Tarih: 05.12.14
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
İnsanın kapsamlı ve kuşatıcı
bir şekilde tanınması, insan haklarıyla
ilgili yerel veya
evrensel kanunların tedvini
için kaçınılmaz bir gereksinimdir. Şimdiye kadar
hiç bir kimse veya grup
insan hakkında kapsamlı ve
eksiksiz bir bilgiye
ve tanımaya sahip olduğunu
idda etmemiştir, aksine ilgili tüm kimse
ve grupların insanın henüz
bir çok yönüyle
bir mechul olarak kaldığını itiraf etmelerine dikkatle şu
sonuca varıyoruz. İnsanın
yaratıcısı olan Rabbinin dışında
kimse insanı hakkıyla,
eksiksiz ve mükemmel
bir şekilde tanıyamaz.
Belkide Kur’anı Kerimin
şu ifadesi “Bu
Kitapta sizin anılmanız
hikayeniz var” şu gerçeğe
ışık tutmaktadır. Eğer
insanı hakkıyla tanımak
ve onun hakkında kapsamlı
bir bilgiye sahip olmak istiyorsanız Kur’ana başvurun. Çünkü Kur’an
insanın tanınmasında bize önemli bir
yardım sağlamakta ve bu hususta çok
önemli bir rol
ifa etmektedir. Ancak Kur’ana
baş vurarak insanı
hakkıyla tanıyabiliriz.
Kur’an
insanın yaratılış sürecini anlatırken “Ahseni
takvim” En güzel kıvam, şekil
ifadesini kullanmaktadır. Bu vesileyle
onu melekler tarafından
dahi saygı ve onura
layık ve şayeste bir
varlık olarak niteleyip
şöyle diyor “Ona
şekil verip kendi
ruhumdan ona üflediğim
zaman melekler ona secde
ettiler” Tabiki
bütün bu saygı ve
tekrim insanın ruhi ve
manevi boyutu içindir ve sahip olduğu ruha
binaen insanın fizik ve
cismi de takdir ve saygıya
layık ve şayestedir. Bunun içindir
ki İslam öğretilerinde insan cismi
için de bir çok
çeşit haklar öngörülmüştür. Bir insanın
cismine, fiziğine bir
saldırı yapıldığında veya
bir zarar verildiğinde
failin suçuna münasip
cezalar öngörülmüştür. Öte yandan
insanın her iki
boyutu yani cismi ve
ruhi boyutlarının terbiye
edilmesi için İslam bir takım kanun ve
kurallar öngörmüştür. Buna
binaen insan haklarına dayanak ve mesnet olma
hakkı Allah’ın yetki ve salahiyetindedir. Yani ancak Allah
vahiy kanalıyla insan haklarının çerçevesini
belirleyebilir. Tabiki
bazıları bunu hazmetmeyebilir veya anlamakta
zorlanabilirler. Bir başka ifadeyle bazı
kimseler ve çevreler, ilmin
bir çok alanda
söz ve etkiya sahip olduğu günümüzde
böylesi bir söz
ve söylemi makul ve
inandırıcı görmeyebilirler. Tabiki
bu meyanda biraz
havsala gösterip şu
cümle üzerinde düşünmek gerek: Meğer
konu insan hakları
değilmi? Peki eğer
insanı savunacak bir kanun
insanoğlu için teşri
edilip onun gerçek hukukunun tedvinine temel teşkil edecekse, böyle
bir durumda insan hakkındaki bilgimizin
kapsamlı ve kuşatıcı olması
lazım değil mi? Peki
şimdiye kadar kimse
veya herhangi bir
grup ve düşünce mektebi
insanı bütün yönleriyle
tanımış olduğunu iddia edebilmişmidir? Dolayısıyla insanoğlunun
insanı tüm boyutları ve
yönleriyle kapsamlı ve kuşatıcı
bir şekilde tanıması
ya asla mümkün değil
veya oldukça zordur. Dolayısıyla insanın gerçek
anlamıyla tanımanın tek
bir yolu vardır.
O da insanın
yaratıcısı olan Halıkının
mutlak ve sınırsız
ilminden yararlanmaktan geçer. Bu da
vahye munhasır bir
durumdur.
Biz müslümanlar Kur’anın Allah’ın kelamı
olduğuna ve insan için
nazil olduğuna, insanın tanınması
ve bilvesile munasip
bir insan hakları kanununun
tedvin edilmesinde bize yardımcı olacağına inanıyoruz. Bu inanç
Kur’an için yüzde yüz
ama diğer kitaplar için
bu katiyet söz
konusu değil. Çünkü
az veya çok tahrif edilmişlerdir. Eğer
tahrif edilmemiş olsaydılar onlarında insan
ve hukuk hakkındaki
beyanları aynı itibara ve geçerliliğe sahip
olacaktı ve insanı sağlıklı ve
doğru bir şekilde
tanıyıp ona uygun
bir hukuk düzenlemesinde bulunmakta
bizlere yardımcı olacaklardı.
Konunun daha fazla açıklık
kazanması için şu hususa da değinmek
lazım. İtikadi ve ahlaki
konularda veya bireysel ve toplumsal
ameli ahkam alanında yanlızca
bilginlerin ve akillerin entellektüellerin görüş ve
bilgisiyle iktifa edemeyiz.
Çünkü bu alanlarda bilginler ve
entellektueler arasında görüş
farklılığI oldukça fazladır. Enetellektueller veya bilim adamları tarafından
kabul görmediğinden dolayı
bazı şeyleri reddetmek makul bir yaklaşım
değildir. Yani biz dini
öğretilerden hareketle
şekillenen bazı hakikatlerin
itibarını entellektuellerin
kabulüne terkedemeyiz. Tam tersine
entellektüellerin
yaklaşımlar dini öğretilerle
uyum arzetmelidir.
Dolayısıyla entelektuellerin aklı vahiyden
beslenmedikçe ona güvenmek söz
konusu değil.
Tabiki bu demek
değildir ki entellektuellerin ve
bilginlerin söylediklerinde güzel
şeyler yoktur. Ve görüşleri
vahiyden beslenmediği, kapsamlı ve
kuşatıcı olmadığından dolayı hiç
bir şekilde insan
haklarına dayanak teşkil edemez. Hayır
böylesi bir yaklaşım sergilemek istemiyoruz.
Bunların ciddi ve
gerçekçi olmayan ancak insanların
gönüllerine hitap eden çok
güzel ve çekici söylemleri de
olabilirler. Bunun için Yüce
Allah bu görünürde
hoş ve cazip görünen
ama arkasında ciddi bir
niyet olmayan sözler
konusunda Peygamberini uyarmakta
ve şöyle buyurmaktadır. “Onları gördüklerinde
görünüşleri hoşuna gider.
dikkatini çeker konuşurlarsa sözlerini
dinlersin. Duvara dayandırılmış
kütükler gibidirler. Her
feryadı kendi aleyhlerine
sanırlar. Onlar düşmandır
onlardan sakın. Allah
onları kahretsin nasıl
haktan döndürüyorlar.” Munafikun
4
Günümüz dünyasınada
bir göz attığımızda, insanlığa
karşı en büyük
cinayetleri işleyen ve bütün
savaşların sanaryolarını çizen,
hiç bir cinaytten
geri kalmayan güzel görünüşleri ve dilleriyle
insanları hak ve
hukuk konusunda aldatmaya
çalışan ve fesatlarını ıslah
olarak satmaya çalışan ve bu
vesileyle insanları ve
hatta iman ehlini de aldatan kimseler ve çevreler
az değildir.
Sözün kısası akıl
ve bilgi vahye
dayanmadıkça ve Allah ekseninde
şekillenmedikçe insan ve insan
haklarının tedvini konusunda
kabili itimad olamaz. Dolayıusıyla insan
haklarının tanımı ve
tespiyiyle tedvini konusunda
vahye dayanmak gerek. İnsanın tüm
boyutları, talep ve ihtiyaçları hakkında
cami ve şamil bir bilgiye sahiplenmek ve insan
ile ilgili asli ve fer’i
konularda saplantıya maruz
kalmamak için Allah’ın
ilminden yararlanmak gerek.
Çünkü insanın gerçek
makam ve konumundan
gaflet onun hakkında
sağlıklı bir tespit ve
yargının yapılmamasını beraberinde
getirebilir.