Hatip: Hamburg İslam Merkezi Başkanı Ayetullah Ramazani

Tarih: 19.07.2013

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Yüce Rabbi olan Allah’a olsun. Bizi doğru yola hidayet eden odur. Eğer O’nun hidayeti olmasaydı doğru yola gelmiyecektik. Ona iman ediyoruz. Ona güveniyoruz, Ona tevekkül ediyoruz, Ona ibadet ediyor ve Ondan yardım ve medet talebinde bulunuyoruz. Salat ve selam ise kalblerimizin mahbubu, nefislerimizin  munisi, günahlarımızın şefaatçısı ve hastalıklarımızın tabibi sevgili Peygamberimiz Hatemul Enbiya,  Rahmetenlilalemin Hz. Muhammed Mustafa ile risaletinin ve ilminin varisi ve sünnetinin muhafızı olan mutahhar Ehl-i Beyti ile   mucadele ve dava arakadaşlarından seçkin Ashabının üzerine olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi ise tüm müslümanların ve bilhassa burada hazır bulunan muhterem bacılar ve değerli kardeşlerin üzerine olsun.

Başta kendi nefsim olmak üzere hepinizi İlahi takvaya, Allah’ın emirlerine sarılmaya ve yasaklarından ise kaçınmaya davet ediyorum. Takva en iyi azık  cennetin anahtarı ve cehennem  ateşine  karşı  ise  koruyucu  siperdir.

 

Maneviyat önünde  engel  teşkil eden faktörleri tanımak  bir  gereksinimdir. Geçen haftaki  hutbemizde bu faktörlerden bazılarına  bu cümleden  gayb  alemine  inanmamanın menfi  etkilerine  değinmiş ve  bu imansızlığın  ya  cehalet veya    kuşku ve  şüphenin bir  mahsulu  olduğunu söylemiştik.  Bununla  mukabele etmenin en  iyi  yolunun ilim ve  marifet alanında  sağlıklı ölçü ve  kriterlere  sahip  olmak olduğunu söylemiştik. Bunun  yanında  vahye  dayalı  bilgiden de  yararlanmak  gerek. Bu  bilgi  insanı helakete  götüren  bir  çok afet ve  felaketten  korur.

Maneviyat önündeki  bir diğer  önemli amil ise Allaha  isyan ve  günahlarla  kirlenmiş olmaktır. Dinin  farzlar, mustehaplar, mekruhlar ve  haramlar  gibi  hayati ve  nurani emir ve  yasaklarına  bağlılık  göstermeyenler, aslında    zararların ve  yararların gerçek  anlamda  tanınmasını sağlayan ölçüleri  elden  verdiğinden  dolayı hayat seyrinde  mana alemine  teveccüh etmekten   gaflet etmekteler.  Günah aslında düzeni bozmak ve  akıl  ile  fıtratın  çizgisinden  çıkmaktır. Günah işlendikçe,  insanın  hidayet   yolunda basiretsizlik ve  itaatsizliğe  sebebiyet  veren   tozlanma ve  paslanma  husule  gelir ve  bu  vesileyle insanın  Allah ve  gayb  alemi  ile  olan ilişkileri  kararmaya ve  kopmaya  başlar. Günahkar insan hem Allah’ı inkar eder ve  hem de ilahi ayetleri  basite ve  alaya  alır. Nitekim Yüce  Allah şöyle buyurmaktadır:

‘‘Sonra kötülük  yapanların  akibeti, Allah’ın ayetlerini yalan saymaları ve onları  alay  konusu edinmeleri  dolayısıyla  çok kötü oldu.‘‘  Rum 10

İnsan tabiki  bu yanlış  yolda adım atmaya  devam ettikçe, her  gün  dahada  sapmaya  ve  haktan  uzaklaşmaya  başlar  ve  öyle  bir  merhaleye  ulaşır ki kötülük ve  çirkinliği  iyi  görmeye  başlar.   ‘‘ Veya  kötü  amelleri  kendisine   süslenmiş olan ve  onları  güzel  gören kimse  iyiyi iyi ve  kötüyü  ise  kötü  gören kimse  gibimidir? ‘‘

 

Aslında  bu sapma  yüzünden tüm kötülükler  iyilik ve  güzellik ise  kötülük olarak görünmeye  başlar. Bu aşamada  maneviyat ciddi  bir  tehlikeyle  karşı  karşıya  kalır. Çünkü  günah  insanın ruhi safası ve  cilasıyla,  nefis temizliği ve  tezkiyesi  önünde  en büyük  engeldir. İnsanın kendi  gerçek  değerinden  al aşağı eder ve  hak  ile doğruluktan  uzaklaştırır.

Eğer günahın  farklı alanlardaki  etkileri  ve  sonuçlarına  dikkat edilirse, Günahın dini  maneviyat  önündeki  en büyük  bir  engel olduğu  anlaşılmış  olacaktır. Günah  insanın   ruhi  haleti ve  temiz  kalbine  büyük  darbeler  indirebilir. Bunun   sonucu  olarak  insan sürekli  bir  korku, ümitsizlik. Istırap, depressyon, şaşkınlık, toplumsal  güvensizlik,  ailevi  ayrılıklar ve  her şeyden  daha  önemlisi  kişinin  Allah  ile  ilişkisin  ve  unsiyetini elden  vermesiyle  sonuçlanmış  olur. Bu  husuların  her  birisinin  insan hayatında  tamiri  mümkün olmayan  tahripkar etkileri  olabilir  ve  her  şeyi  yok edebilir. Yani  erdem,   fazilet ve  ahlak adına  ne  varsa  yakıp  kavurur.  Ve  insanı  insan  yapan  özellikleri  mahveder. İnsanın  latif  ve  hassas ruhu günah  sebebiyle çöküşe  maruz  kalır,  hayat anlamını ve  kişi  ise  hüviyetini  kaybeder. Günahın devamı halinde insanın  dünya  hayatından da kendisini mahrum edip   ‘‘Khasira fi dünya wal ahire‘‘  yani  hem dünyayı  ve  hem de  ahireti  kaybetmesi muhtemeldir.

Ben  konuşmamın bu  bölümünde  günahla  mucadele  yolları hakkına  konuşmayı  düşünmüyorum ancak  kısaca  şunu söylemek  istiyorum ki:  Eğer  insan  dua  ile  uns  peyda ederse, kaynaşırsa, salih amel ve  güzel  ahlak,  düşünce  ve  tefekkür  ile Allah ile  irtibatını  takviye  ederse.  Hem  fıtri ve  deruni   tabii ve güzel  yetenek ve  istidatlarını  geliştirmiş olur, ve hem de  nefsini ve   davranış ile  amellerini  kontrol  altında alarak kendisine  çeki  düzen  verebilir. İyi  insanlarla ve  salih  kimselerle  dost  olmak ve  onların söhbetinde  bulunmakta  maneviyatı  takviye  eden  önemli  bir  faktör telakki edilebilir. Çünkü  maneviyat ve  marifette  belli  bir seviyeye  ulaşmış  olan kimse  başkalarına da  feyiz ve   irfan  bağışlayabilir. Tabiki  bütün  bunlardan daha  önemli ve etkili  olan  faktör  ise. Kur’anı  Kerim  ile  içli  dışlı  olmak onu derin bir  tefekkür ve  tedebbürle  okumak ve  hayata  uygulamaktır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment