Tarih: 03.04.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Biz
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
birinci maddesini inceliyorduk.
Bu maddenin bazı bölümlerini
anlattık ve İslamın bu
konudaki görüşlerini izah
etmeye çalıştık. Bu madde de
değinilen bir diğer
husus ta, insanın
özgürlüğü ve hür iradesi
hususuydu. Şu anlamda: İnsan
özgür yaratılmıştır. Bu hususun
izahında, İnsanın özgür yaratılışının, onun
varlıksal Ontolojik açıdan tanınmasıyla
ilgili bir husus
olduğunu söylemek gerek.
Kur’an inasanın özgür
bir şekilde yaratılmış
olduğunu ve özgürlüğün insana
sonradan bağışlanan bir şey olmadığını ve
hiç kimsenin de
insanın özgürlüğünü elinden alamıyacağını
açıkca beyan buyurmaktadır. Varlıksal
olarak insan kevni ontolojik özgürlüğe
sahip bulunmaktadır. Özgürlük nimeti de
akıl, kalb ve ruh
gibi Allah tarafından insana
verilmiştir.. Bunu teyid eden akli deliller
de mevcut bulunmaktadır.
Sonuç olarak İslam
açısından İnsan özgür irade
sahibi bir varlıktır.
Hem özgürlük ve hem de
irade Allah tarafından kendisine
verilmiştir. İnsanoğlu kendisine
verilen nimetler açısından tüm
varlıklar arasında mümtaz bir
konumda bulunmaktadır. Hem fiziki ve
hem de manevi yapısı ve
fiziki dokusuyla henüz de tümüyle tanınmamış
olan çok derin ve
karmaşık bir terkibe
sahip bulunmaktadır. Manevi açıdan
bakıldığında bir çok çeşit
istidat ve yeteneklere haiz
bulunduğu anlaşılmış olur. Nev‘i
şahsına munhasır bu özellikler
bütünü, insanın ilahi, emaneti
yüklenme liyakatini kazanmış
olması ve Allah tarafından sonsuz
ebedi huzur ve selamet
yurduna davet edilmesine mucib olmuştur.
“Allah barış
yuruduna davet etmektedir ”
İnsan sahip
olduğu bu özelliklerden, bu
cümleden tekvini özgürlük ve hür
iradeye sahip olmakla kendi
seçimini kendisi yapmak durumundadır. Eğer
mukaddes ve ulvi
hedefe doğru bir
seçim yaparsa, o
maksadına Allah’ın inayeti ve
Peygamberin klavuzluğuyla ulaşacaktır. Yanlış bir
seçim yapıp rotayı şaşırırsa
kendi varlıksal istidat ve
yeteneklerini gereğiyle kullanamamış ve yanli
yöne kanalize etmiş olacaktır.
Şimdiye kadar
yaptığımız izahattan anlaşılan şudur ki; insan
hakları evrensel beyannamesinde vurgulanan insanın akıl ve
özgürlikle donanmış olması,
hukuki olmaktan ziyade
ahlaki bir nitelik taşımaktadır. Yapılan bu
tavsiyeler, zaten bu beyanname
tedvin edilmeden önce
üzerinde ittifak edilen temel
prensipler idi.
İnsan hakları beyannamesinin birinci
maddesinde işaret edilen diğer
iki husus ise hukuki
olmaktan ziyade ahlaki ve
mevizevi bir niteliğe
haiz bulunmaktadır. Birinci Maddede şöyle
deniliyordu: “ Bütün
insanlar özgür, onur
ve haklar bakından eşit olarak
doğarlar. Akıl ve vicdan
sahibidirler, Birbirlerine karşı
kardeşlik anlayışıyla
davranmalıdırlar. ”
İnsanların hukuki eşitliği ve
birbirlerine karşı kardeşce
davranmaları konusunda bir çok
çeşit emir ve tavsiye bulunmaktadır. İnsan
olmaları hasebiyle tüm
insanların ortak haklara
sahip bulunduğu gün
ışığı gibi aşikar olan
bir husustur. Memleketlerin
veya şehirlerin adet ve
gelenekleri, renklertive diller hukuki maddelerin tedvininde
hiç bir rol
ifa etmez. İster kadın ve isterse erkek
ister beyaz ve isterse siyah her kes hukuk karşısında eşittir ve insanlar birbirlerine karşı hukuki hiç
bir üstünlüğe sahip değillerdir.
İslam açısından
üstünlük ve erdemin tek
ölçüsü takvadır. Yani insani ve
ilahi değerlere bağlılık.
Bir başka ifadeyle
bir kimsenin ahlaki
erdemleri ne kadar
fazlaysa, insani değerlere
bağlılığıda o oranda fazla
olur. Böylesi bir insan
doğruluk, dürüstlük. hayırseverlik ve başkalarına
yardımda bulunmak için
sürekli çaba gösterip,
erdem ve değerine daha
bir değer katar.
“Ey İnsanlar
sizleri bir kadın ve
erkekten yarattık,
birbirlerinizi tanıyasınız
resmen birbiriniz kabul edesiniz diye sizleri kavim ve kabilelere
ayırdık. Allah nezdinde üstün
olanının en fazla
takvalı olanınızdır. Muhakkak
ki Allah bilen ve
haberdar olandır.”
Hucurat 13
İnsan fıtrata haiz
bir varlıktır. Dünyaya geldiğinde
iyiliklere ve kötülüklere
vakıf ve aşina bir şekilde
gelmektedir. “ Nefse iyilikleri ve
kötülüklerinı ona ilham
etmiştir” Şems 8
İnsan ve ilahi
değerleri elde etmek için çaba
gösteren kimse kurtuluşa ermiş kimsedir.
“ Nefsini arındıran muhakkak
kurtuluşa ermiştir” Şems 10
Kendi istidat ve yeteneklerini
geliştirmeyen, onları atıl
bırakan ve ihmal eden kendi eliyle kendi
helaketine ortamı hazırlamaktadır. “ Nefsini küfür ve
günahla kirletense gerçekten
ziyan etmiştir.”
Buna
binaen insanlar fıtraten özgür,
düşünce ve eğilim sahibidirler. Bu yeteneklerine tevhidi bir
çizgide seferber etmeldirler.
Buna binaen hiç
bir insan tabiatı itibarıyla
kötü yaratılmamıştır. Bütün
insanlar pak, temiz, iyilikleri
talep eden ve kötülüklerden uzaklaşıp hakka
yönelen bir fıtrat üzerine yaratılmışlardır.
“ Her doğan
İslam fıtratı Allahı arayan ve ona
yönelen bir teslimiyet üzerine yaratılmıştır.” Kafi c.2/ s. 13
“Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine
çevir. Allah’ın insanları üzerine yaratmış
olduğu yaratışına fıtratına .
Allahın yaratışında bir
değişiklik olmaz. İşte sağlam din
budur, fakat insanların çoğu bilmezler. İmam Ceferi
Sadık a.s dan rivayet edildiğine göre: Ayette geçen
yaratılıştan fıtrattan maksat,
Allah’ın insanları tevhid üzere yaratmış olduğudur el-Burhan Yan, Alalh’u
Teala’nı onların yaratıcısı
olduğunu bilmekteler.
Bu müşterek özelliklere haiz
bulunan insanlar, müşterek bir
takım haklara sahip ve
sorumluluklarla yükümlü bulunmaktalar . İnsan olmaları hasebiyle eşit
haklara sahiptirler. Hiç bir
insanın veya halkın diğerine karşı
hukuki bir üstünlüğü söz konusu
değildir. Bunun için İslam açısından insanlar yönetenler ve
yönetilenler şeklinde sınıflara
ayrılmamalıdırlar. Aynı
şekilde insanların bir kısmı
özgür ve diğerleri ise köle olarak
tanımlanmamalı. İnsanların
hepsini tevhidi bir
sistem dahilinde mülahaza
edip haklarını ve onurunu muhafaza etmek gerek. Nitekim tüm
insanlar bir anne ve
babanın yani Ademve
Havvanın çocuklarıdrlar.
Yaratılışta hepsi kardeştirler. Bunun için birbirlerine
karşı sorumlu davranmalıdırlar.
Başkalarının sorunlarını kendi
sorunları telakki edip, kardeşce
bir ruhiye ve anlayışla
sorunların halline
kalkışmalıdırlar.
Demek ki İslam açısından
insanlar birbirlerine karşı yerine getirmekle mükellef oldukları
bir takım haklara sahip
bulunmaktalar. Çünkü başkalarının
dertleri ve sorunları karşısında
duyarsız ve sorummsuz davranan
ve yardımseverlik ruhiyesi
olmayan insanlar müslüman addedilemez. Nitekim
sevgili Peygamberimiz şöyle
buyurmaktadır: “Ümmetimden Allahtan
başkasının düşüncesiyle sabahlayanın
Allahtan bir payı yoktur. Ve sabahlayıpta müminin derdiyle
dertlenmeyen de müminlerden
değil.” Kafi c2. S 164 Bu bir kuru
slogan değil. Bir
emirdir, bir vazifedir.
Müslümanın yükümlü kılındığı bir mükellefiyet bir
sorumluluktur. Eğer bir insan
başkasnının bir sorununu
halledecek bir güce
sahip olduğu halde ihmalkar davranıp elinden geleni yapmazsa
ilahi mahkemede muaheze ve
muhakeme edilecektir.
Şurası bir gerçektir
ki, eğer tüm
insanlar birbirlerine karşı
böyle bir yaklaşım
sergilemiş olsaydılar,
Beşeri toplumda varolan
sorunların bir çoğu halledilmiş
olurdu. Ancak böylesi bir
yaklaşım ya tamamen önemini
kaybetmiş veya çok az önemsenmektedir. Bu da insanların
ahlaki ve manevi maslahat ve
çıkarlarına gerekli olan önem
ve ihtimamın gösterilmemesini beraberinde
getirmiş bulunmaktadır.
Bütün bu
anlattıklarımıza dikkatle. İslam
dinin kardeşlik ruhuna
çok büyük bir
önem atfettiğini görüyoruz.
İmam Ali a.s Malik
Eşteri Mısıra vali
olarak tayin ettiğinde şu tavsiyede
bulunmuştu: “İnsanlara iyi
davran onlar iki sınıftan
oluşmaktalar ya dinde kardeşindir
veya yaratılışta kardeşindir hemnev’in ” Nehc-ul
Belağe mektup 53. S 427
Buna binaen yöneticiler,
vatandaşları gerçekten sevip
saymaları ve haklarına saygı
göstermelidirler.
İslamda kardeşlik sadece ahlaki ve
mevizevi bir boyuta
haiz değil. Hukuki ve
ameli bir emir ve
kuraldır. Öyleki eğer biri dini ve
insani kardeşinin haklarını
yerine getirp eda etmezse. Hem bu
dünyada ve hem de
İlahi adalet mahkemesinde
hesaba çekilecektir.
Wesselamu aleykum wa rahmatullahi
wa barakatuhu