Muttakiler ölüme iştiyak duyarlar arzularlar

 

Hamburg İslam Merkezi Başkanı

Hüccetül İslam Dr. Muhammed Hadi Müfettih

 

 

Hamd Âlemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur.
Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmeyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz,
Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz.
Salat ve selam ise kalplerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın
şefaatçisi ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya Rahmetenlilalemin
Hz. Muhammed Mustafa ile Risalet’inin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan
mutahhar Ehl-i Beyti ile mücadele ve dava arkadaşlarından seçkin Ashabının üzerine
olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm Müslümanların ve bilhassa burada hazır
bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun

 

 Muttakilerin yedinci fazileti ise ölüme iştiyak
duymaları arzulamaları

Eğer mukadder kılınmış olan ecel olmamış olsaydı, ruhları bir an olsun bedenlerinde
durmazdı, Sevap şevki ve azap korkusundan bedenlerini terk etmiş olacaktı. Bu fazilet,
Muttakilerin cennet nimetlerine kavuşmak ve Feyzi ilahiye ulaşmak için ölümü dört
gözle beklemekte oldukları ve belli bir süre için ruhlarının dünya zindanında kalmak
durumunda olduğunu yansıtmaktadır. Bu konunun anlaşılması için bazı hususların açıklığa
kavuşması gerek. Bu hususlardan biri Eceli mukadder konusudur.

 

Ecel ve ölüm sorusu birçoğumuzun zihnini kurcalayan bir husustur. Çoğu zamanlarda
bu hususa ikna edici bir cevap verilmemektedir. Bir taraftan Kur’an’da değişmesi
ve ertelenmesi söz konusu olmayan mukadder ecelden söz edilirken öte yandan Levh-i
Mahv ve ispat Kur’an’da karşımıza çıkmaktadır. Bu iki hususu nasıl anlamalıyız.
Kur’an bu konuda şöyle diyor:

“Her topluluğun bir süresi eceli vardır; süreleri dolunca ne bir saat
geri kalırlar, ne de öne geçerler” A’raf 34

 

Rivayetlerde de, bir insanın ölüm saati gelip çatmadan ölmeyeceği beyan edilmiştir.
Halk arasında da birisi trafik kazasında öldüğünde, eceli geldi ölüm sadece bir
vesileydi deniliyor. Hâlbuki eğer o kişi o anda evinde de kalsaydı ölmüş olacaktı.

 

Kur’anı Kerim Allah’ın cihat emrine katılıp İslam memleketini savunmalarını
emrettiği kimselerin illeri sürdüğü bahanelerden söz etmektedir. Nisa 77.78. ayetlerde
konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kendilerine, ellerinizi savaştan
çekin, namazı hakkıyla ayakta tutun ve zekatı verin, denilen kimseleri görmedin
mi. Onlara savaş yazılınca, onlardan bir kesimi Allah’tan korkar gibi veya daha
fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar ve dediler Ki: Ey Rabbimiz!
Niçin bize savaşı yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen olmaz mıydı? De
ki: Dünyanın zevk ve imkânları azdır. Takvalılar için ahiret daha iyidir ve orada
size en ufak bir haksızlık edilmez. Nerede olursanız olun. Ölüm sizi yakalayacaktır.
Sağlamlaştırılmış kalelerde olsanız bile.” Bu ayetlerden her şeyin ve bilhassa
ölüm suresinin yani ecelin belirlenmiş olduğu ve değişmeyeceği anlaşılırken, öte
yandan sadaka vermenin, dua etmenin belaları def edip kişinin kaderini değiştireceği
söylenmektedir. Aksi sila-i rahmi kesmek ve din alimine bir ihanet ve hakarette
bulunmanın insanın ölümünü çabuklaştıracağı, ani ölümlere sebebiyet verdiği söylenmektedir.
İlahi takdirin değişimini nasıl anlamalıyız. Eğer ecel ve belirlenen ölüm saati
sabit ve değişmez ise, Dua, sadaka, sıla-i rahim ne işe yarar?

 

Bu sorunun cevabı şudur. İslami metinlerde bilhassa Kur’an ve Hadislerde Dünya
ve yaratılış ile ilgili olarak iki kitaptan söz edilmektedir. Bu kitaplarda dünyanın
ve insanların doğumdan ölüme kadar tüm mukadderatı kaydedilmiştir. Yerde baş
gösteren ve insanların başına gelen tüm musibetler bu kitapta kayıt altına almışlardır.
Bu kitaplardan birinin adı Levh-i Mahfuzdur diğerinin adıysa “Levh-i Mahv ve Ispattır”
Silme ve sabit tutma levhası İsminden de anlaşıldığı üzere bu levhada yazılanlar
değişime açıktır. Bu levhada kayda geçenlerin fiiliyata dönüşmesi mümkün olduğu
gibi başka amillerin mudahelesiyle yok olması da mümkündür. Levh-i Mahfuza gelince.
Bunda bir değişim söz konusu değildir. Konuyla ilgili olarak Yüce Allah Ra’d suresi
39. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır. “Allah dilediğini siler ve dilediğini
de sabit bırakır. Ana Kitap onun katındadır.”

Bu ayetin Zeylinde İmam Caferi Sadıktan bize ulaşan bir hadiste şöyle denilmektedir.
“Ömründen sadece üç yıl kalmış olan bir adam akrabasına iyilik eder. Allah bu yüzden
ömrünü 33 yıl uzatır ve ömründen 33 yıl kalmış bir kişi de akrabasıyla ilişkilerini
keserse Allah bu yüzden onun ömrünü üç yıl veya daha aza indirir.” Tefsiri Ayyaşi

 

Bu ayeti kerimeden anladığımız şudur: Allah’ın varlık alemiye ilgili iki kitabı
bulunmaktadır. Bu kitaplardan birinde Allah istediğini sabit kılar ve istediği şeyi
de siler, insanların amel ve davranışlarının bu kitaptaki sabit kılma ve silmede
tesiri vardır. Yani ilahi takdir ve kazaya insan müdahildir. Diğer Kitap ise alemin
tüm fenomenlerinin kaynağını teşkil etmekte, ve bu kitabın yazılımları değişim kabul
etmez.

 

Mahv ve ispat levhası Allah’ın mutlak gücünün göstergesini yansıtmaktadır. Bu
kitabın içeriği değişime, silinmeye ve yeniden yazılıma açıktır. Yani bu levhada
yazılmış olanlar, tabiri caiz ise şartlı ve askıya alınmış yazılımlardır. Yani şu
yapılırsa bu sonucu doğurur şeklinde. Allame Meclisi bu konuda şöyle bir örnek vermektedir.
Örneğin Zeyd için 50 senelik bir ömür biçilmiştir. Eğer Zeyd sılai rahim yaparsa
ömrü on sene daha uzar ve altmışı bulur. Levh-i mahv ve ispatta eğer Zeyd sıla-i
Rahim yaparsa elli sene biçilen ömür yerini altmış seneye terk etmiş olur. Eğer
Sila-i rahim yapmazsa, akrabasını ihmal edip ilişkilerini keserse ömrü kırk seneye
düşmüş ve elli senelik ön görülen ömür yerini kırk seneye bırakmış olur. Biharu’l
Envar c 4. s 13

 

Ölüm arzusu ve insanın tekâmülü

Felsefeciler insan için iki çeşit ölüm ve ecelden söz etmekteler. Tabii ecel
ve ölüm, Gayrı tabii ecel ve ölüm. Tabii ölüm insan nefsi belli bir kemal derecesine
ulaştıktan sonra baş gösterir. Yani insan ruhunun bedene artık bir ihtiyaç duymadığı
bir aşama. Yetişmiş olan bir meyvenin kendiliğinden daldan kopması gibi. Yetişmemiş
meyve ise dala sımsıkı tutunur.

 

Bu konuda Mevlana
Mesnevide şöyle diyor:

Bu dünya ağaç misalidir
ey kerem ehli

Biz onun üzerinde
yarı yetişmiş meyve

Ham meyve dala sımsıkı
tutunur

Çünkü ham olana saray
yakışmaz sofraya konmaz

Yetişip, pişip tatlı
olup dudakları ısırınca

Artık eskisi gibi
dala sımsıkı tutunmaz.

Taassup ve sıkı tutunma
hamlıktır

İnsan alaka olduğu
sürece kan içer, rahme yapışır

Yetiştiğinde kan içmeyi
bırakıp rahimden ayrılır

 

Gayrı Tabii ecel ve ölüm, ruhun bedenden ayrılmaya hazır olmadan bedeni terk
etmesidir. Yani lazım olan kemali yakalamadan vücut diyarından bir kaza, hastalık
veya hadiseden dolayı ayrılıp gitmesidir.

 

Can göçmeye karar
alınca gitme dedim

Ne yapayım ev aşağıya
doğru geliyor dedi

 

Kur’anı Kerim Cuma Suresinde kendisini Allah’ın dostları olarak tanımlayan bir
gruba hitaben şöyle diyor, Eğer gerçekten söylediklerinizde samimi ve doğru iseniz,
kemali yakalamışsanız ve Allah’ın dostlarıysanız buyurun dosta doğru göçmek için
ölümü temenni edin ve yere yapışıp kalmayın çağrısında bulunuyor. “De ki Ey
yahudiler! Eğer diğer insanların değil de yalnızca kendinizin Allah’ın dostları
olduğunu sanıyorsanız, doğru sözlü iseniz ölmeyi arzulayın” Ramazan ayının
arifesinde bulunmaktayız, Bu ay İlahi ziyafet, rahmet ve mağfiret ayıdır. Ayrıca
bunuda hatırda tutmalıyız ki bu Ayda Müminlerin Emiri İmam Ali a.s Küfe camisinde
yeryüzünün en şakilerinden birinin eliyle şehit olmuştur. O Allah’ın yeryüzündeki
veli ve hüccetlerinden biridir. Velayetinin delillerinden bir de ölüme olan sevgi
ve iştiyakıdır. Rükûda yemiş olduğu ölümcül darbeden sonra şöyle buyurmuştur.

 

“ Vallahi ölüm konusunda ne nefret ettiğim bir sürprizle karşılaştım ve ne
de hoşlanmadığım bir şeyi gördüm. Şimdi ben geceleyin su arayan kimsenin suya kavuştuğu,
isteyenin muradına erdiği gibiyim. Allah katında olan, iyiler için daha hayırlıdır.
Nehcu’l Belağe Mektup 23

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment