Tarih: 11.07.14
Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden
odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik.
Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona
ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet
talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu,
nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz
Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz.
Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve
sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele
ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun.
Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm
müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem
bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim
olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya
ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum.
Takva en iyi azık
cennetin anahtarı ve cehennem
ateşine karşı ise
koruyucu siperdir.
Şeriat ile ilgili
bir diğer önemli husus
da şudur: Şer’i
ahkam ve ilahi hukuk
ile ahlak arasında çok
sıkı bir ilişki
bulunmaktadır. Öyleki şer’i ahkamın bir
çoğunun nihai hedefi ahlakidir. Öte yandan
tevazü, iffet, haya, doğruluk,
sadakat, cömertlik, yardım severlik , özveri ve fedakarlık
gibi ahlaki vasıf ve
niteliklerin, şer’i ahkamdan yararlanma ve
bunu işler hale getirmedeki
rolü oldukça köklü ve önemlidir.
Ahlak ve şeriat arasındaki fark
Şeriat ile ahlak
arasında bazı yönlerde
farklılıklar bulunmaktadır: Bu
cümleden konu, hedef, çerçeve ve
icra garantisi gibi
hususlarda şeriat ve ahlak
arasında farklılıklar vardır. Ahlak
iyi ve kötü sıfatları, bir başka
ifadeyle faziletler ve
rezaletleri konu edinir. Tabiki bu
sıfatlar amel ve davranışta
kendisini gösterir. Buna karşılık
olarak şeriat ise
mükellef bireyin, ibadi, toplumsal,
bireysel, siyasi ve iktisadi
alanlardaki görev ve
sorumluluklarını belirler.
Ahlak ve şeriat fıkıh arasındaki
mevzui konusal farka gelince: Fıkıh
mükellefin yapması veya
terketmesi gereken fiil
ve davranışları ele alır. Hatta
bir defa dahi
olsun, mükelleften sadır olan
vuku bulan fiil ve davranışları
ele alıp haram,
helal, mekruh, mubah veya
mustahab kategorisine girip girmediğini
saptayıp hükmünü beyan
eder. Ahlak ise bir değer
ifade eden ve erdem sayılan her
türlü davranışı ele alır.
Hedef farklılığına
gelince: Ahlakın
amacı, mükafat ve cezaya
teveccüh etmeden, bireyi ve
toplumu ıslah etmektir. Amma fıkıh anlamında şeriat
ise hem farklı yönleriyle
bireye ve hem de topluma çeki düzen vermeyi amaçlar ve
aynı zamanda ceza ve
mükafatıda nazarı itibara
alır. Yani doğru ve dürüst
bir şekilde davranan ve amellerini
yerine getiren kimse ahirette karşılığını alır,
vazife ve sorumluluğunu yerine getirmeyen
kimse de akibetine katlanır ve
hesaba çekilir.
Ahlak
ve şeriat arasındaki benzerlik:
Şeriat fıkıh ile ahlak arasındaki
benzerlik oldukça çoktur.
Her ikisi de
ameli hikmet kapsamında yer almaktadır. Her iki hususta amel etmek içindir. Ahlak ve fıkıhta, genel anlamıyla şeriatta
niyet asıldır. Fıkıhta niyyet amelin
bir parçasıdır. Hatta bazı metinlerde niyyet amelden daha hayırlı nitelenmiştir. “ Müminin
niyyeti amelinden daha hayırlıdır”1 Her
insan kendi niyyeti ve maksadına
binaen amel eder. “Her kes
kendi yapısına göre davranır. Rabbiniz
kimin en doğru yolda olduğunu
daha iyi bilir.” 2
Bu ayeti kerimedeki “Yapı” Şakile kelimesi rivayetlerde niyyet olarak
tanımlanmıştır. Bir diğer benzerlik ise şudur: Kanunlar ve
ahkamdan ibaret olan fıkıh ile ahlak arasında şu ortak benzerlikler
mevcut bulunmaktadır.
a Lüzum ve gereklilik: Yani
mükellefiyet şartlarına haiz olan
kimsenin, sorumluluğunu yerine getirmesi.
b Mutlakiyet: Yani
ilahi ahkamın uygulanması herhangi
bir kayıt veya şartla sınırlı tutulmamıştır
c Kulliyet: Yani ahlaki ve fıkhi kanun ve
kurallar geneldir.
Mükellefiyet şartlarına haiz olan her
kes bu kanun ve ahkamla amel
etmekle yükümlüdür.
Bu üç özellik
şeriat fıkıh ile ahlak arasında müşterektir.
Bir diğer benzerlik
ise şudur: Hem fıkhi ve
hem de ahlaki kanun ve
kurallarda hem sabit olanlar ve
hem de değişkenler vardır. Sabit
ahkamlar insanın sabit olan ihtiyaçlarıyla ilgilidir. Bunlar beşeri toplumun
farklı şartları veya değişimine
binaen değişmezler. Fıkhi olarak oruç, namaz, zekat ve evlilik gibi, ahlakta
ise doğruluk, adalet iffet ve
cesaret sıfatları gibi.
Değişken ahkam ise zaman ve
mekan şartlarının değişmesine
munasip olarak değişen hükümlerdir. Şeriatın muamelat ile
ilgili bölümünün büyük bir kısmı ile
ahlakın bireysel ve toplumsal adab ve gelenekleri
değişken ahkam kategorisinde
yer almaktalar. Bir anlamda
hem şer’i kanunlar ve hem de
ahlaki kanunların amacı
birey ve topluma çeki düzen vermek
ve ıslah etmektir. Bu açıdan birbirlerinin mükemmili tamamlayıcısı olabilirler. Fıkıh
ve ahlaka bağlılık gösteren bir
toplum sürekli olarak
huzurlu ve güvenli bir toplum olur. Hem bireysel ve
hem de toplumsal boyutta kendi
görev ve sorumluluğunu yerine getiren
kimse hiç bir zaman başkalarının
haremine ve hukuk alanına
tecevüzde bulunmaz, kendi
haddini ve sınırını bilir
ve buna riayet eder. Ahlak ve
fıkıh ekseninde şekillenen
bir toplumun en bariz
özelliği işte budur. Böyle
bir toplumda her
fert harici bir
kontrol makanizmasına ihtiyaç
olmadan içinden derunundan
kendisini kontrol eden bir
makanizmaya sahip bulunmaktadır. Tabiki toplumu
bulandıran asayış ve huzuru
ihlal eden şer unsurlarının
kontrol edilip zaptu-rapt altına
alınması için harici kontrol ve
denetleme makanizması şarttır.
Ahlak ve şeriata bağlı
olan bir toplumun doğası, tüm bireylerinin kendilerini toplumsal asayış ve huzurun
sağlanması hususunda sorumlu
hissetmelerini gerekli kılmmaktadır. Buna bianen
ahlak ve şeriat birbirini
tamamlmakta yoksa birbirine
karşı olan karşıt hususlar
değildir.
___________________________________________________________________________
1- El-Kafi c2. S 84
2-İsra 84