Tarih: 02.01.2015
Hatip: Hamburg İslam Merkezi
Başkanı Ayetullah Ramazani

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin  munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya,  Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

 Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık 
cennetin anahtarı ve cehennem 
ateşine  karşı  ise 
koruyucu  siperdir.

Geçmiş  hitabelerden 
şu  sonuca varmış  olduk: Eğer 
kanunun  dayanağı  vahiy 
olursa,  insan  için huzur, 
sükunet ve   emniyet getirir.
Çünkü  ilahi  ilim, insanın 
varlıksal  tüm  boyutları, kapasite ve  yeteneklerinin   kanunun 
tedvininde  mülahaza
edilmesine  mucib  olur. Allah, 
insanlar  başta  olmak 
üzere  tüm  varlıkların 
yaratcısı ve  Rabbi   terbiye 
edicisidir. Dolayısıyla  tüm  hakların 
kaynağı Hakk  Tealadır. Onun    hakkı 
mülahaza edilip  muteber  bilinmedikçe 
hiç  bir  hakkın itibar 
ve  geçerliliği  olmaz. Onun hakkı  insan haklarının  kaynağı 
ve  dayanağıdır. Emir-ul  Müminin 
İmam  Ali  hazretlerinden  varid 
olan  bir  hadiste 
şöyle  denilmektedir: “Sonra,
noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, bazı insanlar için bazısına kendi
haklarından bir kısmını vacip etmiş, çeşitli derecelerle de o hakları eşit
kılmıştır. Bazı hakları, öbür haklar karşılığında öyle vâcip etmiştir ki onlar
yapılmadıkça öbürleri de yapılamaz. Allah haklarının en büyüğü, buyruk
sâhibinin, buyruğu altındakilere, buyruğu altında olanların da buyruk sâhibine
terettüp eden haktır. Bu bir farzdır ki Allah herkese farz etmiştir bunu.
Halkın düzene girmesine, dinlerin üstün olmasını vesile kılmıştır bunu.”

Buna  binaen  
Allah her  kes  için 
bir  hak  koymuştur, 
bunun  sağlıklı  bir 
şekilde  tanınması ve  eda 
edilip  yerine  getirilmesi 
lazım. Bu  husus   anlaşıldıktan  sonra şu 
noktaya   dikkat etmek  lazım. Bir hukukcu  hukuk 
kanunlarını  tedvin ettiğinde,
hukuk kaynaklarına  sağlıklı  bir 
şekilde  vakıf  olmalı. Muteakiben   hukukı ve 
kanuni  madde ve  fıkraların 
çıkarımını   yapmalıdır.
Örneğin  bir  insan 
eğer  aile  hukuku veya 
çocuk  hukukunu  tedvin 
etmek  istiyorsa, insanın  özgürlüğü ve 
hür  iradesini bir  asıl 
dayanak  olarak   göz önünde 
bulundurmalı.  Tabiki bu  hukuki 
dayanaklar, hukukçunun dünya 
görüşüne uyum  arzedecek  hukuki 
temellere  oturtulmalı.  Tabiki Kur’an,  Peygamber ve 
O’nun  Ehl-i  Beytinden 
gelen  İmamlardan  hukukun 
temel  dayanaklarını ve  konudaki  
bilgileri almak  gerek.

Kur’an ve  sünnetin 
yanı  sıra    toplu  
ilmi  akıl ve  ilmi 
icma da  hukuk  ile 
ilgili  kanun ve  kuralların  
çıkarımına  kaynak  teşkil 
etmektedir. Müslüman  bir  hukuçunun 
bu   kaynaklara  vakıf 
olması  lazım.   Hata ve 
yanlış  yapmaktan    korunmuş 
olmayan  normal  insanlarda 
hukuki  çıkarımlarında  ve 
hakkın  teşhisinde  ne 
kadar  ciddi ve  itinalı ve 
hali  bir  niyyetle gayret ve  çaba gösterirlerse  o 
oranda  hata ve   sapmaları   
asgari  düzeye  inmiş 
olur.  Imam  Ali 
hazretlerinin de 
buyurdukları  üzere.  “  Hak   ancak 
ciddi  çabayla elde edilir  idrak 
edilir Nehc-ul Belağe hutbe 
29.

Nefsi  selamete 
sahip  olan ve  toplumun 
işlerini  ıslah  edip  rayına 
oturtmayı  dert edinen, insanların  izzeti 
nefis ve  onurunu  elde 
etmeleri  için  çabalayan ve 
insanların  insaniyetine  zarar 
gelmemesine  itina  gösteren 
bir  insan  hiç  kuşkusuz  akıl ve 
vahye  dayanarak  gösterdiği 
hukuki  telaş ve  çabalarında  
tüm  insanlık  bireylerini 
nazarı  itibara  alacaktır. Tabiki   İslamda 
hukukun   asli  maksad, 
ahlaki emir ve  yasaklardır.
Ahlaki  emir ve  yasaklar 
hukuki ilke ve  prensiplerin   sağlıklı 
bir  şekilde  uygulanmasının  teminatıdır.

İhsan,  iyilik, 
sevgi, fedakarlık,  yardım
severlik, hayırhahlık ve  tevazu  gibi ahlaki 
faziletler  eğer  toplumda kök 
salıp  yaygınlaşmazsa,  hukuki   sorumluluk ve yükümlülüklerin  toplumda 
tahakkuku  mümkün  olamaz. Topluma  bir 
göz  attığımızda, çocuk   hakları, 
kadın  hakları, ebeveyn   hakkı, özgürlükler  hatta 
vatandaşlık  hakları  alanlarında 
çok  güzel  kanunların 
tedvin edildiğini fakat 
uygulamaya   gelince  bu 
kanunların  gereğiyle   uygulanmadığını  görmekteyiz. Yani  uygulama 
alanında  gerekli  olan 
teminattan yoksun 
bulunmaktalar.  Bu  teminatta  
ahlaki erdem  ve  faziletlerdir.  Tabiki 
hukuki  kanunlara  aykırı 
davranmak  için öngörülen  cezalar 
bir  ölçüye  kadar insan 
haklarınınm  uygulanmasına  katkı 
sağlıyorsa da  bu  yeterli 
değildir.   Hukuki  kanunların 
bilhassa  insan  haklarıyla 
ilgili  kanun ve  kuralların sağlıklı  bir 
şekilde  uygulanması için
toplumun  ahlaki  bir 
terbiyeden geçmesi ve   
insani  ahlaki  fazilet ve erdemlerle   donanması 
lazım.  Çünkü  ahlak 
hukukun işlemesinde  hayati  bir 
rol  ifa etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment