نماز جمعه

Muttakilerin  fazileti 46

 Hüccetül  İslam  Dr. Muhammed Hadi Mufettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Muttaqilerin  Fazileti 46

  • يَمْزُجُ الْحِلْمَ بِالْعِلْمِ وَ الْقَوْلَ بِالْعَمَلِ

  Halimliği ilim ile ve sözü  amel  ile  yoğrulmuştur.

İmam  hazretleri  hutbenin  bir  önceki  pasajında muttaqilerin erdem ve  faziletlerini  anlatırken onları  “  Gündüz halim alimlerdirler” diye  nitelendirmişti.  İmam  hutbenin devamında muttaqilerin  ilminin  halimlikle  yoğrulmuş  olmasına değinmektedir. Nehcu’l Belağenın   şarihleri bu  cümleye  istinaden taqva  ehlinin halim ve  sabırlı  oloduklarını,  halimliklerinin  ilim ile  yoğrulmuş bilinçli  bir   halimlik  olduğu  yorumunu  yapmışlardır. ( Nehcu’l Belağenın Şerhi  İbni  Ebil  Hadidi c 10. S 157.)

Muttaqilerin  halimliği, sabır ve  metanetleri, zaaf ve  güçsüzlüğe  binaen değildir. Onlar   halim   selim  olmanın faydalarına ve bunun  üstün  bir erdem  olduğuna  vakıf  olduklarından  dolayı olgun  davranmaktalar.  Zalimlerin  zulüm ve  haksızlığı  karşısında  güçsüz  olduklarından  dolayı sessiz  kalıp  bir  tepki  göstermeyenler  olabilir, ancak  bu  halimlik ve  olgunluk değildir. Öte  yandan  kendilerine  haksızlık yapanlardan  intıkam alma  ve  onlara  darbe  indirme  gücü  olduğu  halde,  güç  kullanmıyarak  olgun davranan  ve  sert  tepki göstermeyen  kimseler de  vardır. Taqva  ehlinin  gösterdiği  olgunluk  ikinci  grubun   olgunluğu ve  halimliğidir.  Yani  sergiledikleri  tavrın  bilincindedirler. Kötülüğe  kötülükle  cevap  vermezler. Onlar  fussilet  suresi 34.35 Ayetlerin mazharıdırlar. Bu ayet  onların  davranış ve  tepkilerine  yansımaktadır.

  • وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
  • وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!

Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir.

Zemahşerî, kötülüğün en güzel davranışla savılmasını şöyle açıklar: “Biri sana kötülük ettiğinde onu affetmen bir iyiliktir; ama bundan da iyi olanı, onun sana yaptığı kötülüğe iyilikle karşılık vermendir… Eğer bunu yaparsan amansız düşmanın sıcak bir dost haline gelir” Ayetin bağlamını da dikkate alarak buradaki iyilik ve kötülüğün özellikle şu anlamları içerdiğini belirtir: İyilikten maksat, Resûlullah’ın insanları hak dine davet etmesi, inkârcıların küstahça davranışlarına sabretmesi, intikam peşinde koşmaması, kötülüğe kötülükle karşılık vermemesidir. Kötülükten maksat ise putperestlerin,Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimiz kapalıdır (5. âyet); Bu Kur’an’a kulak vermeyin, okunurken gürültü yapın” (26. âyet) gibi ifadeleriyle sergiledikleri aşağılık davranışlardır. Âyette bir bakıma şöyle buyurulmuş olmaktadır: “Ey Muhammed! Sana yakışan davranış iyilik, onlara yakışan da kötülüktür. İyilikle kötülük bir olmaz; yani eğer sen iyilik yaparsan dünyada saygınlığı, âhirette de sevabı hak edersin; onlar da (kötülükleri sebebiyle) bunun tersini hak ederler. Şu halde onların kötülüklere yönelmeleri senin iyiliği sürdürmene engel olmamalıdır… Onların barbarca ve câhilce hareketlerini bütün tutumların en güzeliyle savmaya bak; eğer onların kötü huylarına karşı sabrını ısrarla sürdürür, terbiyesizliklerine öfkeyle, verdikleri zararlara eza ve cefa ile karşılık vermezsen bir gün gelir onlar da kendi kötü huylarından dolayı utanır, o çirkin davranışlarını da artık terk ederler

Bazı alimler, âyetteki kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi öğütleyen kısmın, “bütün ahlâk güzelliklerini ve hilim çeşitlerinikapsadığını belirtir ve selâm verme, öfke duygusunu bastırma, alacak-verecek ilişkilerinde kolaylaştırıcı olma gibi güzel davranışları bu çerçevede değerlendirdikten sonra Abdullah b. Abbas’ın şu sözünü aktarır: “Mümin kişi bu erdemli işleri yaparsa Allah onu şeytanın etkilerinden korur, düşmanının dahi ona saygı duymasını sağlar” Bu açıdan bakıldığında Hz. Peygamber’in feragate dayalı ahlâkî tutumu ile siyasî ve sosyal başarıları arasında kesin bir ilişkinin bulunduğu görülür.

Kur’ân-ı Kerîm’in affetme, kötülüğe iyilikle karşılık verme gibi öğütleri bireysel hakların ihlâliyle ilgili olup kamu haklarını kapsamadığı bizzat Hz. Peygamber’in uygulamalarından anlaşılmaktadır. Daha sonraki müslüman devlet ve hukuk adamlarının görüş ve uygulamaları da bu yönde olmuştur.

Taqva ehlinin  bir  diğer  özelliği ise söyledikleriyle ve  yaptıklarının uyum arzetmesi ve  amelleriyle  söylediklerini   teyid etmeleridir. Onlar  eğer  insanlara  iyiliği  emredip  kötülükten  uzaklaştırma  vecibesini  yerine  getirdiklerinde, herkesten  önce  kendileri  onunla  amel ediyorlar.  Onlar   Saf  suresinin 2. Ve 3. Ayetlerindeki  tehdide ve  ilahi  öfkeye  maruz  kalmaktan   korkuyor ve  bu  öfkeye  maruz  kalmak  istemiyorlar.  Bu ayetlerde  Yüce  Alah  şöyle  buyurmaktadır:

  • يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
  • كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.

 

Bu âyetlerde, gerçekten iman etmiş olmakla beraber söz ve eylemleri arasında uyumsuzluk bulunan müslümanlara bu hususta bir uyarı yapılmakta yahut müslümana yaraşan tutumun söylenenle yapılan arasındaki tutarlılığına özen göstermek olduğu bildirilmektedir. İfadenin akışını ve 5. âyette imanlarındaki samimiyetsizlik sebebiyle peygamberlerini üzen Hz. Mûsâ’nın kavminden söz edilişini dikkate alarak burada münafıklara hitap edildiğini düşünenlere göre âyetler,ey iman etmiş görünenlertarzında bir anlam taşımakta ve söylediği ile yaptığı bir olmayan bu iki yüzlü kimseler kınanmaktadır.

. Dolayısıyla bu uyarının, sadece söylenenle yapılan arasında değil aynı zamanda sözlerin ve eylemlerin kendi içinde de tutarlılık bulunması gereğini kapsar nitelikte olduğu sonucuna varılabilir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, inkârcılara yönelik meydan okuma ifadelerinden birini de çelişmezlik ilkesine dayandırmakta, önce kendi verdiği bilgi ve haberlerin ve içerdiği fikirlerin tutarlılığıyla ilgili bir iç kontrol çağrısında bulunmaktadır: Kur’an’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı(Nisâ 4/82).   İmam  Ali  hazretleri  İnsanlara  iyiliği emredip  kötülüklerden  uzaaklaştırmaını  toplumsal  önemine  değindikten  sonra  Nehcu’l Belağenin 129.  Hutbesinde  şöyle   buyurmaktadır.

