Tarih: 30.01.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
İslamda insan hakları mevzui
konulmuş bir takım ilke
ve prensiplere dayanmaktadır. Bu ilke ve prensiplerin
tümü için de bir
takım delil ve
kanıtlar mevcut bulunmaktadır. Tabiki bu
ilke ve prensiplerin
ilgili ilmi ve akademik
çevrelerde enine-boyuna ele
alınıp incelenmesi lazım.
Biz bu cuma
hütbesi platformunda akademik
bir konu
olan ve mevzui olarak
adlandırılan bu ilke
ve prensipleri ele
alıp incelemiyeceğiz. Konular arasındaki irtibatı
daha açık ve mantıki bir düzleme oturtmak
için bu mevzui prensipler
hakkında kısa bir
bilgiyi sizlere sunmaya
çalışacağız.
Mevzui konulmuş prensipler
İslamın insan hakları
doktirinine dayanak teşkil eden
mevzui ilkelerden birisi
şudur:
İnsan ve dünya
manidar, anlam dolu tevhidi
bir düzen içerisinde yaratılmıştır.
Bu dünyada hiç bir
şey boşuna ve
anlamsız yaratılmamıştır. Kur’anı
Kerim varlığın yaratılışı
hakkında şöyle buyurmaktadır.
“Gökleri, yeri ve
aralarında bulunanları ancak
hak üzerine yarattık” 1
İnsan varlık aleminde özel
bir yer ve konuma
sahip olduğundan dolayı,
Yüce Allah insanın
yaratılışı hususunda da şöyle
buyurmaktadır.
“ Sizleri
boşuna yarattığımızı ve bize dönmiyeceğinizi mi
zannetiniz.” 2
Bütün varlıkların bir
anlam ve maksada binaen
yaratılmış olduğunun deliline
gelince. Bütün bu
varlıkların yaratcısı sonsuz
ilim, hikmet ve kudrete
sahip olan Yüce
Allahtır. Hekim ve Hakim
olduğuna göre Allah,
her şeyi bir
hikmete binaen yaratıp
onun için bir
takım ahkam öngörmektedir. Buna binaen
varlık düzeninde her şeyin
yaratılışı yerinde ve yaratıldığı şekilde güzeldir. Allah’ın
sonsuz ve mutlak
ilim, hikmet ve kudretine
dikkatle her varlık
şayeste olduğu şekilde yaratılmıştır. Sınırlı
bir ilme sahip
olanların sanatlarına olan nisbetin
tam aksine Allah
mahlukatının tüm detay ve hücrelerine alim ve vakıftır. Sınırlı ilim sahipleri sürekli olarak mamullerinin bir
sonraki yapımında daha iyi imkanlarla daha kaliteli
bir mamul takdim ederler. Allah mahlukatını başından beri en güzel
bir şekilde yaratmıştır.
Varlığı ilahi terbiye
ile idare etmek
Mevzui prensiplerden sayılan
bir diğer husus
ta şudur: Varlık düzeni
ilahi terbiye ile idare edilmektedir. Aslında varlık düzeninin
Rabbi, Terbiye edicisi,
hekimane bir şekilde yaratılan kevni
düzenin yaratıcısının kendisidir. Dolayısıyla Yüce Allah tüm
varlık alemlerinin Rabbi,
terbiye edicisidir. Hiç bir
şey ilahi terbiye
dairesinin dışında değildir. Buna binaen en
güzel veya en üstün
mahluk olan insan ilahi terbiye ile
varlığını idare edip
geleceğini teminat altına almak
durumundadır.
İlahi tevhidi düzen, insan da dahil
olmak üzere her
varlığı hem yaratılışında ve hem de
varlığının devamında, Yüce
Allaha dayanmasını gerekli
kılmaktadır. Çünkü tüm mahlukat
mutlak olan Khalıq ve
Rabbe ihtiyaç duymaktadır
ve her
mahluk, varlığı açısından
varlığın yaratıcısının kulu ve O’nun emri ve tasarrufu
altında bulunmaktadır.
Söz konusu iki prensipten
şu çıkarımda bulunabiliriz. Her
varlık ile ilgili
kevni kozmik kanun ve kurallar Allah’ın sonsuz ilim ve
hikmetine mebnidir dayanmaktadır
Bizler bazı varlıkların
hilkat hikmetini eğer
henüz idrak etmiş değilsek, bu onların
hikmetsiz ve maksatsız yaratılmış
olduğu anlamına gelmez.
Her varlığın ve fenomenin
bir hikmet ve amaca
mebni yaratıldığı yerinde ispatlanmıştır. Her varlığın maksadı ve amacı
ise onun güç ve kapasitesine uygundur. Bunun da ayrıca
kendine has yorumu
bulunmaktadır. Dolayısıyla her varlık kendi
tekamulüne doğru bir
seyir izlemekte ve yükselişe
doğru hareket halindedir.
Bu bağlamda tabiki
insan oğlu özel bir makam ve
konuma haiz bulunmakta, buna binaen onun
nihai kemali de çok yüce ve
ülvidir.
İnsan, ruh ve
beden bileşimi
Kabul görmüş mevzui
bir diğer prensip
te şudur: İnsan
salt maddi bir
varlık değildir. Cismi ve
fizikinin yanı sıra ruh veya nefis
olarak adlandırılan bir hakikate de
haiz bulunmaktadır: Bu ruh insana
özel bir konum
ve ebediyet kazandırmıştır.
Buna binaen insan
yanlızca maddi değişim ve
gelişmelerin etkisinde kalan
maddi bir varlık
değildir. Çünkü maddi
boyutlar sınırlı, fena ve zevale
mahkumdur. İnsanın ebediyet
ve süreklilik rengine
sahiplenmesine sebebiyet veren
husus onun ruhu ve canıdır. Bunun içindir ki dini
öğretiler, insanın tüm amel ve
davranışları için ya
bu dünyada veya ahirette bir
karşılığın bulunduğundan söz etmekteler. Bundan dolayı
insan için bir
takım sorumluluklar ve yükümlülükler
ve insana mahsus bir
yaşam kanunu öngörülmüştür. Ahireti tanıma bahsinde
bu husus detaylıca
incelenmiş ve insanın ahirette
kendi inanç, ahlak, düşünce. amel ve davranışlarının konuğu
olduğu ve yaptıklarının
karşılığın hazır göreceği
gerçeği güçlü ve dakik
kanıt ve delillerle beyan
edilmiştir.
İnsan Onuru
Anlatılanlardan bir diğer
mevzui ilkeye varıyoruz. Bu ilke
ise insan haklarının da
temel ilkesini oluşturmaktadır.
İnsan oldukça büyük bir
saygınlığa sahiptir, insanın onur ve
saygınlık sınırının doğru
dürüst bir şekilde
tanınması ve
insan haklarıyla ilgili
tüm kanun ve beyannamelerde de vurgulanması lazım. Bu
prensipten gaflet, insanların
hiç bir zaman kapsamlı ve kuşatıcı
bir şekilde kendi haklarına ulaşmamasına sebebiyet
verebilir. Bu husususu,
İnsanın yaratıcısı ve terbiyecisi
olan Hekim Allah insanın
özüne ve hakikatına yerleştirmiştir. Nitekim
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır. “Muhakkak
ki biz insanı
onurlu kılmışızdır:”4
Tabiki insanın özü ve
cevherine yerleştirilmiş olan bu
değerin, uygulamayla tahakkuk
etmesi ve insan
haklarının tedvininde mülahaza edilmesi lazım.
Çünkü tüm insanlar,
insanoğlunun üstün bir
değer ve saygınlığa haiz
bulunduğunu kabul ettiklerinde,
huzur. asayış ve güvenliğin insanın
en temel hakları olduğuna
inanmalı. Tabiki bu hakların insanın onur
ve saygınlığına uygun
olarak tanımlanıp yorumlanması
lazım. Yüce Allah’ın insan oğlu için
biçilen bu üstün ve
ülvi değer ve
saygınlığı vurgulayıp
savunduğunu bilmek gerek.
Buna binaendir ki Allah
insana bu saygınlığı
biçtikten sonra şeytan
eksenine hitaben şöyle
buyurmaktadır: “ Ey İblis!
Kendi elimle yarattığım
mahluka karşı secde etmekten seni alıkoyan
nedir? Büyüklendin mi yoksa üstünlerden olduğunu mu
zannediyorsun.”4
Kibir ve büyüklüğünü
ibraz ettiğinde, iblis bulunduğu
yerden kovuldu, İnsan hayatı
devam ettiği sürece o ilahi
dergahdan ve rahmetten kovulmuş ve
uzaklaştırılmış olarak kalacaktır.
Bu zaviyeden bakıldığında, insan ile ilgili
bir çok husus açıklık
kazanmaktadır. Her kes kendi
konumunu yeniden gözden
geçirmeli ve kendisine öngörülmüş
olan pak ve ülvi
hedefe doğru bir
seyir izlemek için çaba
göstermeli.
İnsanın saygınlığı ve İblisin
isyanı hakkında Kur’anda
bir çok ayeti kerime
mevcut bulunmaktadır. Bu ayetlerin
sürekli olarak okunması ve
gözden geçirilmesi lazımki,
bu vesileyle insan şeytanlardan korunup
Sıratı Mustakimden uzaklaşmış
olmasın.
_______________________________________________________________________
1-
Hicr 85
2-
Müminun 115
3-
Isra 70
4-
Sad 75