Tarih: 24.07.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim olmak üzere
hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Aralık 1948
senesinde birleşmiş milletler tarafından onaylanan insan
hakları evrensel beyannamesi
ile ilgili giriş
nitelği taşıyan bir
takım hususların incelenmesinden sonra, dini bakış
açısından insan hakları
beyannamesini ele alıp incelememiz
yerinde olacaktır. Tabiki bu beyanname
hakkında bir çok yargı ve
kritik yapılmıştır. Bazıları
bu beyannamenin şimdiye
kadar insan hakları konusunda
tedvin edilmiş en kapsamlı ve
kuşatıcı bir belge olduğu
görüşündeler. Tabiki böylesi bir
yaklaşımın abartılı bir yaklaşım
olduğu açıktır. Çünkü bu beyannamenin şekli, içeriği, tertib
ve düzeninde varolan
bir çok kusur ve
eksiklik böylesi bir yaklaşımda
bulunmmayı zorlamaktadır.
Bazıları da hiç bir
şekilde böylesi bir
beyannanameyi kabul etmeye yanaşmamaktalar, bu da
extrem bir yaklaşımdır. Çünkü bu
beyannamede insan haklarını ve
onurunu savunan insanlara ve
bilhassa kadın ve çocuklara yönelik şiddeti engellemeye çalışan
bir çok madde
mavcut bulunmaktadır.
Şu hususu da
mülahaza etmek gerekir ki;
bir çok toplumsal
gereksinim ve despot rejimlere
yönelik şekillenen halk
hareketleri ve devrimleri sonucu
batı dünyasında insan hakları olgusu şekillenmeye
başladı. Bu yöndeki ilk adım
fransız devriminden sonra fransa
halk meclisi temsilcileri
tarafından 17 madde
halinde tedvin edilen Fransa vatandaşlık ve insan
hakları deklerasyonu olmuştur. Bu deklerasyonda bazı
insan hakları el
alınmıştır. Tabiki bu deklerasyonun o
günün siyasi, hukuki ve
toplumsal yaşam şartlarına
dikkatle hazırlanmış olduğunu
unutmamak gerek. Fransız vatandaşlık deklerasyonunu, hatta 1948
senesinde onaylanan İnsan hakları
evrensel beyannamesinin insan
haklarının tüm boyutlarını dikkate aldığı
anlamına gelmez. Her
ne kadar insan hakları
beyannamesi 30 maddeden
oluşuyor ve daha kapsamlı
ve genişse de, bu durum, bunun
mükemmel ve kapsamlı olduğu
anlamına gelmez. Çünkü bu
beyannaneme de birinci ve iknci
dünya savaşlarının beraberinde
getirdiği zaruretler ve gereksinimlere binaen
şekillenmiştir.
Bu izahata
dikkatle öyle görürlüyor
ki, insan haklarıyla ilgili
uluslar arası bu belgeler
fikri, felsefi, ve inanç
temelinden yoksun bulunmaktalar. Dolayısıyla bunların evrensel ve kuşatıcı
olması düşünülemez. Bu beyannameler büyük ölçüde içtimai gereksinimler
ve bir ölçüye
kadar da sosyolojik ve
toplumsal yaklaşımlara dayanmaktalar. İlmi, dini ve felsefi
dayanaklardan yoksun olan
bu tür insan hakları
deklerasyonlarının zaman üstü ve evrensl
yani bölgeler ötesi olması düşünülemez. Dolayısıyla dünyanın
akil insanları. düşünür ve
hukukçularının insanlık
camiasının gerçek ihtiyaç ve taleplerine binaen akli ve ruhanı alt
yapıya dayalı olarak
insan haklarıyla ilgili
kanunları makul ve mantıklı
bir şekilde tedvin
ve tasvib etmelerinin zamanı gelmiştir.
Bu süreçte
insan ve toplumun yeniden ve dikkatlice tanımlanması
lazım ki tedvin edilecek
olan yeni insan hakları beyannamesi bütün insanlık tarafından
uygulanmış ve tüm insanların
yararına olması gerek. Çünkü
insan hakları temel haklardır. Irkı, rengi, milleti ve coğrafyası ne
olursa olsun, ferdi ve
toplumsal olarak değişen veya
sabit yetenek, konum ve kabiliyetleri
nazarı itibara alınmadan,
insan olması hasebiyle
Allahtan aldığı haklardır. İnsan hakları
insanlık ailesinin her
bireyinin tabii ve kesin
hakkıdır. Nerede yaşarsa
yaşasın her insanın bu
haklardan yararlanması lazım. Bu
hakları kazanmaya gerek
yok. Bu haklar
Allah tarafından insanlara
hediye edilmiştir. Makam ve
mevkisi ne olursa olsun kimsenin bu
hakkı insanlara bağışlama
salahiyeti yoktur. Çünkü insan
hakları her bireyin zati
hakkıdır. Vatandaşlık hakkı gibi
bir şehir veya
eyalete mahsus bir
hak değildir.
Buna
binaen insan hakları beyannamesine
ilham kaynağı olacak ve
bütün dinler ve
kültürler tarafından makbul
karşılanan altın kanunlar arayışında olmalıyız.
Yani sosyolojik ve toplumsal olarak bu hak
ve kanunların tüm dünya
toplumu tarafından kabul görmesi
lazım. Tüm insanlar böylesi
evrensel kanunların tedvini ve
uygulanmasını talep etmekteler.
Aksi takdirde bu tür
hukuki deklerasyolar gerekli olan fikri
rüşd ve olgunluktan yoksun
olacaktır. İnsanlık tarihinde
insanları koruyacak ve haklarını
teminat altına alacak hukukı
yasamalarda bulunan bir çok kimse olmuştur. Örneğin 4100 sene önce
tedvin edilen ve 285
maddeden oluşan Hamurabı
yasası. Bu yasa
ilmi olarak taşınır ve taşınmaz
mallar, ticaret, sanaat, aile, medeni özgürlükler,
iş hakkı ve benzeri, konularda hukuki bir
düzenlemeden ibarettir. Günümüzde
de insanlar, insan hakları alanında yapılacak olan düzenlemenin kapsamlı, düzenli ve
mükemmel olması beklentisi içerisindedirler.
İnsan hakları
evrensel beyannamesinin bir
eksikliğinin mantıklı bir düzen ve
tertipten yoksun olmasıdır. İnsan
haklarını beyan eden kanunun
insan ve dünya ile
ilgili fikri bir düzene
dayanması lazım. Öte yandan
bu kanunları hazırlayanların dünya ve
insanın belli bazı
hedeflere matuf yaratıldığına dair bir fikir ve
düşünceye sahip olmalıdırlar.
İnsanı Allahtan ve cihandan ayrı ve soyut
düşünmek yanlış bir
sonuca götürür. Herhalukarda insanın
yaratılşının bir maksat ve
manası vardır. İnsan haklarıyla ilgili kanunların
uygulanmasıyla insanın yaratılış
maksdına ulaşmasına katkı sağlayıp sağlamadığına
bakmak lazım.
Bunun için İslam
her şeyden önce insan. Dünya ve
yaratıcı hakkındaki yaklaşımızı açık ve net
bir şekilde ortaya
koymamızı talep etmektedir. Önce
insanı iyi tanıyalım
daha sonra bu
insanı koruyan kanunları
tedvin edelim.