نماز جمعه

Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz. Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

الْخَيْرُ مِنْهُ مَأْمُولٌ وَ الشَّرُّ مِنْهُ مَأْمُونٌ

“ Ondan  hayır  beklenir ve  şerrinden emanda  olunur.“

Sözlükte “iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak” gibi anlamlara gelen hayr kökünden masdar-isim olup “iyi” yahut “iyilik” mânasında ve şerrin karşıtı olarak kullanılır (Lisânü’l-ʿArab, “ḫyr” md.). “Mal ve servet” mânasına da gelen hayr ayrıca “en iyisi, daha iyisi”, şer de “en kötüsü, daha kötüsü” anlamında ism-i tafdîldir. Râgıb el-İsfahânî hayrı “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey” diye tanımlar (el-Müfredât, “ḫyr” md) Ustad  Allame  Tabatabai  ise hayrı  seçme, anlamında  ele  almıştır.  Çünkü  insan iki  şeyi  karşılaştırıp  iyi ve  güzel  olanı seçer. Dolayısıyla  seçtiğimiz  şey  bizim  nazarımızda  hayırlıdır. Çünkü  mukayese ederek  seçmiş  bulunuyoruz.( El-Mizan c 3 s 152)

Kur’anı kerim  Hayr  kavramını  bazen  şerrin  karşılığı ve  bazen de zararın  karşılığı olarak  zikretmektedir. 

:

  • وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ (یونس:۱۱)

“Eğer insanlar iyi olanı çarçabuk istedikleri gibi kötü olanı da Allah onlar için hemen gerçekleştirseydi derhal sonları gelirdi”

Bu ayeti  Kerimede hayır  kelimesi  şerrin  karşılığı  olarak  kullanılmıştır.  Yunus  suresi 107  ayeti kerimede  ise  hayır  kelimesi  zararın  karşılığı  olarak  kullanılmıştır.

  • وَإِنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ وَإِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (یونس:۱۰۷)

Allah sana bir zarar verecek olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse onun lutfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O’dur.”

Bakara  suresi 148. Ayeti keriemede  ise insanlar  hayırlı  eylemlerde, işlerde  yarışmayaya  davet  olunmaktalar. Hayr, iyilik  olarak tanımlanmıştır.

  • وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 

﴿١٤٨﴾ 

“Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”

Her toplum, ibadet ve âyinlerinde farklı yönlere dönmeyi âdet edinmiştir. Geçmişteki peygamberler de farklı yönleri kible edinmişlerdi. Şu halde daha önce yahudiler Beytülmakdis’e yöneliyorlardı diye mutlaka o tarafın kible olarak devam ettirilmesi gerekmez. Allah insanlara kibleyi bildirmiştir; artık bunda tartışmaya gerek yoktur. Bundan sonra asıl yapılacak şey iyilikte yarışmaktır. Allah, âhirette insanları bir araya toplayacak ve yapıp ettiklerinden sorguya çekecektir. 

Salih  insanların  önde  gelen  özelliklerinden  biri de   hayırda yarışmalardır. Ali  imran 114. Ayeti  kerimede de  Yüce  Allah konuyla ilgili oloarak şöyle  buyurmaktadır.

  • يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 
  • وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ 

“Bunlar Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir. 

Ne hayır yaparlarsa bilsinler ki karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kötülükten sakınanları bilir.”

Kur’an ölçülerine göre kim zerre kadar hayır işlerse âhirette onun karşılığını görür; kim de zerre kadar şer işlerse o da onun karşılığını görür (bk. Zilzâl 99/7-8). Nitekim yüce Allah  Ali  İmran suresi 113 ve 114. âyetlerde Ehl-i kitap’tan samimi olarak iman edip sâlih amel işleyenleri övdükten sonra 115. âyette onların yaptıkları hayırlı işlerin kesinlikle zayi edilmeyeceğini, karşılıksız bırakılmayacağını ifade buyurmaktadır. Âyetin “Allah kötülükten sakınanları bilir” meâlindeki son cümlesi riyakârlarla samimi müminlerin birbirinden ayırt edileceğine, riyakârların görünüşteki imanlarının kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağına işaret eder. 

تا توانی به جهان خدمت محتاجان کن            به دمی یا درمی یا قدمی یا قلمی

Gücün  yettiği  kadar dünyada  muhtaç  olanlara   hizmet et

Ya  bir  damla kanla, ya dırhemle (parayla) ya  bir adım atarak,  ya da  kalemle

Kur’anı  Kerim  Sad  suresi 45 -48. Ayetlerde hayır işlerde  öncü  olan  peygamberleri ahyar ( hayırlılar) olarak  tanımlamaktadır

  • وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ 
  • اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ 
  • وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ 
  • وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ 

“Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an. 

Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık. 

Doğrusu onlar bizim katımızda gerçekten seçkin kılınmış, hayırlı kimseler arasındadırlar. 

İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi de iyi kimselerdir. „

Kur’an  bazı işleri de  hayırsız  olarak  tanımlamaktadır. Örneğin  mal  ve  cocuklar  eğer  Allah  rızası  dogrultusunda  terbiye  edilmeyip  kullanılmazsa hayrı  yoktur.  Mümınun  suresi 55 ve 56  ayetlerde  konuyla  ilgili  olarakYüce  Allah   şöyle  buyurmaktadır.

  • اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 
  • نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 

“Sanıyorlar mı ki, onlara mal ve evlâtlar verirken yalnızca iyilikleri için çırpınıyoruz! Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.” 

Mekke’de müşrikler sosyal ve ekonomik bakımdan müslümanlardan daha güçlüydüler; bunu doğru yolda olduklarının bir kanıtı sayıyor ve hep böyle gideceğini zannediyorlardı. Halbuki bu imkânlar onlar için bir istidrâc idi, yani gerçeği görüp ona teslim olma niyetinde olmayanların günahlarını daha da arttıran bir belâ, bir musibet idi; fakat müşrikler ne bu gerçeğin ne de sonlarının gelmekte olduğunun farkına varabiliyorlardı. Nitekim kısa denebilecek bir zaman içinde önce Medine’de, ardından da Mekke’de ve diğer belli başlı merkezlerde İslâm’ın hâkim olmasıyla birlikte eski düzenin itibarlı müşrikleri mallarının ve evlâtlarının kendi acı âkıbetlerini, tükenişlerini önleyemediğini görmüşlerdir. 

Taqva ehli olanlar, dünya  için  çalışır,  amma   dünya  sevgisine  kendisini  kaptırmaz. Hırs, heva  ve  hevesperest  insanlar  gibi kudret ve  servet kesbetmeye  ortam  hazırlamak  için   şirret ve  kötulüklere  yol  açmazlar. Bir  başka  ifadeyle   dünya sevgisi  onları  boygunculuk ve   kragaşalık  yapmaya   sevketmez. İnsanlar  onların elinden ve  dilinden emanda  olurlar. Onlardan  hayır ve  güzellikten  başkası beklenmez. Nıtekim  konuyla  ilgili  olarak  sevgili  Peygamberimiz  şöyle  buyurmaktadır      خَيْرُ النَّاسِ‏ مَنْ‏ نَفَعَ‏ النَّاسَ

İnsanların  en  hayırlısı  insanlara  faydalı  olanıdır.

Bir  başka   rivayette de  şöyle  buyurmaktadır     خَيْرُ النَّاسِ مَنْ تَحْمِلُ مَؤُنَةَ النَّاسِ

İnsanların  hayırlısı, insanların  yüküne, kulfetien  katlanandır.

 Taqva ehlinin  hayrına  ümid  bağlamak ve  şerrinden olmak  hususu  Peygamberimizin  şu  hadisine   dikkatle   daha  iyi  anlaşılmaktadır.

أَ لَا أُنَبِّئُكُمْ لِمَ‏ سُمِّيَ‏ الْمُؤْمِنُ‏ مُؤْمِناً؟ لِإِيمَانِهِ النَّاسَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَ أَمْوَالِهِمْ؛ أَ لَا أُنَبِّئُكُمْ مَنِ الْمُسْلِمُ؟ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ [مِنْ‏] يَدِهِ وَ لِسَانِهِ

Normal  bir  mümin  hakkında Peygamber  şöyle   buyurmaktadır: Size  müminin  neden  mümin  olarak adlandırıldığını  haber  vereyim  mi? İnsanlara  malları ve  canları  konusunda  güvence  verdiğinden  dolayı  mümin  olarak  adlandırılmıştır. Müslümanın  neden  müslüman  olarak  adlandırıldığını da  sizlere  haber  vereyim mi? İnsanlar  ellerinden ve  dillerinden selamette  olduklarından  dolayıdır  ( ileluş Şeraı c 2, s 523)

Mümin  insan  her  yünüyle  hayır, iyilik ve  güzellik  kaynağıdır. Bu itibarla bal arısına  benzetilmiştir. Bal arısı  ürettiği  bal, mum ve  poleniyle  tamamen  hayırdır.

إِنَّ‏ مَثَلَ‏ الْمُؤْمِنِ‏ كَمَثَلِ‏ النَّحْلَةِ إِنْ صَاحَبْتَهُ نَفَعَكَ وَ إِنْ شَاوَرْتَهُ نَفَعَكَ وَ إِنْ جَالَسْتَهُ نَفَعَكَ وَ كُلُّ شَأْنِهِ مَنَافِعُ وَ كَذَلِكَ النَّحْلَةُ كُلُّ شَأْنِهَا مَنَافِعُ

“Mümin  bal arısı  gibidir  arkadaşlık  yaparsan sana  faydası  dokunur. Eğer  onunla  meşverette  bulunursan  yararını  görürsün. Onunla  oturup  kalksan faydasını  görürsün. Her  yönüyle  faydalıdır.  Bal arısının  her  yönyle  faydalı  olması  gibi.”

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment