Tarih: 22.05.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi
Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
İslam her yönüyle
insan hakları üzerinde
durmaktadır. Bunun için insanın maddi ve manevi
haklarının korunması için
bir takım kanun, ahkam ve
kural koymuştur. Dolayısıyla
İnsan hakları
Evrensler Beyannamesinin haksız ve
zalimane işkenceyi, keyfi takibatı,
tutuklama ve sürgünü yasaklayan
5.9.11.ve 15 maddeleri İslam dini
tarafından da teyid
olunmaktalar. Bu
beyannamenin beşinci maddesinde
şöyle deniliyor.
“Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayri insani,
haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.” Keyfi
tutuklama veya sürgüne gönderilmeyi yasaklıyan dokuzuncu maddede ise
şöyle denilmektedir: “Hiç kimse keyfi
olarak tutuklanamaz, alıkonulanamaz veya sürülemez. Beyannamenin savunma
hakkıyla ilgili 11. Maddesinde ise
şöyle denilmektedir “Bir suç işlemekten sanık herkes,
savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık
bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.Hiç kimse
işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil
etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Bunun gibi,
suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha şiddetli bir ceza
verilemez.
Vatandaşlık veya vatandaşlığı değiştirme hakkı ile
ilgili Insan hakları
Evrensel beyannamesinin 15 maddesi
ise şöyle
1.
Her ferdin
bir uyrukluk hakkı vardır.
Hiç
kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve uyrukluğunu değiştirmek hakkından mahrum
edilemez.
İslamın, hiç
bir neden ve gerekçe olmadan insanların
tutuklanmasını yasakladığı
apaçıktır. Aynı şekilde haksız
yere ve harhangi
meşru ve kanuni bir kanıt
ve delil olmadan bir
insanı sürgüne göndermeyi, cezalandırmayı veya
hapse mahkum kılmayı da
yasaklamıştır. Bir insan
delil ve belgelerle suçlu tanındıktan sonra
suçunun gereği olan
cezaya mahkum kılınır.
Aynı şekilde gerek
fiziki ve gerekse psikolojik
her türlü işkence
yasaklanmıştır. Daha ötesi
insanın saygınlık ve onurunu
zedeliyen ve zilletine sebebiyet
veren her türlü
davranış ve eziyet cezai
mueyyide gerektiren bir
suç olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla
köleliği yasaklıyan İnsan
hakları evrensel
Beyannamesinin beşinci maddesi islamın
konuyla ilgili görüşünü
yansıtmaktadır. “Hiç kimse
işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere
tabi tutulamaz.”
İnsanları haksız yere
tutuklamak, özgürlüklerini
kısıtlamak, meşru bir gerekçe
olmadan cezalandırmak veya sürgüne
göndermek caiz değildir. Hiç
bir insanı ruhi
veya bedeni olarak
işkence etmek veya haysiyet ve
onur kırıcı katı ve şiddetli
davranışlar sergilemek meşru
değildir Ayrıca ilmi veya
tıbbı ve teknik illerlemeler
için insanları bir
labaratuar aracı olarak,
tabiri caiz ise
bir labaratuar faresi
olarak kullanmak doğru
değildir. Ancak kendi rızası ve
sağlığı için bir
halel ve tehlike oluşturmamak
kaydıyla bu tür kullanımlara
cevaz verilebilir. Özel
kanun maddleriyle bu
türden yasak uygulamaları, özel o
kurum ve kuruluşların denetimine
vermek suretiyle gerçekleştirmek te
doğru değildir. Dördüncü maddede insanların
hayat, özgürlük ve saygınlığı
hakkkında söylenenler, İslamın da
üzerinde durduğu önemli insani
ilke ve prensiplerdir. Ancak üzülerek
söylemek gerekir ki
tarih boyunca bu
hakların bir çoğu payimel edilmiş ve bir
çok insan bu
haklarından mahrum bırakılmıştır. Bu hakların
ihlal edilmesinin başlıca sebeplerinden biri de
bu bağlamda yapılan
keyfi yorumlardır. Tabiki, bu
hakları asla kabul etmeyen
düşünce ve zorbalar da olmuştur.. Hiç bir
suç ve cinayet işlemeden
yanlızca zan ve iddialara
binaen işkence edilen insanların
sayısı az değildir. Her gün
yüzlerce suçsuz kadın ve
çocuğunda haksız yere
şiddet ve savaşlar sonucu
ölmekte olduklarına tanık
olmaktayız. Maalesef bu katlıamları
ve sivil insan kaybını
önlemekten sorumlu olan uluslar
arası kurum ve kuruluşlarsa bazı
güçlerin ekonomik ve siyasi
mülahazlarından dolayı gerekli
olan önlem ve tedbirleri
alamıyor veya almak istemiyorlar.
Şu hususu da
hatırlatmadan geçmiyeceğim. Bir
birey veya vatandaş olarak
insanların ferdi haklarını
şiddetli bir şekilde
savunan ve teminat altına
almak için bir
çok kanun ve mueyyide koyan
İslam, insanların toplumsal haklarına da
oldukça önem vermektedir. Bu hususa
İnsan hakları evrensel
beyannamesinde de bir parça
yer verilmiştir. Bazı maddelerde sağlıklı ve
temiz bir çevrede
yaşamak insanların temel
haklarından biri olarak
tanımlanmıştır. Bu maddeler,
devletleri ve toplumları çevre
sağlığına riayet etmeyi ve
yaşam cevresini her
türlü kirlilikten ve insan
sağlığına zararlı maddelerden
temizlemeye yükümlü kılmaktadır. Hem şehirler ve
hem de kırsal alanların
insan sağlığını tehdit eden
maddelerden ve unsurlardan arındırılıp
temizlenmesi lazım. Bu yükümlülük
insan yaşamıyla direkt irtibatı
olan denizler, okyanuslar
ve uzayıda kapsamaktadır. Bu da şu
anlama gelmektedir: H iç bir
kimse. grup, devlet veya büyük
gücün denizler ve uzay dahil
olmak üzere hiç
bir çevreyi kirletme
ve eko dengeyi
bozma hakkı yoktur. Ancak bazı
devletlerin kendileri için
biçtikleri özel haklar ve
önceliklerle bu çevreleri kirlettiklerini ve
hatta atmosferin de yavaş yavaş
bir çöplük haline
gelmekte olduğunu işitiyoruz.
İnsanlık sürekli olarak
bu tür afet ve
tehditlere maruz kalmıştır. Tabiki
çoğu zamanlar büyük güçlerin
bu zarar ve tahribatının bedeline zayıf devletler ve
savunmasız toplumlar katlanmak
durumunda kalıyorlar. Oldukça
üzüntü verici olan
bir diğer husus
ta, günümüzde savunmasız insanlara ve
sivillere karşı kimyasal
silahların kullanılmış olması ve
bu silahları
kullananların önünde kimsenin
durmamasıdır. Kanun hiç bir
güç veya devletin
bu tür kitle
imha silahlarını üretip
sahiplenmemesi gerektiğin
söylüyor. Ancak dünyanın hali bambaşkadır. Öyle görülüyor
büyük güçler ve belli bazı
güç odakları, yaşam
cevresi ile denizler ve fezanın
uzayın korunması için
konulan kanunaların getirdiği
yükümlülükten muaftırlar. İslam
dini, her türlü kitle
imha silahının kulllanımını
haram bilmektedir. Hatta
bu silahların yapımını da
haram bilmektedir. İslamın
büyük alimlerinin bu
yöndeki fetvaları da bu
haramı yansıtmaktadır.
İnsanlık toplumunun huzur, barış ve
güvenliği gerçek anlamıyla
yaşayıp tattığı ve
ilahi rahmet sayesinde
barışçıl bir yaşamı muşahade edeceği günü
ve tekamulü yakalaması
umidiyle.