedir. Aksi takdirde peygamberler, kendilerıne karşı komplo peşinde olanlara her daim şu karşılıkla cevap vermiş ve onları uyarmışlardır.
« قُلِ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ؛ إِنَّ وَلِيِّيَ اللَّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ؛
“Ortaklarınızı çağırın; sonra bana tuzak kurun da göz açtırmayın. Korkusuz benşim velim ve koruyucum, Kitabı indiren Allahtır ve iyilerin velayetini üstlenir.”