Muttakilerin fazileti 48
Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Muttaqilerin Fazileti 48: Sapmalarını az ve kalplerini ürpertili görürsün
Taqvanın elde edilmesi sürecinde atılacak olan ilk adım günahı terketmektir. Ahlaki olarak bir insan günahlardan uzaklaşıp erdemlerle donanıyorsa buna adil kimse denilir. Bu durum ve tutum da adalet olarak tanımlanıyor. Örneğin imamın adaleti veya şahidin adaletinden maksat da budur. Fıkhi olarak bu adalet şu şekilde tanımlanmıştır: Büyük günahlardan kaçınma ve küçük günahlar üzerinde ise ısrar etmemek. İnsanları tamamen hata ve gunahtan beri bilmek doğru bir şey değildir. Beşer şaşar ve caizul hatatır. Hata ve günahlardan temizlenenlerin kimler olduğu Ahzab suresi 32. Ayeti kerimede açıkca ifade edilmiştır. Ancak insanlar arasında diğerlerine göre günahlardan daha fazla uzaklaşmak için caba gösterip temizlenmeye çalışanlar fıkhi ve ahlaki termınolojide adil olarak tanımlanmaktalar.
Taqvanın Allah nezdinde farklı aşamaları mevcut bulunmaktadır. En aşağı mertebesi adalet olarak tanımlanan günahlardan uzaklaşmaya çabalama ve küçük günah işlendiğinde ise hemence tevbe etme ve ısrar etmeme merhalesidir. Sapma eğer büyük günah işleme şeklinde gerçekleşiyorsa, bu muttaqilerin makamıyla bağdaşmıyor. Muttaqiler için kayma ve sapma küçük günahların işlenmesi şeklinde olabilir ve hemen tevbe edip ısrardan kaçınmak şartıyla. Küçük günahlar üzerinde ısrar etmek te muttaqiler makamına yakışmaz. Insanlık camiası için Usvei Hasana olan Resulullahtan bir sehv veya zelle sadır olursa bu Allah tarafından düzeltilir.Bir başka ifadeyle Peygamber ve Eımmei ethar Allah’ın himayesi ve korumasındadırlar. Tabiki Hakku’l yakin derecesinde bir ilme ve buna binaen amele sahip olmak günahlardan uzak tutan en önemli faktördür…. Muttakiler de ilmi ve ameliyle Hakkel yakin mertebesine yaklaştıkları oaranda gunahtan ve hatadan korunmuş olurlar. Enfal suresi 29. Ayeti kerimede bu hakikata ışık tutmaktadır.
- يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Ey iman edenler! Allah’a saygıda (takvâ) kusur etmezseniz, O size bir temyiz kabiliyeti verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lutuf sahibidir.
Takvâ Allah’ı saymak, O’nun rızâsına aykırı davranmaktan korunmak ve sakınmaktır. Bakara sûresinin ikinci âyetinde açıkça ifade edildiğine göre Kur’ân-ı Kerîm, takvâ ahlâkına bağlı olarak yaşamak isteyenlere yol göstermek için gönderilmiştir. Bu âyette takvânın üç meyvesinden söz edilmektedir: İnsanda iyi, güzel ve doğruyu kötü, çirkin ve yanlıştan ayırmasını sağlayan bir akıl, sezgi gücü ve vicdan ölçütü hâsıl etmesi (furkan), Allah Teâlâ’nın takvâ sahibi kullarının günahlarını örtmesi ve onları bağışlaması.
İnsanın yaşama tarzının; aldığı gıdaların miktar, cins ve kalitesinin, psikolojik temrinlerin (alıştırmalar) ve ibadetlerle yapılan eğitimin bilgi kaynaklarını etkilediği, ilham, keşif ve sezgi kapılarını açtığı konusunda tecrübeye dayalı bir genel kabul vardır. İbadet ve bilginin imanı arttırması da, amelle zihin ve kalp arasında bir etkileşimin bulunduğunu göstermektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de takvânın, insana problemlerden çıkış yolu sunduğu, hayat yolunda yürürken önünü aydınlatan bir nur oluşturduğu başka âyetlerde de ifade buyurulmuştur (et-Talâk 65/2; el-Hadîd57/28). İnsanın akıl ve vicdanının işlevini amaca uygun bir şekilde yerine getirmesini engelleyen maddî ve özellikle mânevî faktörlere karşı takvâ ilâcının tavsiye edilmiş bulunması müminler için eşi bulunmaz bir fırsat ve imkân teşkil etmektedir.
Kalpleri İlahi ürperti ve haşyet ile doludur.
لِيَخْشَعْ للّهِ سُبحانَهُ قَلبُكَ، فمَن خَشَعَ قَلبُهُ خَشَعَتْ جَميعُ جَوارِحِهِ
Yüce ve her türlü eksiklikten munezzeh ve muberra olan Allahtan kalbın ürpersin. Kalbi ürperenin tüm organları ürperir. (İmam Ali. Ğüreru’l Hikem s 67)
إِنَّمَا يَتَزَيَّنُ لِي أَوْلِيَائِي بِالذُّلِّ وَ الْخُشُوعِ وَ الْخَوْفِ الَّذِي يُثْبِتُ فِي قُلُوبِهِمْ فَيَظْهَرُ مِنْ قُلُوبِهِمْ عَلَى أَجْسَادِهِمْ فَهُوَ شِعَارُهُمْ وَ دِثَارُهُمُ الَّذِي بِهِ يَسْتَشْعِرُونَ وَ نَجَاتُهُمُ الَّذِي بِهَا يَفُوزُونَ دَرَجَاتِهِمُ الَّتِي لَهَا يَأْمَلُونَ وَ مَجْدُهُمُ الَّذِي بِهِ يَفْتَخِرُونَ وَ سِيمَاهُمُ الَّتِي بِهَا يُعْرَفُونَ فَإِذَا لَقِيتَهُمْ يَا مُوسَى فَاخْفِضْ لَهُمْ جَنَاحَكَ وَ أَلِنْ لَهُمْ جَانِبَكَ وَ ذَلِّلْ لَهُمْ قَلْبَكَ وَ لِسَانَكَ وَ اعْلَمْ أَنَّهُ مَنْ أَخَافَ لِي وَلِيّاً فَقَدْ بَارَزَنِي بِالْمُحَارَبَةِ ثُمَّ أَنَا الثَّائِرُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ؛
“Allah Musa ve Harun ( a.s)’ a şöyle vahyetti: Dostlarım yanlızca tevazu, haşyet ( kalbi ürperti) ve kalblerinde yerleşmiş olan korkuyla benim için süslenirler. Bu tevazu, ürperti ve haşyet kalplerinden bütün vücutlarına sirayet eder. İçlerini ve dışlarını kuşatmış olan bu halet onların kurtuluş vesilesidir ve onları arzuladıkları dereceye ulaştırır. Onların görkem ve haşmetleri kendisiyle iftihar ettikleri bu tevazu ve ürperti de yatmaktadır. Bu halet yüzlerine yansımakta ve bununla tanınmaktalar. Ey Musa bunları gördüğünde, onlara karşı alçak gönüllü ol, yumuşak davran dilinle ve kalbinle onlara karşı mutevazi ol, bilin dostumu korkutan bana karşı savaş açmıştır. Kıyamet günü ben onlardan intikam alacağım) (Uddetud’dai we Necahu’s Sai s 160)
Kalp huşu ve ürperti mahallidir. Muttaqilerin kalbi Allaha karşı ürpermekte ve azamet ve büyüklüğü karşısında haşyet duymaktadır. Kudsi bir hadiste Rabbu‘l Alemin İsa Mesih (a.s)‘a şöyle buyurmaktadır.
“İsa gözlerinden bana yaşlar ve kalbinden ürperti hibe et (ver) „ (Amali s. 207) Rab Musaya hitaben de şöyle buyurmaktadır. „“( Ey İmranın oğlu! Gece karanlığında Kalbinden bana ürperti, (huşu). Bedeninden tevazu, gözlerinden yaşlar hibe et( ver) bana dua et beni yakın göreceksin. „ ( Amali 357)
Muttakiler huşu ve ürperti, tevazu, ve yakarış ve göz yaşları eşiliğinde kalbi münacaat ve ameli salih ile Allaha yaklaşır. Rızasını tahsil eder ve yüksek mertebeler ulaşırlar.