مقالات

Hz. Hatice-i Kübra (s.a), Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) ilk eşi ve ilk Müslüman kadındır. Ümmü’l Müminin diye meşhurdur. Kendisi Kureyş eşraflarından Hüveylid b. Esed b. Abduluzza b. Kusay’ın kızıdır. Annesi Amir b. Lüey’in evlatlarından Fatıma bint Zaidetu’l Usam’dır. Cahiliyet döneminde kendisine “Tahire” denmekteydi. Peygamber efendimiz (s.a.a) ona “Kübra” lakabını takmıştır. Hz. Hatice (s.a) Bi’setten önce Hz. Peygamber Efendimizle evlendi.[1] Peygamber Efendimizin İbrahim dışındaki tüm çocukları ondan dünyaya gelmiştir. Erkek çocukları; Kasım ve Abdullah (Tahir ve Tayyip, Abdullah’ın lakaplarındandır, başka çocuklarının isimleri değildir) kız çocukları; Zeynep, Rukayye (Rukiye), Ümmü Gülsüm ve Fatıma’dır (s.a).[2]

Hz. Hatice-i Kübra (s.a) tüm kadınlardan önce İslam’ı kabul ederek iman etmiştir. Serveti İslam dini ve nübüvvetin gelişmesine neden olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.a) her daim onu över, metheder ve şöyle buyururdu: “ben (kadınlar içinde) Hatice’den daha üstününe nail olmadım, tüm insanlar inkâr ederken o bana inandı, herkes beni yalanlarken o “sen doğrusun çekinme devam et” dedi. Herkes beni yalnızlığa terk ederken o bana sadece imanı ve sevgisiyle değil malıyla da destek oldu. Bu uğurda maddi varlığını feda etmekten geri durmadı. Bana her şartta sahip çıktı. Üstelik çocuklarımın anasıdır.” Hz. Hatice (s.a) Hicretten üç yıl önce ve altmış beş yaşında iken Mekke-i Muazzama’da hayatını kaybetti. [3] Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ilk önce kendi cübbesi ile daha sonra cennet cübbesi ile Hz. Hatice’yi (s.a) kefenledi ve Mekke’nin “Hücun dağı” eteklerindeki Mualla türbesinde toprağa verdi.[4]

Hz. Hatice’nin Özellikleri

Ümmü Hint[5] künyeli Hz. Hatice bint Hüveylid b. Esed b. Abduluzza b. Kusay el-Kureyşi el-Esedi, Ümmü’l Müminin, Hz. Peygamberin ilk eşi ve Peygambere iman eden ilk kadındır.[6] Mekke’de dünyaya gelmiş ve orada hayatını kaybetmiştir. Net olarak hangi tarihte dünyaya geldiği bilinmemektedir. Kendi kavmi ve müttefikleri Beni Abduldar b. Kusay tarafından saygı duyulan babasının evinde büyümüş ve olgunlaşmıştır.[7] Şerif bir hanımefendi, zengin ve kendi zamanında itibar sahibi bir insandı.[8] Cabir b. Abdullah Ensari’nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.a) dünya kadınlarının en üstünleri olarak Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Meryem ve Hz. Asiye’yi tanıtmıştır.[9] Yine Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hatice’yi kâmil kadınlardan saymış[10] ve onu en üstün kadınlardan biri olarak tanıtmıştır.[11] Kaynaklarda: Tahire, Zekiye, Marziye, Sıddıka, Seyyide-i Nisau Kureyş (Kureyş kadınlarının en üstünü),[12] Hayrunnisa (kadınların en hayırlısı)[13] ve üstün sıfatlı kadın lakapları ile anılmaktadır.[14] Ayrıca Ümmü’l Müminin ve Ümmü Zehra künyeleri ile de anılmaktadır.[15]

İslam’dan Önce Hz. Hatice

Kaynaklar, Hz. Hatice’nin (s.a) İslam’dan önceki durumu hakkında her hangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yalnızca üstün makamı, fazilet sahibi biri olduğu ve ticaret ile uğraştığı kaydedilmiştir. Kaynaklarda Hz. Hatice’nin (s.a) İslam’dan önceki yaşantısı hakkında servet sahibi olduğu ve malını mudaraba şeklinde ve bazı kişilerin istihdamı ile kazanç elde ederek kazandığından bahsedilmektedir.[16]

Yine kaynaklarda yüksek sosyal statüsüne, şeref ve nesep sahibi olduğuna işaret edilmiştir. İbn Seyyidunnas bu konu hakkında şöyle yazmaktadır: “O, şerif ve dirayetli bir hanımefendi idi. Allah ona hayır ve keramet vermiştir. Arap nesepleri arasında orta sınıf, ancak büyük şeref sahibi ve varlıklı bir kadındı.”[17] Belazuri ise onun hakkında şöyle yazmaktadır: “Vakıdi isnadında şöyle demiştir: Hatice Bint Hüveylid, asaletli ve nesep sahibi zengin bir tacirdi.”[18]

Hz. Hatice’nin Evliliği

Hz. Hatice’nin (s.a) evlilik konusu Şia ve Ehli Sünnet düşünürleri arasında ihtilaf konusu olmuştur. Ehli sünnet Hz. Hatice’nin (s.a) Peygamber Efendimizden (s.a.a) evlenmeden önce iki kere evlendiği ve her evliliğinden bir çocuk sahibi olduğuna inanmaktadır. Ehli sünnet tarihi kaynaklarının çoğunluğu, Hz. Hatice’nin (s.a) önceki evliliklerini kabul etmiş ve evlendiği kişilerin ve çocuklarının isimlerini zikretmiştir. Örnek olarak aşağıdaki kayıtlara bakılabilir:

# Belazuri, Ensabu’l Eşraf adlı kitabında “Ebu Hale” künyeli “Safvan b. Muhriz’i tanıtırken şöyle yazmaktadır: “…O, Hz. Hatice’nin Peygamberden (s.a.a) önceki eşi idi.”[19]

# İbn Habip de “El-Munammak” kitabında “Ebu Hale” künyeli “Nebbaş’ı tanıtırken onun Hz. Hatice’nin (s.a) Peygamber Efendimizden önceki eşi olduğunu yazmıştır.[20]

# İbn Habip aynı şekilde “El-Munammak” adlı kitabından sonra yazdığı “El-Muhabber” kitabında üç kere evlenen kişilerin isimlerini kaydederken Hz. Hatice’nin (s.a) de adını yazmıştır. Hz. Hatice’nin (s.a) “Ebu Hale en-Nebbaş el-Useydi” ve “Atik b. Abid b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum” adlı kişilerle Peygamber efendimizden (s.a.a) önce evlendiğine değinmiştir.[21]

Buna karşın, Şia düşünürleri konunun tüm boyutlarını daha titiz bir şekilde araştırdıktan sonra, Hz. Hatice’nin (s.a) önceki evlilikleri hakkında kuşkuya düşmüş ve Hz. Hatice’nin (s.a) önceden hiçbir evlilik yapmadığına ve ilk evliliğinin Hz. Resulü Kibriya Efendimizle olduğuna inanmaktadır. Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) önce hiç evlilik yapmadığına dair delil ve karineler şu şekilde özetlenebilir:

# İbn Şehri Aşub, Seyyid Murtaza’nın “Şafi”, Şeyh Tusi’nin “Talhis” adlı kitaplarında Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber Efendimizle evlendiğinde “Azra” olduğuna işaret etmişlerdir. Elbette bu kişiler, “Rukiye” ve “Zeynep” adlı çocukların Hz. Hatice’nin (s.a) kız kardeşi Hale’den olduklarına inanmaktadırlar.[22] Öyle anlaşılıyor ki bu görüşte bazı hatalar bulunmaktadır. Çünkü tarihi kaynaklarda Hz. Hatice’nin “Rukiye” ve “Zeynep” adlı çocuklarının önceki evliliklerinden değil, bizzat Hz. Peygamber efendimizden olduğunu kaydetmiştir.[23]

# Hz. Hatice’nin (s.a) yüksek konum ve makamı, Kureyş’in ileri gelenlerinden bir çoğunun evlilik teklifini reddetmesi de Hz. Hatice’nin (s.a) Peygamber efendimizden önce evlilik yapmadığına bir başka kanıttır.

Kabile taassup ve bağnazlığının hâkim olduğu Hicaz’ın düşünce ve kültür atmosferinde Kureyş’in namlı büyüklerinden olan Hz. Hatice (s.a) gibi bir kadının Temim ve Mahzum kabilelerinden iki Arap’la evlendiği nasıl kabul edilebilir?[24]

# Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamber Efendimizle (s.a.a) evlenmeden önce evlenmediğine dair bir diğer delil ise şu olabilir. Peygamber efendimizden sayılan Hz. Hatice’ye (s.a) nispet verilen bu iki çocuk, yapılan araştırmalarda Hz. Hatice’nin çocukları değildir, bilakis Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hale’nin çocukları idi. Hale ilk olarak Mahzum kabilesinden bir adamla evlendi ve ondan bir çocuğu oldu. Sonra Temimli başka birisiyle evlendi ve ondan da Hint adlı başka bir çocuğu oldu. Hz. Hatice (s.a) Hale’nin eşinin ölümünden sonra Hale ve iki çocuğunun bakımını üstlendi. Arapların örfünde olan Rabiyye’nin (eşten kalma çocuklar) çocukları öz oğul olarak kabul edildiğinden onları Peygamber efendimizin çocukları olarak saymışlardır.[25]

Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimizle Evliliği

Tüm kaynaklar Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ilk eşinin Hz. Hatice olduğunu yazmıştır ve bunların çoğu Hz. Hatice ile evlendiğinde Efendimizin yaşının 25 olduğunu kaydetmiştir. İbn Abdulbirr, Hz. Hatice’nin (s.a) Peygamber Efendimizin ilk eşi olduğuna ve onunla yaşadığı süre zarfında başka bir kadınla evlenmediğine inanmaktadır.[26] Aynı şekilde Hz. Hatice ile evlendiğinde yaşının 25 olduğu ve Fil yılından yirmi altı yıl sonra olduğunu kaydetmiştir.[27] Aynı şekilde Zühri’den naklettiği bir rivayete göre Peygamber Efendimizin Hz. Hatice ile evlendiğinde yaşının 21 olduğunu kaydetmiştir.[28] Mes’udi de Hz. Hatice’nin Peygamber efendimizin ilk eşi olduğuna inanmaktadır.[29]Bazı kaynaklarda aynı şekilde bu konuya tekit edilmiştir.[30]İbn Esir, Hz. Hatice’nin Peygamber efendimizin ilk eşi olduğuna vurgu yaparak bu evliliğin Bi’setten önce olduğuna inanmaktadır.[31] İbn Esir ise Hz. Hatice ile evlendiğinde Peygamber efendimizin yaşının 21, 22, 25, 28, 30 ve 37 olduğunu belirten çeşitli görüşleri belirtmiştir.[32] Hz. Hatice’nin (s.a) Peygamber Efendimizle (s.a.a) evlendiğinde kaç yaşında olduğu konusunda da kaynaklar aynı görüşte değildir. Kaynaklarda 25 yaşından 46 yaşına kadar yaş farklılıkları zikredilmiştir. Kaynakların çoğu, Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimizle evlendiğinde yaşının 40 olduğu yönündedir.[33] Mes’udi ise bu yaş dışında başka yaşlarda olabileceği ihtimalinin başkalarından nakletmektedir.[34] Bazı kaynaklar yaşının 25 olduğu[35] ve başka kaynaklarda ise yaşının: 28,[36] 30,[37] 35,[38] 44,[39] 45[40] ve 46,[41] olduğu kaydedilmiştir. Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamber Efendimizle (s.a.a) evlendiğinde kaç yaşında olduğunun tespit edilmesi biraz güçtür. Hz. Resulü Kibriya (s.a.a) Hz. Hatice ile birlikte 25 yıl yaşamıştır (15 yıl Bi’setten önce[42] ve 10 yıl Bi’setten sonra), öte yandan Hz. Hatice (s.a) vefat ettiğinde yaşı 65 veya Beyhaki’nin tercih ettiğine göre 50’dir. Dolayısıyla Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamberimizle (s.a.a) evlendiğinde yaşının 25 veya 40 olması gerekmektedir. Eğer Hz. Hatice, Peygamber Efendimizle evlendiğinde yaşı 25 olursa, vefatında yaşının 50 olması gerekir, çünkü evlendiğinde yaşı 25’dir. Bu görüşü bazı araştırmacılar tercih etmiştir.[43] Bu görüş kaynaklarda yaygın olmadığından, bu görüşün kabul edilmesi biraz güçtür, ancak Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Hatice’den (s.a) olan çocuğu Kasım’ın Bi’setten sonra vefat etmesinin[44]anlamı şudur ki Kasım Hz. Hatice’den dünyaya geldiğinde Hz. Hatice’nin yaşının 55 veya daha fazla olması gerekir, bu da muhtemel değildir ve kabul edilemez. Bu konu Şia ulemalarının görüşleri ile kaynaklara dayandırıldığında Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimizle (s.a.a) evlendiğinde “Azra” olduğu[45] ve Hz. Hatice (s.a) gibi makam ve konum sahibi bir hanımefendinin 40 yaşına kadar Kureyş’te evlenmemesi uzak bir ihtimal gibi durmaktadır. Dolayısıyla Hz. Hatice (s.a) evlendiğinde yaşının 25 veya 28’den daha büyük olmaması gerekmektedir.[46]

Evlilik sırasında veya öncesindeki yaş ve yıldan daha önemli olan şey, bu mukaddes konudaki amaç ve niyettir. Kayanlarda Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Hatice-i Kübra’nın bu bağlamdaki amaçlarının ilahî ve kutsal niyetleri olduğudur. Özellikle bu konu Hz. Hatice’yi (s.a) Hz. Peygamberimizin yönüne itmiştir. İbn Kesir, İbn İshak’tan şöyle nakletmektedir: Hatice (s.a) Muhammed Emin’in (s.a.a) doğruluk, doğru sözlülük, emanete riayet eden ve ahlaki özelliklerini tanıdığında, onu malının emini karar kılmış ve Şam ticaret seferinden döndüğünde ve Meysere’nin (Hz. Hatice’nin kölesi) Hz. Peygamberin özelliklerini açıklamasından sonra Hz. Muhammed’e evlilik teklifinde bulundu.[47] İbn Seyyidunnas da Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimizin ahlaki özellikleri ve sadakatinin ona evlilik teklifinde bulunmasına neden olduğunu belirtmiş ve Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimizde bulunan sadakat, emanete riayet, doğru sözlülük ve ahlaki özelliklerinden dolayı ona evlilik teklifinde bulunduğunu kaydetmiştir.[48] İbn Esir de bu faktörlerin aynılarını Usdu’l Gabe kitabında belirtmiştir.[49]

Hz. Hatice’nin Peygamberin Yanındaki Konumu

Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) yaşamında önemli bir yer ve konumu vardır. Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Peygamberin yanındaki konumu hakkında çok sayıda bilgi nakledilmiştir. Öyle ki hatta Hz. Hatice’nin vefatından yıllar sonra bile onun eşsiz ve benzersiz bir kadın olduğu Hz. Peygamber Efendimiz tarafından dile getirilmekte ve ona o senin için yaşlı bir kadından başka bir şey değildi dediklerinde şöyle buyurmuştur: “ben Hatice’den daha üstününü görmedim, tüm insanlar inkâr ederken o bana inandı, herkes beni yalanlarken o “sen doğrusun çekinme devam et” dedi. Herkes beni yalnızlığa terk ederken o bana sadece imanı ve sevgisiyle değil malıyla da destek oldu. Bu uğurda maddi varlığını feda etmekten geri durmadı. Bana her şartta sahip çıktı. Üstelik çocuklarımın anasıdır.”[50] Hz. Hatice (s.a) Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) evlendikten sonra onun için en iyi eş olmuştur. Sadıkça ve aşkla efendimize kadınlık etmiş, zevçlerin ortak yaşamlarında birbirlerine sağlamaları gereken huzur ve mutluluğu Hz. Peygamberimiz için hazırlamış ve bu yolda Allah’ın hoşnutluğu dışında hiçbir amaç gütmemiştir. Bundan dolayı, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hatice (s.a) hayatta olduğu sürece başka bir evlilik yapmamış ve kendisine eş seçmemiştir. [51] Efendimizin Hz. Hatice (s.a) hakkında söylediği bazı sözler ona ne kadar değer verdiğini ortaya koymaktadır. Belki da bazı kaynaklarda Hz. Hatice için kullanılan en uygun tabir onun en üstün ve en sadık vezir ve müşavir olduğu, Hz. Peygamberin huzur ve rahatlama kaynağı olduğuna dair söylenen tabirlerdir.[52]

Hz. Hatice’nin Çocukları

Hz. Hatice (s.a) ve Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ortak yaşamlarının semeresi olarak 7 veya 8 çocuk dünyaya gelmiştir. Öteki başka kaynaklara göre ise 6 çocuk dünyaya gelmiştir. İbn Kesir’in, İbn İshak ve İban Hişam’dan naklettiği bir rivayete göre Efendimizin Hz. Hatice’den 7 çocuk sahibi olduğu ve bunların isimlerini tek tek saydıktan sonra Efendimizin İbrahim dışındaki tüm çocuklarının Hz. Hatice’den olduğunu beyan etmektedir.[53] Yunus b. Bukeyr’den naklettiği bir rivayette Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Hatice’den olma 6 çocuğunun adlarını saymaktadır.[54] İbn Esir, Zübeyr b. Bekâr’dan naklettiği bir rivayette Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) çocuklarının Tayyip ve Tahir olarak adlandırılmasının nedeninin bu çocukların Peygamber efendimizin nübüvvetinden sonra dünyaya gelmelerinden ötürü olduğu yönündedir.[55] Öteki kaynaklar da Efendimizin İbrahim dışındaki tüm çocuklarının Hz. Hatice’den dünyaya geldikleri yönündedir.[56] İbn Esir Cezri, Zübeyr b. Bekâr’dan naklettiği bir rivayette Peygamberimizin 8 çocuğunun olduğunu zikretmiştir.[57]

Öyle anlaşılıyor ki Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Hz. Hatice’den olma çocuklarının sayısı hakkındaki ihtilafların nedeni, çocukların isimleri ile lakaplarının karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Hatice’den (s.a) olma çocuklarının sayısı 6’dır. Kasım ve Abdullah (Tahir ve Tayyip, Abdullah’ın lakaplarındandır, başka çocuklarının isimleri değildir) adlı iki oğlu ve Zeynep, Rukayye (Rukiye), Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlı dört kızı vardır.[58]

Hz. Hatice’nin Fazilet ve Erdemleri

Hatice (s.a), ilim ve iman sahibi hanım

Hz. Hatice (s.a) gerçekten bilge ve soylu bir hanımefendi idi. İbn Cavzi onun hakkında şöyle yazmaktadır: “Hatice (s.a), bilge, pak, faziletli, yenilikçi, Hak ölçekli maneviyatı, kemal, gelişim ve ilerlemeye olan aşkı onun özelliklerindendir. Daha gençlik yıllarında bile Hicaz ve Arap kadınları arasında tanınan faziletli kadınlardan biriydi.”[59] Maddi varlığından daha önemli olan şey, onun sonsuz maneviyat varlığıydı. Onunla evlenme talebinde bulunan Kureyş’in ileri gelenleri ve eşrafını reddederek, Hz. Peygamberi (s.a.a) kendisine eş seçmesi onun maddi servetini ahiret saadeti ile tazmin ederek ebedi cennet nimetlerini tamamlamasına neden olmuş ve bilgeliğini herkesin yüzüne bu şekilde vurmuştur. O, bu nimete ermek için ilk Müslüman ve Peygamberi tasdik eden ilk insan olmuş ve onunla birlikte ilk namazı kılmıştır.

Hz. Hatice İslam ve Namazda Öncü

Kaynaklara bakıldığında Hz. Hatice’nin (s.a) İslam’daki öncülüğü kesin ve herkes tarafından teyit edilmektedir. Kaynaklar, Hz. Hatice’nin (s.a) İslam dinini kabul eden ilk kişi olduğunu ortaya koymaktadır.[60] Hatta bazı kaynaklar bu konuda icma ve ittifak olduğu iddiasında bile bulunmuşlardır.[61] İbn Abdulbirr Hz. Ali’yi (a.s) Hz. Hatice’den sonra iman eden kişi olarak bilmektedir.[62] Kaynaklar ayrıca Kur’an’ın belirttiği “İslam’daki es-Sabikun” (Öncüler) tabirinin Hz. Hatice (s.a) ve Hz. Ali’nin (a.s) ilk iman edenler olduğundan onlar için olduğunu belirtmişlerdir.[63] Aynı şekilde kaynaklar, Hz. Hatice’nin (s.a) Hz. Ali (a.s) ile birlikte Hz. Peygamber Efendimizle birlikte namaz kıldıklarını ve onları İslam âlemindeki ilk namaz kılanlar olarak tanıtmıştır.[64]

İslam’ın İlerlemesinde Hz. Hatice’nin Rolü

Hz. Hatice (s.a), İslam ve Hz. Peygamberin (s.a.a) nübüvvetini ameliyle kabul etmiş ve hadisi şerifin buyurmuş olduğu kalple iman, dille ikrar ve erkân ile amel düsturunun kâmil mısdağı olmuştur.[65] Bundan dolayı Hz. Hatice (s.a) Kur’an’ın emirlerine uyma babında kendi malını İslam’ın yayılması ve Müslümanlara yardım yolunda harcamış; Hz. Peygamberin kutsal amacının gerçekleşmesi için tüm mal varlığından geçmiş ve İslam’ın ilerlemesi için adamıştır. Süleyman Ketani’ye göre Hz. Hatice (s.a) tüm servetini Hz. Muhammed’e (s.a.a) bağışlamıştır, ancak bağışlama duygusu ile değil, bilakis dünyanın tüm hazinelerinden daha üstün olan Peygamberden hidayeti elde etmek istemesinden dolayı idi. O, muhabbet ve sevgiyi Hz. Muhammed’e bağışlama duygusunu taşıyor, buna karşın tüm saadet boyutlarını ondan öğreneceğini düşünüyordu.

“Seni fakir bulup zengin etmedi mi?”[66] Allah Resulü de her daim şöyle buyururdu: “Hatice’nin servetinin bana kazandırdığı kazançtan daha karlı bir kazanç elde etmemişimdir.”[67] Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hatice’nin malından borçluların borçlarını öder, yetimlere, yoksullara ve öksüzlere yardım ederdi. Şi’bi Ebu Talip kuşatmasında, Hz. Hatice’nin (s.a) malı Beni Haşim’in masraflarının karşılanması için kullanıldı. Şöyle ki bunun hakkında rivayette şöyle yer almıştır: “Ebu Talip ve Hatice tüm mallarını İslam’ın korunması ve muhasara altında olanlara infak ederek harcamıştır.”[68] Şi’bi Ebu Talip’te Hz. Hatice’nin (s.a) kardeşinin oğlu Hekim b. Hizam, develeri getirir ve o develerle buğday ve hurma taşırdı. Oldukça büyük tehlike ve zorluklarla onları Beni Haşim’e ulaştırırdı.[69]

Hicaz hanımefendisinin seçkin bir özelliği de büyüklüğü ve bağışta bulunmasıydı. Tüm servetini Hz. Muhammed’e (s.a.a) bağışlamış, mahrumlara, açlara yardım etmiş, yetimlere yer vermiş ve adalet ve özgürlüğün yayılması için mücadele etmiştir. Hz. Hatice’nin bu halisçe yardımlarını Allah Teâla değerli saymış ve bunu kendi seçtiği kulu Hz. Muhammed (s.a.a) için nimet ve hediyelerinden saymıştır.[70] Hz. Peygamber efendimiz de (s.a.a) her zaman bu değerli kadının fedakârlık ve büyüklüğünü yâd etmiştir.[71]

Hz. Hatice’nin Vefatı

Kaynaklar Hz. Hatice’nin (s.a) vefatının Bi’setin onuncu yılında, yani Hz. Muhammed’in (s.a.a) Mekke’den Medine’ye hicretinden 3 yıl önce olduğunu kaydetmiştir.[72] Kaynakların çoğu, Hz. Hatice’nin vefat ederken yaşının 65 olduğu yönündedir.[73]İbn Abdulbirr, Hz. Hatice’nin (s.a) vefat ederken yaşının 64 ve 6 ay olduğunu zikretmiştir.[74] Başka kaynaklar ise Hz. Hatice’nin vefatının Hz. Ebu Talib’in vefatıyla aynı yıl olduğunu, ancak biraz daha geç gerçekleştiğini belirtmiştir.[75] İbn Sa’d, Hz. Hatice’nin vefatının Hz. Ebu Talib’in vefatından 35 gün sonra olduğuna inanmaktadır.[76] O ve başka bazı tarihçiler, Hz. Hatice’nin (s.a) vefatının net olarak Bi’setin onuncu yılında Ramazan ayında olduğuna inanmaktadır.[77] Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ilk önce kendi cübbesi ile daha sonra cennet cübbesi ile Hz. Hatice’yi (s.a) kefenlemiş ve Mekke’nin “Hücun dağı” eteklerindeki Mualla türbesinde toprağa vermiştir.[78]

Araştırmalar İçin Referanslar

# İbn Cavzi, Tezkiretu’l Havas, c. 2.

# İbn Haldun, Tarihi İbn Haldun, c. 2.

# İbn Kesir, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1.

# İbn Hişam, Siyretu’n Nebi, tercüme: Seyyid Haşim Resuli Mehallati, c. 1.

# İbn Esir, el-Kamil, c. 2.

# İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, c. 1.

# Ebu’l Hasan Bekri, el-Envaru’s Satiaa mine’l Garrau’t Tahire.

# Beyhaki, Delailu’n Nubuvvet, c. 2.

# Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyretu’n Nebii’l A’zam (s.a.a), c. 2.

# Zehebi, Tarihu’l İslam, c. 1.

# Kuleyni, Usul-u Kafi, c. 2.

# Meclisi, Biharu’l Envar, c. 100.

# Mes’udi, Murucu’z Zeheb, c. 2.

# Vakıdi, Muhtasar Tarihi Dimeşk, c. 2.

Kaynaklar

* İbn Esir Cezri, İzzettin Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed (m. 630), Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, Beyrut, Daru’l Fikr, 1409/1989.

* İbn el-Cavzi, Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed (m. 597) el-Müntezim fi Tarihi’l Umem ve’l Muluk, tahkik: Muhammed Abdul Kadir Ata ve Mustafa Abdul Kadir Ata, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, birinci baskı, 1412/1992.

* İbi el-İmrani, Muhammed b. Ali b. Muhammed (m. 580), el-Enbau fi Tarihi’l Hülefa, Tahkik: Kasım es-Samurai, Kahire, Daru’l Afaku’l Arabiye, birinci baskı, 1421/2001.

* İbn Habip b. Ümeyye el-Haşimi el-Bağdadi, Ebu Cafer Muhammed (m. 245) el-Muhabber, tahkik: İlizeh Lihten Şayter, Beyrut, Daru’l Afakı Cedid.

* İbn Habip b. Ümeyye el-Haşimi el-Bağdadi, Ebu Cafer Muhammed (m. 245), el-Münemmek fi Ahbari Kureyş, tahkik: Hurşit Ahmet Faruk, Beyrut, Alimu’l Kutub, birinci baskı, 1405/1985.

* İbn Hacer Askalani, Ahmed b. Ali (m. 852), el-İsabetu fi Temyizi’s Sahabe, tahkik: Adil Ahmed Abdul Mevcut ve Ali Muhammed Muavvaz, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, birinci baskı, 1415/1995.

* İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Müniu’l Haşimi el-Basri (m. 230), et-Tabakatu’l Kubra, tahkik: Muhammed Abdul Kadir Ata, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, birinci baskı, 1410/1990.

* İbn Sait en-Nas, Ebu’l Feth Muhammed (m. 734), Uyunu’l Esir fi Fununi’l Mağazi ve’ş Şemail ve’s Siyer, talik: İbrahim Muhammed Ramazan, Beyrut, Daru’l Kalem, birinci baskı, 1414/1993.

* İbn Abdulbirr, Ebu Ömer Yusuf b. Abdullah (m. 463), el-İstiyab fi marifeti’l Ashab, tahkik: Ali Muhammed el-Becavi, Beyrut, Daru’l Cil, birinci baskı, 1412/1992.

* İbn Kesir, Ebu’l Feda İsmail b. Ömer ed-Dimeşki (m. 774), el-Bidayet ve’n Nihayet, Beyrut, Daru’l Fikr, 1407/1986.

* Besva, Ebu Yusuf Yakup b. Süfyan (m. 277), el-Marifetu ve’t Tarih, tahkik: Ekrem Ziya el-Amri, Beyrut, müessese er-Risalet, ikinci baskı, 1401/1981.

* Belazuri, Ahmed b. Yahya b. Cabir (m. 279), Cümel min Ensabu’l Eşraf, tahkik: Süheyl Zikar ve Riyad Zerkuli, Beyrut, Daru’l Fikr, birinci baskı, 1417/1996.

* Zerkuli, Hayrettin (m. 1396), el-İ’lam, Kamus Taracim li-Eşheri’r Rical ve’n Nisa mine’l Arab ve’l Müste’birin ve’l Müsteşrikin, Beyrut, Daru’l İlm lil-Melayin, ikinci baskı, 1989.

* Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir (m. 310), Tarihu’l Umem ve’l Muluk, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, ikinci baskı, 1387/1968.

* Ali Ekber Dehhuda, Lügat Name Dehhuda, (Doktor Muhammed Muin ve Doktor Sait Cafer Şehidi’nin gözetiminde), Müessese intişarat ve baskı, Tahran Üniversitesi, yeni dönem ikinci baskı, 1377, c. 7.

* Keremi Feriduni, Ali, Cilvehayi ez Furuğu Asuman Hicaz Hz. Hatice (s.a.a), Kum, Delili Ma, birinci baskı, 1383.

* el-Mufid, el-İfsah, tahkik: Müessese el-Bi’set, Beyrut, Daru’l Mufid lil-Tabaat ve’n Neşr ve’t Tavzi, 1414/1993.

* Mukrizi, Takiyuddin Ahmed b. Ali (m. 845), İmtau’l Esma bima li’Nebi mine’l Ahval ve’l Emval ve’l Hifede ve’l Meta, tahkik: Muhammed Abdulhamdi en-Nemisi, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiye, birinci baskı, 1420/1999.

Dipnotlar

—————————————-

[1] – Ali Ekber Dehhuda, Lügat name Dehhuda, c. 7, Hatice-i Kübra maddesi, (Hayrat Hasan, c. 1, s. 111’den naklen)

[2] – Zerkuli, İ’lam, c. 2, s. 302.

[3] – Ali Ekber Dehhuda, Lügat name Dehhuda, c. 7, Hatice-i Kübra maddesi, (Hayrat Hasan, c. 1, s. 111’den naklen)

[4] – Ebu’l Hasan Bekri, El-Envaru’s Satiae mine’l Gurrai’t Tahire, s. 735.

 [5] – İbn el-Cavzi, el-Müntezim, c. 3, s. 18.

[6] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 6, s. 78.

[7] – İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 8, s. 11, sayı, 4096.

[8] – Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 2, s. 281.

[9] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 129.

[10] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 129.

[11] – Mukrizi, İmtau’l Esma, c. 15, s. 60; Zehebi, Tarihu’l İslam, c. 1, s. 239; İbn el-Cavzi, el-Müntezim, c. 1, s. 346.

[12] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 3, s. 15. (İbn Kesir, vahyin başlangıcı konusunda bu lakapla Hz. Hatice’ye (s.a) işaret etmektedir), Beyhaki, Delailu’n Nubuvvet, kitabın mukaddimesi, s. 16.

[13] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 6, s. 83.

[14] – Meclisi, Biharu’l Envar, c. 100, s. 189.

[15] – Ebu’l Hasan Bekri, El-Envaru’s Satiae mine’l Gurrai’t Tahire, s. 7.

[16] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 293; İbn Sait en-Nas, Uyunu’l Esir, c. 1, s. 63.

[17] – İbn Sait en-Nas, Uyunu’l Esir, c. 1, s. 63.

[18] – Belazuri, el-Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 98.

[19] – Belazuri, el-Ensabu’l Eşraf, c. 15, s. 65.

[20] – İbn Habip, el-Munammak, s. 247.

[21] – İbn Habip, el-Muhabber, s. 452.

[22] – İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, c. 1, s. 159.

[23] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 4, s. 641.

[24] – Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyreti’n Nebi’l A’zam (s.a.a), c. 2, s. 123; (El-İstigase, c. 1, s. 70’den naklen).

[25] – Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyreti’n Nebi’l A’zam (s.a.a), c. 2, s. 125.

[26] – İbn Abdul Berr, el-İstiyab, c. 1, s. 25.

[27] – İbn Abdul Berr, el-İstiyab, c. 1, s. 35.

[28] – İbn Abdul Berr, el-İstiyab, c. 1, s. 35.

[29] – Mes’udi, Murucu’z Zeheb, c. 2, s. 282.

[30] – Besva, el-Marifet ve’t Tarih, c. 3, s. 267; İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 307.

[31] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 293.

[32] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 293.

[33] – İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 39; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 8, s. 174; İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 1, s. 23; Belazuri, el-Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 98 ve c. 9, s. 459; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 2, s. 280.

[34] – Mes’udi, Murucu’z Zeheb, c. 2, s. 287.

 [35] – Beyhaki, Delailu’n Nubuvvet, c. 2, s. 71; es-Siyretu’l Halabiyye, c. 1, s. 140; el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 294; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 98.

[36] – Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 98.

[37] – Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyreti’n Nebii’l A’zam (s.a.a), c. 2, s. 115, es-Siyretu’l Halebiyye, c. 1, s. 140’dan naklen; Tehzib Tarih Dimeşk, c. 1, s. 303; Tarihu’l Hamis, c. 1, s. 264.

 [38] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 295; İbn Kesir, es-Siyretu’n Nebevviye, c. 1, s. 265.

[39] – Vakıdi, Muhtazar Tarihi Dimeşk, c. 1, s. 303.

[40] – Vakıdi, Muhtazar Tarihi Dimeşk, c. 1, s. 275; Tehzibu’l Esma, c. 2, s. 342.

[41] – Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 98.

[42] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 295; Beyhaki, Delailu’n Nubuvvet, c. 2, s. 72.

[43] – Beyhaki, Delailu’n Nubuvvet, c. 2, s. 71; Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyreti’n Nebii’l A’zam (s.a.a), c. 2, s. 114.

[44] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 294.

[45] – İbn Şehri Aşub, el-Menakib Al-i Ebu Talib, c. 1, s. 159.

[46] – Cafer Murtaza Amuli, es-Sahih min Siyreti’n Nebii’l A’zam (s.a.a), c. 2, s. 114.

[47] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 293.

[48] – İbn Sait en-Nas, Uyunu’l Eser fi Fununi’l Magazi ve’ş Şemail ve’s siyer, c. 1, s. 63.

[49] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 1, s. 23.

[50] – İbn Abdul Berr, el-İstiyab, c. 4, s. 1824.

[51] – İbn el-İmrani, el-Enbai fi Tarihi’l Hulefa, s. 46.

 [52] – İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 61; İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 1, s. 26.

 [53] – İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 8, s. 174; İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 294.

 [54] – İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 8, s. 174; İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 2, s. 94.

 [55] – İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 307.

 [56] – İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 307. İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 5, s. 306.

 [57] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 6, s. 81.

 [58] – Zerkuli, İ’lam, c. 2, s. 302.

 [59] – İbn Cavzi, Tezkiretü’l Havas, c. 2, s. 300.

 [60] – İbn Haldun, Tarih İbn Haldun, c. 2, s. 410; İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 3, s. 23; İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 4, s. 1817.

 [61] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 6, s. 78.

 [62] – İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 4, s. 1817.

 [63] – Mukrizi, İmtinau’l Esma, c. 9, s. 88.

 [64] – İbn Esir Cezri, Usdu’l Gabe fi marifeti’s Sahabe, c. 6, s. 78; İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 3, s. 1089.

 [65] – Kuleyni, Usul-u Kafi, c. 2, s. 27.

 [66] – Duha, 8.

 [67] – Meclisi, Biharu’l Envar, c. 19, s. 63.

[68] – Meclisi, Biharur’l Envar, c. 19, s. 16.

[69] – İbn Hişam, Siyretu’n Nebi, tercüme: Resul Mehallati, c. 1, s. 221.

[70] – Meclisi, Biharu’l Envar, c. 35, s. 425; İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, c. 3, s. 320.

[71] – İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 4, s. 1817.

[72] – Mesudi, Murucu’z Zeheb, c. 2, s. 282; İbn Sait en-Nas, Uyunu’l Esir, c. 1, s. 151; İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 4, s. 1817; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 11, s. 493; İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 8, s. 14.

[73] – Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 11, s. 493.

[74] – İbn Abdul Birr, el-İstiyab, c. 4, s. 1818.

[75] – Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 11, s. 493; İbn Sait en-Nas, Uyunu’l Esir, c. 1, s. 151.

[76] – İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 1, s. 96.

[77] – İbn Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 1, s. 14.

[78] – Ebu’l Hasan Bekri, El-Envaru’s Satiae mine’l Gurrai’t Tahire, s. 735.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment