نماز جمعه

Muttakilerin Özellikleri (23)

Konu: Alimane halimlik

Hamburg İslam Merkezi Başkanı ve İmamı

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Müfettih

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Muttakilerin 20. Fazileti alimane halimlik

وَ أَمَّا النَّهَارَ فَحُلَمَاءُ عُلَمَاءُ، أَبْرَارٌ أَتْقِیَاءُ،

Gündüzleri ise halim, alim, hayır ehli muttakiler olurlar. İmam Ali’nin muttakiler için öngördüğü 20. Fazilet alimane halimlik (yumuşaklık) tır.

Halimliğin (hilmin) anlamı ayet ve hadislerde yeri ve önemi

Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri olan Halim “İnsanın kendisini veya yaratılışında mevcut olan öfke ve kızgınlığı kontrol altına alması ve öfke anında, nefse hâkim olup aşırı gitmemesi” manalarına gelen halimlik, hilm kelimesinden türemiştir.

Sıfat olan “Halîm” kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de hem Allah Tealâ hakkında, hem de bazı peygamberler hakkında kullanılmıştır. Mesela Allah Tealâ’nın sıfatı olarak bu kelimenin geçtiği iki ayet şöyledir. “Güzel bir söz (söylemek) ve affetmek, peşinden eziyet gelen sadakadan iyidir. Allah her şeyden müstağni ve halîmdir (ceza vermekte acele etmez) (el-Bakara, 2/263)

“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu (Allah’ı) övgü ile (hamd ile) tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O halîmdir, çok bağışlayıcıdır (el İsrâ,17/44). Bunun gibi diğer ayeti kerimelerde yüce Allah bazı konuları açıklayıp, kullarını inzar ettikten sonra, onların her türlü işlerine vakıf olduğunu, kalplerinden geçenleri bile bildiği halde (el-Ahzâb, 33/51), kullarına olan bağış ve merhameti sebebiyle onları hemen cezalandırmadığını, tevbe etmeleri için fırsat vererek kıyamete kadar mühlet verdiğine işaretle kendisinin halim olduğunu hatırlatmaktadır



İşte bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi, “Halîm” sıfatı Allah Tealâ, hakkında kullanıldığında “isyanlarına rağmen, âsileri, cezalandırmada aceleci olmayan, gazabı kendisine galip gelmediği gibi, sapıkların düşüncesizlikleri ve âsilerin isyanları kendisini öfkelendirmeyen, teenni ve af sahibi” manalarına gelmektedir.



Öbür taraftan halîm sıfatı Kur’anı Kerim’de sadece bazı peygamberler hakkında kullanılmakta; diğer insanlar için mevzu bahs edilmemektedir. Mesela Şuayb (a.s.)’a kavmi şöyle seslenmektedir: “Ey Şuayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın tapdığı şeylerden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vaz geçmemizi emrediyor? Çünkü sen halîm (yumuşak huylu) akıllı birisin” (Hud,11/87). Yine Kur’ân Hz. İbrahim’i de “içli ve halîm” olarak vasıflandırırken (Hûd, 11/75) onun, Allah’tan bir çocuk vermesini isteyip, dua ederek “Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lütfet!” dediği; bunun üzerine duasının kabul edilerek ona Allah tarafından kendisi gibi halîm olan bir erkek çocuk ihsan edildiği anlatılmaktadır. Hadis ve rivayetlerde de halim ve selim olmanın önemi vurgulanmıştır. Konuyla ilgili Nehcu’l Belağenin 207. Hikmetinde şöyle denilmektedir.  “Halim değilsen en azından kendini hilimli göstermeye çalış. Çünkü bir kavme benzemeye çalışıp ta onun gibi olmayan kimse pek az olur. “Konuyla ilgili olarak İmam Caferi Sadık hazretlerinden de şu rivayet nakledilmiştir. “Allah nezdinde kişinin sevimli yutması, öfkelendiğinde öfkesini ya sabırla ve halimlikle yutmuş olmasıdır.“ (Kafi c 2. S 111) Yine bir başka hadiste şöyle denilmektedir:

“Muminin amellerı halimlikle yoğrulmuştur“ Allah halimdir ve müminler de halim olmaya davet edilmekteler.

قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ

Gönül yapan hoş bir söz ve rahmet dileme, arkasından incitmenin geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır. Ve Allah kendi kendine yetendir, cezalandırmadan önce fırsat tanıyandır.

Sabır ve halimlik birbirlerini tamamlayan iki erdem ve fazilettir. Insanın hayatı sorun ve sıkıntılarla doludur. Sabır ve hilm ile insan sorunların halline kalkışıp, göğüs germezse yaşam mücadelesin kaybedip yıkılır. Hilm ve sabrın karşıtı ise veryansın etmek, şekva ve feryat etmektir. Sabır başarının ve açılımın anahtardır. Sabırsızlık yenilgiyi beraberinde getirir. Yüzden fazla Kur’an ayetinde sabır fazilet ve hasleti ele alınmıştır. Belki de hiç bir erdem bunca ayete konu olmamıştır. Bu da Kur’anın sabır fazileti ve sabırlılara biçmiş olduğu değeri yansıtmaktadır. Zümer suresi 10. Ayette Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır.

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar iyilik bulacaklardır. Allah’ın arzı geniştir. Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.”

Sabır hem istikamet ve kararlılık ve hem de cennetin anahtarı olarak tanımlanmıştır. Öyleki Kur’anı Kerimde meleklerin sabırlı insanları cennetde karşılayacakları ve kendilerine şöyle söyleyecekleri ifade edilmektedir.

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ ﴿٢٣﴾

سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ ﴿٢٤﴾

“O güzel son, babalarından, eşlerinden ve çocuklarından lâyık olanlarla birlikte girecekleri adn cennetleridir; melekler de “Sabretmenize karşılık elde ettiğiniz esenlik daim olsun! Dünya yurdunun ardından ulaştığınız sonuç ne güzel oldu!” diyerek her kapıdan onların yanına girerler. „ (Ra‘d 23-24)

Birçok ayeti kerimede Yüce Allah Müslümanlardan sabırlı olmaları ve birbirlerine sabrı tavsiye etmelerini istemektedir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ey iman edenler! Sabredin, kararlılıkta yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun (birbirinize dayanıp bağlanın), Allah’a karşı gelmekten sakının ki başarıya ulaşabilesiniz. Al-i İmran 200

Sözlükte sabır “acıya katlanmak, zorluklara ve sıkıntılara göğüs germek” demektir (bilgi için bk. Bakara 2/45). Aynı kökten gelen ve meâlinde “kararlılıkta yarışın” diye çevrilen fiilinin mastarı olan müsâbere ise “kişinin kendisiyle başkası arasında meydana gelen olumsuzluklara katlanması (Râzî, IX, 155), kendisine karşı direnen kimseye (düşmana) daha fazla mukavemet etmesi” anlamına gelir (İbn Âşûr, IV, 208).

Allah sabır ve namazdan yardım istememizi, yani sabrı ve namazı bir yardım vesilesi kılmamızı istemektedir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.

Sabır teriminin anlamı ve önemiyle sabır ve namazın insanı dirençli kılmadaki etkileri üzerinde daha önce durulmuştu (bk. Bakara 2/45). Orada bu buyruğun muhatabı İsrâiloğulları idi; bu yüzden de “Şüphesiz bunlar (sabır ve namaz), Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir” buyuruluyordu. Halbuki burada muhatap müslümanlar olduğu için böyle bir ağırlıktan söz edilmediği gibi âyetin sonunda müslümanların sabırlı ve metanetli olduğuna işaret edilmektedir.

Âyette hangi konuda sabırlı olmak gerektiği belirtilmemiştir. Bu sebeple ibadetleri yerine getirmek, haramlardan kaçınmak, her türlü düşmanca hareketlere karşı direnmek, musibet ve acılara katlanmak gibi dayanıklılığı gerektiren her durumda sabretmek bu buyruğun kapsamına girer. Bunun yanında, kıble değişikliğinden sonra vuku bulan olaylar dikkate alındığında, burada özellikle İslâm’ın varlığına son verme kararında olan düşmanlara karşı verilecek mücadelelerde sabır ve metanet göstermenin kastedildiği de anlaşılmaktadır. Nitekim kıble değişikliğinden yaklaşık iki ay sonra Bedir Gazvesi vuku bulmuş, sonraki dönemlerde de müşriklere ve diğer gayri müslim unsurlara karşı silâhlı mücadeleler devam etmiştir. 153 ve devamındaki âyetler bir bakıma, müslümanları böyle bir sıkıntılı döneme hazırlıyor; bu dönemlerde sabır ve sebat göstererek, Allah’ın divanına durup namaz kılarak O’ndan yardım dilemelerini istiyor; Allah’ın sabredenlerin yanında olduğu müjdesini veriyor. Sabır, insanın bir amaç için ortaya koyduğu özverinin, kararlılığın, güçlü azim ve iradenin ürünüdür; dolayısıyla sabır, insanın kendi benliğiyle ilgili tavrıdır. Namaz ise onun bedeni, dili ve kalbiyle kısaca bütün varlığıyla Allah’a yönelmesi halidir; şu halde namaz da müminin Allah ile ilgili tutumudur. Böylece sabırla benliğini güçlendiren, namazla da Allah ile birliktelik kuran insan, başarının psikolojik şartlarını tamamlamış olur.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment