Tarih: 08.05.2015
Hatip:
Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
İnsan hakları evrensel beyannamesiyle ilgili olarak, insanların tanrı, insan ve
varlık ile ilgili algılarına
da teveccüh edilmesi gerek. Çünkü
bu konularla ilgili
ilke ve prensipler ciddi
bir şekilde mülahaza edilmezse, insan
haklarıyla ilgili maddeler hakkında kuşatıcı
ve dakik bir tahlil
yapmak mümkün olamaz.
Aslında kanun maddeleri arasındaki
kayıtsız şartsız bir takım
farklılıklar insanın mahiyeti
ve huviyeti hakkında
nasıl bir yaklaşıma sahip olmamız gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Örneğin insan
hakları evrensel beyannamesinin üçüncü
maddesinde bireysel hayat, özgürlük ve
güvenlik hakkına yer
verilmiş, ancak bu konuda
hiç bir kayıt ve
mülahazaya yer verilmemiştir. Her ne
kadar bazı maddelerde
özgürlük konusuna bazı
tahditler ve kayıtlar konmuşsada
bu maddede böyle bir
durum söz konusu
değildir.
Dolayısıyla bu maddeler
tedvin edildiğinde ibhama
mahal bırakmıyacak daha
dakik ifadelere yer
verilmiş olsaydı daha
iyi olacaktı. Bu
vesileyle her kesin
subjektif ve keyfi yorumlarda bulunması
engellenmiş olurdu. Dolayısıyla
bu maddelerin bir
çoğunu olduğu gibi
mutlak olarak kabullenmek
mümkün değildir. Çünkü bu
durumda uygulamada ciddi
sorunlar başgösterebilir.
Örneğin hayat hakkından
başlıyalım.
İslam dininde
hayat hakkından söz
edildiğinde yanlızca maddi
hayat kastedilmiyor bu
hakk manevi hayata da
şamildir. Veya bireysel özgürlükten
bahsedildiğinde sınırsız bir
özgürlük söz konusu değil
bunun bir takım
kayıt ve tahditleri bulunan
makul bir çerçevesi
vardır. Makul özgürlük
insanın rüşdüne ve erdemine katkısı
inkar eilemiyen özgürlük
biçimidir. Buna binaen İslam açısından kişi insani
usül ve prensiplere aykırı
olan ve insanın çöküş ve
izmihlaline sebebiyet veren
işleri yapmakta özgür
olamaz. Öyle ise
kişi konuşmalarına,
dinlediklerine, yiyecek, içecek ve giyeceklerine, ilişki ve
irtibatlarına, şehevi
ihtiyaçlarını giderme, güç ve
kuvvetini kullanma biçimine dikkat edip
bu hususta varolan
kanun ve kurallara itina
göstermelidir.
Bireysel özgürlük
ile ilgili maddeye şöyle bir
kayıt konulmuştur. İnsan başkalarına
zarar ve eziyet dokundurmadıkça her
türlü işleri yapmakta
bireysel olarak özgürdür. Bunun sonucu
ne olur; mutlak
bireysel ahlakszılık ve sefahet.
İslam dininde insanların
gerek ferdi ve gerekse
toplumsal özgürlükleri üzerinde
önemle durulduğu gibi,
birey ve toplumun ahlak ve
maddi manevi hidayeti, rüşd ve
tekamulüne de vurgu yapılmaktadır.
Dolayısıyla İslam hukuk konusunu
insanın farklı güç
ve kuvvelerinin terbiyesine katkı
sağlıyacak bir şekilde
ele almaktadır. Konuyla
ilgili olarak İbrahim
suresi 1. ayeti kerimede
şöyle denilmektedir.
«كِتابٌ أَنْزَلْناهُ إِلَيْكَ
لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُماتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلى
صِراطِ الْعَزيزِ الْحَميدِ»
“Bu
Rablerinin izniyle insanları
karanlıklardan üstün ve övgüye
layık Allahın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz
bir kitaptır.”
Ayet, Kur’anın asıl amacı olan
hidayet hususuna vurgu
yapmakta ve Kitabın nüzul
gerekçesinin insanları karanlıklardan aydınlığa
çıkarmak olduğunu beyan etmektedir.
Peygamber aracılığıyla insanlar cehalet karanlığından
ilim ve iman aydınlığına
çıkarılmalıdırlar. Bu perspektiften
konuyu ele aldığımzda,
İslam’a göre hayat, özgürlük ve güvenlik arasında çok köklü
ve derin
bir irtibatın olduğunu
görüyoruz. Buna binaen
Kur’anı Kerim maddi
hayata haiz olanlara ilahi
çağrıyı kabul ederek ideal ve
makul hayatı yakalamları
tevsiyesinde bulunmaktadır.
“يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا اسْتَجيبُوا
لِلَّهِ وَ لِلرَّسُولِ إِذا دَعاكُمْ لِما يُحْييكُم „
“Ey iman edenler! Size
hayat verecek olan
şeye çağırdığında Allah’a ve
Peygambere icabet edin”
Enfal 24
Dolayısıyla hatta bireysel
özgürlüğün de bir amaç ve maksadının olması lazım.
Kayıtsız şartsız mutlak
bir biryesel özgürlüğün anlamı yoktur.
Maalesef ifrat veya tefrit sürekli
olarak insanların sağlıklı
bir hayat rotasından sapmasına
sebebiyet vermekte ve insanı maksadı ve
manası olamayan salt
maddi bir hayata sürüklenmesine yol
açmaktadır. İnsanın saygın
ve onurlu bir
varlık olduğunu niye
kabul etmiyoruz. Tabiki
insanın onur ve
saygınlığı geçici maddi
boyutuyla sınırlı değildir.
Öyle ise mübhem ve
karmaşık ifade ve kavramlarla zaman
geçirmiyelim. Kanunları öylesine
tedvin etmeliyiz ki insanlar haklarına kavuştuktan
sonra kendilerini aziz ve
reşid görsünler , fikri ve ahlaki
açıdan yücelme ve illerleme
kaydetsinler. İnsanın, elementlerden, bitkilerden ve hayvanlardan
farklı bir varlık
olduğunu kabul etmeliyiz.
İnsan ile sözü
geçen varlıklar arasında hem
zati ve hem de arazi
bir fark mevcut
bulunmaktadır. Buna göre insanın
kemal, saadet, hayat, özgürlük
ve güvenliği kendine has
bir anlam kazanmış olur. Bu anlamı insanlara
kazandırmak ve mefhum kılmak
için çaba göstermeliyiz. Durum
böyle iken başta
kanunlar olmak üzere
insan ile ilgili
herşeyin insanın gerçek ve
asil konumuna uygun
olarak şekillenmesi lazım.
İnsan insandır. Kimsenin kulu
ve kölesi değildir.
Buna binaen insanların alınıp satıldığı ve
iradelerine ipotek konulduğu,
kendi geleceğini belirleme
hakkının elinden alındığı toplumların oluşmasına fırsat
vermemek gerek. Nitekim insan
hakları evrensel beyannamesinin dördüncü
maddesinde ise şöyle
denilmektedir. Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz;
kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır. Eğer
savaşlarda insanlar esir alınrlarsa
onlara insanca davranılması
gerek. Yaşlılara, çocuklara ve kadınlara işkence
yapılmaması ve insanların
haysiyet ve onurnuın korunması
lazım.
Vesselamu alezkum wa rahmatullahi wa barakatuhu