Tarih: 28.11.14
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun.
Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Üzerinde önemle durulması
gereken konulardan biri de
şudur: İnsan haklarını tespit ve
belirleme hak ve salahiyeti kimim veya
kimlerin elindedir. Çünkü hak,
milli adet, adap ve
gelenekler gibi itibari bir husus
değildir. Çünkü bu tür
itibari durumlar bütün
insanlık bireyleri arasında
ortak sayılacak türden
değildir. Her millet. Kavim hatta
kabile kendisinin farklı özel
şartları ve konumundan dolayı
kendine mahsus bir
takım adet ve gelenkleri bulunmaktadır. Ancak söz
insan haklarına gelince bu konuda
tüm dünya insanları aynı asil
söz, söylem ve kanaatı
taşıyablirler. Öyleki tüm
insanlar insan hakları
konusunda tedvin edilen kanun veya
beyannameleri kendi millet ve
devletlerinin kanunu telakki
edebilirler. Çünkü insan hakları
kavramı salt itibari
bir mefhum değildir ki örf
ve adetlerle onu
tanıylaım veya örf ve adet değiştiği
zaman oda değişmiş
olsun.
İnsan hakları ile ilgili beyanname veya kanunlar
bütün herkesin nezdinde kabili kabul
bir niteliğe haiz
olması lazım.
İslam açısından insan haklarının
saptanması ve tedvininden önce
insanın cevherinin ve asaletinin
ele alınması lazım.
Bir başka ifadeyle insanın hayat
felsefesi kendine mahsus özellikleriyle tahlil edilmesi ve insanın tüm
varlıksal boyutları nazarı
itibara alınmalı ve tüm
insanlar arasında ortak bir
mahiyete haiz olan
insanın tüm maddi ve
manevi, ferdi ve toplumsal istek ve
ihtiyaçlarının da göz önünde bulundurularak insan hakları
kanun veya beyannamesinin hazırlanması
lazım. Dolayısıyla insan haklarının tedvininde
insanın ve varlıksal boyutlarının
tanınması en önemli bir
gereksinimdir ve insan hakları
tedvin edildiğinde bunların gaz
önünde bulundurulması gerek. İnsanın yanlızca
bazı boyutları göz
önüne alınarak insan hakları tedvin edilirse kesinlikle
böyle bnir tedvin veya
beyanname eksik olur.
Tabiki bu meyanda şöyle
bir soru akla
gelir: Hangi yol ile
insanı tanımak, varlıksal
boyutlarına vakıf olup asli ve
feryi yönlerini anlamak
mümkündür? Acaba herhangi bir
kimse veya bir hukuki
topluluk biz her
yönüyle insanı tanıdık ve
onun şanına layık
hukuki makam ve konumunu
elde ettik şeklinde
büyük bir iddiada
bulunabilirmi? Tabiki bu konunun
ilmi ve akademik bir
konu olduğu ve günümüzde
de ciddi bir
şekilde ele alınıp incelenmesi
gerek. Her ne
kadar bu gün
bir evrensel insan hakları
beyannamesiyle karşı karşıya
bulunmaktayız. İnsanın
varlıksal bazı boyutlarının
doğru bir şekilde
tanınmasıyla birlikte
savunabilir makul bazı
maddlerin bu beyannamede
yer aldığ pek ala mümkün. Ancak
bu konuda ilmi
araştırma ve kritik yapılacak
bir çok husus
mevcut bulunmaktadır.
Tabiki biz dini
bakış açısından insan hakları
konusunu el alıp incelemeye
çalışacağız. Dolayısıyla ilk
olarak ana hatlarıyla
ve genel bir
şekilde insan hakları
konusunu ele alacağız. İnsan haklarının
tedvini için ortak
bir kaynak ve dayanağa
ihtiyaç duyduğumuz şüphe
götürmez bir gerçektir.
Yani eğer insan haklarını hakiki ve gerçek
bir vecihle tedvin ve
tahsil etmek istiyorsak, bu
hakların tahakkuku için dayanak
olarak bir evrensel anayasaya ihtiyaç vardır. Çünkü
malum olduğıu üzere bir
memleketin dahili için de kanunlar
tedvin edildiğinde ana yasa çerçevesinde
hazırlanması gerek. Bunun için
evrensel bir anayasanın
göz önünde bulundurulması, insan hakları
ile ilgili kanunların
teşri edilmesinde daha
fazla başarı elde
etmekte bizlere yardımmcı
olacaktır. Örneğin eğer
kadın hakları. İşçi
hakları mültecilerin hakları ve
benzeri diğer konuları
ele alıp bir
çerçeveye oturtmak istediğimizde, ilk etapta
bütün dünya tarafından
klabul gören insan
hakları prensiplerine sahiplenmemiz
gerek. Akabinde mezkur alanlarda
teker teker tüm
kanun maddeleri ve fıkraları
tedvin edilip uygulamaya konulmuş
olur.
Tabiki İnsan haklarının genel
hatları ve temel esaslarında dil,
kabile, kavim, adet ve gelenek ve
ırk ile renk farklılıkları
söz konusu değil ve
bir rol ifa etmez. Çünkü insan
hakları dediğimizde rengi. Dini
ve ırkıyla dili
nazarı itibara alınmadan insan
olması hasebiyle her
insan bireyinin hakkını ele
almaktadır. Bir başka
ifadeyle evrensel insan hakları
tüm kavim, ırk ve dillere
mensup insan bireylerinin
haklarını teminat altına almayı
amaçlar. Değerin ölçüüsü bu
kanunlara bağlılık göstermektir ve her kes
bu kanunlara uymakla yükümlüdür.
Tabiki her ülkenin vatnadaş
hakları ve yönetilenle yöneten arasındaki irtibat
evrensel insan hakları
kanun ve prensipleri çerçevesinde
hazırlanmalı. İnsan haklarının
asli ve fer’i tüm prensiplerinde ortak olan
bir husus vardır. O da insan haklarının onur
ve saygınlığı hususudur. İnsan hakkımnda
yapılacak sağlıklı ve köklü
bir tanıma uygun
olarak insan onurunun
korunması lazım. Buna binaendir ki
mukaddes kıtabımız Kur’anı Kerim insan hakları konusunda
insan onuru ve saygınlığın en önemli
bir asıl veya prensip
olarak görmektedir. “Gerçekten biz Ademoğlunu
onurlu kıldık” Isra
70
Allah Celle Celaluhu
insanlığın hidayeti ve tanımının asıl kaynağı
olan Kitabını da
Kur’anun Kerim veya Kitabun Kerim
onurlandırılmış kitap olarak
tanımlamaktadır.
İnsanların onur ve
haysiyetin savunmak ve adaleti
tessüs ettirmek için göndermiş
olduğu Peygamberini de
Resulün Kerim onurlandırılmış elçi olarak nitelemiştir. Bu mesajı
Peygamberlere ulaştırmakla görevlendirilen melekler de onurlu ve
hayırlı kimseler olarak tanımlanmışlardır. İnsanların mal.
Can nesil. Akıl ve haysiyetlerini emir ve
yasaklarıyla korumayı amaçlayan Rabbul Alemin de
kendisini Kalem ile
öğreten en üstün kerem ve
bağış sahibi olarak
tanımlamıştır.