نماز جمعه

Muttakilerin Özellikleri (38)

Konu: Fazileti: Helal rızkı talep etmek

Hamburg İslam Merkezi Başkanı ve İmamı

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Müfettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmeyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalplerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçisi ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mücadele ve dava arkadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm Müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun

Muttakilerin özellikleri: Helali talep etmek

وَ طَلَباً فِي حَلَالٍ

Muttakiler bu beyandan da anlaşıldığı üzere, atıl, tembel ve avare insan olamaz. O gayret, çaba ve amel ehlidir. Rızkı ve kazancı konusunda da başkasına yük olmaz. Kendi ekmeğini kendisi kazanır. Parazit yaşamaz. Yaşamda aktif ve hereketlidir. Hem bireysel ve hem de toplumsal illerlemeye katkı sağlar. Tabiki kazancını temin etmeye çabalarken helal arayışındadır ve harama bulaşmamak için oldukça tıtız davranır. Helal kazanç konusunda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “İman yetmiş küsür şubedir, faziletli şubelerden biri de helal kazançtır.„ (Kafi c 5. S 78) Konuyla ilgili, olarak Yüce Allah Müminun suresi 51. Ayeti celilede şöyle buyurmaktadır:

يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

Ey peygamberler! Tertemiz nimetlerden yiyip için, güzel işler yapın. Kuşkusuz ben yaptıklarınızı eksiksiz bilmekteyim.

Bir yoruma göre aslında burada özellikle Hz. Muhammed’e hitap edilmekle birlikte, tertemiz nimetlerden yiyip içmek, güzel işler yapmak” diğer peygamberlerin dinlerinde de bir yasa olduğu için âyette bütün peygamberlere yönelik bir hitap cümlesi kullanılmıştır.

Tertemiz nimetler diye çevirdiğimiz tayyibât kelimesi, hem şer‘î bakımdan yenilip içilmesi, kullanılması helâl olan hem de saf, temiz ve sağlığa uygun olan nimetleri ifade eder.

Cuma suresi 10. Ayeti kerimede Allah inananları helal kazanc için çabalamaya teşvik etmektedir:

فَاِذَا قُضِيَتِ الصَّلٰوةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْاَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfundan nasip arayın. Allah’ı da daima çok anın ki kurtuluşa eresiniz.„

10. âyette geçen “yeryüzüne dağılınız” anlamındaki buyruk, cuma namazının kılınmasından sonra çalışmaya, dünya işiyle meşgul olmaya dinî bir engel bulunmadığını belirtmektedir. Bu ifadeyle muhtemelen, müslümanların yakın çevrelerinde dinî telakkilerine en fazla muttali oldukları yahudilerin cumartesi gününe ilişkin uygulamaları dolaylı biçimde eleştirilmiş olmaktadır. Zira onlar bir taraftan bu konuda kutsal kitaplarında yer alan ifadeyi yüce Allah’ın kudretini sınırlar ve O’na noksanlık izâfe eder bir biçime dönüştürmüşler (Tekvîn 2/2-3), bir taraftan da ya bu güne ilişkin buyruğa hiç uymama yahut onu çerçevesi dışına taşırıp cumartesiyi abartılı bir yasaklar günü haline getirme şeklinde aşırılıklara gitmişlerdi (bk. Bakara 2/65; A‘râf 7/163-165). Böylece Yeryüzüne dağılınızbuyurularak, cuma namazı çağrısı üzerine dünya meşgalesini bırakıp hemen toplu ibadet mahalline gitme vecîbesinin yanlış anlaşılması önlenmiş, yasağın namaz süresiyle sınırlı olduğuna açıklık getirilmiştir. İfadenin asıl amacı bu olmakla beraber, buradaki emir ifadesinden ayrıca çalışmaya teşvik anlamı da çıkarılabilir; çünkü âyetin devamında ve Allah’ın lutfundan nasip arayınız buyurulmaktadır. Bu da, namaz süresine ilişkin yasağın tembelliğe itici bir sebep olarak algılanmaması için yapılmış bir uyarı olmalıdır. Öte yandan bu âyetin “Allah’ı da çok anın ki kurtuluşa eresiniz meâlindeki cümlesiyle, gerçek dindarlığa yalnız mâbed içinde ibadet edilmekle ulaşılamayacağına, burada olduğu gibi mabet dışında da Allah’ı anmanın, iş ve ticaret hayatında da O’nun rızâsını gözetmenin önemli olduğuna vurgu yapıldığı dikkatten kaçırılmamalıdır.

يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

Ey peygamberler! Tertemiz nimetlerden yiyip için, güzel işler yapın. Kuşkusuz ben yaptıklarınızı eksiksiz bilmekteyim.

Bir yoruma göre aslında burada özellikle Hz. Muhammed’e hitap edilmekle birlikte, tertemiz nimetlerden yiyip içmek, güzel işler yapmak” diğer peygamberlerin dinlerinde de bir yasa olduğu için âyette bütün peygamberlere yönelik bir hitap cümlesi kullanılmıştır (diğer yorumlar için bk. Râzî, XXIII, 104; Şevkânî, III, 548-549).

Tertemiz nimetler diye çevirdiğimiz tayyibât kelimesi, hem şer’î bakımdan yenilip içilmesi, kullanılması helâl olan hem de saf, temiz ve sağlığa uygun olan nimetleri ifade eder (Zemahşerî, III, 49).

Yine konuyla ilgili olarak Allah Resulünden, Muaz bin Cebel şu hadisi nakletmektedir:

“Kıyamet gününde, bir kul şu dört şeyden sorguya çekilmeden bir tarafa adım atamaz: Ömrünü nerede tükettiğini, gençliğini nerede eskittiğini, malını nereden kazanıp nerede harcadığını ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığını…” (Krş. Tirmizi, Kıyamet, 1, IV, 612; Mecmau’z-zevaid, 10/346).

Helal rızkın önemi

Peygamber ve Ehl-i Beytinden bize gelen onlarca hadis ve rivayet, tembellik ve ataleti şddetle yasaklamakta ve helal kazanç önemle vurgulanmaktadır.

– طَلَبَ الحَلالِ فَریضَةٌ عَلی کُلِّ مُسلِمٍ وَ مُسْلِمَةٍ )بحارالانوار، ج103، ص9)

“Her müslüman erkeğe ve kadına helal kazanç elde etmek farzdır

Yine bir başka hadisinde sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

– اَلکادُّ لِعِیالِهِ کَالْمُجاهدِ فی سَبیلِ الله )بحارالانوار، ج103، ص12)

“Ailesini geçindirmek için çabalayan kimse Allah yolunda cihad eden kimsedir

Tembellik yerilmiştir

– إنَّ اللهَ یُبْغِضُ الشّابَّ الفارِغ (جامع السعادات، ج1، ص152)

Allah boş boş gezen genci sevmez. (Camius Saade c 1. s 152)

Günümüzde birçok insan; çalışmadan, emek sarf etmeden para kazanmanın yollarını aramakta veya çalışmada gözü olmayıp tembelliği tercih etmekte, hattâ bazen harama düşerek şans oyunları, kumar, vs. yoluyla kolayca para elde etmenin peşine düşmektedir.

Bu şekilde zavallı bir duruma düşen insanoğlu; hem mürûvetini (erkekliğini) zedelemekte, hem de başkasına muhtaç bir hayat yaşamak durumunda kalmaktadır.

Hâlbuki yüce dinimiz İslâm’da çalışmak ve üretmek, tergîb ve teşvik edilerek methedilmiş; tembellik ve dilencilik ise terhîb edilerek zemmedilmiştir.

Çalışma hayatında hasbelkader kimi âmir, kimi memur olmuştur. Kimi de işveren, kimi işçi olmuştur. Bu bakımdan çalışmanın küçüğü büyüğü, ehemmiyetli olanı olmayanı olmaz. İş iştir ve Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı istikametinde olduktan sonra hepsi mübârektir.

Çünkü çalışmak, insana izzet verir; tembellik ise zillet verir, kişide insanların huzûruna çıkacak yüz bırakmaz. Nitekim bir hadîs-i şerifte ifade edildiğine göre;

“(Çalışmakta gözü olmayıp) insanlardan dilenip duran kişi, sonunda kıyâmet gününde (Allâh’ın huzûruna) yüzünde bir parça bile et kalmamış vaziyette gelir.” (Buhârî, Zekât, 52)

Çalışmak; insanı diri, zinde ve dinamik tutar. Büyüklerimiz;

İşleyen demir pas tutmaz.” demiştir. Bu bakımdan çalıştıkça; insanın bedeni ve zihni, diri ve zinde bir durumda kalmaktadır. Bunun aksine tembellik, insanın beden ve zihnini hantal hâle getirmektedir. Tembellik bir virüs gibi insanın vücuduna girmekte, eğer tedbir alınmazsa daha büyük beden ve zihin rahatsızlıklarına sebep olabilmektedir.

Onun için çalışmak, hayatımıza bereket ve huzur getirir; tembellik ise bereketsizlik ve huzursuzluk getirir. Hangi işte çalışırsa çalışsın, ne kadar para getiren iş olursa olsun, çalışan insan; hayatında bir bereket ve tatlı bir huzur elde eder.

Çalışmak, yeniyi üretmek; tembellik ise hazırı tüketmektir. Dînimizde boş durmak hoş karşılanmamıştır. “Boş duranı Allah sevmez.” diye bir söz, bir rivayet vardır. Onun için bir işi bitirip öbür işe geçmek, Kur’ân-ı Kerim’de teşvik edilen bir husustur. Çünkü boş durmak, beraberinde tembelliği de getirir. Şeytanın vesvesesi ile birlikte insana hükmetmeye başlayan tembellik, insanı hazıra konmaya hattâ dilenciliğe sevk eder.

Bu bakımdan çalışmak, insana el emeği ile yetinme ve kanaat etme ahlâkı kazandırır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

Kesinlikle hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allâh’ın Peygamberi Dâvud -aleyhissselâm- da kendi elinin emeğini yiyordu.”

Tembellik ise beraberinde başkasına el açmayı getirir. Hattâ belli bir noktadan sonra -Allah korusun- kişiyi dilencilik yapmaya sevk eder. Tembellik gösterip çok muhtaç olmadığı hâlde dilencilik yapan kişi, aslında ateşi satın almaktadır. Zira bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

Servetini artırmak için dilenen, istediği az veya çok olsun, gerçekte kor ateş dilenir.” (Müslim, Zekât, 105)

Bununla birlikte insan bu bilinmez; düşer kalkar, gün olur Allah vermesin başkasına muhtaç hâle gelebilir. Bu durumda bir hadîs-i şerifte belirtildiğine göre:

Yalnızca şu üç kişi dilenebilir:

•Çok fakirlik çeken,

•Ağır bir borç altında bulunan ve

•Kan bedelinin (diyetin) altında ezilen

Çalışmak Rahmân’dan, tembellik de şeytandandır. Öyle ki Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tembellikten Allâh’a sığınmıştır. Çünkü tembellik gerçekten Allâh’a sığınılacak bir durumdur. Hattâ tembellik, insanın beden ve rûhunu kemiren müzmin bir hastalıktır.

Çalışan insan Allâh’ın izniyle kolay kolay hasta olmaz. Çünkü bedeni hareket hâlinde olup, zihni de yaptığı işle meşgul olmaktadır. Yani çalışan insan, hem bedenen hem rûhen daima hareket hâlindedir. Tembel insan ise; hareketsiz bir hayat yaşayıp hiçbir meşrû işle meşgul olmadığı için, zihnini lüzumsuz onlarca düşünce ile doldurmuş, içini kemiren vesveselere teslim olmuştur. Hattâ tembel insanın içine düştüğü vesvese çukuru, onu öyle yerlere götürür ki bazen farkında olmadan kendini haram mekânlarda görüverir.

Şu bir hakikat ki hırs, tama’ gibi kötü hasletler, kişileri çalışmadan, kısa yoldan para kazanmaya, dilencilik yapmaya sevk etmiş, bu da insana huzursuzluktan başka bir şey getirmemiştir. Çok para kazanma hırsı, çok tüketime sebep olmuş; çok tüketim de çok para kazanma hırsını tetiklemiştir. Ve neticede kısır bir döngü ortaya çıkmıştır. Şöyle ki çok para kazanma, çok tüketme; çok tüketme, çok para kazanma…

Müslüman fertler olarak bu kısır döngüden kurtulmalı, çalışıp üretmeliyiz. Çünkü; “O; geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.” (el-Furkān, 25/47) buyurulmuştur. Böylece hem fert olarak hem de cemiyet olarak huzura kavuşmalıyız. Aynı zamanda bu, ülke olarak kalkınmanın yollarından biridir.

Zira; İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” (en-Necm, 53/39-41)

Bu arada müslüman; çalışma hayatında dürüstlük, adâlet, hakkāniyet gibi fazîletleri hayata geçirmeli, bu meşguliyeti esnasında kulluk vazifesini de ihmal etmemelidir. Ve hayatı boyunca şu âyet-i kerîmenin fehvâsınca hareket etmelidir:

Onlar; ne ticaret, ne de alışverişin kendilerini Allâh’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, gözlerin ve gönüllerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkarlar.” (en-Nûr, 24/37)

Haram Yemek

İslam çalışmaya teşvik eden, insanın elini açık bırakan bir din olarak, haram kazanca hiç bir şekilde müsamaha göstermez. Çünkü haram kazanç ve lokma insanı ahlaki çöküşe götürür. Haram kazancın revaç bulduğu toplumda sadece biraz değil toplumda fesada uğramaktadır. Haram kazanç toplumum ekonomik ve ahlaki güvenliğini de ciddi biçimde tehdit etmektedir. Kur’anı Kerim haram yiyen geçmiş ümmetleri şiddetle tehdit ederek Müslüman ümmeti bu hususta duyarlı olmaya çağırmaktadır. Konuyla ilgili olarak Maide 62. Ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

وَتَرٰى كَث۪يراً مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Onlardan birçoğunun günaha girmede, haksızlık etmede ve haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! „

Yahudilerin –hepsi olmasa da– çoğunun müslümanlara karşı yalancılık, haksızlık, düşmanlık gibi menfi davranışlarda, günah işlemede, rüşvet ve benzeri yollarla haram yemede birbirleriyle yarıştıkları; bu yaptıklarının son derece çirkin davranışlar olduğu ifade edilmektedir. Yüce Allah, “…görürsün” hitabıyla bu tutumlarının herkes tarafından gözlemlenebilen bir durum olduğuna işaret etmektedir.

Haram, yeme, içme, giyinme mesken ve benzeri her türlü gayrı meşru tasarrufa şamildir. Bazen kişi haksız bir geliri elinde tutar, kullanmaz ama sahibine de vermez. Bu da haram kazançtır.

Haram yiyenin kırk güne kadar ibadetleri kabul olmaz. Ve insanın zurri Hadisini de akıldan çıkarmamak gerek.

Helal Rızık konusunda ise Yüce Allah Hud suresi altıncı ayette şöyle buyurmaktadır:

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’ın üzerine olmasın! Allah onların halen bulunduğu yeri de emanet olarak konulacağı yeri de bilir; hepsi apaçık kitapta vardır.

Allah Teâlâ burada, insanlar dahil yeryüzündeki bütün canlıların rızıklarını yaratmanın kendine ait bir iş olduğunu vurgulayarak önceki âyetin anlamını pekiştirmektedir. Bir sonraki âyette buyurulduğu üzere gökleri ve yeri yaratan O olduğu gibi, yeryüzünde sürünen, hareket eden, ayaklarıyla yürüyen, sularda yüzen, gökyüzünde uçan veya başka şekillerde hareket eden büyük, küçük, görülebilen ve görülemeyen bütün canlıları yaratan (krş. en-Nûr 24/45) ve rızıklarını iradeleri vasıtasıyla veya kendi iradesiyle ulaştıran yine O’dur. O, yer küresini bu canlıların rızıklarını karşılayacak biçimde yarattığı gibi, her türe münasip rızıkları da yaratmıştır. Canlıların yapılarını, rızıklarını elde edecek şekilde yaratmış, besinleri temin etmeleri için bazılarına akıl ve irade gücü, bir kısmına da yalnızca içgüdü vermiştir.

Allah’ın rızkı tekeffül etmesi “canlıların rızıklarını kazanmak için hiçbir çaba harcamalarına gerek olmayacağı”şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah insanlara akıl ve irade, hayvanlara da içgüdü vermiştir. Öteki canlılar rızıklarını elde etmek için içgüdülerini kullandıkları gibi insanlar da akıl, irade, ruhsal ve fiziksel yeteneklerini kullanmak durumundadırlar.

Zariyat suresı 58. Ayeti kerimeyle hutbemize son veriyoruz.

نَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ

“Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır. „

Rabbimiz; cümlemizi tembellikten, insanlara el açıp dilencilik yapmaktan muhafaza buyursun!

Rabbimiz, rızasına muvafık hayırlı işlerde çalışmayı ve insanlığa faydası dokunan şeyleri üretmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment