Tarih: 10.04.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir
İnsan
hakları evrensel beyannamesinin insanın tüm
boyutlarını göz önüne
alıp almadığı yönündeki soruya
cevabımız şudur. Bu
soruya cevap vermeden
önce bu beyannamenin
tüm maddelerinin el elınıp
incelenmesi gerek. Böyle bir
dakik inceleme ve analiz bu
beyanname hakkında daha
ince ve isabetli bir
kanaat beyan etmemize
yardımcı olur. Birinci
madde hakkında biz bir
tahlil ve izahatta bulunduk. Şimdi bu
beyannamenin ikinci maddesini
ele alacağız. İkinci
madde şöyle diyor:
Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir
akide, milli veya ictimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark
gözetilmeksizin işbu Beyanname’de ilan olunan tekmil haklardan ve bütün
hürriyetlerden istifade edebilir.
Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında bulunan,
gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke uyruğu olsun, bir
şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya ülkenin siyasi, hukuki veya
milletlerarası statüsü bakımından hiçbir ayrılık gözetilmeyecektir
Bu
maddede her türlü ayrımcılık
kesin bir dil
ile reddedilmiştir. Ancak böylesi
bir maddenin kanun maddesi
olmaktan ziyade bir
slogana benzediği görülmektedir. Çünkü kanun
maddesinde hiç bir
ibhama yer vermeyecek şekilde genel ifadelerden
sakınmak gerek. Ayrıca akli yorum ve
izaha açık olmalı.
Bu kanun maddesinde
sosyal ve tabii kanunlar
birlikte zikredilmiştir. Halbuki
tabii hukuk insanın hilkatı ve
varlığıyla irtibatlıdır. Toplumsal hukuki boyut
ise insan hakkındaki maarig bilgilenme ve değerleri
tanıma boyutuyla ilgilidir. İnsan haklarını
kapsamlı bir şekilde el alıp
incelemek için bu tür genel ifadeler kullanmak
pek makbul değildir.
Bu madde
ile ilgili bir
kaç noktaya değinmek
lazım şöyle ki:
1-Hucurat suresinin 13
ayeti uyarınca
“Ey İnsanlar!
Sizleri bir erkek ve
kadından yaratttık
birbirlerinizle tanışmanız resmen
birbirlerinizi kabul etmeniz için sizleri
kavim ve kabilelere ayırdık. Allah nezdinde
en üstün ve saygın
olanınız en takvalı olanınızdır Allah alim ve
herşeyden haberdardır.” Allah
hilkatte kadın erkek arasında
insan olmaları hasebiyle hiç
bir ayrıcalığa yer
vermeden onları yaratmıştır. Kadın ve erkekten türeyen ve
fazlalaşan insan nesli zaman, mekan,
iklim ve coğrafik şartların
değişmesiyle farklı şekiler, renkler ve
diler kazanmışlardır.
Tabii olarak
hiç bir insan
için bir ayrıcalığın söz konusu
olmadığı apaçıktır.
İnsanların üstünlüğü ve
ayrıaclığı kazanımları ve insani
değer ve erdemlere bağlılığı
oranındandır. Ancak erdemli
olsun veya olmasın insan
olmaları hasebiyle insani hukuk herkes
için geçerli olmalı ve
herkesin insani haklarına
saygı gösterilmeli. Ayet ve
rivayetlerde bu hususa gereğiyle teveccüh edilmiştir. Nitekim Kur’anı
Kerimde şöyle deniliyor: “ Ustün olanınız
takvalı, faziletli olanınızdır” Sevgili
Peygamberimizin konuyla
ilgili olarak hadislerinde
ise şöyle denilmektedir: “Arabın
acemden ve beyazın siyahtan bir
üstünlüğü yoktur. Üstünlük
ancak takva iledir..”
2-Günümüz dünyasında
insanlık toplumlarında
bireylerin değer ve üstünlük ölçüsünün mal ve
servet olduğu sıkça görülmektedir. Veya
uygulamada güç, para ve servet
değer ölçüsü olarak telakki
edilir. İnsanlarda böyle
bir yaklaşım vucuda getirmek
gerek.. İmam Ali
Hazretleri konuyla ilgili
olarak Nehc-ul Belağede
şöyle buyurmaktadır. “ Ey
İbni Abbas! Allaha yemin ederimki bu
yamalı sandal sizleri
yönetmekten bana daha
sevimlidir. Meğer bir hakkı
ikame edeyim veya bir
batılı ortadan kaldırayım
diye sizlere baş
olmayı kabul ettim.” Nehc-ul
Belağe 33. Hutbe. Bir
çoğunun gönül bağladığı
dünya hakkında İmamın
söylediği çok söz
vardır. Tabiki burada İmam
Hazretlerinin dünya ile ilgili
söylediklerine detaylıca girmeyeceğiz
ancak bu kadarını söyleriz
ki.
Servet
sahibi olanlar, hiç
bir zaman dünyanın
tüm servetine sahip olmazlar ve
dünyanın kudret ve gücüne
de sahip olan
hiç bir zaman
dünyanın tüm güç
ve iktidarını ele
geçiremez. İmam dünya servet ve
mülküne karşı hiç
bir ilgi ve taallukunun olmadığını ve hiç
bir şekilde dünyalığı
sevmediğini şu cümleleriyle
ifade etmektedir:
“
Ben dünyayı bana
hiç bir şekilde
dönmeyecek şekilde boşamışımdır.”
3-İslam
açısından seçim yapma hakkı
insana verilmiştir. O istediği her
meşru işi yapabilir. İstediği
her yerde yaşayabilir.
Her yerde kendi
toplumsal ve sosyal haklarını
savunabilir ve kendi görüş
ve düşüncelerini dile getirebilir.
Ancak bu
meyanda İslamın üzerinde
önemle durduğu bir
husus vardır oda
şudur. İnsan oğlu şartlar ne
olursa olsun ve hayatın
hiç bir merhale ve
aşamasında kendi özgürlüğünü, onurunu ve
insani konumunu ve
kimliğini elden vermemeli ve
zedeletmemelidir. Kendi
insani ve manevi
huviyetini korumaya azami çaba
ve gayret sarfetmelidir. Allah’ın kanununu kabul etmeli ona bağlılık ve
inkiyad göstermeli ve Allah’tan başka
hiç kimsenin kulu
ve kölesi olmamalıdır. Bu üzerinde
önemle ve titizlikle
durulması gereken bir
husustur. Kişi kendi insani
ve hakiki kimliğini
korumak şartıyla istediği her
yerde yaşayıp sosyal
haklarından yararlanabilir.
Sosyal veya toplumsal
haklar denildiğinde siyasi, ekonomik,
kültürel, dini ve ahlaki tüm
boyutları kuşatmaktadır.
4-Tabiki insanlar
istediği yerlerde yaşamak
için seçim ve tercih
yapma hakkına sahip
bulunmaktalar. Ancak İslam
tüm insanlara yaşadıkları
yer konusunda şu
tavsiyede bulunmaktadır:
Kişi yaratılış amacı ve
maksadına dikkatle yaşam
için seçeceği yerde
dini, ahlaki ve manevi
değerlerinin zarar görmemesine
azami dikkat göstermeli. Aksi takdirde
dini ve manevi kimliğinin
zarar göreceği ve
bu zararlara karşı
sahsını ve ailesini savunacak ve
koruyacak imkanlara sahip
olmadığı ve tamamen dini ve
insani kimliğinden kopup asimile
olacağı bir bir
yerde yaşarsa, bu durumda
İslam o kimsenin başka
bir yere, zani dinini ve
insani ahlaki değerlerini rahatlıkla
yağıyabilecğı ve kimliğini koruyabileceği bir
yere hicret etmesini emreder. “Meğer yeryüzü
geniş değilmidir hicret edin” Zaten
hicretin amacı kişinin kendi
kimliğini ve imani ahlaki ve manevi değerlerini
muhafaza etmek ve etrafa
yaymaktır.
Vesselamu
aleykum wa rahmatullahi wa barakatuh