Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
Tarih: 08.11.13
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık cennetin anahtarı ve cehennem ateşine karşı ise koruyucu siperdir.
Emniyet her müslümanın en tabii ve bedihi ihtiyacıdır. İnsanoğlu yaşadığı her yerde huzur ve güven içerisinde olmak ister. Bunun için İslam başta olmak üzere tüm İbrahimi dinler emniyet ve asayişin sağlanması ve bu konunun önemi üzerinde önemle durmaktalar. Öte yandan güvenszilik, anarşi ve kaos tüm semavi kıtaplarda kınanmış ve yerilmiştir.
Barış ve güvenlik toplumsal huzur ve sükunetin en önemli iki faktörüdür. Barış kelimesi Tevratta 200 den fazla defa kullanılmıştır. Talmudun bu konudaki kısa sözleri de oldukça çoktur. Örneğin: “ Dünya üç temel üzerinedir. Doğruluk, adilane yargı, barış ve dostluk. Eğer barış olmazsa bunların hiç bir tahakkuk etmeyecektir. Barış ne büyüktür’’ Barış sağlandığı zaman insanoğlunun bir çok ihtiyacı da temin edilmiş olur. Yahudi Rabinlerin duası da “Allah sana barış versin” cümlesiyle son bulmaktadır. Tevrat Sayılar, Bab 6 ayet 26
Tevratta barışın hiç bir zaman ve hiç bir surette belli bir kavim veya bölgeyle sınırlı kalmaması gerektiği önemle vurgulanmıştır. “Allah bütün yeryüzüne ve İbrahimin çocuklarına barış ile bereket vermiştir.’’ Yaratılış, Bab 12. Ayet 2
Yahudilerin şer’i görevi dünyada barış, dostluk ve adaletin sağlanması için çaba göstermektir. Yahudi alimlerin konuyla ilgili olarak yaptıkları yorumlarda şöyle deniliyor: Ayrıca barış yahudi ilahiyatında “İnsanın meyvesini bu dünyada yediği ve aslının ise her iki dünyada baki kaldığı iyi işlerden biri insanlık bireyleri arasında barış, dostluk ve adaletin sağlanması için çaba göstermektir.”
“Adalet barışın sağlanmasının ilk şartı ve en iyi koruyucusu ve dünya düzeninin temel erkanı olarak nitelendirilmiştir. Eğer barış ertelenirse yerini savaş alır ve insanlar ölür.”
Tevrat, insanların birbirlerini sevmelerini ve muhabbet göstermelerini genel bir kural olarak önemle vurgulamıştır. Bir başka ifadeyle “kendi hemcinsini kendin gibi sev’’ kuralı yaygınlaşmalı.
Hiristiayn ilahiyatında ise ilahi iradeye pederane bir yaklaşımla bakılmaktadır. Yani beşeriyetin tüm bireyleri bir ailenin efradı misalidir. Bu yaklaşım insanlar arası ilişkilere ilahi bir renk kazandırır. Buna binaen Allah aşkı insanlara olan sevgiden ayrı düşünülemez. Bir başka ifadeyle bu ikisi birbirini tamamlamaktadır.
Hiristiyanlık ilahiyatında insanların toplumsal haklarının altı önemle çizilmiştir. Hiç bir kimse bu hakları çiğneme veya yok etme hakkına sahip değildir. Bunun için toplumsal ilişkiler üç temel üzerine inşa edilmektedir. “dayanışma, yardımlaşma ve katılım’’ dayanışma bünyesinde affetme, bağışlama, barış ve dostluğu da barındırmaktadır. Şu hususu da hatırlatmakta fayda vardır: Hiristiyanlık ilahiyatında barış ve huzur adaletle anlam kazanır. Adalet ile barışın birbirnden ayrı düşünülmesi kabul edilmemektedir. İslam da barış ve adaletin beraberliğini vurgulamakta. Yani insanlık camiasında barış ve huzur sağlanacaksa, bunun yolu adaletin tüm boyutlarıyla her yerde uygulanmasından geçer. Adalet olamadan dünyada barış ve güvenlik sağlanamaz.
Hazreti Davud’un Zebur’unda da şöyle denilmektedir: “Mukaddes şehadetlerle birbirlerini tamamlayan, iman ve sevgiyle birbirlerini karşılayan dünya ve insanın kurtuluşu için, barış ve adalet birbirlerini kucaklamaktadır.’’
Zerdüştlükte de savaş kınanmıştır. Avesta’nın ilahilerinde şöyle denilmektedir: “Dünyayı savaştan uzak tutan, silahları azaltan ve fedakarlığı müjdeleyen temiz dini övüyorum.’’ Bu cümle her Zerdüşti tarafından günlük ibadetlerde okunmaktadır. Zerduştiler inanç ve ibadetlerinde saldırıların uzaklaşması ve barış ile dostluğun tüm kavimler ve kabileler arasında hakim olması ve payidar kalmasını arzulamaktalar.
İlahi dinin son halkasi olan İslamda da barış, dostluk ve güvenlik stratejik öneme haiz esaslar olarak önemle vurgulanmakta ve barış mefhumuna savaşın olmamasının çok fevkinde bir anlam yüklemektedir. İslam, güvensizlik ve istikrarsızlık faktörü olan ve insanların birliktelik ve barışçıl yaşamı için tehdit sayılan her şeye karşı koymaktadır.
Bu cümleden maddi fakirlik, adaletsizlik, ırk ayrımcılığı, zulüm, cehalet, bölücülük ve benzeri barış ve güvenliği tehdit eden tüm amil ve faktörlerle savaşır.
Barış ile ilgili ayetler ve Peygamber ile Ehl-i Beytinin insanlarla iyi geçinme hususundaki siret ve uygulamalarına bakıldığında, konunun islamda ve Kur’anda haiz olduğu önem daha iyi anlaşılmış olur. Nitekim Hucurat suresinde Hakk Teâlâ şöyle buyurmaktadır. “ Müminlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup düzeltin. Şayet biri diğerine haksızlıkta saldırganlıkta bulunacak olursa, artık haksızlıkla saldırganlıkta bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda Allah’ın emrini kabul edip dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever.’’ Hucurat 9