Tarih: 06.11.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru
yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve
Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salatve selam ise kalblerimizin mahbubu,nefislerimizin
munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin
varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından
seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların
ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine
olsun.

İmam Seccad nefsin hakkı ile ilgili nurani beyanatında
şöyle diyor:”Onu yanlız ve yanlız Allah’ın kulluğu için kullanmalısın.” Allah’ın
istediği şekilde bir yatırıma dönüştürmelisin 1

Allah Celle ve Ala’nın Halıkımız ve Yaratcımız olduğunu
unutmamak gerek. Bizi hak üzerine ve belli bazı hedef ve maksatlara matuf olarak
yaratmıştır. Sahip olduğumuz kapasite ve yeteneklere dikkatle, boş ve basit şeyler
ile çapkınlık, ayyaşlık ve ahlaksızlık için yaratılmadığımız anlaşılmış olur. Yaratılış
maksadımız olan Kemalı Mutlaka doğru yol almak için çabalamalıyız. Tüm kabiliyetlerimizi
bu yönde kullanmalıyız. Eğer İmam hazretleri tüm varlığımızla tamam ve kemal ile
Allaha itaat ve ibadet etmemiz gerek diyorsa bundan maksat yaşamıyalım ve hayattan
el etek çekelim demek değildir. Tam tersine, insan bu dünyada sanki ölmiyecekmiş
gibi yaşamalı ve yarın da ölecekmiş gibi ahirete hazılıklı olmalı. Tümüyle Allaha
itaat etmekten maksat yaşamımızı ve hayatta karşılaştığımız her durum ve hadiseyi
Allahın istediği şekilde tanzim etmeliyiz. Yani Allah’ın istediği şekilde evlenmeli,
yuva kurmalı, yemeli içmeli, israf etmemeli Allah’ın sevmesini istediklerini sevmeli
ve buğz edilmelerini talep ettiği kafir, zalim ve fasıklardan da uzaklaşmalı, topluma
hizmet etmeli insanlara faydalı olanlardan olmalı, yani sözün kısası kendimiz ve
çevremizle olan ilişkilerimiz başta olmak üzere tüm ilişkilerimizi ve davranışlarımızı
Allah’ın istek ve muradına ayarlamalı ve uyarlamalıyız. Dolayısıyla nefsin hakkı
teveccüh edilmesi gereken çok önemli bir husustur. Çünkü yaşam gerçek rotasında
şekillendiğinde bir anlam ve mana kazanmış olur. Tabiki ilahi murada uygun insani
ve hakiki bir hayat sürmek için Allah’tan yardım ve inayet talep etmeliyiz. Kalpten
yükselen bir yardım ve imdat çağrısına muhakkak o cevap verir. Beni çağırın, benden
isteyin ben cevabınızı veririm diyen Odur.

Peki bu önemli husus nasıl gerçekleşebilir. Yani Allahın
istediği hakiki yaşamı nasıl elde edebiliriz. Nefsin hakkını, farklı organların
haklarının tanımı ve tarifiyle ancak öğrenebiliriz. Organlarımızın hakları bilindikten
sonra, hem nefsin hakkı tanınmış ve hem de ilahi ve insani yaşam aralanmış olur.
İmam Seccad Hazretleri Nefsi tanıma bahsinin devamında organların haklarına işaret
etmekte ve şöyle buyurmaktadır.

DİLİN HAKKI
“Dilinin üzerindeki hakkına gelince, kötü ve küfür sözlere
alışmaktan uzak tutarak onurlandır. Onu güzel ve şayeste sözlere alıştır, onu mueddeb
kıl ve ağızda muhafaza et. Din ve dünyanın faydasına ihtiyaç duyulduğunda onu konuştur.
Boş, çirkin, zarar ve ziaynından güvencede olmadığın ve kazancı naçiz olan sözlerden
onu muaf tut. Dil aklın şahidi ve delili nitelenmiştir. Akıllının güzelliği aklı
sayesindedir. İnsanın davranış güzelliği ise dilinde yatmaktadır. Dilin muahafazasında
Allahtan başka bir imdat söz konusu değildir.” 2 Tuhef-ül Ukul s 256

İmam hazretlerinden organların hakkı ile ilgili beyana
baktığımızda, İmamın dilden konuya giriş yaptığını müşahede etmekteyiz. İmam Ali
hazretleri de Nehc-ül Belağenin 193 hutbesinde muttakilerin sıfatları hakkında konuşurken
“Onların konuşması isabetli ve doğrudur” diyor. Bir başka ifadeyle dillerini
doğru ve sahih bir şekilde kullanırlar. Ameli süluk ve davranışımızda bu organlarımızı
doğru dürüst bir şekilde terbiye etmemiz gerektiği pür vazıh ve açıktır. Çünkü bir
çok günah bu yedi organdan sadır olmaktadır. Ameli olarak organlarımızı terbiye
edip kontrol altına aldığımızda. Allah’în inayet ve yardımı salik olan kula gelir.

Dil eğer doğru bir şekilde terbiye edilmeyip kulllanılmazsa
bir çok günah ondan sadır olacaktır. Ahlak alimleri dil için 20 den 100 kadar günah
zikretmişlerdir. Allahın büyük nimetlerinden sayılan dil, insanı tanımanın da asıl
faktörürdür. Nitekim Kur’anı Kerimde de bu hususa işaret edilmiştir. “İnsanı
yarattı ona konuşmayı öğretti”. Rahman 3.4 İmam Ali hazretleri de “İnsanın
dilinin arkasında saklı olduğunu söylüyor” Uyun-ul Ahbar. İmam Rıza. C 2. S
54 Yine İmam Ali a.s bir başka konuşmasında ise şöyle diyor: “Konuşun ki tanınasınız,
çünkü kişi dilinin arkasında saklıdır.” Nehc-ül Belağe 392 inci hikmet Konuyla
ilgili olarak Sadi Şirazi de Gülistanında şöyle diyor:

“Kişi konuşmadıkça ayıbı ve hüneri saklı kalır”
Dilin toplumun ıslah veya fesadında çok önemli bir faktör olduğu apaçıktır.
Çünkü dil ile en güzel insani faziletler ve erdemler topluma öğretilebilir. Dil
faktörü yerinde ve doğru dürüst kullanılmadığı takdirde ise en büyük bireysel ve
toplumsal fesat unsuruna dönüşmüş olabilir. Çünkü bazen bir siyasinin yersiz ve
başkalarına yönelik tahrik ve ihanet dolu bir sözü yıkıcı savaş alevlerinin tutuşmasına
ve binlerce belki de milyonlarca suçsuz insanın ölümüne sebebiyet verebiliyor. Bunun
için dili usuli bir şekilde terbiye etmek gerek. Dilin terbiyesinin amacı konusunda
İmam Seccad hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Dili insana rüşd ve kemal kazandıracak
bir biçimde terbiye etmek gerek.”

Kişi güzel ve edepli, konuşmayı adet edinmeli. Dili yalandan,
töhmetten, küfürden, gıybetten, dedikodudan, nifaktan, boş ve beyhude sözlerden
korumalı. Dolayısıyla dilin afetlerine dikkat edip onlarla sürekli mucadele etmeye
gayret göstermeliyiz. İslam ahlak alimleri ayet ve rivayetlere istinaden dilin büyük
afetlerine karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda bir çok hususu
zikretmişlerdir. Bu yollardan biri de bazen insanın sükutu tercih etmesidir.

Safvan bin Selim Resulü Ekremden şu hadisi nakletmektedir:
“ En kolay ve bedene en hafif gelen ibadeti sizlere bildireyim mi? Sükut etmek
ve güzel ahlak? İbni Ebi Dünya sükut ve dilin edebi. S 43. Hadis 27 Ayrıca
İslam ahlakında kişinin faydası olmayan boş sözlerden sakınması tavsiye edilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “ Kişinin islami
güzelliğınden biri de faydası olmayan boş sözlerden kaçınmasıdır.” Amali s
34. Hadis 9 Ayrıca ihtiyaç kadar konuşulması hususunda da bir çok rivayet varit
olmuştur: Peygamber efendimiz konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Dilin
fazlalığını tutan ve malın fazlalığını infak eden kişiye ne mutlu” Tenbih-ul
Khawatır c 1 s 108 Ayrıca bir fayda getirmeyen cedel ve tartışmalardan uzak durulması
tavsiye edilmiştir. “ Kişi haklı olduğu halde tartışmayı bırakmadıkça imanın
hakikatını mükemmelleştiremez.” Şehidi Sani Minyet-ül Murid s 171 Diillerini
terbiye ederek kontrol altına alma çabasında olanlar, ihtiyaç kadar konuşup edep
ve terbiyeye aykırı sözlerden kaçınmaya özen göstermelidirler. Kimseyi diliyler
incitmeyip alay konusu etmemelidirler. Başkalarına lakap takmak veya alay etmek
iğrenç bir davranış ve günahtır. İnsanın onur ve vakarını zedeleyen şakalardan kaçınmak
gerek. Dili doğruluğa ve yalandan uzak durmaya alıştırmalıyız. Dilin hakkı doğru
dürüst tanınıp, fazilet ve erdem yolunda kullanılırsa ve İmam Seccadın buyurduğu
şekliyle amel edilirse bu durumda dilin hakkı verilmiş olur. Aynı zamanda dil ile
gerçekleşen ahlaki rezaletlerden kaçınmak gerek. Dilin insanın akıl ve şuurunun
tercumanı olduğunu unutmamak gerek. Güzel bir dil ve edebi bir ifade ve beyan aklın
zineti sayılmaktadır. Bu büyük ilahi nimeti hak ve hakikat yolunda kendimiz ve toplumun
selah ve felahı için kullanmakta başarılı olmayı Allah Celle ve Aladan temenni etmeliyiz.
Bu süreç ve sülukta lazım olan disiplini elden vermemeliyiz.

 

__________________________
1 Men La Yahzuruh-ul Faqih c 2 s 619.

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment