Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
Tarih: 31.01.14
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık cennetin anahtarı ve cehennem ateşine karşı ise koruyucu siperdir.
Emniyet ve güvenlik çeşitlerini tanıdıktan sonra, güvenliği tehdit eden faktörelere kısaca değinsek yerinde olacaktır.
Emniyeti tehdit eden siyasi faktörler:
Hatırlatmak gerekir ki, günümüz toplumu ve insanı her zamandan daha fazla, dinlerin ortak değerlerine teveccüh etmeye ihtiyaç duymaktadır. Çünkü insanlar büyük ilahi peygamberlerin insanlığa sunduğu öğretileri ve değerleri öğrenip, büyük dinlere ve peygamberlere saygı ve sevgi göstererek birlikte ve beraber barış ve huzur içerisinde yaşayabilirler. Maalesef bazı insanlar dinler ve mezhepler arası yakınlaşmayı ve dinlerle mezheplerin ortak söylemler etrafında işbirliğinde bulunmaları kendi zararlarına görmekte ve bunun için sürekli olarak ihtilaf ve tefrikayı körüklemekte, kin ve nefret tohumları saçmaktalar.
Mütefekkirler, din alimleri ve kanaat önderleri her zamandan daha fazla dinler ve mezhepler arası diyalog ve işbirliğiyle, farklı din ve kültürlerin mensupları arasındaki irtibat ve dayanışmayı geliştirip kökleştirmeye çalışmalıdırlar. İnsanların huzur ve barış içerisinde yaşamayı kendi maddi ve siyasi çıkarlarının zararına gören, dine muhalif grupların ilahi dinler konusunda hiç bir kaygı ve dertleri yoktur. Bunlar menfaatlerini temin etmek için savaşları ve çatışmaları körüklemekte, dehşet ve vahşet ortamı yaratarak dini ve ahlaki değerlerin hakimiyetini engellemeye çalışmaktalar. Buna binaendir ki Kur’an şöyle diyor: “Onlar eğer güçleri yeterse sizleri dininizde çevirinceye kadar sizinle savaşacaklardır’’ Bakara 217
Bu ayeti kerime şu hakikatı gün ışığına çıkarmaktadır, din düşmanları müstekbirlerin din ile olan savaşı stratejik bir mahiyet taşımaktadır ve bunlar sürekli olarak yeryüzünde fesat ve bozgunculuk yapmaya ve barışçıl yaşamı imkansız kılmaya çalışacaklardır. Barış ve güvenlik muhalifi müstekbirlerin meşum uğursuz planlarının uygulanmasını engellemek için onların siyasi, kültürel ve ekonomik saldırılarına dikat etmek ve meşum planlarından gaflet etmemek gerek.
İbrahimi hiç bir dinin kendi mensuplarını savaşa ve kan dökmeye davet etmediği sürekli olarak dile getirilmektedir. Bütün bu dinlerin, insanların toplumsal yaşamında üzerinde öneml durduğu husus, barış, güvenlik ve huzurun temini olmuştur. Ne yazık ki bazı gruplar ve çevreler servet ve iktidarlarını kullanarak zayıf toplumları kendi egemenliği altına almaya çalışmaktalar. Tabiki böylesi yaklaşım ve metotlarla toplumları barış ve güvenliğe çağırmak nafile olur.
Hem toplumda ve hem de uluslar arası düzende bireylerin ve toplumların hakk ve hukuku teminat altına alınmalı. Dolayısıyla uluslar arası kurum ve kuruluşların en önemli ve öncelikli vazifeleri başta zayıf toplumlar olmak üzere tüm insanların ve milletlerin haklarını savunmak olmalıdır. Bu kuruluşlar, uluslar arası düzen ve ilişkilerde kaosun oluşmasını engellemeli, milletlerin kendi kaderlerini belirleme hakkını teminat altına alıp tüm toplumlarda huzur ve güvenliğin sağlanmasına çaba harcamalıdırlar. Başkalarının haklarını payimal eden büyük güçlerin hegemonyaları ve yayılmacı politikalarının önünde durmalı. Çünkü bir çok toplumdaki huzursuzluk ve güvensizliğin arkasında büyük güçlerin yersiz müdaheleleri ve siyasi çıkarları yatmaktadır.
Kur’anı kerim şartlar ne olursa olsun adalete bağlı kalınmasını önemle vurgulamaktadır. Gerek ikili ve gerekse toplumlar arası ilişkilerde sergilenen tüm tavır ve tutumlarda yapılan tüm çıkışlarda ölçü adalet olmalı. Nıtekim konuyla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun bu takvaya daha yakındır. Allah’tan sakının doğrusu o yaptıklarınızdan haberdardır.’’ Maide 8
Ayetten anlaşılan şudur: Adaletten ve hakkaniyetten şartlar ne olursa olsun gaflet etmemek gerek. Hatta kin beslenen ve düşman telakki edilen kimselere karşı da adil olmak lazım. Bu husus bir başka ayeti kerimede farklı diğer bir açıdan ele alınmaktadır, şöyleki: Eğer savaş alanında olsanız ve düşman tarafı sizden güvence ve aman isterse, siz güven verin ve barışı sağlayın. Ayet mealen şöyle buyuruyor: “Eğer müşriklerden biri, senden aman dilerse, Allah’ın sözünü dinlemesi için ona aman ver. Sonra ona güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’’ Tevbe 6
Bu bağlamda dikkat çekici bir diğer husus ta şudur: İslam’ın ilk yıllarında muşriklerden bir çoğu İslama olan muahalefetlerini aşikar kılıp müslümanlarla savaşıyorlardı. Müslümanlar yanlızca kendilerini savunuyorlardı. Bununla birlikte müslümanlara adil davranmaları emrolundu. Tüm İbrahimi dinlerin mensupları beşeriyeti barış, güvenlik ve huzuru sağlamaya çağırmakla mükellef kılnmışlardır. Dinler insanları savaşmaktan alıkoymaktadır. Kur’anı Kerimde onlarca ayette saldırmayın, sınırları aşmayın eğer onlar müşrikler barışa yanaşırlarsa sizler de yanaşın denilmektedir. İbrahimi dinlerin başlıca misyonlarından biri de toplumların huzur, güven ve barış içerisinde yaşamalarını sağlamaktır.
Güvenliği tehdit eden ekonomik faktörler:
Siyasi çekişmeler toplumsal huzur ve güvenliği tehdit ettiği gibi, ekonomik kriz ve dalgalanmalar da aynı şekilde güvenlik ve barışı zedeliyebilir. Yani gelir ve servet dağılımı adilane olmazsa, insanlar arası ilişkiler ciddi yaralar alır. Kur’anı Kerim maddi servet ve nimetten tüm insanların yararlanmaları gerektiğinin altını önemle çizmektedir.
Dolayısıyla insanlar maddi imkanlara sahip olduklarında, salih amellerin büyük bir kısmını yerine getirip tekamul ve terakki yolunda adım atabilirler. Konuyla ilgili olarak Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey peygamberler güzel nimetlerden yeyin. Salih amellerde bulunun, muhakkak ki ben yaptıklarınızı biliyorum.’’ Müminun 51
Bu ayetten şunu anlıyoruz: İnsan temiz mal ve kazanç vesilesiyle salih amellerde bulunabilir ve temiz mallardan ve nimetlerden meşru çerçevede yararlanmanın hiç bir sakıncası yoktur. Bunun için en üstün insanlar olan Peygamberlere hitaben, Yüce Allah dünyanın güzel nimetleri ve zinetinin, vazife ve sorumluluklarını en güzel bir şekilde yerine getirmek için imanlı insanların faydasına sunulduğunu beyan etmektedir.
Kur’an açısından ekonomik tehditleri şöyle sıralamak mümkündür:
En önemli faktör fakirlik ve yoksulluk: Bir topluma fakirlik ve yoksulluk hükümferma olduğu zaman, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve yalan yaygınlaşır. Bunların hepsi huzur ve güvenliği zedeleyen hususlardır..
İkinci faktör ise zahitliğin yanlış yorumlanmasıdır: Bazıları zahid olmayı dünyadan el etek çekmek ve yoksulluk olarak bilmektedir. Bu yanlıştır. Zahitlik dünyaya, mala ve mülke gönül bağlamamak ve dünya perestlikten kaçınmaktır. Çünkü tarihte ve günümüzde bir çok insan zühd ve takva adı altında çalışmıyor ve tenbelliği meşrulaştırmaya ve fakirliği bir erdem olarak göstermeye çalışmaktalar. Bir dost bir post yeter bana ifadelerinde olduğu gibi. Bu yaklaşımlar toplumun fakirlik ve sefaletini beraberinde getirir. Nitekim çalışmak ve çabalamak ve kazanç elde edip başkalarına yük olmamanın fazileti ve erdemi hakkında onlarca ayeti kerime ve hadisi şerif vardır.
Konuyla ilgili olarak bir hadiste şöyle denilmektedir. “Adamın bir Peygamber Efendimizin huzuruna geldi. İki gündür bir şey yememişmdir dedi. Peygamber ona hiç bir yardım etmeden pazarın yolunu gösterdi. Git orda çalış ve rızkını kazan dedi.’’