نماز جمعه

Muttakilerin Özellikleri (30)

Muttakilerin 27 Fazileti: Kararlılık ve uzak Görüşlülük

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Mufettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Muttakilerin ikinci zahiri alameti: Yumuşak olmakla birlikte, kararlı ve uzak görüşlü olmak.

– وَ حَزْماً فِی لِینٍ

Uzak görüşlülük insanı gelecek ile ilgili atacağı adımlarda ve alacağı kararlarda doğru ve isabetli hareket etmesini ve yaptıklarından dolayı pişmanlık duymamasını beraberinde getirir. Dolayısıyla müslüman tüm işlerinde akibeti düşünür. Akıllı ve gerçekçi davranır, hataya sebebiyet verecek duygusallık, nefsani ihtiras, heva ve hevesten uzak bir şekilde, akl-ı selim sahibi insanların meşveretinden yardım alarak karar alırlar. Başkalarına danışmadan başı buyruk hareket etmezler. Başkalarına danışan onların aklından yararlanmıştır. İnsan başaklarına danışarak bir karar alırsa rahat eder. Tabiki kişi hem aldığı kararlarda ve hem de atacağı adımlarda ifrat ve tefritten ve infiali hareketlerden uzak durmalıdır. Konuyla ilgili olarak İmam Ali Hazretleri 181. Hikmetinde şöyle buyurmaktadır:

ثَمَرَةُ التَّفْرِيطِ النَّدَامَةُ، وَ ثَمَرَةُ الْحَزْمِ السَّلَامَةُ (نهج البلاغه، حکمت181)

“Tefriti (gevşek davranmanın) meyvesi pişmanlıktır, kararlılık ve uzak görüşlülüğün semeresi ise selamettir.”

Hırs ve tamahkarlık insanı uzak görüşlülükten uzak tutan en önemli faktördür. Çünkü hırs, tama, uzun arzular ve şehevi ihtiraslar aklı perdeler, gerçekçilikten uzaklaştırır. Bir şeyi arzulayan ve elde etmek için hırslı davranan kimse o konuda akılcı bir karar alamaz. Bir şey hakkında tamahkar olmak, akılcı bir karar alma ve uzak görüşlü olma önünde en önemli engeldir. Konuyla ilgili olarak 219 hikmetlerinde İmam Hazretleri şöyle buyurmaktadır.

– أَكْثَرُ مَصَارِعِ الْعُقُولِ، تَحْتَ بُرُوقِ الْمَطَامِعِ (نهج البلاغه، حکمت219)

“Akıllar en çok tamah ve uzun arzuların şimşekleri altında ölümcül yenilgiye uğrarlar“

Küçük çıkarlar peşinde olmak, rakipleri alt etmeyi düşünmek, zevkler ve lezzetlere kendini kaptırmak hem insan aklı ve hem gözlerini isabetli bir yargıda bulunmakta yanıltıp, işlerin akibetini görmekten alıkoyar. Akibetbin ve akibetendiş olmamak ( sonucu görmemek) nedamet ve pişmanlığı beraberinde getirir ve kişinin bu bağlamda dalkavukların, yalancıların ve abartanların telkinleri ve tumturaklı sözlerine kapılıp bir ömrünü boşuna harcayıp, sonunda derinde nedamet duymasına sebep olabilir.

Kur’anda Uzak Görüşlülük

İnsanlar arası ilişkilerde, sosyal konularda, ticari mübadelelerde, alış verişte yatırımlarda uzak görüşlü olmak gerek. Yersiz itimat ve güven çoğu zaman zarar ve ziyan beraberinde getirir. Bir tarafın yani güvenen insanın hakları zayi olabilir. Hatta dostluklar ve ortaklıklar zedelenebilir. Ancak her şey yazıya döküldüğü zaman durum farklı olur… Kur’an borçlanmada. Ticari mübadelelerde, evlilikte ve gelecek ile irtibatlı olan tüm hususlarda ve bilhassa borçlanma ve alış verişte geleceği düşünerek adım atmamızı ve yanlış anlaşılma ve iphama sebebiyet verecek davranışlardan uzak durmamızı öngörmektedir.

Bu bağlamda yazıya döküm önemli bir ihtiyati tedbir olarak önümüze çıkmaktadır. Konuyla ilgili olarak Bakara suresi 282. Ayeti kerimede Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır.

ا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٢٨٢﴾

Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Borç ilişkisinin, aranızda alıp vererek bitirdiğiniz peşin ticaret olması müstesnadır; onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış veriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtip de şahit de zarar görmesin. Eğer bunu yapar da zarar verirseniz şüphesiz bu sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.

Toplum hayatının mal ve para borçlanması olmadan yürümediği tecrübeyle sabittir. İnsanlar bu ihtiyacı istismar ederek faizciliğe yönelmişler, bir müddet sonra ödemek üzere mal veya para talep edenlerden bunu fazlasıyla (faiz) ödemelerini istemişler, bu da birçok olumsuz sonuç doğurmuştur. Bu yüzden faizi haram kılan Kur’an, gerek ödünç almak ve gerekse diğer meşrû akidleri yapmak suretiyle borçlanmayı helâl kılmış, bu hükmü de –faiz yasağı faizsiz borçlanmayı da kapsar zannedilmesin diye– hemen faiz yasağının arkasından beyan etmiştir. Borç ilişkisinde en önemli mesele onun zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesidir. Bunun sağlanabilmesi için de hem unutmayı hem de inkârı önleyecek tedbirlere ihtiyaç vardır. Yazma, şahit tutma, teminat alma, insanlarda emanet ve sorumluluk duygusunu geliştirme bu tedbirlerin en önemlileridir. Kur’ân-ı Kerîm’in bir sayfa tutan bu en uzun âyetiyle onu takip eden âyet bu tedbirleri açıklamaktadır.

 İbn Abbas bu âyetin selem (peşin parayla sonradan, meselâ hasat mevsiminde teslim edilecek mal satma) işlemiyle ilgili olarak geldiğini söylemiştir. Ancak âyetin geliş sebebinin özel olması hükmünün genel olmasına engel teşkil etmediğini göz önüne alan tefsirciler, haklı olarak bu âyetin bütün vadeli borç ilişkilerini kapsadığını ifade etmişlerdir.

“Yazın” emrinden sonra gelen “Bir kâtip yazsın” emri, “Taraflar okuma yazma biliyorlarsa kendileri yazsınlar ve her biri yazdığını karşı tarafa versin; ayrıca hukukî işlem için tanık bulundursunlar. Eğer taraflar okuma yazma bilmiyorlarsa aralarındaki borcu, yazmayı bilen birisi doğru dürüst yazsın” şeklinde anlaşılmış ve yorumlanmıştır. Yazma emri aynı zamanda İslâm hukukunda yazının delil olduğuna, yazılı vesikanın ispat vasıtası olarak kullanılacağına dayanak kılınmıştır.

Yazma ve tanık tutma birbirinin yerine geçmek üzere öngörülmemiş, amacı gerçekleştirmeye daha uygun ve yardımcı olacağından ikisi birden istenmiştir.

Malî konularda şahit ya iki erkek ya da bir erkek, iki kadın olacaktır. Daha azı iddianın ispatı için yeterli değildir. Tek erkeğin yeterli olmaması, onun akıl ve dürüstlük bakımlarından eksik olduğu gerekçesine değil, hakkın ve alacağın zayi olmaması için daha ihtiyatlı ve tedbirli olma hikmetine bağlıdır. Bir kadın yerine iki kadının şart koşulması da tek kadının akıl ve dürüstlüğünün yeterliği konusundaki şüpheden veya hükümden değil, onların özel durumları, konumları, psikolojileri, ev dışındaki hayatla ilgileri bakımından unutma veya şaşırma ihtimallerinin daha fazla olmasındandır; yani yine hakkın zayi olmamasına yönelik bir tedbirden ibarettir. Kadın bu bakımdan da ikinci sınıf ve dereceden bir insan olarak algılanmadığı içindir ki, “erkek bulunmadığı takdirde” denilmemiş, erkek bulunsa bile kadınların tanıklığı kabul edilmiştir. Âyetin ifadesine dikkat edildiğinde anlaşılacağı üzere iki kadının şahitliğinde tanıklık eden yine bir kadındır; yani nisabı (şahitlik için gerekli sayı) doldurma bakımından bir kadın, bir erkek gibidir. Diğer kadının işi, hemcinsinin unutması veya yanılması halinde ona hatırlatmaktan, hatırlamasına yardımcı olmaktan ibarettir.

Borç doğuran akidlerin peşin usulüyle yapılması, akdin hemen sonunda alacak ve borcun kapanması halinde yazma yükümlülüğü kaldırılmakta, fakat yine de tanık tutma tavsiye edilmektedir. Çünkü vadenin söz konusu olmadığı akidlerde de ihtilâflar çıkabilmekte, şahide ihtiyaç hâsıl olabilmektedir.

Hadislerde uzak görüşlülük

 Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en uzak görüşlüsü öfkesini en çok yenendir.

 Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz en zekiniz ölümü en çok hatırlayanınızdır ve şüphesiz en uzak görüşlünüz, ona en güzel hazır olanınızdır.

 İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En uzak görüşlünüz, en zahit olanınızdır.”

 İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Uzak görüşlülüğün kemali, zıtlarla uzlaşmak ve düşmanlarla idare etmektir.”

 İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün uzak görüşlülük ihtiyatlı davranmaktır.”

 “En üstün uzak görüşlülük zorluklara karşı sabretmektir.

 “Denemeden güvenmek uzak görüşlülüğe aykırıdır.”

 İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim uzak görüşlü olmak ister ama ihtiyatlı davranmazsa kendini alaya almıştır.”

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment