Tarih: 25.07.14
Hatip: Hamburg
İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Kur’an açısından ahlak
ile şeriat arasında ki ilişki
ve irtibat hakkında çokca konuşulmuş ve
yazılmıştır. Ancak tüm
dinlerde bir temel esas
olarak kabul edilmesi ve dinin
zaruretlerinden sayılmasından
dolayı namaz ile ahlak ve
maneviyat arasında varolan yakın ilişkiyi ele
alacağız.
Ayet ve rivayetlerden insanların
yüce ve ülvi hedeflere
varmak ve hakikatı yakalamak için yaratılmış
olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah,
insanların yaratılış hadaflerine
ulaşıp hakikata varmaları
için gerekli olan imkan ve
ortamı hazırlayıp insana
sunmuştur. İnsanın
yücelmesinde önemli bir
rol ifa eden hususlardan
ve vesilelerden biri de namazdır.
Allah’a ve hakikate ulaşmanın
belki de en önemli
vesilesi namazdır. Allah’ın
rızası ve yakınlığını
elde etmiş olan
kimse aslında ilahi yaşamın
temelini oluşturan hakikat ve
maneviyata nail olmuştur.
Ehl-i Beytin
on ikinci İmamı
olan İmam Hasan el-Askeri a.s dan
konuyla ilgili olarak
şu rivayet nakledilmiştir: “ Allah’a ulaşmak uzun
bir yolculuktur. Bu
yolculuk ancak namaz ve
gece ibadeti ile müyesser olur.”1 İmam Muhammed
Bakır a.s da bu
hususta şöyle buyurmaktadır: Allah indinde
namaz o kadar önemlidir ki, eğer kişi
Allah tarafından kabul görecek şekilde namazını eda
ederse, diğer amelleri de kabul
görecektir.
Rivayetin
metni şöyle “ Ahirette insanın ilk olarak hesaba
çekileceği şey namazdır. Eğer namazı
kabul edilirse diğer amelleri
kabul görür. Eğer namazı
reddedilirse diğer amelleri
de rededilir.”2
İnsanın tekamul ve manevi yücelişinde ki önem ve
etkisine binaen namaza bu kadar
ihtimam ve teveccüh gösterilmiştir. Namaz manevi ve ruhi hastalıkların tedavisi
için en önemli deramandır.
Namaz insanın imanını
ve muvahhid oluşunu
büyük ölçüde belirler. İnsan ancak namazda
kalbi idrak ve şuhud
ila ilahi cemalı müşahede
edebilir. Her gün defalarca tüm
vücuduyla Allaha teveccüh
eder ve teveccühün hakikatını ilahi
dergaha arzeder. Bu vesileyle
gönül vermiş bir
aşık misali maşukuna maddi ve manevi
huzurunu takdim eder…
Namazın
halktan hakka ve kesretten
vahdete yapılan yolculuktaki
rolü emsalsızdır. Namaz kılan mümin Allah’ın esma ve sıfatlarında fenayı yakalıyarak maneviyatın en yüksek
mertebesi ve zirvesi olan yakin makamına ulaşabilir.
“ Yakine perdenin kalktığı
ölüm anına kadar ulaşıncaya
kadar Rabbine ibadet et.”3
İslam irfanında, kişi
eğer hakikata, maneviyata, pak
ve temiz bir deruna
sahiplenmek ve kötülük ile çirkinliklerden arınmak istiyorsa bunun
yolunun şeriat ve ilahi ahkama ittiba
olduğu detaylı bir şekilde
mevzubahis olup tartışılmıştır. Hakikat ve
maneviyata götüren tek
yol şeriattır. Kişi ömrünün
sonuna kadar şer’i ahkama
bağlılık göstermekte özen ve
itina göstermelidir. Kişi
şeriat ve ibadetle yakin
hasıl ettikten sonra artık şer’i ahkama
bağlılık ve ibadi vecibeleri
yerine getirmek lazım değil
şeklindeki yaklaşım tamamen
batıl ve asılsızdır. İnsan
maneviyatta ne kadar
mesafe alırsa şeriata
nispeten titizliği ve ciddiyeti
daha bir artmış olur. Şunu
da unutmamak gerekirki
insan hangi makamda bulunursa
bulunsun ona munasip
tehdit ve tehlikeler, gaflet gösterildiğinde insanı
delalet ve sapıklığa götürebilir. Bunun için yüce
makmalardan hubut düşmemek
etmemek ve aşağıya yuvarlanmamak için şer’i dayanağa
daha bir sarılmak ve
dayanmak gerek. İnsan her aşamada
Allah’a muhtaç ve O’na
sığınmak durumundadır. İnsanın seyr-u sülukunun
her aşamsıanda insana
sığınak olan ve elinden
tutan Rahman ve rahim
olan Rabb-ul Alemindir.. Nitekim
Fatiha suresinin şu
ayetini her gün
onlarca defa okumamızda bu
gerçeği yansıtmaktadır.
“Ancak sana
ibadet ediyor ve ancak
senden yardım diliyoruz”
Dikkatlice ve
erkanına riayet edilerek kılınan bir
namaz, ilahi takvay, kalbi
huzur ve sükuneti
artırır. İnsanı ilahi
cemal ve celalın meczubu
kılar. Böylesi bir insan
etrafında olup bitenlerden ve başkalarının başına gelen
musibetlerden ve inen azaplardan
ibret alır. Nitekim
ayeti kerimede yüce
mevla şöyle buyurmaktadır. “ Kuşkusuz bunda,
kalbi olan veya
hazır bulunup kulak
veren kimse için bir öğüt vardır.”5
İnsan
böylesi bir manevi ve ruhi
haleti yakalamazsa ciddi tehditlere
katlanmak durumundadır. Günahlar
ve kötülükler kalbi
paslandırır, paslanan kalp
öğüt ve mevizeden etkilenmez.
Ayet bu hususa açıkca değinmektedir: “Onalrın yaptıkları işler, onların
kalplerini paslatmıştır kaplamıştır ”6
Konuyla
ilgili olarak İmam
Bakır Hazretlerinden gelen bir
rivayette şöyle denilmektedir: “ Her insanın kalbinde bir beyaz
nurani nokta vardır. İnsan günah
işlediğinde kalbinde siyah
bir nokta oluşur. Eğer tevbe
ederse o siyah nokta kaybolur.
Eğer günahlarda ısrar ederse bu siyah nokta genişler ve
beyaz noktayı da tamamen kaplamış olur. Eğer
beyazlık tamamen siyahlamış olursa böylesi kalbin
sahibinden artık bir hayır
beklenemez.”7 “Hayır
bildiğiniz gibi değil, onların işledikleri kalplerini paslatmıştır.” 9
Ayetinde ifade edildiği
üzere.
Ancak
eğer insan namaz vesilesiyle Yüce Allah’a
sürekli teveccüh edip ondan
gafil kalmazsa, Allah’a teveccüh
edip O’nu hatırladığı
oranda Allah’ta ona teveccüh edip
onu hatırlayacaktır. Konuyla ilgili olarak İmam Bakır a.s Resulü Ekrem. s.a.a ‘den
şu hadisi nakletmektedir.
“ Mümin olan insan namaza durup kalbiyle
Allah’a yöneldiğinde, Allah ta
ona namazını bitirinceye kadar teveccüh eder, onu rahmetinin
şemsiyesi altına alır. Bu rahmetin
dairesi onun başından semaya
kadar uzanır” 10
İlahi bir vecibe olarak namazın insanların
bireysel ve toplumsal ilişklerinin
ıslahında çok önemli
bir yeri ve önemi
vardır. Bireysel olarak insanı
manen yüceltiiği gibi,
Rabbiyle, diğer insanlarla
ve yaşam çevresiyle
olan irtibatını da
en mükemmel hale
sokar.
Biz
ahlak ve maneviyat ile
namaz arasındaki yakın
irtibata ışık tutmak
için, namazı örnek
olarak verdik. Bunu
fıkhın diğer tüm
ahkamına ve şer’i kanunlara teşmil edebiliriz. Namaz
gibi diğer şer’i ahkam da
insanın ruhen ve amelen erdemler ve
faziletlerle donanmasında ve
rezaletlerden uzaklaşmasında çok
önemli bir rol ifa eder.
Namazımızın ilahi dergahda
kabul görüp görmediğinin kriteri ise güzel veya kötü
bir ahlak ile
ahlaklanmış olmaktır. Eğer
namaz kılıyorsak ama
ahlakımız kötü ve erdemlerden
yoksun isek, bu namazımızın
kabul görmediğine delalet
etmektedir. Nitekim hadislerde
bu konu şu şekilde
izah edilmiştir. Eğer bir insanda
zerre kadar kibir veya
riya var ise
bu namazının bir değer ifade etmediğini yansıtmaktadır. Hatta bazen
fıkhi olarakta böylesi insanların
namazı sahih ve doğru
sayılmamaktadır. Ahlaki erdem ve
faziletler ile fıkhi
amellerin kabulü arasındaki
irtibat oldukça önemlidir,
bunun üzerinde ciddi şekilde
kafa yormak gerek. Ahlaksızlığın, ibadi amellerimizin
butlanını beraberinde getireceğinden gaflet etmemek gerek.
Bu konuda ayet ve rivayet
az değildir.
Hülasai
kelam: Namaz, oruç, hac ve
hatta mali boyutu
olan khums ve zekat
gibi tüm ilahi ahkamın ahlak ve maneviyat
ile yakın bir irtibatı
bulunmaktadır. Eğer bütün bunların adab ve esrarı nazarı
itibara alınırsa ve pratikte uygulanırsa beşeri toplum
ahlaki bir toplum olmanın mutluluğunu
amelen tecrube etmiş ve yaşamış
olacaktır.
—————————————————–
1- Bihar-ul Envar c 75, s 380
2-Aynı
kaynak c 7. S 267
3-Hicr 99
4-Fatiha 5
5-Kaf 37
6-Mutaffifin 14
7-Usul-el Kafi c 2 s 273
8-Vesail-uş Şia
c 4 s 32