Aşura’nın Dersleri;Aşura,
mesajlar ve derslerle dolu bir mekteptir. Aşura, dinin korunması için
fedakârlıkta bulunmak gerektiğini öğretir. Kur’an-ı Kerim için her
şeyden vazgeçilmesi gerektiğini öğretir. Hak ve batıl savaşında, büyük
ve küçük, erkek ve kadın, yaşlı ve genç, soylu ve köylü bir safta yer
alır. Düşman zahiren ne kadar güçlü gözükürse gözüksün zarar verilebilir
yapıda olduğunu öğretir. Nitekim Emevi cephesi esirle kervanıyla
Küfe’de zarara uğradı. Şam’da yıkıma uğradı. Medine’de rezil oldu.
Nihayetinde bu kervan, Süfyani Cephesi’nin yok olmasına sebep oldu. Aşura,
dinin savunulması noktasında, her şeyden önce insanların basirete sahip
olması gerektiğini öğretir. Basireti olmayanlar kolay aldanır.
İstemeden batıl cephede yer alır. Nitekim İbn. Ziyad’ın cephesinde fasık
ve fasit olmayan insanlar vardı. Ama basiretten yoksundular.Bunlar,
Aşura’nın bir toplumu zillet çukurunda çıkarıp izzet sahillerine
taşıyacak derslerdir. Bu dersler, zulüm ve diktatör cepheyi yerle bir
edebilir. Aşura’nın dersleri hayat bahşeder.

Aşura’nın İbretleri;Aşura’nın
dersleri dışında bir de ibretlik sayfası vardır. İbret almak için bu
sayfaya da dikkat etmek gerekir. ‚İbret almak‘ ne demektir? Yani; insan
içinde bulunduğu durumu o dönemin olaylarıyla mukayese etmelidir.
Kendisini nelerin tehdit ettiğini analiz edebilmelidir. İşte buna ‚ibret
almak‘ denir. Aracınızla geçtiğiniz yolda başka bir aracın
devrildiğini, kaza yaptığını görünce kenara çekip kazanın nasıl olduğuna
bakarsınız. Başka bir tabirle kazadan ibret alırsınız. Kazaya hangi
hızın, hangi hamlenin, nasıl bir şoförlüğün sebep olduğunu, kazanın
ibret alınacak yönleridir. Bu da bir nevi derstir ama ibret yoluyla
alınan bir ders.

Aşura’nın İlk İbreti;
Aşura
kıyamındaki ilk ibret; Peygamber’in s.a.a vefatından 50 yıl sonra
İslam toplumunun büründüğü ruh halidir. Bu toplum nasıl bir değişim
yaşadı ki Hz. Hüseyin’in a.s gibi birisi dini ihya etmek ve İslam
toplumunu kurtarmak için böylesi bir fedakârlık yoluna başvurdu?Hz.
Hüseyin bin. Ali’nin bu fedakârlığı eğer İslam’dan 10 asır sonra
olsaydı veya İslam’a muhalif bir toplumun ya da kültürün kalbinde
olsaydı o zaman konu farklı olurdu. Ama Hz. Hüseyin’in a.s İslam’ın
merkezinde, vahyin nazil olduğu Mekke ve Medine’de gördüğü toplumsal
yozlaşma fedakârlıktan başka çare olmadığını gösterdi. Hem de böylesi
yüce ve kanlı bir fedakârlık!Acaba
Müslümanlarda nasıl bir değişme olmuştu ki Hz. Hüseyin a.s   İslam’ın
sadece fedakârlıkla dirileceği kanısına vardı? İbret, işte bu sorunun
altında yatıyor.Bir
zamanlar Peygamber s.a.a , kendi eliyle İslam bayrağını bu
Müslümanlara emanet ediyor, onlar da Aksa’ya Şam’a hatta Rum diyarına
yürüyor, düşmanlar Müslümanların karşısında korkudan titriyor ve zafer
Müslümanların oluyordu. Tebük Savaşı bunun en bariz örneğidir.Bir
zamanlar Müslüman toplumdaki mescit ve camilerin minberlerinde Kur’an
ayetleri okunuyor, Peygamber, melekuti nefesiyle ilahi ayetleri halka
tilavet ediyor, onları uyarıyor ve Müslümanlarda hidayet yolunda hızla
ilerliyordu.Peki,
ne oldu da aynı Müslümanlar, aynı şehirler İslam’dan bu kadar uzaklaştı
ve Yezit bin. Muaviye gibi birisi Müslümanların halifesi oldu? Hüseyin
bin. Ali gibi a.s birisinin fedakarlıktan başka bir seçeneği kalmadı?!
Tarihte bir benzeri daha olmayan bu ince nükteden bugün ders ve ibret
almalıyız.Bugün
Müslüman toplumun birer üyesi olan bizler, o dönemin Müslümanları nasıl
bir hata yaptı ki Yezit gibi bir belaya müptela oldu diye düşünmeliyiz.
Ne oldu da Hz. Ali’nin a.s şahadetinden 20 yıl sonra Hz. Ali’nin
a.s hükümet karargâhı olan şehirde Ali’nin çocuklarının kesilen
başları mızrak ucunda sokak sokak dolaştırıldı?Küfe
dinden bihaber bir şehir değildi! Küfe, Hz. Ali’nin sokaklarında,
pazarlarında yürüdüğü şehirdi. İnsanlara iyiliği emredip kötülükten
sakındırmak için İslami kanunları bu şehrin sokaklarında icra ediyordu.
آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى Gece
vakitlerinde ve gündüzün uçlarında tespih et ki hoşnut olasın ayeti bu
şehrin mescitlerinde tilavet ediliyordu. İşte bu şehir çok kısa bir
süre sonra pazarlarında Hz. Ali’nin a.s kızlarının esir olarak
gezdirildiği şehre dönüştü. 20 yılda ne oldu da iş bu boyuta taşındı?

Aşura’nın En Önemli Mesajı;Ben
Aşura’nın mesajları ve dersleri içerisinde en önemli mesajın bu
olduğunu düşünüyorum. İslam toplumunun başına nasıl bir bela geldi ki
Peygamber’in omuzlarının süsü ve Peygamber’in halifesinin oğlu Hz.
Hüseyin’in a.s kesik başı babasının hilafet şehrinde sokaklarda
dolaştırıldı ve hiç kimse buna itiraz etmedi? Nasıl oldu da bu şehrin
ahalisi olan insanlar, Kerbela’da Hz. Hüseyin a.s ve yaranını şehit
ederek Hz. Ali’nin a.s mahremini esir alma cesareti gösterdi?Bu konuda söylenecek çok söz var. Ben bu sorulara cevap mahiyetinde bir ayeti aktarmak istiyorum.
„Onlardan
sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen
bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba
çarptırılacaklardır.“ Meryem-56

Sapkınlığa düşmenin iki asıl sebebi vardır;Birincisi;
Allah’ı anmaktan ve zikrin mazharı olan namazdan uzaklaşmaktır.
Maneviyatı unutmak, ahireti dünya hayatından soyutlamak. Tevekkül,
tevessül, ibadet, dua ve zikir gibi kavramları dünya hayatının dışına
itmek.İkincisi;
Nefsanî isteklerin peşinde koşmak. Tek bir cümleyle; dünya ve makam
perestlik. Mal ve servet toplamak düşüncesine kapılmak, dünyevi
şehvetler çukuruna düşmek. Asıl değerleri unutup bu geçici sloganları
hedef kılmak, en büyük bela ve derttir.Eğer
bir toplumda manevi değerler yok olur veya zayıflarsa o toplumun aynı
belaya müptela olması muhtemeldir. Savaş meydanında ölenlerden geriye
kalan ganimetleri ‚Onlar kendileri için topladı, biz de onlardan
toplayalım‘ fikrine sahip olan bir toplumun hezimete uğrayacağı
aşikârdır.

İlahi Değerlerin Değişmesine İzin Vermeyin!O
dönemlerde dünya Müslümanların kontrolündeydi. Allah’ın rızasını
kazanmak söz konusuydu. Dini öğretiler ve maarifler ön plandaydı. Hedef,
Kur’ani ilimlerle aşina olmaktı. İslami hükümet vardı. Hükümetin
başında dünyanın ve nefsanî isteğin esiri olmayan yöneticiler vardı ve
insanlar ilahi kemale doğru yol alıyordu.Ali
ve Hüseyin a.s gibi seçkin insanlar, ilahi ve manevi değerlere
herkesten daha fazla sahipti. Olgu; din, takva, adalet, dünyadan yüz
çevirmek ve Allah yolunda mücadele etmek olursa bu olgulara sahip
insanlar her zaman sahnede olur. Devlet idaresini eline alır ve topluma
çeki düzen verir. Ama toplumun değer yargıları değişirse, dünyaya ve
nefsine en çok düşkün, şahsi çıkarlarını korumak için herkesten daha
kurnaz, doğruluk ve sadakatten daha çok uzak insanlar yönetimi ele
geçirir. Böyle bir toplumun örneği, Ömer bin. Sad, Şimr ve Ubeydullah
bin. Ziyad gibi insanlar tarafından yönetilen topluma benzer. Böyle
toplumlarda Hüseyin bin. Ali a.s gibi insanlar, Kerbela’da şehit
edilir, başı bedeninden ayrılır!Bu,
iki kere iki dört eder hesabı kadar açık bir hesaptır. Toplumu düşünen
insanlar, toplumda hâkim olan ilahi değerlerin değişmesine müsaade
etmemelidir. Takva olgusunun kaybolduğu toplumlarda Hüseyin bin. Ali
a.s gibi insanların kanı dökülür. Eğer kurnazlık, dünya işlerine gönül
bağlamak ve yalancılık vb. rezillikler insanlara İslami değer olarak
tanıtılırsa Yezit bin. Muaviye gibi insanların iktidara geleceği
malumdur. Ubeydullah gibi birisi Irak’ın kontrolünü eline geçirir!

Dayatılan Saptırma Politikası Karşısında Durulmalı!Günümüz
dünyası, maddi değerlerin manevi değerlerin yerini aldığı, yalanın ve
günübirlik yaşamın tercih edildiği ve nefsin her istediğine boyun
eğildiği dünyadır. Bugünün dünyası budur!Elbette
bu durum sadece bu asra has değil. Asırlardır manevi değerler dünyada
yok olmaya yüz tutmuştur. Paraya tapan sermaye babaları, maneviyatın yok
olması için tüm çabalarını harcadılar. Güç sahipleri dünyada maddecilik
üzerine kurulu bir sistemi hayata geçirmeye çalıştılar. Kurulan bu
sistemin başına herkesten daha yalancı, daha sahtekâr ve diğer
insanların haklarına karşı daha merhametsiz olan Amerika gibi bir güç
geçti.Böyle
bir dünyada İslam’ı yeniden ihya etmek, ان اکرمکم عنداللَّه اتقیکم
Allah katında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır
sloganını yeniden hayata geçirmek, dünyaya hâkim olan yanlış düzeni
yıkmak ve yeni bir düzen kurmak için İslam Devrime ortaya çıktı.Maddeci
dünya düzeninin isteğine göre Muhammed Rıza gibi fasit, sapkı ve şehvet
düşkünü birisi ülkenin başında olmalı, İmam Humeyni gibi manevi birsi
de sürgün edilmeliydi! Böyle bir düzende İmam Humeyni gibi birisine yer
yoktur.
Zorbalık,
fesat, yalan ve rezilliğin hakim olduğu toplumda arif, sadık, faziletli
ve Allah’a adanmış insanın yeri sürgündür. Sonu ölüm, kurban edilme
veya katledilmedir. Ama İmam Humeyni gibi birisi iş başına gelince çark
tersine döndü. Nefis ve dünya istekleri inzivaya sürüldü. Fesat ve
başkasına bağımlı yaşamak kenara itildi. Takva, nur, cihat merhamet,
kardeşlik, fedakârlık ve candan geçmek gibi değerler, hükümetin
idaresini ele aldı. İmamın hükümetin başına geçmesiyle bu değerlerin, bu
olgularun ve bu faziletlerin iktidar dönemi başladı. Eğer bu değerlere
sahip çıkılırsa İmamet düzeni de baki kalmaya devam edecektir. İşte o
zaman Hüseyin bin. Ali’ler yeniden kurban edilemeyecek.Aşura’dan ibret almak budur! İnkılâp ve devrim ruhunun varlığını yitirmesine izin vermemeliyiz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment