Konu: Muttakiler Dünyada Zahidane Yaşarlar

 

 

Hamburg İslam Merkezi Başkanı ve İmamı

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Müfettih

 

 

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmeyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve
Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalplerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçisi ve hastalıklarımızın tabibi sevgili
Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin
ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mücadele
ve dava arkadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi
ise tüm Müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli
kardeşlerin üzerine olsun

 

 

 

Muttakilerin ihtiyaçları hafif, hayatları basittir

İmamın muttakiler ile ilgili hutbesinde onlar için zikrettiği
sıfatların arasında dünyada zahid oluşları yani kalben dünyaya bağlanmamaları da
yer almaktadır. Amelen çalışır kalben dünyadan mesafe alırlar. Dünya nimetlerinden
uzaklaşmayı iki kategoride ele almamız mümkündür.

 

 

 

Birinci kategori: Dünyaya iştiyak ile birlikte bir zühd

Bu aşamada veya kategoride yer alan kimse dünyanın helal lezzetleri
ve nimetlerinden feragat ettiği halde kalben dünyaya iştiyak duymaktadır. Bu aşamada
kişi dünya ve nimetlerine duyduğu ilgi ve alakaya rağmen, daha yüce ve ülvi nimetlere
kavuşmak için kanaat ve zühdü tercih etmektedir. İman ehli olan insanlar için bu
üstün nimet Allah’ın rızası ve yakınlığıdır. Ancak iman ehli olmayan örneğin Hindu
murtazlar, çilekeşler için ise zühd ve kanaatten hedef iradeyi güçlendirmek ve harikulade
işler yapmaktır. Bu iki grup içinde, iki taraf söz konusudur, yani dünya ve lezzetleri
ilahi aşka, Allah’ın rıyası ve ahiret. İkisi arasında bir mukayese ve muhasebe yapıp
bir tarafı tercih etmek söz konusudur.

 

 

Tabiki dünya nimetlerinden yararlanılması konusunda kanaatkâr
ve zahidane davranmak, israf ve savurganlıktan uzak durmak ahlaki bir erdemdir,
güçlü bir irade ve kararlılık gerektirir. Çünkü insan tabiati itibarıyla fazlalık
talibidir, terbiye ve tezkiye olunmamış olan insan nefsi hiç bir sınır ve hadd tanımak
istemez. Peygamber Efendimiz bu insani haslet hakkında şöyle diyor: “Eğer Ademoğlu
için bir vadi dolusu mal olsaydı, ikinci vadiyi isteyecekti, eğer iki vadi dolusu
olsaydı üçüncüsünü talep etmiş olacaktı, Adem oğlunun karnını topraktan başka bir
şey doldurmaz.” Sahih Muslim hadis 1048

 

 

Sa’di Şirazi uzun arzu ve emelleri olan bir tüccarın hikayesini
şu şekilde dillendirmektedir

Ğur afganistan diyarının ucra bir noktasında

Bir tüccarın katırından düştüğünü işittin mi?

Demişti, dünyayı seven insanın dar gözünü

Ya kanaat doldurur ya da mezar toprağı

 

 

Zühdün ikinci aşaması: Dünyaya ilgi duymadan zahidane yaşamak

Zühdün bu aşamasında mukayese ve muhasebe yapmak için iki
taraf söz konusu değildir. Yani yüksek ve ulvi nimetlere ve lezzetlere varmak için
dünya nimetleri ve lezzetlerinden yüz çevirmek söz konusu değildir. Bu aşamada bir
taraf vardır o da Allah ve Allah’ın rızası.

 

 

Bazen oluyor ki renga reng lezzetli yemekler sunan bir lokantanın
yanından geçtiğimizde, o yemeklere meyletmemiz ve iştahımızın kabarması pek ala
mümkündür. Ancak oruçlu olmamız veya yemeklerin helal olmamasından dolayı, nefsimizle
mucahede edip yemeklere karşı ilgisiz yani zahidane davranıp yemekten sarfınazar
edebiliriz. Renga renk, lezzetli yemeklerden uzak durmak tabiki kararlılık ve direnç
gerektirir. Ancak değersiz, basit, çör çöp nitelikli şeylerden feragat etmek ve
ilgisiz davranmak, zahmet ve direnç gerektirmez, çünkü değer atfetmiyoruz.

 

 

Arif insanın nezdinde dünya ve Allah’ın nisbeti varlık ve
yokluk, değerli ve değersiz gibi bir nisbettir. Takva ehl-i nezdinde dünya aldatıcı
geçici bir metadır. Ebediyete nispeten pek bir değere haiz değildir. Arif insan
için Liqaullah, Allah’ın rızası bırakın dünya ve dünya nimetleri, cennet nimetlerinin
de pek fevkindedir. Yunus Emrenin ifadesiyle

 

Bana Seni Gerek Seni

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni

Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim

Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni

Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır

Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem

Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek

Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler, külüm göğe savuralar

Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni

Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni

 

Muttakinin kalbinde Allah’tan başkası yoktur. Yani ağyarı ve namahremi kalpten
silip temizlemiştir. Böylesi bir aşamaya ulaşmak için feraset ve derin basiret sahibi
olmak gerek. Eşyanın hakikatını bizleri vakıf kılmasını Yüce Allahtan talep etmeliyiz.
İmam Sadık Hazretleri de bu makam hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allahu Ekberin
anlamı nedir? Allah herşeyden büyüktür dedim. Başka bir şey varmıdır ki Allah ondan
daha büyük olsun deyince; Yoktur dedim. Peki Allah neye göre daha büyüktür. Dedim,
nitelenmekten vasıflandırılmaktan daha büyüktür dedim.” Kafi c 1. S 118

 

 

Kur’an dünyevi nimetlere aldanıp, gaflete saplanma konusunda bizleri uyarmakta
ve dünya nimetlerinin napayidar ve geçiciliğini bizlere hatırlatmaktadır. Konuyla
ilgili olarak Yunus suresi 24. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır.

 

 

“Dünya hayatı
gökten indirdiğimiz bir su misalidir ki, insanların ve hayvanların yediği yer bitkileri
o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Yeryüzü bu güzelliğe kavuşup süslendiğinde
ve sahipleri bu güzellikleri kendi güçlerine bağladıklarında oraya, bir gece vakti
yahut güpegündüz emrimiz ulaşır da onu -sanki dün de yokmuş gibi- kökünden biçilmiş
hale getiririz. Düşünenler için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.“

 

 

Kur’anın ifadesiyle
takva ehli olan insanlar derin bir basiret ve ferasete sahiptirler.„Ey iman
edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt
edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük
lütuf sahibidir.“ Enfal 29 Gözlerinden perde kalkmış olan hakikat bin
gözler için dünya nimetleri deniz suyu üzerindeki köpük misalidir. Kerbela şehitleri
Mevlana‘nın ifadesiyle böylesi hakikatbin bir bakışa sahiptiler.

 

 
Nerdesiniz ey ilahi
şehitlerKerbela ovasının belakeşleriNerdesiniz ey hafif ruhlu aşıklarKuşlardan daha rahat uçanlarBu dünyanın köpüğü
olduğu denizdesinizMarifette bir hayli
öndesiniz
 

 

 

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment