Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani
Tarih: 03.01.14
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya, Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.
Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık cennetin anahtarı ve cehennem ateşine karşı ise koruyucu siperdir.
Güvenliğin çeşitleri konusunda, konuyla ilgili bir önceki hutbemizde insanların can ve haysiyet onur güvenliğine değinmiştik. Bu günkü hutbemizde ise güvenliğin diğer çeşitlerini ele alıp izah etmeye çalışacağız.
Mal güvenliği: İslami ve Kur’ani öğretilerden özel mal ve mulkiyet hakkında öğrendiğimizi şöyle özetleyebiliriz: Hem bizim malımız ve mülkümüz ve hem de diğer insanların mal varlığı, genel anlamıyla yaşadıkları topluma aittir. Dolayısıyla insanların mal ve mülk güvenliği devletin uhdesinde bulunan bir haktır ve her vatandaş bu hakkı talep etme hakkına sahiptir. Çünkü topluma ait kamu servetidir. Buna binaen bu mal varlığını ve serveti korumak, aslında toplumsal hayatı ve toplumun devam ve bekasının harcını korumak demektir. Tabiki bu, insanların özel mülkiyet ve servet edinmemeleri anlamına gelmez. İslam özel mülkiyet ile kamu mülkiyeti arasındaki sınırları açık ve net bir şekilde çizmiş ve ilgili kanunları teşri etmiştir. İslam açısından insanların mal güvenliği can güvenliği kadar önemlidir ve bu güvenliğin tüm vatandaşlar için temin edilmesi lazım.
Nitekim konuyla ilgili olarak bir hadisi şeriflerinde sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: ‘’Müminin malı da canı gibi mümine haramdır’’1 Yani saygınlığının korunması lazım ve müminin malına her türlü tecavüz gayrı meşru ve haramdır. Tabiki bu demek değildir ki sadece müslümanın mal varlığı korunmalıdır. Toplumun her bireyi ve her vatandaşının mal güvenliğnin teminat altına alınması lazım. Ayrıca kamu ve topluma ait malların da güvence altında olması lazım. Yani hem makro ve hem de mikro düzeyde mali güvenlik sağlanmalıdır. Bu güvenliğin bir de uluslar arası boyutu vardır. Yani devletler arası mali ve ekonomik güvenlik askeri güvenlikten daha önemlidir. Bir toplumun ekonomik kalkınması ve gelişmesi yatırımcıların ve sermaye sahiplerinin kendi sermayeleri ve mal varlıkları konusunda duydukları emniyet ve güvenceye bağlıdır. Güvenliğin olmadığı memlekete ne sermaye gelir ve ne de yatırımlar yapılır. Bunun için bir toplumun ekonomik adaleti, ekonomik emniyet ve sermaye güvenliğinden önce gelmektedir. Eğer bir toplumda sosyal ve ekonomik adalet olmazsa, zalim, imtiyaz peşinde olan dertsiz tasasız müreffeh zengin kesim halka ve kamuya ait olan servet ve zenginliklere el atıp kendi kasalarını daha bir doldurmaya kalkışacaklardır. Böylece topluma bir burjuvazi toplumu olur. Az bir grup tüm imkanları ellerinde tutar ve toplumun kahir ekseriyeti ise fakr-u zaruret ve sefalet içerisinde yaşamaya mahkum kılınacaktır. Bu tür toplumlarda belli çıkar grupları bin bir türlü ekonomik hile ve entrikalarla kamu mallarını kendi kaslarına aktarmaya çalışacaklardır. Bu tür ekonomik suistimaller toplumda ayrımcılık, baskı, zulüm ve fakirlik ile yoksulluğun hakim olmasına sebebiyet verir. Bir toplumda ekonomik ve sosyal adaletin teessüsünün bir diğer şartı ise israf ve savurganlığı önlemek ve milli üretimin yükselmesine halkın katkısını sağlamaktır.
Yargı güvenliği: Tüm vatandaşlar yargı ve hukuk karşısında eşit olmalı ve hukuki kurum ve kuruluşlar ile mahkemelerin hakkın tahakkuku ve adaletin sağlanması için göstermiş oldukları faaliyet ve çabaların ikna edici olması ve insanların bu konuda herhangi bir kaygı ve tedirginliğinin olmaması lazım. Bir başka ifadeyle eğer bir vatandaşa bir haksızlık yapılmış ise, vatandaş hukuk sisteminin ve yargının onun hakkını savunup kendisine iade edeceği konusunda tam bir güvene ve itimada sahip olmalı. Kur’anı Kerim peygamberlerin en önemli görevlerinden birisinin yeryüzüde ve insanlar arasında adaleti ikame etmek olduğunu beyan buyurmakta ve hiç bir kimseye haksızlık yapılmasına müsamaha gösterilmemesini vurgulamaktadır. Toplumdaki genel atmosfer yargı konusunda her kese güven vermeli ve yargı konusunda kaygı ve kuşkulara mahal bırakmamalı. İslam dini yargıcın davanın her iki tarafına da her hususta eşit bir şekilde davranmasını emir buyurmaktadır. Çünkü yargıç bu şekilde hareket ettiğinde ne dost olan bir yersiz bir beklentiye ve ne de düşman adaletin sağlanmasından ümitsizliğe kapılabilir. Yargıç şikayetleri dikkatlice dinleyip ve dakik bir şekilde konuyu araştırıp incelendikten sonra hüküm vermeli verilen hükmün hakkaniyeti konusunda güven hasıl olmalı. Nitekim Emir-ul Müminin İmam Ali hazretleri yargıcın vazifeleri ile ilgili bir konuşmasında şöyle buyurmaktadır: ‘’ Hakim olarak müslümanlar arasında yargıda bulunurken bakışlarında, konuşmanda ve oturmanda eşit davranmalısın ki yakının tamaah etmesin ve düşmanın da adaletın tahakkukundan me’yus olmasın.2’’
Sekuni adlı İmam caferi Sadık’ın yaranının naklettiği bir rivayette şöyle denilmektedir: Adamın biri Emir-ul Müminine bir kaç günlüğüne misafir oldu ve bu meyanda başkalarıyla kavgalı olduğu bir hususu İmam hazretlerine arzetti. İmam kendisine şöyle dedi: Sende bu davada bir tarafmısın? Adam evet dedi. İmam öyleyse burdan çek git.
Çünkü Allah Resulü taraflardan birinin yokluğunda yanlızca birisinin ağırlanmasını nehiy etmiştir sakındırmıştır 3
İslamın insana ve onuruna saygısı oldukça büyüktür, bunun için insan onur ve haysiyetinin zedelenmesine hiç bir şekilde müsamaha etmez. Başkası aleyhine komplo kurmak, haysiyet ve şerefiyle oynamak özel hayatını araştırıp soruşturmak veya bu konuda tecessüste bulunmak, başkalarını korkutmak, delilsiz töhmet altında tutmak veya yersiz kötü zanda bulunmak ve benzeri durumların hiç biri İslamda caiz değildir. Bu hususlar konusunda hassas ve duyarlı olmak emniyet ve asayış ortamının sağlanması ve toplum bireylerinin onur ve haysiyetinin mahfuz kalması açısından büyük bir önem arzetmektedir. Çünkü Allah insanı onurlu yaratmıştır.
1-Usulü Kafi c2. s359. Hadis 2
2-Aynı kaynak c 7. Yargının adabı babı s 412. Hadis 1
3-Vesailuşşia c 27 Yargıcın eşit davranmasının mustahab oluşu hadis 33624