«ظَهَرَ الفَسادُ فَلا مُنكِرٌ مُغَيِّرٌ وَ لا زاجِرٌ مُزدَجِرٌ. أ فَبِهذا تُريدُونَ أنْ تَجاوَرُوا اللّهَ فِي دارِ قُدْسِهِ وَ تَكُونُوا أعَزَّ أولِيائِهِ عِنْدَهُ هَيْهاتَ لا يُخْدَعُ اللّهُ عَنْ‏ جَنَّتِهِ وَ لا تُنالُ مَرْضاتُهُ إلّا بِطاعَتِهِ. لَعَنَ اللهُ الآمرينَ بِالْمَعْرُوفِ التّارِكينَ لَهُ وَ النّاهينَ عَنِ الْمُنْكَرِ العامِلينَ بِهِ

Fesat  yayğınlaştı, onu değiştiren, inkar eden ve önleyen  yok. Bu  halinizle  mi Allah’ın mukaddes  yurdunda Allah’a  komşu ve en değerli  dostları olmayı  umuyorsunuz.  Hayır  olmaz! Hile  yapıp  aldatarak Allah’ın cennetine  giremezsiniz. İtaat etmeden  rızasını elde edemezsiniz. İyiliği emredip  kendisi terk edene, kendisi işlediği  halde kötülükten alıkoymaya  kalkışana Allah  lanet etsin

Yine  konuyla  ilgili  olarak  İmam  Ali bir  başka  beyanında ise şöyle  buyurmaktadır:  “

«أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي وَ اللَّهِ مَا أَحُثُّكُمْ عَلَى طَاعَةٍ إِلَّا وَ أَسْبِقُكُمْ إِلَيْهَا وَ لَا أَنْهَاكُمْ عَنْ مَعْصِيَةٍ إِلَّا وَ أَتَنَاهَى قَبْلَكُمْ عَنْهَا

Ey  İnsanlar  Allaha  yemin  olsun  ki  kendim  Allaha  itaat etmekte  sizlerden  önde  olmadan  sizleri  itaata  çağırmam. Bir  kötülüktende,  sizden  önce ondan  uzaklaşmadan,  sizleri  ondan   alıkoymaya  çabalamam. ( Nehcu’l Belağe Subhi  Salih s.250)

AMELSİZ  İLİM  ALLAH’IN  ÖFKESİNE YOL AÇAR

Amelin  eşlik etmediği  bir   ilim  sahibinin  dünya  ve  ahirette   husran ve  ziyanına  sebep olduğu  gibi,  Allah’ın  öfkesini de  beraberinde  getirir. Konuyla  ilgili  olarak  Allah’ın  hazreti   Davuda  hitabını hep  zihinlerde  canlı  tutmak gerek:

«أَنَّ أَهْوَنَ مَا أَنَا صَانِعٌ بِعَالِمٍ غَيْرِ عَامِلٍ بِعِلْمِهِ أَشَدُّ مِنْ سَبْعِينَ عُقُوبَةً أَنْ أُخْرِجَ مِنْ قَلْبِهِ حَلَاوَةَ ذِكْرِي

İlmiyle  amil  olmayan  alime   vereceğim en  hafif  ceza,  diğer  insanalara  verilen  cezanın  yetmiş  misli  olacaktır.  Ve onun  kalbinden  benim  zikrimin  lezzetini  ( tatlılığını) alacağım. ( Biharu’l Envar c 2. S 32)

Konuyla  ilgili  olarak  Hazreti  İsa (a.s)’ dan şöyle bir  hadise  nakledilmektedir:

«رَأَيْتُ حَجَراً مَكْتُوباً عَلَيْهِ قَلِّبْنِي فَقَلَّبْتُهُ فَإِذَا عَلَى بَاطِنِهِ: مَنْ لَا يَعْمَلُ بِمَا يَعْلَمُ مَشُومٌ عَلَيْهِ طَلَبُ مَا لَا يَعْلَمُ وَ مَرْدُودٌ عَلَيْهِ مَا عَلِمَ

Bir  taş gördüm, üstünde, altımı  üstüme  çevir yazılıydı. Çevirdim altında  şu  yazılıydı: Öğrendiğiyle amel etmeyen kimsenin,  bilmediğini  öğrenmeyi  talep etmesi uğursuzluğuna ve   bedbahtlığına sebep  verir. Bildiği de  makbul değil ve menfidir.( yani  bir  fayda  temin etmez)

Sevgili Peygamberimiz  konuyla ilgilı olarak  şöyle buyurmaktadır:

«كُلُّ عِلْمٍ وَبَالٌ عَلَى صَاحِبِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلَّا مَنْ عَمِلَ بِهِ؛

Kendisiyle amel edilen  ilmin  dışında  bütün  ilimler kıyamet  günü  sahibi  için  bir vebal ( yük ) olacaktır.  ( munyetu’l Murid s 135.) İlim  insanın  dünya  ve ahiret  hayatı  için meşale  olmalı.  Yolunu  aydınlatmalı.  Saadet ve  mutluluğunu  temin edip.  Allah’a ve  cennete  yaklaştırmalıdır. Ancak  kendisiyle  amel edilmediğinde  tam  tersi  bir  etki  bırakır.  Insanın mutsuzluk ve  şekaveti  ile  helaket ve  felaketine  sebep  olabilir.  Adamın  biri  İmam Zeynu’l Abidin  hazretlerine gelip  İncilin şu  ayeti  hakkında  sordu:

«مَكْتُوبٌ فِي الْإِنْجِيلِ لَا تَطْلُبُوا عِلْمَ مَا لَا تَعْلَمُونَ وَ لَمَّا تَعْمَلُوا بِمَا عَلِمْتُمْ فَإِنَّ الْعِلْمَ إِذَا لَمْ يُعْمَلْ بِهِ لَمْ يَزْدَدْ صَاحِبُهُ إِلَّا كُفْراً وَ لَمْ يَزْدَدْ مِنَ اللَّهِ إِلَّا بُعْداً

                İncİlde  şöyle  yazılıdır:  Bildikleriniz  ile  amel etmedikçe, bilmediklerinizi öğrenmeyi  talep  etmeyiniz. Bir  ilim         kendisiyle amel edilmediğinde  küfrana ve  Allahtan  uzaklaşmnaktan  başka  bir şey  kişiye  kazandırmaz. ( Kafi  c 1. S 44)

             İlimsiz  amel de  insanın  helakına sebeb olur

  Amelsiz  ilim  Allah’ın  öfkesi ve  gadabına  sebebiyet  verdiği  gibi, ilimsiz  amelde insanın  helaketine  sebebiyet  vermektedir. İlim ve  amel  insanın  manevi  uçuşu  için iki  kanat  misalidirler. İkisi  birlikte  oldumu  sahbini  sahili  selamete götürür ve  Rabbe yaklaştırır. Tabiki  bu   yaklaşım  irfanı ve  ruhi  yaklaşımdır.  Yoksa  Allah  bizden  uzak  değildir.  Bir   ruhen ve  manen  uzaklarda  olabiliriz.   Konuyla  ilgili  olarak  İmam  Ali  hazretleri  Nehcu’l  Belağede  şöyle  buyurmaktadır:  “ Bilinçsiz bir  şekilde amel eden   bir  kimse, doğru  yolun aksine   hareket eden  kimseye  benzer.  Bu  yürüyüş   onu  doğru  yoldan  ve  maksadından   daha da  uzaklşatırmaktan  başka  ona  bir  şey  kazandırmaz. Bilerek  amel eden  kimse  ise, aydınlık  yolda  adım  atan  kimseye  benzer.  Öyle  ise  kişi  hakka   doğrumu veya  hak  cihetinin  aksine  mi  hareket  ettiğini  bilmeldir.” ( Nehcu’l Belağe  Subhi  Salih 216)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment