Tarih: 25.12.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz.
Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salatve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin munisi,
günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul
Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi
ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından
seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların
ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine
olsun.

Kur’an açısından insanın yaratılışının asıl maksadı kulluktur.
Bunun anlamı şudur: İnsan Allah’ın kulluğuyla Allah’ın ilim ve hikmet gibi kemali
sıfatlarını kendisinde tahakkuk ettirip dışarıya yansıtır. Bunun gereği de marifet
ve ibadetle bu yolda adım atmaktır. İnsanın yaptığı her ameli kulluk çizgisinde
şekillenmiş olmalı. Bunun içindir ki Yüce Allah Kur’anı Kerimde insanı muhatap alarak
şöyle buyurmkatdır:

“Ey insanlar! sizleri ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz
umulurki takvalı kötülüklerden korunmuş olursunuz.” Bakara 21

Bir başka ayeti kerimede ise Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır: “Ben cinleri
ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” Zariyat 56

Her ikisi birer yaratılış aşaması olan insanın maddi neş’esi oluşumu ile manevi
neş’esinin bir arada insanda bulunmuş olması. Onun mahlukatın en güzeli ve mukemmeli
olması ünvanını kazanmış olması ve ontolojik yaratılış olarak özel bir konuma
sahiplenmesi ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmaya layık görülmesine sebep olmaktadır:
Nominel ismi ve potansiyel olarak insana biçilen bu makamlara fiilen ulaşmanın
yolu halisane ve arifane kulluktan geçmektedir. Kulluğun en belirgin ve somut alameti
ve sembolü ise namazdır:

Namazın Hakkı
İbadi bir ameli hakkıyla yerine getirmenin gereklerinden biri de, bu ibadi amel
ve davranışın konumunu saptamaktı ve haiz olduğu önemi idrak etmektir. Buna binaendirki
secde edenlerin efendisi İmam Seccad a.s hukuk risalesinde kulun ibadi amellerinin
haklarına değinmekte ve İbadetlerin haklarının başında namazın hakkından söz etmektedir:
Çünkü namaz ibadetler içerisinde en kapsamlı, kuşatıcı ve en önemli olandır. Ayetler
ve rivayetler açısından ibadetlerin başında yer almaktadır. Bundan dolayıdır ki
bütün peygamberler Allah’ın rızası ve yakınlığının tahsili için namaz konusuna büyük
bir önem atfetmişlerdir.. Örneğin beş büyük peygamberden biri olan Hazreti Musa
a.s Allah’ın vahyine mazhar olurken ve sözünü iştirken ilk olarak tevhid, İbadet
ve namaz ile emrolunmaktadır. Ayeti kerimede konuyla ilgili olarak şöyle denilmektedir:
“Ben seni seçtim o halde vahy olanı dinle. Kuşkusuz ben Allahım, benden başka
ilah yoktur, bana kulluk et ve beni anmak için hakkkıyla namaz kıl.” Taha
13.14 Namaz Allahı hatırlamk içindir ve ancak Allah’ın adı ve zikriyle insan huzur
ve sükunetı yakalamış olur. “Kalpler ancak Allahın zikriyle güven huzur
bulur.” İnsanın kendi namazından gerekli olan fayda ve behreyi temin etmesi
için altı noktaya dikkat etmesi lazım. Feyzi Kaşani, Elhakaik adlı kitabında
kounuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.

1-Kalp huzuru
2-Anlama fehm etme
3-Tazim büyükleme
4-Heybet
5-Umut
6-Haya

İnsanın, huzuru kalbe kavuşmasına sağlayan hususların başında üstün bir çaba
ve gayret gelmektedir. Dolyısıyla dünyanın ahirete nisbeten çok naçiz ve basit bir
şey olduğuna teveccüh etmek. Bunun için kendimizi geçici olan dünyaya kaptırıp gaflet
bataklığına saplanmamalıyız. Çünkü ebedi ve kalıcı hayat ahiret hayatıdır. Bu bağlamda
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “Bu dünya hayatı boş bir eğlence ve oyundur,
başka bir şey değildir. Ahiret yurdu gerçek dirilik odur. Keşke bunu bilselerdi.”
Ankebut 65. Başka bir ayette Rabbbimiz şöyle buyurmaktadır. “Ama ahiret
daha iyi ve daha kalıcıdır.”

A’la 17 Dünya ile ahiret hayatının en güzel bir şekilde karşılaştırıldığı
ve birisinin geçiciliğiyle diğerinin bakiliğinin en güzel bir biçimde beyan edildiği
ayetlerden biri de Hadid suresinin 20. Ayeti kerimesidir. Rabbul Alemin iki hayat
hakkında da şöyle buyurmaktadır. “Bilin ki, kuşkusuz dünya hayatı oyun eğlence,
süslenme, aranızda övünme, mal ve evlat çokluğuna düşkünlükten ibarettir. Dünya
hayati bir yağmura benzer, bitirdiği bitkiler ekincileri sevindirir. Sonra o bitkiler
kurur ve sen onun sapsarı olduğunu görürsün sonrada çerçöp olur ahirette ise kafirler
için çetin bir azap ve müminler için de Allah katından bağışlanma ve hoşnutluk
vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”

Kalp huzuru ve güvencesinden sonra, ta’zim büyükleme konusu gelmektedir. Ta’zime
de varmak için okuduğumuz Kur’an ayetleri ve telaffüz ettiğimz zikirlerin yüce ve
ülvi anlamı üzerinde derin bir şekilde yoğunlaşmamız gerek. Bu derin teveccüh insanı
gafletten kurtarıp ağirete yönelmesinde bir saik olur. Ayrıca bu dikkat ve teveccüh
ile kişi Hakk Taala’nın huzurunda nasıl bir edeb ve tevazuya riayet edilmesine dikkat
eder. Ta’zim derin bir irfan ve bilgiden kaynaklanan bir haleti ruhiyedir. Çünkü
Allah’ın celal, cemal ve kemalı hakkında bilgi ve irfan sahibi olan kimse, Allah
karşısında ne kadar küçük ve aciz olduğunu anlar ve bu anlayışa uygun olarak acz
ve teslimiyetini tam bır tevazuyla sergiler.

Allah’ın sonsuz güç ve kudreti ile sayısız nimetlerinin ve vergilerinin derki
ve diğer saydığımız hususlar insanda Yaratıcıya karşı ta’zimin oluşmasına katkı
sağlar. Nitekim Kadiri mutlak olan Rabbimiz, aynı zamanda Reufun Rahimdir,Ğafurun
Halimdir. Bu Rabbe karşı umudumuzu hiç bir zaman elden vermemeli çünkü ümitsizlik
dinimizde en büyük günahlardan biridir. Bu halet ve davranışlardan haya hasıl olur.
Marifetin bu aşamasına varan insan kendi ayıp ve noksanlıklarının bilinciyle ve
dergahı ilahide tam bir haya ve hicapla namazını eda eder. Yani mümin insan, hakkıyla
Rabbine kulluk ve şükür borcunu yerine getiremeyip onu hakkıyla tahmid ve tesbih
edememenin utancını duyar. Bu ilahi vecibenin ehemmiyetine binaendir ki. Şehidi
Evvel namazın farzları konusunda bin meseleye ve namazın mustahapları konusunda
ise üç bin mesleye Elfiye ve Nefeliye adlı kitaplarında yer vermiştir.

 İmam Seccad namazın hakkı hususunda şöyle
buyurmaktadır. “Namazın senin üzerinde olan hakkı şudur: Bilmelisinki namaz
Allah’ın huzuruna çıkmaktır. Sen bu halde Allah’ın huzurunda duruyorsun. Bunu bildiğin
takdirde kendi küçüklüğünün farkında olan, ilahi nimetlere meyleden, korkan, ümitli,
miskin ve yalvarıp yakaran, sükunet halinde başını ve gözlerini öne dikip, kollarını
sarkarak, huzurunda bulunduğu kimseye tazim eden, gönlünde onunla güzel münaccat
eden bir kulun makamında olur. Hata ve helak edici günahlarla çevrilmiş olan bir
kul gibi kurtuluşunu istemeye layık olursun. Ve kuvvet ancak Allah’tandır. “
Tühefül Ukul 251

İmamın buyurduğu perspektiften namazın hakkını tanıyıp bu hakka munasip olarak
bu ibadeti eda etmeye gayret gösterirse, yavaş yavaş bu namazın dünyevi, uhrevi,
fiziki ve ruhi, bireysel ve toplumsal faydalarını ve etkilerini görmeye ve hissetmeye
başlar. Mezkur şartlara dikkatle kılınan namazın bireysel faydlarına gelince. Kişi
kendisini Rabbinin huzurunda görür, ruhi huzur ve sükunet elde eder, Kibir, gurur
ve bencillikten kurtulur. Hakka karşı azami derecede toprakvari tevazü gösterir.
Aslında namaz müminin miracı tekamul ve yükselişidir . Namaz bir taraftan insanı
hodhahlık ve bencillikten kurtarırken diğer yandan insanı hakikatperver ve Khodamihver
Allah talibi kılar, Hakk talebini ve hakikat arayışını sürekli olarak hayatında
zinde kılar. Namazın toplumsal etki ve faydalarına gelince: Namaz başkalarına karşı
sorumlu ve duyarlı olmayı öğretir. Buna binaendir ki İslam dininde cemaat ve Cuma
namazı üzerinde önemle durulmaktadır. Bu vesileyle müslümanlar günde bir kaç defa
veya en azından haftada bir kez olsun birbirleriye görüşebilsinler, dertleşsinler,
sevgilerini ve muhabbetlerini dillendirsinler, birbirlerinin sorunları ve proplemleri
hakkında bilgilenip icabı halinde yardımcı ve derman olmaya çalışsınlar. Önemli
olan müminleri bu vecibeyi en güzel bir şekilde yerine getirmek için harekete geçirmek
ve mobilize etmektir. Muminlere bu vecibeyi eda ederken huşu ve huzur içinde yerine
getirmeyi ve bu vesileyle namazın hayır ve bereketinden yararlanmayı öğretmek gerek.
Tabiki her müslümanın dini ahkamın hikmet ve felsefesi ve namazın adab ve esrarı
hakkında bilgilenmesi ve her türlü tezahür ve gösterişten uzak olarak namazın vecibeleri
ve sünnetlerine ihtimam göstererek namazı mümkün olduğu kadar en güzel bir şekilde
eda etmelidir.

 

Son Söz
Bu hütbemi namazın günahların bağışlanması ve insanın manen ve ruhen temizlenmesindeki
rolü hakkında Allah resulünden bir hadisle bitirmek istiyorum:

İmam Caferi Sadık ceddi Resulullah’tan şu hadisi nakletmektedir: “Eğer sizden
birinizin evinin önünden bir nehir geçerse ve her gün o nehirde beş defa yıkanırsa,
kirden bir şey bedeninde kalır mı? Ashab hayır dedi. Resululllah namaz bu akan nehir
misalidir. İnsan her namaz kıldığında iki namaz arasındaki günahlar affedilmiş örtülmüş
olur.” Tusi, tehzib-ul Ahkam c 2. S 237

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment