نماز جمعه

Muttakilerin Özellikleri (29)

Hamburg İslam Merkezi Başkanı ve İmamı

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Müfettih

Konu: Dinde güçlü ve kararlı olmak

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mücadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Muttakiler dindarlıkta güçlü ve kararlıdırlar.

Şimdiye kadar muttakilerın vasifları ile ilgili İmam Alinin Hemmam adındaki yaranının talebi üzerine muttakilerin sıfatlarını görürcesine İmamdan açıklamasını talep etmesi üzerine, İmam bu hutbesinde ilk önce muttakilerin 25 deruni, ruhi ve manevi erdem ve özelliklerinden söz ettiler. Şimdi ise İmam hutbesinin devamında zahiri ve gözle muşahede edilen alamet ve nişanelerini teker teker saymaktadır:

فَمِنْ عَلَامَةِ أَحَدِهِمْ أَنَّكَ تَرَى لَهُ قُوَّةً فِي دِينٍ

Onlardan birinin alameti onu dini işlerde güçlü görmendir.

İmamın hutbesinde saydığı 25 özelliği ve sıfatı aşikara görmek mümkün değildir. Gece namazlarından tutun, tevazu, kendilerini sürekli kritize etmeleri, övgü ve medihlerden uzak durmaları, kibirlenip, gururlanmamaları, halim ve selim oluşları ve benzeri diğer sıfatlarının çoğu derunidir. Bu sıfatların çoğu gözlerden uzak ve bir parçada ihlasa halel gelmemesi için gizlilik ve gözlerden uzak olmayı gerçekleştiren durumlardır. İmam hutbesinin ikinci bölümünde ise muttakilerin başkaları tarafından müşahede edilebilen aleni ve aşikar bazi özelliklerine değinmektedir. Bu bölümde İmam ilk özellik olarak muttakilerin dindeki güçlülük ve kararlılığına dikkatleri çekmektedir. Dindarlıklarındaki güçlülük ve kararlılık sadece inançta değil amel ve davranışta da kendisini göstermektedir. Kişinin şahadetini getirmesi ve islamını açıklaması onu müslümanlar dairesine sokar ve fıkhi olarak bir müslüman muamelesi görmesine yol açar. Ancak gerçek dindarlık şehadet getirmenin ve İslamı aşikar kılmanın çok ötesindedir.

Dinde güçlü olmanın dış izleri

Bir kimse eğer müslüman olduğunu dile getiriyor ancak namaz kılmıyor, zekat vermiyor ve dinin diğer ahkamıyla amel etmiyorsa, her ne kadar islam dairesinin dışında sayılmıyorsada, ancak dindarlığının pürüzlü ve eksik olduğu kesindir. Çünkü dini emir ve öğretilerle amel etmek sadece dinin bir gereği ve mahsulu değil, dinin ve dindarlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Konuyla ilgili, olarak İmam Sadık Hazretleri şöyle buyurmaktadır.

– الإيمَانُ لايَكُونُ إلّا بِعَمَلٍ، وَالْعَمَلُ مِنْهُ، وَلَا يَثْبُتُ الإيمَانُ إلّا بِعَمَلٍ (کافی، ج2، ص38، حدیث3)

Amelsiz iman olmaz, amel imandandır. İman ancak amel ile sabitleşir.

Dindeki güç ve kuvvet, ameldeki güç ve ciddiyeti gerekli kılmaktadır. Dini güçlülüğü takva ehlinin zahiri alametlerinden gören İmam Ali hazretlerinin bu beyanından maksat, muttakilerin dini amellerdeki azim ve kararlılıklarına atıf yapmaktır. Zira imanın dereceleri vardır. Kuvvetli olabilir ve zayıf olabilir. Bir başka ifadeyle iman artabilir ve azalabilir. İmam toplum bireylerini dini amel ve değerleri korumaya davet etmekte, dini korunması ve himaye edilmesi gereken ve kendisine karşı titizlikle davranılması gereken bir kardeş mesabesinde görmektedir.

– أخوكَ دِينُكَ، فاحْتَطْ لدِينِكَ بم شِئتَ (أمالي شیخ طوسي : 110/168)

“Dinin kardeşindir, güç yettirebildiğin kadarıyla ona karşı ihtiyatlı davran.”

Mevlana dinin korunması konusunda şöyle diyor:

Normal insanların kendi çocuğunu koruyan bir anne misali, zarar görmemesi ve gevşememesi için imanını dikkatlice korumaya çaba göstermesi lazım

Güçlü mümin, insanları her şartta İslam’a davet etmekten korkmaz, her tür fırsatı kullanır, her tür meydan okumaya fikri olarak hazırlık yapar. Son zamanlarda, İslam adına hiçbir fikri hazırlığı olmadan ortaya atılan, “Cihad yapıyorum” diye masumları öldüren grupların dinimize verdiği zararı esefle izliyoruz. Akıllarınca İslam devleti kurduklarını iddia eden bu nadanlar, maalesef fikrî arka planı olmayan, şiddeti cihad zanneden zayıf karakterli kimselerdir.

Güçlü müminin başka bir özelliği de, hiçbir şartta istikametten ayrılmaması, doğru bildiği yolda yürümesidir. O, İslam’ın emir ve yasaklarını zamane insanlarının arzularına göre eğip bükmeden güzelce yaşar, dini yaşantısını insanların keyfine göre değil de Allah’ın rızasına göre ayarlar, zayıf Müslüman ise zor zamanda istikametten ayrılır, dininden taviz verir. Güçlü mumin su prensibi hayatında unutmaz: “İstikâmete ulaşmak için bütün gücünle gayret etmelisin, aksi hâlde boşuna kürek çekip durursun.

Nitekim iman edip istikamet üzere kararlıca hareket eden müminler konusunda Allah (c.c) Fussilet suresi 30 ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Kuşkusuz Rabbimiz Allahtır, deyip sonra sebat gösterenlere melekler inerler ve şöyle derler. Korkmayın ve üzülmeyin ve size vadedilen cennet müjdesiyle sevinin” Bunlar tabiki baştan aşağıya imanla yoğrulmuş olan kimselerdir. Hiç bir şey onların imanını zedelemez. Bunlar amelleriyle güçlü bir iman ve sarsılmaz bir dindarlığa sahip olduğunu gösteren kimselerdir.

Netice olarak güçlü mümininin böyle olmayanlardan en büyük farkı İslam’ın güzel ahlakını hem yaşaması hem de yaşatmaya çalışmasında yatar. O şer’i hükümlerin uygulanması için elinden geleni yapar, böyle yapan müminler sadece kendi şahsi kurtuluşları için ibadet ile meşgul olan müminlerden daha üstündür. Zira dini kendi ferdi hayatlarının dışında topluma mal etmeye çalışanlar gerçek Peygamber varisi olmakta ve bir bakıma onun vazifesini devam ettirmektedirler.

İnsanların Dindarlığı İçin Kur’ani Ölçüler

Kur’an da, insanların dindarlığını onların amellerinde görmektedir. İnsan ameliyle inancını ispatlar. İman, inanç ve itikadı prensiplerle sabitleşir ve amel ile ıspatulanmış olur. Güçlü iman için Kur’anda bir çok parametre mevcut bulunmaktadır. Bu parametrelerden biri zayıf ve yoksul, yetim ve fakir insanlara yardım eli uzatmak, onları yedirmek ve içirmektir. Veya insanları hürriyetine kavuşturmak, yıkıcı ve helakete götürücü amel ve davranışlardan uzak durmak, tekâmüle götüren erdem ve faziletlerle donanmaktır. Eğer bir insan dindarlıktan söz ediyor ve toplumun zayıf kesimlerine karşı sorumlu davranmıyorsa. Böylesi bir insan iddiasında sadık değil ve dini yalanlayan olarak tanımlamaktadır.

Konuyla ilgili olarak Maun suresinde Yüce Rabb şöyle buyurmaktadır.

Ceza ve mükafat gününü yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi acımasızca itip kakar. Yoksulu doyurmaya kimseyi özendirmez. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gaflet ederler. ( namazların gereğini yapmazlar.) Onlar gösteriş yaparlar. Ve ihtiyaç duyulan şeyleri ihtiyaç duyanlara vermekten sakınırlar.”

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ؛ فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ؛ وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ ﴿ماعون:1-۳﴾

Kur’an mecazi anlamda sarp kayadan ve sarp kayayı aşmaktan söz etmektedir. Beled suresi 11-17. Ayeti kerimelerde Rabbul Alemin şöyle buyurmaktadır:

“ Ama o sarp yokuşu aşmaya koyulmadı. Sarp yokuşunu ne olduğunu sen ne bilirsin. Bir köleyi (tutukluyu9 özgürlüğüne kavuşturmaktır. Ya da açlık gününde yakını olan bir öksüze veya toprağa serilmiş bir yoksula yemek yedirmektir. Sonra iman ederek birbirine sabrı tavsiye eden ve merhameti öğütleyenlerden olmaktır. İşte onlar, uğurlu ve mutlu kimselerdir

Kur’an mantığı açısından, toplumun zayıf ve muhtaç olan katmanlarının derdiyle dertlenmeyen kimsenin dindarlığı pürüzlüdür. Kendini görünürde dindar gösteren ve zahiren de kendisini kamil bir müslüman olarak yansıtan, ancak insanların dertleriyle dertlenmeye ve ihtiyaçlarını gidermeye sıra gelince bir adım bile atmayan ve gevşek davranan kimseler gibi.

Sadinin ifadesiyle

Ben onu içi dolu bir fıstık zannetmiştim

Ama kat kat soğan misali çıktı

Amelsizlik İnsanı Dinsizliğe Götürür.

Amel dinin ve imanın parçası olduğu gibi, amelsizlik insanı dinsizliğe götürebilir. Yüce Allah insanın dindarlıktan uzaklaşmasının, kafir ve zındık kesilmesinin başlıca sebebinin günah ve isyan olduğunu beyan buyurmaktadır. Sadece inancının sağlam olduğuna bel bağlayan ve bununla iktifa eden kimse, tembellik veya iradesizlik ve gevşeklikten dolayı dini vecibelerini yerine getirmezse, helal ve haram hususunda dikkatli davranmazsa, yavaş yavaş inancında da sarsıntılar meydana gelir, inandığı hususlarda kuşkulanmaya başlar ve akabinde inandıklarını inkara kalkışır.

ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

“Sonunda, Allah’ın âyetlerini yalan saymak ve onları alaya almak suretiyle kötülükte ileri gidenlerin âkıbeti pek fena oldu.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment